adscode
adscode

Engellilerin Eğitim, Sağlık ve Çalışma Hakları

BM İnsan Hakları Komisyonu 5 Mart 1993 yılında aldığı bir kararla,3 Aralık gününü “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan etti.

alaaddindincer@egitimajansi.com




BM İnsan Hakları Komisyonu 5 Mart 1993 yılında aldığı bir kararla,3 Aralık gününü “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan etti. Komisyon aynı zamanda bu günün BM üyesi ülkeler tarafından ”Engellileri Topluma Kazandırma ve İnsan Haklarını tam ve eşit ölçüde sağlama” amacıyla tanınmasını  istedi. Birleşmiş Milletlerce kabul edilen bu gün TC tarafından da kabul edilerek benimsendi. Ancak göstergeler, aradan geçen 23 yılın ardından günün gereklerini yerine getirme noktasında oldukça geride kaldığımızı göstermektedir.

 

Engelli bireylerin sayısı, özellikle de çocuk bireylerin sayısına ilişkin net bilgiler bulunmamaktadır. Engelli bireyler konusunda bu alanda faaliyet yürüten çeşitli demokratik kitle örgütlerinin, bilim insanlarının, TÜİK ve SGK’nın sayıları arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Demokratik kitle örgütlerine göre 8,5 milyonu, bilim insanlarına göre 4,5 milyonu, SGK’nın 2012 verilerine göre nüfusun 1 milyon 559 bini engellidir. Bu alanda en güncel veriler TÜIK’in 2011 yılında gerçekleştirdiği hane halkı anketine dayanmaktadır. Bu verilere göre ise, en hafif oranlı engelliden ağır oranlı engel durumunda bulunanların oranı nüfusun %12’sini oluşturmaktadır.

 

Bu oran erkeklerde %11,10,kadınlarda ise %13.45 olarak saptanmıştır. Bu verilerde genel engelli bireyler arasında 3 yaş üstü çocuk engelli oranın %8,7 olduğu bilgisi yer almaktadır.Bu durumda ağır, orta ve hafif engelli eğitim alması gereken 3-18 yaş arası engelli çocuk sayısı yaklaşık 650 bindir. Nüfusun 2016 yılında 79 milyon olduğu düşünüldüğünde bu eğitimi alması gereken çocuk sayısının artmış olacağı tahmin edilebilir bir sonuçtur. Hesaplamalarımızı 650 bin rakamı üzerinden yaptığımızda çıkan sonuçlar bize kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu gösteriyor.

 

Bakanlık açıklamalarında özel özel eğitim merkezlerinden destek eğitimi alan engelli bireylerin sayısının bu yıl 349 bin olduğu söylenmektedir. Bu durumda kalan 301 bin engelli çocuğun kamu okullarında özel eğitim almalarının fiziki alt yapı, araç gereç, okul ve personel boyutunda yatırımları zaman kaybetmeden gerçekleştirilmelidir. Aynı bilgilerde bölgesel bazda Ege ve Akdeniz Bölgelerinde diğer bölgelere göre engelli yurttaşların daha çoğunlukta olduğu ifade edilmektedir. En az bir engeli olanların yaş grubu ve cinsiyete göre dağılımına bakıldığında, ileri yaşlardaki kadınlarda, aynı yaş grubundaki erkeklere göre en az bir engeli olanların oranının daha fazla olduğu görülmektedir.

 

Engelli bireylerin en az bir fonksiyonu yerine getirmede zorluk yaşayan ve okuma yazma bilmeyen nüfusun (6 ve daha yukarı yaş) oranı toplamda %23,3, erkeklerde %10,9 ve kadınlarda %32,4’tür. Bu oran aynı araştırma sonuçlarına göre tüm nüfus için toplamda %4,5, erkeklerde %1,4 ve kadınlarda %7,6’dır.En az bir engeli olup, yükseköğretim mezunu olanların oranı erkeklerde %4, kadınlarda ise %1,5’tir. Tüm nüfusta bu oran erkekler için %12,1 iken kadınlarda %8,5’tir


Engellilerin Eğitim Hakkı, Özel Eğitimde Durum

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme zihinsel ya da bedensel engelli çocukların ”saygınlıklarını güvence altına alan, özgüvenlerini geliştiren ve topluma etkin biçimde katılmalarını kolaylaştıran eksiksiz bir yaşam hakkı olduğunu” belirtmektedir. Sözleşmede “Engelli çocukların diğer çocuklarla aynı haklara sahip olmalarının yanı sıra, sözleşmenin 23’üncü maddesine göre özel bakımdan yararlanırlar. Bakım, her durumda ücretsiz olarak sağlanır” denmektedir.

 

Bu alanda yer alan uluslararası sözleşmelere imza koyan Türkiye açısından gereklerini yapma noktasında tablonun pek parlak olmadığını söyleyebiliriz. Son yıllarda bu alanda önemli ilerlemeler sağlanmış olmasına rağmen, genel sayılara bakıldığında okul çağında bulunup özel eğitim alamayan çocuk sayısı oldukça yüksektir.

 

MEB’in 2015-2016 istatistiklerinde özel eğitim yapılan devlet okulu sayısı 1268, derslik sayısı 7287, öğrenci sayısı 288 bin 489,öğretmen sayısı 11 bin 595 olduğu bilgisi yer almaktadır. Özel eğitim alan çocukların 1300’u okul öncesi,81380’i ilkokul,92032’si ortaokul, 27730’u ortaöğretimde olmak üzere toplamda 202 bin 442 çocuğa kaynaştırma eğitimi verilmektedir. Bu öğrencilerin 48 bin 75’i devlete ait özel eğitim okulları ile engelli olmayan öğrencilerin okuduğu okulların bünyesinde açılmış özel eğitim sınıflarında eğitim görmektedir.

*Not, Bakanlıktan yapılan açıklamada özel(özel)eğitim ve rehablitasyon merkezlerinden destek eğitimi alan engelli çocuk sayısı 349 bine ulaştığı söylemektedir. Ancak bu açıklamanın ayrıntılarını bu yıl yayımlanacak istatistiklerde görebileceğiz. O nedenle çalışmamızda geçen yıl yayımlanmış istatistikleri kullandık,

 

Özel eğitim ve özel özel eğitim kurumlarından bireysel, grup ve fizyoterapi destek eğitim hizmeti alabilmek için Rehberlik Araştırma Merkezlerinden rapor almak gerekir. Bireysel destek eğitimi haftada 2 saat, ayda toplam 8 saat verilmektedir. Ayrıca ayda 4 saat grup destek eğitim hizmeti verilir. Özel eğitim hizmetinin verildiği kurumlara bu hizmet için (rehabilitasyon merkezlerine) devlet tarafından öğrenci başına aylık 550 TL ücret ödenmektedir.

 

Özel eğitim sınıflarında ve özel özel eğitim kurumlarında görev yapan 50 öğretmen, idareci ve veliden alınan bilgiler dayalı saptanan sorunlar ve bu sorunların çözümüne dair öneriler ile taleplerin gerçekleştirilmesinin özel eğitim sürecinde gelinen olumlu noktayı daha iyi bir düzeye yükselteceği ifade edilmektedir.

 

Özel Eğitim Süreçlerinde Karşılaşılan Sorunlar,

2013 yılında TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonun engelliler ile ilgili hazırladığı raporda yer alan sorun ve çözüm önerileri bugünde geçerliliğini korumaktadır. Raporda yer alan bulgu, bilgi, öneri ve görüşler bizimde gerçekleştirdiğimiz çalışmada yer alan birçok bulgu ile örtüşmektedir.

 

Rapordan Alıntılar,

Eğitim engelli bireylere sunulması gereken belki de en önemli hizmettir. Zira her engel grubu farklı olmakla birlikte kişi ancak eğitim yoluyla rehabilite edilir, sosyalleşir, kendisi ve dünya hakkında bir görüş sahibi olur ve dolayısıyla toplumsal hayata katılabilir. Bu bakımdan engelli bireylerin diğer bireylerle birlikte eşit koşullarda tam ve etkin olarak eğitim almaları hayati önem taşımaktadır.

 

Yine, engelli çocuğu olan ailelerin en büyük endişesi kendileri öldükten sonra çocuklarının nasıl bakılacağıdır. Her ne kadar bakım kuruluşları olsa da eğitilebilecek durumda olanların uygun eğitimle istihdam edilerek kendilerine bir hayat sağlanması en iyi çözümdür.

 

Ancak engelli eğitiminde çok çeşitli sıkıntılar olmakla birlikte ilk ve en önemli sorun nitelikli eğitimci sayısının yetersizliğidir. Hemen her okulda uzman öğretmen açığı bulunmakta, özel eğitim veren öğretmenlerin büyük kısmı ise hizmet içi eğitim almış emekli öğretmenlerden oluşmaktadır. Her ne kadar mevcut öğretmenler de özveriyle çalışıyor olsalar da her engel grubu için konunun uzmanı olan üniversite mezunu öğretmene ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle öncelikle mesleği özendirmek adına özel eğitim öğretmenlerinin özlük haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir.

 

Yine, üniversitelerde farklı engel grupları için özel eğitimci yetiştiren bölümler açılmalı, mevcut bölümlerin kontenjanı artırılmalı, branş öğretmenlerinin üniversite eğitimlerinde özel eğitim alanıyla ilgili ders almaları sağlanmalıdır. Aynı zamanda üniversitelerde ya da ayrı olarak farklı engel grupları için araştırma enstitülerinin açılması da hem konuyla ilgili bilgi birikimine hem de uygulamaların niteliğine katkı sağlayabilir. Mevcut durumda devam eden hizmet içi eğitimler ise ihtiyaca uygun olarak düzenlenmeli ve gerekirse bu eğitimler de kendi içinde konulara ayrıştırılmalıdır. Bu konuda üniversitelerle işbirliğine gidilmesinde fayda mütalaa edilmektedir.

 

İşaret dilinin öğretmenler tarafından dahi tam anlamıyla bilinmemesi sorununa karşılık özel eğitim öğretmeni yetiştiren eğitim fakültelerinde işaret dili dersi zorunlu olmalı ve halen ders veren özel eğitim öğretmenlerine işaret dili kursu verilmelidir.

 

İşitme engelliler okullarının müfredatı diğer okullarla aynıdır. Oysa sağır ve dilsiz olan, kavram yeterliğine sahip olmayan çocukların diğerleriyle aynı eğitim alarak aynı sınava tabi tutulmaları adil olmamaktadır. Bunun sonucunda doğal olarak üniversite sınavlarında birçok işitme engelli kötü puan almaktadır. İşitme engelliler ayrı bir sınava tabi tutulmalı ve üniversitede okuyanlara destek verilmelidir.

 

Aynı husus görme engelliler için de geçerlidir. Örneğin, üniversite sınavlarında hukuk bölümünün eşit ağırlık puanı ile öğrenci alması sonucu sayısal eğitim alamayan görme engellilerin hukuk fakültesine girme oranları düşmüştür. Bu da ciddi bir hak kaybı doğurmakta olup görme engellilerin de özel bir sınava tabi tutulmaları gerekmektedir. Aynı zamanda görme engelliler arasında Braille alfabesini bilme oranını artırmaya yönelik eğitimlerin de verilmesi gerekmektedir.

 

Yeni eğitim mevzuatı ile getirilen 4+4+4 sistemi eğitimde 23 yaş sınırını öngörmekte ve bu yaştan sonraki eğitim Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’ne verilmektedir. Ancak bu merkezlerin böyle bir hizmeti verecek personeli ve altyapısı bulunmamakta ve engellilerin 23 yaşından sonra evlerine ya da kuruluşlarına kapanacağı endişesi bulunmaktadır. Bu sorunun çözülmesi için yaş sınırı kaldırılmalı veyahut Halk Eğitim Merkezleri, sivil toplum örgütleri veya üniversitelerle işbirliği kurmalıdır.

 

Aynı zamanda uygulama ve iş okulları talebe karşılık gelmemektedir. Buna karşılık bu okullarda uzmanlaşmış bir eğitim de bulunmamaktadır. Uygulama okullarının mezuniyet sonrası istihdam imkanı sağlamaması en sıkıntılı durumdur. Bu okullar gözden geçirilerek ihtiyaca uygun bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

 

Yine mevzuat değişikliği ile ilkokulun 4 yılla sınırlandırılması, görme ve işitme engelliler okullarındaki çocukların kendilerine asıl eğitimi veren sınıf öğretmenlerinden erken ayrılmalarına sebep olmaktadır. Ortaokul bölümünde görevli branş öğretmenleri görme ya da işitme engellilerin eğitimi konusunda bilgi sahibi olmadıkları için bu durum çocukların eğitimini yavaşlatabilmektedir. Dolayısıyla yeni eğitim sisteminin özel eğitim okul ve kurumlarında ne kadar işlevsel olduğu yönünde bir araştırma yapılarak sonuç doğrultusunda gerekli düzenlemeye gidilmesi önem arz etmektedir.

 

Mevzuat değişikliği ile haftalık ders saatinin artırılması ve özel eğitim veren öğretmen yetersizliği dolayısıyla “özel özel eğitim okullarının” kapanması beklenmektedir. Bu okullarda eğitim gören öğrencilerin resmi özel eğitim okullarına yönlendirilmesi gerektiğinden kapasitenin yetersizliği sorunu ortaya çıkmaktadır. Hali hazırdaki okul eksikliklerinin yanı sıra bu gelişme de mevcut ihtiyacı artıracak olup eğitimin ciddi olarak aksaması sonucunu doğurabilir. Bu konuda da gerekli çalışmaların Bakanlık tarafından acil olarak ele alınması fayda sağlayacaktır.

Eğitim gören tüm engellilere eğitimleri boyunca artan miktarda burs desteği sağlanması konusu Komisyon çalışmalarında sıklıkla gündeme gelmiş olup bütçe imkanları doğrultusunda hayata geçirilmesine çalışılmalıdır.

 

 

Engelli öğrencilere sınav ve eğitim ortamını uygun hale getirmeye yönelik olarak pozitif ayrımcılık uygulamaları da tam olarak BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde belirtilen “makul düzenleme”7 kavramına karşılık gelmektedir. Sözleşmede yer alan pozitif ayrımcılık ilkesinin engelli bireylerin girdiği bütün sınavlarda yaşam bulması engelli hakları bakımından çok önemlidir. Bunun bütün sınav alanlarında sağlanması azami gayret gösterilmelidir.’

 

Bizlerin Saptadığı Sorun Bulguları.

-444’lük eğitim modelinin yalnızca ilkokul, ortaokul ve liseleri değil; engelli bireylerin eğitim aldıkları özel eğitim okullarını ve özel eğitime gereksinim duyan bireyleri de olumsuz etkilediği ve halende etkilemeye devam ettiği söylenmektedir.

Buna paralel ifade edilen diğer sorunlar,

-Engelli birey sayısı net değildir. Kurumların bilgileri birbirini tutmamaktadır. Bilgilerde çelişkiler bulunmaktadır.

-444’lük eğitim sistemi ile okula başlama yaşı 60-66 ay olarak belirlenmiştir. Bu uygulamaya engelli öğrencilerde dâhil edilmiştir. Bu durum çeşitli sorunlar doğurmuştur. Özel eğitim sınıflarında bireysel eğitim yapılamamakta daha çok grup eğitimi yapılmaktadır.

-özel eğitim yapılan okul ve sınıfların genel durumu değerlendirildiğinde erken yaş eğitim programlarının uygulanmasında sakıncalar oluşabilmektedir.

-Kamu okullarında bulunan özel eğitim sınıfları ve özel özel eğitim kurumlarının (Rehabilitasyon merkezleri) diğer sorunları; kurumların fiziki alt yapılarının yetersizliği, nitelikli personel, oyun alanı yoksunluğu, ulaşım ve taşınmada yaşanan sorunlar olarak görülmektedir. Ayrıca gelişmiş iller ile gelişmekte olan illerde bulunan kurumlar arasında ayrımcılığa dayalı uygulamalardan kaynaklı farklar bulunmaktadır. Bu alanda açılan kurumlar, merkezler gelişmiş illerde yoğunlaşmıştır. Yatırımlar eşitsiz ve dengesizdir.

-özel eğitim sınıflarında çocuklar yaşlarına bakılmaksızın bir arada eğitim almaktadır. Bu durum çeşitli sorunların yaşanmasına neden olmaktadır.

-engelli çocuklar 16 yaşından 22 yaşına kadar özel eğitim mesleki eğitim merkezlerinde (lise düzeyinde) eğitim görebiliyorlar ve bu okullardan diploma alabiliyorlardı. Böylece engelli çocuklar ÖMS' ye (Özürlü Memur Sınavı) girebiliyorlardı. 444’lük eğitim modeli ile bu sınavlara girip memur olarak görev yapma hakları da ellerinden alınıyor.

-444’lük eğitim sistemi ile getirilen seçmeli ve zorunlu din dersleri ile öğrencilere dayatılan din eğitiminin engelli öğrenciler ile yürütülmesi uygulamada yeni sorunlar yaratmıştır. Bu derslerin otizmli ve diğer zihinsel engelli öğrencilerin eğitiminde daha çok ihtiyaç duyulan görsel sanatlar, müzik, beden eğitimi gibi branş ders saatlerinin yerine ikame edilmesi yanlışta ısrarın devam ettiğini göstermektedir

-özel Eğitim İş Uygulama Merkezlerindeki sınıflarda 2010 yılına kadar iki zihinsel engelliler sınıf öğretmeni derse girmekte iken, bu sayı bire düşürülmüştür. Özel Eğitim İş Uygulama Merkezlerindeki sınıflara devam eden öğrencilerin 16 yaş ve üzerinde olmasından dolayı, gerek ergenlik döneminde, gerekse fiziksel gelişimlerinin hızlı olmasından dolayı, eğitimleri için daha fazla çaba gerekmektedir.

 

Sorunların Çözümüne İlişkin Öneriler ve Talepler,

*bu yüzden bu okullarda erken eğitim birimlerinin kurulması ve işlevsel hale getirilmesi gerekmektedir.

*engelli bireyler engel tanısı konduktan sonra yaşam boyu özel eğitim sürecine dâhil edilmelidir. Eğitimlerine özel eğitim sınıflarında bu eğitimi veren öğretmenler ile devamı etmeleri sağlanmalıdır. Özel eğitim sınıflarında da grup eğitiminin yanında bireysel eğitim verilebilmelidir.

*yeniden sayım, tarama ve tanılama yapılmalı, yeni bölgesel haritalamaya gidilmelidir.

*tam donanımlı okul ve sınıflar kurmalı, bu alanda uzman personel çalıştırmalı, tüm bölgelere ve yurttaşlara eşit ve dengeli bir hizmet olarak sunulmalıdır.

*bu çocukların yeniden yarım zamanlı da olsa çalışmalarını olanaklı kılacak düzenlemeler yapılmalı yeterli düzeyde iş alanı, istihdam yaratılmalı, yaparak ve yaşayarak eğitim yapma olanakları sağlanmalıdır.

*çocuklar yaş gruplarına göre yönlendirilecekleri ve eğitim alabilecekleri fiziki ortamlar oluşturulmalıdır.

*otizmli ve diğer zihinsel engelli öğrencilerin ‘soyut’ kavramları öğrenme güçlüğü yaşadıkları ‘somut’ kavramlar üzerinden gelişimlerinin sağlandığı bilimsel ve pedagojik bir gerçeklik ve gerekliliktir. Okullarda farklı seçmeli derslerin olmasına rağmen, “başka seçecek ders yok, öğretmen de yok” gerekçesi ile bu derslerin zorlama bir biçimde uygulanmasından vazgeçilmeli, sanat, spor ve sosyal etkinliklere ağırlık veren bir programın yürütülmesine geçilmelidir.

*eğitim-öğretimin daha verimli hale gelebilmesi ve sağlıklı yürütülebilmesi için, her sınıfa en az iki zihinsel engelliler sınıf öğretmeni görevlendirilmeli, her okulda yeterli sayıda psikolog, sosyal hizmet ve halkla ilişiler uzmanı, rehber öğretmen, sağlık görevlisi fizyoterapist bulundurulmalıdır.

 

Engellilerin Sağlık Hakları, Bu Alanda Yaşanan Sorunlar

TBMM Komisyon Raporunda,

Mevcut durumda engellilerin kendilerine sunulan haklardan yararlanabilmeleri için en az yüzde 40 oranında engelli olduğunu gösterir sağlık raporuna ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak kişilere farklı hastanelerde farklı yüzdelikler verilmesi dolayısıyla sık sık itirazlar yaşanmaktadır. Bunda bazı kuruluşların kişilerden tekrar sağlık raporu istemesi etkili olmaktadır. Bu durum, hem hak kayıplarına sebep olabilmekte hem de kişilerin tekrar tekrar hastanelere gelmesi yönünde bir eziyete dönüşmektedir.

 

Yeni mevzuat çalışması ile yerleştirilmeye çalışılan sistemde yüzdeli tanılamanın kaldırılacağı ve hizmet alımında tek bir rapor isteneceği bildirilmiştir. Engelli bireylere sıkıntı yaratan mevcut uygulamanın bu yönde bir an önce değiştirilmesi beklenmektedir. Hastanelerin bir bölümünde gerçekleşen refakat sistemi son derece yerinde bir uygulama olup tüm ülke çapında hayata geçirilmesi istenmektedir.

 

Sağlık güvencesi ile karşılanan düşük kaliteli medikal araç gereçlerin işlevsiz olması ve hatta zaman zaman engelli bireylerde çeşitli hastalıklara sebep olması dolayısıyla, imkanlar dahilin de daha kaliteli ve işlevsel cihazların güvence kapsamına alınması sağlanmalıdır. Son olarak, ülke genelinde ihtiyaç duyulan engelli veri tabanı oluşturulması için Halk Sağlığı Kurumu’nun, aile hekimleri yolu ile bir envanter çıkarma planının gerekli düzenlemeleri yapılarak bir an önce uygulamaya geçilmesi beklenmektedir.’

 

TÜİİK 2011 Verilerinde,

Kadınlarda, 65-69 yaş grubunda en az bir fonksiyonu yerine getirirken çok zorlandığını veya hiç yapamadığını belirtenlerin oranı bu yaş grubundaki toplam kadın nüfusta %27,2 iken, erkeklerde bu oran %18,3’tür. Kadınlarda 70-74 yaş grubunda en az bir engeli olanların oranı %36,3 iken aynı yaş grubundaki erkeklerde bu oran %26,3’tür.

 

İleri yaşlardaki kadın ve erkekler arasındaki bu fark 75 ve daha yukarı yaş grubunda da belirgindir. Erkeklerde 75 ve daha yukarı yaş grubunda engelli nüfus oranı %40,9 iken, kadınlarda bu oran %50,3’tür. Bireyler en çok bir şeyler taşıma veya tutmada zorlanmaktadır Bir şeyler taşıma veya tutmada çok zorlandığını veya hiç yapamadığını belirtenlerin (3 ve daha yukarı yaş) oranı %4,1’dir.

 

Bu oran erkeklerde, %3,2, kadınlarda ise %5,1’dir. Yürüme, merdiven çıkma ve inmede zorluk yaşadığını veya hiç yapamadığını beyan edenlerin (3 ve daha yukarı yaş) oranı %3,3’tür. Erkeklerde %2,4 olan bu oran kadınlarda daha yüksektir (%4,1). Yaşıtlarına göre yeni bilgi ve becerileri öğrenmede (okuma ve yazma, hesaplama, basit problemleri çözme vb.)

 

Yakın zamanlarda yaşanan olayları ve buna ilişkin zamanları hatırlamada ve dikkatini toplamada çok zorlandığını veya hiç yapamadığını beyan eden nüfusun (3 ve daha yukarı yaş) oranı %2’dir. Bu oran erkeklerde %1,6 iken kadınlarda %2,4’tür. Gözlük veya lens kullandıkları halde görmede zorluk yaşadığını veya hiç göremediğini beyan edenlerin oranı %1,4’tür. Görmede güçlük çekenlerin oranı erkelerde %1,3 iken kadınlarda %1,5’tir. İşitme cihazı/implant kullanıyor olmasına rağmen duymada çok zorlanan veya hiç duyamayan nüfusun oranı %1,1’dir. Bu oran erkeklerde %1,1 iken, kadınlarda %1,2’dir. Konuşma bozukluğu, tutukluk, kekemelik gibi nedenlerden dolayı konuşma güçlüğü çeken nüfusun (3 ve daha yukarı yaş) oranı %0,7’dir. Konuşmada zorluk çekenlerin oranı erkeklerde %0,8, kadınlarda ise %0,6’dır.’ 

 

Engellilerin Çalışma Hakları, İstihdamda Karşılaşılan Zorluklar

Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinde aktif sigortalı çalışan sayısı 19 milyon olarak belirtilmiştir. Engelliler ile ilgili yasa 70 çalışanın olduğu işyerinde %3 oranında (2) engelliyi çalıştırma zorunluluğu getirmektedir. Bu durumda özel sektörde 570 bin engellinin istihdam edilmesi gerekir. İşçi sendikaları ve engelliler ile ilgili demokratik kitle örgütleri verilerinde engelli istihdam sayısının 90 bin olduğu bilgisi yer almaktadır. Nüfusun geneli için işgücüne katılım oranı %47,5 iken, en az bir engeli olan nüfusta bu oran %15,8’dir.

 

Benzer durum kamuda engelli memur çalıştırma sistemi içinde geçerlidir. Söz konusu yasa devlette istihdam olanağı yaratılması gereken engelli memur oranını önce %3 sonra yapılan değişiklik ile %4 olarak belirlemiştir. Devlet Personel Başkanlığı verilerinde memur sayısı 2 milyon 99 bin 838 olarak saptanmıştır. Oransal olarak bakıldığında kamuda memur olarak %3’e göre 61 bin,%4’e göre ise 81 bin engellinin memur olarak istihdam olanağı bulması gerekirdi. Oysa DPB verilerinde şu an istihdam edilen engelli memur sayısı 9 bin 995’i kadın,33 bin 956’sı erkek olmak üzere toplamda 43 bin 351’dir. Bu rakam 2012’de 27 bin 314 olarak bu verilerde yer almaktadır.5 yıllık artış oranı %58.71 olarak gerçekleşmiştir. 2016 EKPSS’ye 121 bin 160 engelli birey girmiştir. Bunların 45 bin 776’sı ilköğretim,55 bin 681’i ortaöğretim,10 bin 462’si ön lisans,9 bin 471’i lisans mezunudur. İstihdamın sayısal sonuçları bize kamunun da yasal mevzuata uygun engelli memur çalıştırmadığını göstermektedir.

 

En az bir fonksiyonu gerçekleştirmede zorluk yaşayan nüfusun (15 ve daha yukarı yaş) işgücüne katılım oranı erkeklerde %35,4, kadınlarda ise %12,5’tir. Tüm nüfusta işgücüne katılma oranı erkeklerde %69,2 iken, kadınlarda ise %25,9'dur. Diğer bir ifadeyle engelli nüfusun işgücüne katılım oranı tüm nüfusun katılım oranının yarısı kadardır. 

 

Rapordan,’657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda ve 4857 sayılı İş Kanunu’nda belirtilen engelli istihdamı yükümlülüğü yavaş yavaş olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır. Buna karşılık bu yükümlülüğü kağıt üzerinde yerine getiren ancak fiiliyatta engelli çalıştırmayan özel işyerleri de hala varlığını sürdürmektedir. Bu sorunun aşılmasında da denetim faaliyetleri kadar toplumsal duyarlılığın artması faydalı olacaktır.

 

Eğitilebilir engelli bireyler açısından iş sahibi olmak hayati bir önemi haiz olduğundan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde 23 yaş üzeri bireylerin eğitimlerine göre uygun yerlerde istihdamı konusunda özel bir çalışma başlatılmasının da yararlı olacağı değerlendirilmektedir. Bu anlamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın korumalı işyeri desteği sunması olumludur. Bu alandaki çalışmaların sürdürülerek başarılı örneklerin toplumla paylaşılması da engelli bireylere model olması ve toplumsal duyarlılığın artması açısından önemlidir.

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 46 branşta engelli öğretmen kadrosu açtığını ilan etmesi uzun zamandır beklenen son derece olumlu bir gelişmedir. Engelli bireylerin başta kamu kurumlarındaki uzmanlık kadroları olmak üzere diğer meslek gruplarında da istihdam edilebilmesine yönelik gerekli adımların atılması gerekmektedir. Diğer taraftan, Engelli Memur Seçme Sınavına hem şeker ya da böbrek yetmezliği hastaları gibi kronik rahatsızlığı olanların hem de doğuştan gelen görme, işitme ya da ortopedik engellilerin girmesinin eşitlikçi olmadığı düşünülmektedir. Bu nedenle ileride bu sınavın da engel durumuna göre ayrılması yerinde olacaktır. Engelli ataması yapılan bazı kurumlar atanan engellileri çeşitli bahaneler üreterek işe başlatmamaktadır. Bu art niyetli bir tutumdur. Yetkililer tarafından yakından izlenmeli bu yönde yaşanacak olumsuzluklara müdahale edilmelidir.’
 

Diğer Sorunlar ve Uygulamalardan Örnekler,

Yürümede, merdiven çıkmada veya inmede zorluk yaşayan 3 ve daha yukarı yaşta fert bulunan hanelerin ikamet ettikleri konutların bina kat sayısı incelendiğinde, söz konusu konutların; %18,4’ünün 3 veya 4 katlı binalarda, %23,7’sinin ise 5 ve daha çok katlı binalarda yer aldığı görülmektedir. En az bir engelli ferdi bulunan hanelerin %78,1’i ikamet ettikleri konutun mülkiyetine sahip iken, %14,8’i oturdukları konutlarda kiracıdır. Diğer yandan, söz konusu hanelerin %0,5’i lojmanda otururken; %6,6’sı ikamet ettikleri konutun sahibi olmamalarına karşın kira ödememektedir (anne/baba/akraba evi vb.). Tüm haneler içinde oturdukları konutun sahibi olanların oranı ise %67,3’tür.

 

En az bir engelli ferdi bulunan hanelerin ikamet ettikleri konutların oda sayısına (salon dâhil) bakıldığında, bunların; %1,7’sinin 1 odalı, %10,5’inin 2 odalı, %40,9’unun 3 odalı ve %38,8’inin de 4 odalı olduğu görülmektedir. Oda sayısı 5 ve daha fazla olan konutlarda yaşayan hanelerin oranı ise %8’dir. Tüm haneler içinde 3 ve daha az odalı konutlarda oturanların oranı ise %48,3’tür. En az bir engelli ferdi bulunan hanelerin ikamet ettikleri konutların, konutta en çok kullanılan ısıtma sistemine göre dağılımları incelendiğinde, bahsedilen hanelerin %73’ünün soba (doğalgaz sobası dahil) kullandığı görülmektedir. Tüm nüfus içinde soba kullanan hanelerin oranı ise %57,1’dir.

En az bir engelli ferdi olan hanelerin konutlarında %16,7 oranında kat kaloriferi, %6,6 oranında merkezi kalorifer ve %3,5 oranında klima, elektrikli ısıtıcı ve diğer ısıtma sistemleri kullanılmaktadır. Toplamda tuvaleti konutun dışında olan hanelerin oranı %7,3 iken, en az bir engelli ferdi bulunan hanelerin ikamet ettikleri konutlarda bu oran %13,4’tür.


En az bir engeli olduğunu beyan eden kişilerin oturdukları konutların diğer kullanım kolaylıkları incelendiğinde; %3,4’ünde hem banyo hem de borulu su sisteminin konut içinde olmadığı görülmektedir. İkamet ettikleri konutun içinde mutfak bulunmayan engelli bireyi olan hanelerin oranı ise %2,2’dir.

 

Hanelerin oturdukları konutlardaki kullanım kolaylıkları, 2011


Rapordan Alıntılar

Fiziksel Erişilebilirlik:

Bu konuda yaşanan sıkıntılar şunlardır:

Bütçe sıkıntısı: Kurumlar gerekli tespitlerini yapmış olmalarına rağmen özellikle eski binaların dönüşümü çok maliyetli olduğundan yetersiz bütçe ile çalışmalar yarım kalmaktadır.

Fiziksel imkansızlık: Özellikle İstanbul gibi tarihi şehirlerde yıkılması ya da tadil edilmesi mümkün olmayan çok eski binalar engelli erişimine uygun hale getirilememektedir.

Belediyelerin özensiz yaklaşımı: Mahalli idareler bu konuda ya geç adım atmakta ya da standartlara uygun olmayan düzenlemeleri ile maddi manevi ek külfet oluşturmaktadırlar.

Farkındalık eksikliği: Mezkur Kanun 2005 yılında yürürlüğe girmiş olmasına rağmen düzenleme çalışmaları çok geç başlatılmış, yaklaşık olarak son iki yıldır bu konuya önem verilmeye başlandığı görülmüştür. Bu ağır gidişatta farkındalık eksikliğinin de önemli olduğu düşünülmektedir.

 

Fiziksel erişilebilirlik konusunda bütçe politikaları genel ekonomi durumu ile ilişkilidir. Dönüşüme uygun olmayan eski binalar konusunda da yine bütçe imkanları doğrultusunda yenileme projeleri geliştirilebilir. Ancak tarihi binalar için elbette bu söz konusu olamamaktadır. Burada belki bu fiziksel erişilebilirlik hükmünün son derece iyi niyetli bir uygulama olduğunu vurgulamak ancak bazı maddi engellere takılmanın da doğal olduğunu belirtmek gerekmektedir.

 

Fakat yollar, kaldırımlar, köprüler gibi insanların toplumsal hayatta doğrudan içinde bulundukları alanlar çok daha öncelikli ele alınmalıdır. Dolayısıyla aslında bu konuda en önemli rol mahalli idarelere düşmektedir. Ancak ne yazık ki belediyelerin engelli kişiler bir yana sağlıklı vatandaşlara dahi engel çıkaran üstyapı düzenlemelerinin olduğu bir gerçektir.

 

Öte yandan belediyelerin standartlara uygun olmayan erişilebilirlik düzenlemeleri de maddi manevi maliyet oluşturmaktadır. Kaldırıma eklenen bir rampa kişinin tek başına hareketine imkan vermeyen bir eğime sahipse rampanın orada bulunması anlamlı değildir. Ya da görme engelliler için top yekun planlanmadan yapılan kabartma sarı çizgiler kişiyi başka bir engele götürüyorsa bu da hedeflenenin gerçekleşmediğini göstermektedir. Çalışmalara, arzulanan özenin gösterilmesi de resmi müeyyidelerden ziyade bu konudaki duyarlılığın artması ile mümkün olacaktır. Zira ancak uygulayıcıların ehliyetli, vicdanlı, basiretli ve ferasetli olmaları ile dünyanın en kötü kanunu dahi adil bir şekilde uygulanabilir.

 

Bununla birlikte, engelli sivil toplum temsilcileri ile görüşüldüğünde belirlenen bazı standartların engellilerin taleplerini karşılayamadığı bilgisi edinilmiştir. Örneğin görme engelli kişiler kabartma yollarda takılıp düşme tehlikesinin bulunduğunu, özellikle kışın kar yağdığında zeminin kayganlaşmasının tehlike doğurduğunu, kendileri için sesli uyarıların ya da özellikle resmi kurumlardaki işlerinde destek personelinin önemli bir ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir. Bu doğrultuda, anılan kabartma yolların ihtiyaca ne kadar karşılık geldiği üzerinde yeniden çalışılması ve çıkan sonuca göre bir değerlendirme yapılması da faydalı olabilir.

 

Yine, özellikle hastanelerde uygulanan duvarlardaki kabartma yazıların da istenen işleve sahip olmadığı bilgisi edinilmiştir. Gerçekten de bir görme engellinin duvarları elleriyle yoklayarak istediği yere gitmesi mümkün olsa da oldukça zahmetlidir. Bu anlamda hastaneler başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında refakatçi personelin bulunmaları önemlidir.’

 

Sosyal Yardımlar:

Rapordan, ’Başta zihinsel engellilik ya da otizm olmak üzere ağır engel gruplarında engellinin bakımı çok daha önemli olmaktadır. Engelli çocuğun özel ihtiyaçlarının karşılanması ihtiyacı yanında anne babadan biri (genellikle anne) zaten çocuğa baktığı için para kazanamamaktadır. Dolayısıyla her hâlükârda bu ailelerin maddi desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Bu bakımdan ailelere engelli bakım ücreti verilmesi son derece faydalıdır. Uygulamaların bilinir olmasıyla da birlikte eskiden engelli çocuğunu gizleyen ailelerin bu ücreti alabilmek için çocuklarını görünür kıldıkları örnekler mevcuttur. İmkanlar ölçüsünde bu ücretin artırılması yerinde olacaktır.

 

Bu ücreti almaya hak kazanmak için engellilik oranının yüzde 50 ve üzeri olması, sağlık raporunda “ağır özürlü” ibaresinin işaretli olması ve hane içi kişi başı gelirin asgari ücretin üçte ikisinden az olması gerekmektedir. Ancak bazen yüzde 50 oranında engelli olan kişilerin bakıma ihtiyaçları olmamaktadır. Bazen de muhtaç insanlar gelir şartını çok az bir farkla kaçırarak bu haklarını kaybedebilmektedirler. Dolayısıyla evde bakım desteği ölçütünün asgari ücretin 2/3’ü ölçütünden çıkartılarak, ödenecek miktarın engellilik derecesine göre kademelendirilerek bakıma muhtaç olan her engelli vatandaşa verilmesi yönünde gerekli düzenlemelerin yapılması yerinde olacaktır.

 

Engelli aylığı da 2022 sayılı Kanun kapsamında, kişinin bir işinin ve sosyal güvenlik kaydının olmaması ve aylık gelirinin ise 120 liranın altında olması şartı ile muhtaç engellilere üç ayda bir ödenmektedir. Ancak bu uygulamada da benzer sorunlar yaşanmakta olup muhtaçlığı belgelenen kişilere gelir miktarı ve engel durumlarına göre kademelendirilerek ödeme yapılması uygun olacaktır.

 

Kuruluş bakımında olan engellilerin aylıklarının kesilmesi sonucu, aylığı vasisi tarafından alınan engelliler bakımından kısmi bir avantaj sağlanmış olsa da aylığı engelli kişi için kuruluşa teslim edilen ya da aylığını kendisi kullanan engelliler mağduriyet yaşamaktadır. Kuruluş idaresinin kişiler hakkında bir rapor hazırlayarak bu iki kişi grubunu ayırması ve böylece aylığı kendileri için kullanılacak olan engellilerin bu haktan yararlanabilmesi yönünde bir uygulama gerçekleştirilebilir.

 

Son olarak, ebeveynlerden kalan yetim maaşının cinsiyet ayrımı yapılmadan engelli vatandaşlara ödenmesi sağlanmalıdır.’

 

Bakım ve Rehabilitasyon Kuruluşları:

Rapordan ‘ Özellikle ev tipi yerleşkelerin artırılması ve umut evleri uygulamasının hayata geçirilmesi son derece faydalı olmuştur. Ancak bu yeni binaların bazılarında rastlanan kötü altyapı hizmetinin çıkardığı sorunlar maddi manevi maliyet doğurmaktadır. Burada barınan ve bakılan engelliler için en önemli hizmet eğitim ve sosyal faaliyetlerdir. Örgün eğitimden faydalanabilecek durumda olanların okullarına devam ederek bir iş sahibi olmaları önemlidir. Ziyaret edilen kuruluşlardaki eğitimlerine devam eden ya da çeşitli işlerde çalışan engellilerle karşılaşmak memnuniyet verici olmuştur.

 

Bunun yanı sıra el işi atölyelerinde ya da spor gibi sosyal faaliyetlerle desteklenen ya da bahçe işleriyle uğraşan bireylerin daha aktif, canlı ve neşeli oldukları gözlenmiştir. Böylece çocuklar televizyon karşısında kapalı bir şekilde vakit geçirmeleri yerine sosyalleşmekte ve özgüvenleri artmaktadır. Benzer uygulamaların özel bakım merkezlerinde de hayata geçirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

 

Özel bakım ve rehabilitasyon merkezlerindeki fiziksel şartların ve hizmet kalitesinin artırılması gerekmektedir. Bu kapsamda, denetim faaliyetlerinin de sıklaştırılması yerinde olacaktır. İstanbul’da bulunan ve ülkemizde ilk ve tek olarak yalnızca 18 yaş üzeri otistik bireylere hizmet veren Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi engellilik alanında uzmanlaşma sağlaması açısından son derece önemli bir işleve sahiptir. Ancak sadece 48 kişilik kapasite yeterli olmamakta, bu kuruluşların sayısının (0-18 yaş aralığını da içerecek şekilde) artırılması arzu edilmektedir.

 

Engelli bakım ve rehabilitasyon kuruluşlarının sayısı kadar verilen hizmetin niteliğinin de artırılması önemlidir. Otizmli bireylerin tek tedavi yöntemi uygun eğitim olduğundan bu tür kuruluşlarda mutlaka uzman özel eğitimcilerin görev alması sağlanmalıdır. Aksi takdirde bu çocuklar için bakım hizmetinin ötesine geçilemeyeceği diğer bir ifadeyle çocukların hayata katılımlarının sağlanamayacağı değerlendirilmektedir.

 

Özel eğitim öğretmenleri genellikle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul ve kurumlarda görev aldıklarından dolayı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarda da öğretmen eksikliği söz konusudur. Bu ihtiyacın giderilmesi için üniversiteler, Milli Eğitim Bakanlığı ya da sivil toplumla işbirliği yoluna gidilebilir.

 

Yine, engelli çocuk sahibi ailelerinin en önemli ihtiyaçlarından biri olan, çocuklarını geçici olarak bırakabilecekleri gündüzlü bakım hizmeti veren merkezlerin yerel yönetimler tarafından hayata geçirilmesi gerekmektedir. İlk bakışta kolay fark edilmeyen bu ihtiyacın karşılanması durumunda ise ailelerin ciddi anlamda desteklenerek rahatlayacağı değerlendirilmektedir.

 

Son derece vicdan odaklı ve ciddi emek isteyen engelli bireylerin bakım ve rehabilitasyonlarında personelin yıpranmasından ya da duyarsızlık yaşamasından ötürü de birtakım problemler yaşanmaktadır. Bunun için personelin özlük haklarının iyileştirilmesi ve sosyal aktivitelerle desteklenmesi fayda sağlayabilir. Bu kuruluşlarda hizmet alımı yoluyla da çok sayıda personel çalışmakta olduğundan aynı görevi üstlenip farklı hükümlere tabi olan personeller açısından adaletsizlikler de yaşanmaktadır. Bu sorunun giderilmesi için ise tüm kurumları kapsayan büyük ölçekli personel politikalarının gerektiği düşünülmektedir.

 

Son olarak, kurum bakımı için gerekli olan 2/3 asgari ücret tutarındaki gelir şartı da başvuruları değerlendirmek adına yerinde bir talep olarak gözükse de bazı durumlarda engelli ailelerin mağduriyetine yol açmaktadır. Özellikle saldırgan olan ve evden kaçma, kaybolma, taciz edilme gibi ihtimali olan ağır engelli grupları için daha sağlıklı bir bakım hizmeti vermek adına söz konusu gelir şartının kaldırılması düşünülebilir.’

 

 

Toplumsal Duyarlılık:

Rapordan, ’Engellilik meselesinde yukarıda sayılan başlıklar altında ele alınan konular ayrı ayrı önemli olduğu kadar aslında tüm bu alanlarda iyi ya da kötü uygulamalar insan faktörüne bağlıdır. Başka bir deyişle engellilik konusuna ne kadar ilgi gösterir ve engellilerin toplumsal hayata diğer bireylerle eşit şekilde katılımı konusuna özen gösterirsek eldeki imkanları azami olarak engelliler için kullanmış oluruz.

 

Talebin yüksek olduğu müsabakalar için spor kulüplerinin keyfi olarak tribündeki engelli kontenjanını düşürmesi, duraklara konan sesli ikaz sisteminin vatandaşların şikayeti üzerine kaldırılması, engelli otoparklarının sağlıklı kişilerce kullanılması, işletmecilerin engelli gruplarını mekanlarında istememeleri, engelli bir çocuğun rahat girip çıkması için sınıfların değiştirilmesi gündeme geldiğinde diğer velilerin mevcut sınıfa harcama yapmaları dolayısıyla itiraz etmeleri, engelliler için yapılan bir binanın beğenilmesi ile kaymakamlığa tahsis edilmesinin istenmesi ya da zaman zaman otobüs şoförlerinin engelli yolculara yönelik duyarsızlığı vb. bilinç eksikliğinin ve engelliğe dair olumsuz algının göstergesidir. Doğal olarak bu olumsuz algı engellilerin özgüvenini de olumsuz etkilemektedir. Ne yazık ki benzer örnekler yaşayarak dışlandığını hisseden engelli kişilerin intihara kadar giden hikayeleri mevcuttur.

 

Yine ailelerin de bilinçsiz olmaları engelli çocukları üzerinde bazı sorunlara yol açmaktadır. Genellikle aileler merhamet temelli yaklaşarak çocukların her işini kendileri üstlenmekte ve onlardan hiçbir şey talep etmemektedir. Örneğin tüm işini ailesinin gördüğü çocuğun kasları gelişmemekte, çocuk elini kolunu dahi zorla kullanabilmektedir. Ya da kendisinden hiçbir şey istemeyen ebeveyni dolayısıyla çocuk kendisine farklı davranıldığını idrak etmekte ve kendisini aciz olarak görmeye başlamaktadır. Bu negatif kalıplarla yetiştirilen çocuklar da hayata atılma konusunda maalesef isteksiz olmaktadırlar.

 

Esasen yapılan ufak düzenlemelerle engellilerin hayatı son derece kolaylaştırılmaktadır. Fakat mesele yalnızca kaldırıma bir rampa yapmak değil öncelikle onu standarda uygun yapmak ardından ise onu kullanacak olan engelli kişiyi tek başına özgürce dışarı çıkarmaya yüreklendirmektir. Diğer bir ifadeyle, fiziksel düzenlemelerin toplumsal bir karşılığının olması gerekmektedir. Engelli haklarını savunmak ya da engellilere dikkat ederek onların ihtiyaçlarına karşılık gelecek düzenlemeler yapmak için “bir gün biz de engelli olabiliriz” düşüncesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Zira insan hakları mutlaktır ve bunu savunmak bireysel menfaatten öte bir anlam taşımaktadır.

 

Bu nedenle insan faktörüne de yatırım yapılmalı ve toplumun her kesimini bilinçlendirme kampanyaları yürütülmelidir. İlkokuldan itibaren tüm eğitim yılları boyunca engelli hakları ve engellilerle iletişim konularında eğitim verilmelidir. Yine engelli ailelerinin de bu durumla nasıl baş etmesi gerektiği konusundaki eğitimleri de önem taşımaktadır. Aynı zamanda konu medyada da gündemde tutularak farkındalık artırılmasına hizmet edilmelidir. Toplumsal duyarlılığı artırma konusunda herkese ve her kuruma görev düşmektedir. Bu meselenin hayatımızdan uzak bir yerde durmadığı tam tersine insan hakları söyleminin bir gereği olarak her politika oluşumunda mutlaka dahil edilmesi gereken bir husus olduğu hatırlanmalıdır.

 

Sonuç olarak, Raporlarda saptanan bulgular herhangi bir yorum yapmayı gerektirmeyecek kadar somut bulgulara dayanan öneriler içermektedir. O nedenle rapora ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmaya gerek kalmıyor. Toplumsal yaşam alanları, okullar ve iş mekânları, ulaşım araçları ve kaldırımlar engellilerin gereksinimlerine göre düzenlenmelidir. Yasalarda engellileri önceleyen, koruyan onların taleplerini gözeten değişiklikler yapılmalıdır. Eğitim bütçesi içerisinde özel eğitim alanına ayrılan bütçe yeterli düzeye getirilmeli, her türlü yardım eğitim ve diğer etkinlikler devlet eliyle yürütülmeli, bağımsız kamusal özel eğitim kurumlarının ve okulların bünyesinde bulunan sınıfların sayısı planlı bir biçimde arttırılmalıdır. Bu alanda görev yapan her düzeydeki personele alanın özgünlüğüne uygun ücret politikası uygulanmalıdır. Özel eğitime gereksinim duyan bütün yurttaşların kullandıkları destek araçları, cihazları devlet tarafından ücretsiz karşılanmalıdır.

Her engelli öğrenci tanısına göre okullara yerleştirilmeli, sadece biçimsel anlamda okulların isim değişikliği değil, eğitimin içeriğine yönelik değişiklikler yapılmalıdır. Özellikle mesleki eğitim merkezleri ile eğitim uygulama merkezlerinin atölyeleri geliştirilmeli ve atölye öğretmenleri istihdam edilmelidir. Yukarıda sıralana ve sıralanamayan başkaca pek çok sorun çözüme kavuşturulduğu, çocukların ve bu alanda görev yapan personelin hakları korunup geliştirildikçe Dünya Engelliler Günü anlamını bulacaktır.

 

Yararlanılan Kaynaklar, SGK, DPB, MEB, TÜİK Verileri.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı

TBMM İnsan Hakları İzleme Raporu

Sendika ve Engelli Derneklerinin Açıklamaları

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)