adscode
adscode

Okullar Açılıyor, Bakanlar Değişiyor Ancak Sorunlar Değişmiyor!

65.Hükümetin kurulmasının ardından AKP döneminin 6.Milli Eğitim Bakanı göreve başladı. Böylece MEB Cumhuriyet tarihinin en çok bakan değiştiren bakanlığı olma ayrıcalığını korumayı sürdürüyor.

alaaddindincer@egitimajansi.com




65.Hükümetin kurulmasının ardından AKP döneminin 6.Milli Eğitim Bakanı göreve başladı. Böylece MEB Cumhuriyet tarihinin en çok bakan değiştiren bakanlığı olma ayrıcalığını korumayı sürdürüyor. Bu hükümet döneminde atanan bakanların yaşamlarının hiçbir döneminde bir gün bile sınıfta öğretmenlik yapmamış olmaları ortak ve ilginç özellikleri olarak öne çıkmaktadır.14 Yıllık AKP Hükümetlerinin en uzun sureli bakanı 6 yıl 3 aylık görev süresi ile Hüseyin Çelik olurken, en kısa sürelisi ise Erkan Mumcu oldu.

Her biri kendi döneminde uygulamaya koyduğu “özel”,“güzel” ve “iz bırakan” düzenlemeleriyle anılacak olan bu bakanlar arasında en çok öne çıkanın 444’lük yasa ve Teşkilat Yasası ile yüz binlerce yöneticiyi görevden alıp havuza yollayarak mağdur eden ve bu yasaların çıkmasında büyük rolü olan bakan olarak tarihe geçen Ömer Dinçer’in olduğunu ifade etmeliyim. O dönemde Meclis Eğitim Komisyonunda Başkanlık yapıp sonraki dönemde 3 yıl 4 ay bakanlık yapan Nabi Avcı’nın söz konusu yasaların çıkmasındaki katkılarının altını çizmek gerekmektedir. Okulların açılmasına çok az bir süre kala yaptığımız bu değerlendirme aynı zamanda geçen eğitim öğretim yılı boyunca yaşananların değerlendirmesi olarak da görülmelidir.

Değişen bakanlar döneminin tartışılan konuları arasında beş düzenleme sürekli gündem olma ve tartışılma özelliğini korudu. Bu düzenlemeler,

-Ortaöğretime ve Yükseköğretime geçiş sınavları ile bu sınavlarda yaşanan hatalı sorular ve kopyalar, kontenjanlar tercih ve yerleştirmeler ile uluslararası sınavlarda yaşanan başarısızlıklar,

-444’lük yasa, dershaneler ve özel okullara teşvikler ile artan imam hatipli öğrenci sayısı,

-İdari kadrolara yapılan siyasi kadrolaşma amaçlı atamalar,

-Ayrımcılık, çocuklara yönelik ihmal ve istismarlar,

-Öğretmenlik öğretimi, statüsü, istihdamı ile öğretmenlerin diğer sorunları.

Değişmeyen ve Çözüm Bekleyen Sorunlar;

Geçen Yıla Çocuk İstismar ve İhmalleri Damga Vurdu

Çocuk ihmali, istismarı ve hak ihlalleri ülkenin yapısal sorunu olmaya devam ediyor. Çocuklarını bakmakta, haklarını tanıyarak gereğini yapmakta, kollamak ve korumakta zorlanan bir ülke olmanın ayıbını 21.yy taşımaya devam ediyoruz. Yıl boyunca okullarda yurtlarda ve değişik adlar altında çocukların ikamet ettiği konutlarda istismar, şiddet ve ölümlü çocuk haberleri medyada hiç eksik olmadı. Çocuklar, sorun ve ayrılık yaşayan ailelerin; bazen babanın bazen de annenin elinde rehin alınarak karşı tarafa tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıldı. Belleklere kazınan görüntüler vukuat-ı adi’ yeden olaylar olarak görüldü. Onlarca çocuk işçi ölümlü veya yaralanmalı iş kazalarına maruz kaldı. Okulda olması gereken binlerce kız çocuğu yasal olan olmayan yollardan evlendirilerek gelin yapılmaya devam edildi. Coğrafyamızda süren savaşların mağduru olmuş, eğitim ve insanca yaşama haklarından yoksun milyonlarca Suriyeli ve Türkiyeli çocuk büyük bir trajedinin içinde hayatta kalabilmenin mücadelesini veriyor.

Öğretmenlik Programları ve Öğretmen Açıkları

14 Yıllık dönemde 540 bin öğretmen atanmasına rağmen artan öğrenci, derslik, çeşitlenen programlar, idari görevler ve emeklilik nedeniyle oluşan öğretmen açıkları varlığını korumaya devam etmektedir. Bu açıklar darbe girişimi sonrası ihraç edilen ve açığa alınan sayılar ile daha da artmış bulunmaktadır. Ortaya çıkan tablo açıkların 140 bin rakamına ulaşacağını göstermektedir. Saptanan bu açıkların yanında 2016 Ağustos ayında KPSS’ye başvuran 333 bin işsiz öğretmen atanmayı beklemektedir. O nedenle 10 Ekime kadar atanması düşünülen 20 bin öğretmen açıkları kapatmaya yetmeyecektir. Zaman geçirilmeden 2016 yılı için en az 75 bin öğretmen ataması yapılmalıdır. Norm Kadro Yönetmeliği yeniden ele alınmalı, yaşanan mağduriyetler giderilmeli, sürekli değişen seçmeli ders sayısına göre norm kadro belirleme uygulaması terk edilmeli, daha rasyonel bir düzenleme eğitim emekçilerinin katılımı ile yeniden düzenlenmelidir. Öğretmenlik özel ihtisas ve uzmanlık gerektiren bir alanıdır. Bu alanda istihdam edileceklerin mutlaka alan bilgisi, genel kültür ve pedagojik formasyon sürecini tamamlamış olmak referans alınmalıdır. Atamalarda iş güvenceli (kadrolu) atama esas alınmalıdır. Ücretli/sözleşmeli istihdam biçimine kesinlikle son verilmelidir

Derslik Açıkları ve İkili Eğitim,

MEB’in 2015-16 İstatistiklerinde mevcut kamu okullarının derslik sayısı 553 bin 066 olarak görülmektedir. Aynı istatistiklerde 2003 yılından 2015 yılının sonuna kadar geçen 14 yılda yapılan derslik sayısı 249 bin 618 olduğu bilgisi yer almaktadır. Büyük şehirlerdeki okulların %57’sinde ikili eğitim yapılmaktadır. Türkiye genelinde temel eğitimde 9919,ortaöğretimde 1085 olmak üzere toplamda 11004 okulda ikili eğitim yapılmaktadır.2003’ten bu yana 14 yılda öğrenci sayısında yaklaşık 1,5 milyonluk artış olmuştur. Her iki olgudan kaynaklı olarak 14 yılda yapılan dersliklerin derslik açıklarını kapatmaya yetmediğini, kalabalık sınıfları sona erdirmediğini ve ikili eğitim sorununu çözmediğini görmekteyiz. Tam gün eğitim ve 24 öğrencili sınıf hedeflerine ulaşabilmek için 2016 ve sonrası yıllarda yılda en az 30 bin derslik yapmak gerekmektedir. Yıllık derslik yapımında bu sayı yakalandığında önümüzdeki 4 yılda derslik açıkları ancak kapatılabilir.

Demokratikleşme ve Katılım,

Eğitimciler ve velilerin en çok şikâyetçi oldukları konuların başında kendilerini ilgilendiren konularda ne düşündüklerinin sorulmamasıdır. Ortak görüş “insan yerine” konmadıkları yok sayıldıkları ve itibarsız tutumlarla karşılaştıkları yönündedir. Hem eğitimciler hem de veliler, kendileri, eğitim ve çocuklar ile ilgili her konuda kendilerinin sürece katılımlarını sağlayacak mekanizmalar kurulmasını istemektedirler. Sokağa çıkma yasakları uygulanan il ve ilçelerde 350 bin öğrencinin sayısı yüz günleri aşan yasaklar ile eğitim hakları ihlal edildi.

Bu dönemde demokratik sendikal haklarını kullanan “çocuklar ölmesin barış olsun” diyen 20 bin eğitim ve bilim emekçilerine soruşturma açıldı. Yüzlerce eğitim emekçisine ve sendika yöneticisi hakkında gözaltına alma, tutuklama, adli ve idari soruşturma açma, açığa alma, sürgüne gönderme ve meslekten çıkarma teklifi gibi anti demokratik uygulamalar 16 Temmuz öncesi zaten yaşanıyordu.15 Temmuz sonrası 116 eğitim emekçisi 45 akademisyen ihraç edildi. KHK kapsamında 11 bin 285 eğitim emekçisi açığa alındı Soruşturmalar durdurulmalı, açığa alınanlar göreve başlatılmalı, sürgüne gönderilenler eski görev yerlerine döndürülmeli, tutuklular serbest bırakılmalıdır.

Okullara Bütçe

Okul idarecileri, okulların bazı temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmaktadır. Eğitimin bütçesinde son yıllarda artış söz konusu olmakla birlikte GSMH eğitime ayrılan payda çok büyük değişiklik olmamıştır. Okul idareleri ve öğretmenler okullarda ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamak yüzünden velilerle ve üst yönetimlerle sürekli sorunlar yaşamaktadır. İdarecilerin öğretmenleri katkı payı adı altındaki paraları toplamalarına yönelik baskıları devam etmektedir. İdareciler okulların temel hizmetlerinin giderlerini karşılamak için ayırdıkları zamanı okula ve öğrencilerin eğitim işlerine ayırmak istemektedirler. Ayrıca ikili eğitim yapan okullarda idareciler günde 10-12 saat mesai yapmaktadırlar. İdarecilerin veliler ve çevre ile kurdukları parasal muhataplık ilişkisinden mutlaka kurtarılmaları gerekmektedir. Bu anlamda okulların yıllık giderlerini karşılayacak ödeneklerin genel bütçeden ayrılarak okullara aktarılması idareci ve öğretmenleri bu çileden kurtaracak önemli bir adım olacaktır.

Kadrolaşma

Okullarda yönetici görevlendirmelerinin, özellikle kurum müdürlüklerinin mülakata dayalı sınav yöntemi ile yapılmasının ardından torpil, kayırma ve siyasi yandaşlık üzerinden notla ödüllendirmede büyük bir “kumpas” ilişkisi yaşanmaktadır. Bu alan liyakat, kariyer ve hak etmişlik yerine tamamen siyasi tercihlere göre kadrolaşma için kullanılır bir hal almış durumdadır. Örneğin branş öğretmenlerinin idari görevlerdeki sayısal dağılımlarına bakıldığında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği 4277’ye varan sayısı ile ilk sırada yer almaktadır. Bu durum eğitim süreçlerine zarar vermekte, eğitim emekçilerini olumsuz yönde etkilemekte, işyerlerinde emekçiler arasında yaşanması gereken en doğal ilişkileri bile zedelemektedir. Yöneticiliklerde demokratik katılıma dayalı seçimli süreç düzenlemesi zaman geçirilmeden yasallaştırılmalı, bu yönde yaşanan siyasi kadrolaşma çalışmalarına son verilmelidir.

Veliler İsyanda

Sistemde sürekli gündeme getirilen değişiklikler, okul dönüşümleri ile özellikle ikili eğitim yapan okullarda veliler gecenin karanlığında çocuklarını okuldan almak için okul bahçelerine toplanmaktadır. Kış koşullarında bahçede ve ayakta dakikalarca beklemek velileri çileden çıkarmış durumda. Bunun yanında kendilerinden sürekli para istenesi de yoğun tepkilere neden olmaktadır. Bu noktada ders saatlerinin azaltılması büyük önem taşımaktadır. Ders saatleri ilkokullarda seçmeli dersler dahil 25’e,ortaokullarda seçmeli dersler dahil 30 saate çekilmelidir. Okullar açılırken velilerin okula hazırlık amaçlı yapacakları harcamalar rakamı her yıl artarak devam etmektedir. Okul masrafları yıl boyunca devam etmekte velilerin bütçesinde önemli yer tutmakta, özellikle de dar gelirli veliler bu masrafları karşılamakta zorlanmaktadır. Eğitim yılı başlarken sabit gelirli pek çok veli bankalardan kredi kullanmak zorunda kalmaktadır.

Okullarda Ayrımcılık, Eşitsizlikler ve Yıldırma (mobing) Yaygın

Okullarda temizlik ve diğer hizmetleri yapanlar, güvencesizliğin yanı sıra asgari ücreti bulmayan ücretlerle ve düşük günlü sosyal güvenceli çalıştırılmaya büyük tepki göstermektedirler. Bir bölümü okul aile birlikleri, diğerleri değişik kaynaklardan ücretleri karşılanan bu emekçilerin, günlük çalışma süreleri 10-12 saate kadar çıkmaktadır. Bu emekçiler idareciler tarafından sürekli mobing uygulanmaktadır.

Öğretmenler de idarecilerin benzer tutumlarıyla, ayrımcı, dışlayıcı uygulamalara, yandaşların korunmasına tanık olmaktadırlar. Kadınlar cinsiyet ayrımcılığının en belirgin örneklerini okul ortamlarında yaşamaktadır. Ayrımcılık farklı inanç ve kimliklere sahip öğrencilere reva görülen genel geçer bir yol olarak görülmektedir. Okul idarecileri için “makbul” öğrenci ve “makul şüpheli” öğrenci uygulaması rutinin ötesine geçmiş durumdadır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu ders olarak okutulmaması yönünde AİHM ve Türkiye Mahkemelerinin onlarca kararına rağmen zorunlu ders olarak okutulmaya devam etmektedir.

Özel okullara Artık toplum çocuklarını özel okullara gönderenler ile devlet okullarına gönderenler diye ikiye ayrılmış durumdadır. Ayrıca bu ayrım sadece devlet okulu ile özel okul biçiminde değil aynı zamanda her iki grup okulda kendi içinde kategorilere ayrılmıştır. Devlet okulları merkez ve çevre okulları, özel okullar ise büyük ve butik okullar diye ayrışmıştır. Ayrışma sadece okullarda değil aynı zamanda öğrencilerde ve anne babalarda da yaşanmaktadır.

Toplumun farklı kimliklerinin anadil eğitimi hakkı yok sayılmakta, bu yönde eğitim yapmak üzere okul açma girişiminde bulunanlara izin verilmemektedir. Her türlü ayrımcılığın sona erdirilmesi ve çocuk hakları sözleşmelerinin ayrımsız ve eksiksiz uygulanması gerektirecek tedbirler zaman geçirilmeden yürürlüğe konulmalıdır. Din dersleri zorunlu olmaktan çıkartılmalı, eğitimlerini kendi anadilinde yapmak isteyen yurttaşların bu taleplerinin yerine getirilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Dershanelerin Kapandığına Kimse İnanmıyor!

Dershaneler, özel öğretim kursları, temel liseler ve etüt merkezleri adı altında ad değiştirerek yoluna devam ediyor. Kapatma yasasının Anayasa Mahkemesinden dönmesinin ardından sayıları resmi rakamlarda 1600,gayri resmi rakamlarda binlerle ifade edilen ad değiştirmiş kurumlar “paralel eğitim” kurumu gibi varlıklarını sürdürmektedir. devam etmektedir.

Seçmeci, sıralamacı ve eleyici sınavlara dayalı eğitim sistemi ile bu sistemin yarattığı sorunlar çözülmedikçe dershaneler başkalaşarak ve kıyafet değiştirerek sistemin kamburu olmaya devam edecektir. Bu yıl okullarda 300 bin öğretmenin 4 milyonu aşkın öğrencinin katılımı ile açılan hafta sonlarında açılan şimdi ise yaz tatilinde açılması düşünülen Takviye Kurslarının açılmış olması özel öğretim kurslarına ve etütlere (dershanelere) olan ilgiyi azaltmamıştır.

OHAL sonrasında özel öğretim kurumları yönetmeliğinde yapılan bir değişiklik ile 5 bilim alanında özel öğretim kursu açma olanağının 1’e indirilmesi bir iki gün sonra yayımlanan bir genelge ile yeniden ders sayısının 5’e çıkarılmış olması bu alanda yaşanan tutarsızlığın en somut göstergesi. Dershanelerden temel liseye dönüştürülen kurumlar kamu okullarının en başarılı öğrencilerini bünyelerine katmış 2016 ÖSYS’ ye başvuran öğrenci sayısı 11 kat artmış, lisans programlarına yerleşenlerin sayısı ise 2 bin 500’den 57 bine çıkmıştır. Okulu bir yaşam alanı olarak tanımlayan ve okulda geçen zamanı bir ‘öğretim’ ilişkisi olarak görmeyen modern pedagojinin aksine büyük bir plansızlık örneği olarak bu liseler devreye sokulmuştur. Lise olduğuna açanların ve yetkililerin bile inanmadığı bu kurumlar birer eğitim öğretim merkezinden çok dershane işlevi gören kuruma dönüşmüştür. Sorunun çözümü eğitim sitemini merkezinde sınav olmayan yeni bir modeli kuracak reel politikalar üretmekten geçmektedir.

4C’li ve Taşeron Emekçileri Kadro İstiyor

Özelleştirilen ve kapatılan kamu kurumlarında kadrolu işçi statüsünde çalışırken bu kurumlardan MEB’e nakledilen emekçiler tekrar kadrolu olmak istiyorlar. Genel toplamda sayıları 23 bin olan ancak büyük bir bölümü MEB’te 11 ay 28 gün çalışan 4C’li emekçilerin bir an önce kadroya geçirilmesi sağlanmalıdır. Aynı şekilde alt işveren kadrosunda ve okul aile birlikleri kadrosunda yer alan taşeron çalışanları da verilen sözler doğrultusunda kadroya alınmalıdır. Bu çalışanların okul ortamlarında öğrenciler ile sağlıklı iletişim kurmaları için hizmet içi eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir.

Dönüşen Liselerde Sorunlar Bitmek Bilmiyor

Eğitim yılı başında tamamı meslek ve Anadolu lisesine dönüşen liselerde sorunlar bitmek bilmiyor. Anadolu Sağlık Meslek Lisesine dönüşen liselerin 9.sınıflarında sağlık meslek derslerini okutacak öğretmen bulunamıyor. Açıklar diğer ders öğretmenleri tarafından kapatılıyor.Örneğin,anestezi dersine matematik öğretmeni girebiliyor.. Dersler sadece teorik olarak yapılabiliyor. Okullarda pratik uygulama yapılacak anların düzenlenmemiş olması bu okulları kuruluş amacından uzaklaştırmaktadır.

Liselerin tamamının başına Anadolu yazınca maalesef Anadolu olmuyor. Liseler arasındaki ayrışmalar giderek derinleşmektedir. Bir tarafta sınavlarda ilk binlerde yer alan öğrencileri alan liseler, diğer tarafta ise ne olduğu belli olmayan liseler. Bu durum büyük bir adaletsizlik örneği oluşturmaktadır. Liseleri düzenleyen yasa ve yönetmelikler yapılırken daha optimum düşünmek gerekmektedir. Yoksa birilerine fırsat başkalarına tuzak hazırlanmış olur. OHAL Sonrası kapatılıp el konulan okullar büyük bir fırsatçılık yaklaşımı içinde imam hatip okullarına dönüştürülmektedir. Bu dönüşüm sürecinin nerede duracağı ile ilgili belirsizlik velilerde oluşan endişe ve kaygıları derinleştirmektedir.

Geçen Yıl Okullar Şiddetten Arındırılamadı

Özellikle dönüşen liselerde ve ortaokullarda öğrencilerin öğrencilere, öğrencilerden ve velilerden öğretmenlere yönelik hakaret, asılsız ihbar mektupları ile şikâyet, taciz ve her türden disiplinsizlik kol geziyor. Son günlerde İstanbul’un ve Türkiye’nin Liseleri arasında ilk sıralarda yer alan liselerde okul idarelerinin baskıcı ve yasakçı uygulamalarına karşı öğrenci ve velilerin tepkileri doruğa ulaştı. Okullarda yaşanan ihmal ve istismar olaylarına yönelik geliştirilen önlemlerin yetersiz olduğu bu süreçte yaşanan onlarca olayla daha net görüldü.Çocuklarımız koruyamayan ve korumakta zorlanan bir sisteme güven duyulmayacağı gerçeği ortada durmaktadır. Çocukları ihmal ve istismardan koruyacak önlemleri ailelerin eğitimi, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi gibi ivedilikle uygulamaya koymak gerekmektedir.

Hükümet yanlısı çevrelerin ve okul yönetimlerinde iş başına getirilen yandaş yönetim kadrolarının kendileri gibi düşünmeyen, hareket etmeyen eğitim emekçilerini ve öğrencileri ihbarlarla sürekli bir “cadı avı” sürdürülmektedir. Soruşturmalar yanlı kadrolara verilmekte, öğretmenlere haksız cezalar verilerek sicilleriyle oynanmaktadır. Asılsız ve imzasız ihbar ve şikâyetlere itibar edilmemeli, bu minvalde açılmış bütün soruşturmalar durdurulmalıdır. Öğrenci, veli ve eğitim emekçilerinin talepleri mutlaka değerlendirilmelidir.

FATİH Projesi Kaplumbağa Hızında İlerliyor

İktidarın ilk açıkladığı günlerde büyük ve gösterişli açılışlar ile topluma sunduğu FATİH Projesi maalesef kaplumbağa hızında yürüyor. Şimdiye kadar dağıtımı yapılan tablet bilgisayarlar hedeflerin %30’una ancak ulaştı. Aradan geçen 4 yıllık zaman diliminde dağıtılanlarında yavaş yavaş eski model olmaya başladığı, tabletlerin öğrencilerin oyuncağına dönüştüğü bir süreci yaşıyoruz. Yüz binlerce öğrenci bu fırsattan dört yıldır yararlanırken, milyonlarca öğrenci söz verilmesine rağmen tablet bilgisayarlara ulaşmanın sadece hayalini kurmakta, mağaza vitrinlerinde seyretmekle yetinmektedir. Bu tablo haksızlık oluşturan bir tablodurBu tablonun süratle düzeltilmesi ve söz verilen bütün bilgisayarların bu eğitim öğretim yılı başında sahiplerine ulaştırılması sağlanmalıdır.

Sınıf Tekrarı ve Okul Terkleri Hala Sorun

Sınıf tekrarı ve okul terkleri sorun olmaya devam etmektedir. Bu sorun özellikle orta öğretim kurumlarında öğrencilerin okuldan uzaklaşmasına, örgün öğretimin dışına çıkmasına yol açmaktadır. Alınan tüm önlemlere rağmen terk ve sınıf tekrarı oranında azalma olmamaktadır. MEB’in 2014-19 Stratejik Plan Hedefleri Raporuna göre 4 yıllık ortaöğretim süresince okulu terk edenlerin sınıflar toplamının oranı %30’a dayanmış bulunmaktadır. AB ülkelerinde bu oran %11’dir. Terk oranında gen kadınlar erkeklere göre daha yüksek orandadır. Örgün öğretimden kaçışlara yol açan bu sorunu çözecek adımların atılması için sistemde yapısal dönüşümlere gidilmesi gerekmektedir.

Bu Müfredatla Olmuyor, Müfredat Değişmeli, Ama Nasıl?

Farklılıkları yok sayan, ötekileştiren, dışlayan, kimlikleri, cinsiyetleri, inançları tekil kalıplar içinde eritmeyi amaçlayan, çocukları bu doğrultuda formatlayan, tekrarlara dayanan bu müfredat mutlaka değişmelidir. Devleti ve otoriteyi kutsayan, mutlaklaştıran, çoğulculuğu ve çeşitliliği zenginlik saymayan, demokratik iklim yerine anti demokratik iklimi bireylerde fetişleştiren bu müfredat değişmeli. Değişim deyince mevcut yürütme ve yönetimin aklına dini değerleri ve din eğitimini alt sınıflara indirmek, rekabet ve popüler kültürü bireylerin yaşam ilkesi haline getirmek gelmektedir. Aklın, bilimin, sanatın, demokratik yurttaş demokratik toplum yapısını inşa edecek, ’özgür ve sosyal ‘insan modelini esas alan ‘problem çözmeye’ dayalı halkların kolektif haklarının varlığını kabul edecek eşitlikçi ve özgürlükçü eğitiminin gerçekleşmesini sağlayacak bir müfredat dönüşümüne ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun dışında yapılacak müfredat değişiklikleri iktidarın dünya görüşüne, kavramsal ve kategorik yaklaşımlarına hizmet eden bir değişiklikten öteye geçmeyecektir.

Okullaşma Oranları Hedeflerin Uzağında

Yapılan araştırmalar, MEB’in ve TÜİK’in verileri okul çağı çocuklarının okullaşma oranlarında yetmezlikler olduğunu göstermektedir. Okulöncesinde başlayarak ortaöğretim sürecinin sonuna kadar olan bu süreçte çocukların %24’nün okullaşmadığını görmekteyiz. Bu sonuç Bakanlığın yaptığı hedefler analizinde de görülmektedir. O nedenle tüm okul düzeylerinde yüzde yüz okullaşmanın sağlanabilmesi için tüm eğitim sürecinin kamusal hizmet olarak görülmesi ve bütün yurttaşlara eşit bir şekilde sunulması zorunludur. Bu yapıldığında okullaşma oranları hedeflerinin tutturulması daha kolay olacaktır.

Okullar Depreme Dayanıklı Değil

Türkiye’nin yerleşim alanlarının büyük bir bölümü 1.2.derece deprem kuşaklarında yer almaktadır. Geçmişte yaşanan depremlerde en çok zarar gören kamu binalarının okullar olduğunu biliyoruz. O nedenle bütün okulların depreme dayanıklı yapılara dönüştürülmesi yatırımlarda öncelikli olma özelliğini korumaktadır. Eski ve yeni yapıların deprem testinden geçirilerek, yıkılıp yapılması gerekenlerin zaman kaybetmeden yıkılıp yeniden yapılması, güçlendirilmesi gerekenlerinde hemen güçlendirilmesi gerekmektedir. Biz unutsak ta depremin kendini unutturmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Depremin değil binaların ve ihmallerin öldürdüğünü biliyoruz. Bu alanda zamanla yarışan bir tempoda okulların yenilenmesi ertelenemez bir zorunluluktur.

Okulların Fiziki Alt Yapısı Yetersiz

Spor, sanat, kütüphane, laboratuar ve teknoloji tasarım atölyesi bulunmayan on binlerce okul bulunmaktadır. Okulların yeşil alanı ve oyun alanları yetersizdir. Okulların fiziki yapıları ve görünümleri mimari estetikten yoksundur. İçyapıları, tuvalet sayıları derslikleri sağlıksızdır. İlk yardım teşkilatı ve sağlık müdahale mekanları yok denecek kadar azdır. Birçok okul “Okul standartları yönetmeliğine” uygun değildir. Bu alanda yapılması gereken çok işler olduğu gerçeğinden hareketle, fiziki alt yapıyı, araç gereç donanımını yeterli kılacak çözümler devreye konulmalıdır. Her biri eğitim sürenci ve niteliği etkileyen bu olguların tamamlanması nitelik sorunun çözünme büyük katkı sağlayacaktır.

Sonuç olarak; Yukarıda sıralanan sorunların var ve devam ediyor olması yazımızın başlığını “Okullar Açılıyor, Bakanlar Değişiyor Ancak Sorunlar Değişmiyor” olarak atmamıza neden oldu. Eğitim harcamalarında en zengin %10’lik dilim ile en yoksul %10’lluk dilim arasındaki fark 49 Hiç kuşku yok ki ayrıntılı bir rapor ve çalışma yapıldığında bu liste daha da uzayacaktır. Eğitim yılı başlıyor bitiyor, bakanlar değişiyor sorunlar ise çözülmeyi bekliyor. Bakanları değiştirmek yetmiyor zihniyeti ve sistemi değiştirmek gerekir. Cumhuriyet tarihinin ve AKP döneminin en çok bakan değiştirme rekorunu elinde bulunduran Milli Eğitim Bakanlığı halka ve çocuklara umut vermiyor, onları mutlu etmiyor. Şimdi, toplumu değiştirip dönüştürecek ve geliştirecek, demokratikleştirecek, halklar ve inançlar arasında barış ve kardeşliği pekiştirecek eğitim sistemini kurmak geçmektedir. Sorunlar Bakanlar değiştirmekle değil, kolektif aklı ve bilimi rehber almakla çözülebilir. Bunu talep etmek eğitim diye derdi olan herkesin hepimizin hakkı.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)