adscode
adscode

YGS’nin 9.45 Mağdurları Ne Yapmalı?

Sınava geç kalanların salonlara alınmamasına yönelik yaptırım/engelleme bu yıl yapılan YGS’nin en çok tartışılan konusu oldu. Tartışmanın boyutları başarısız sonuçların tartışılmasının bile önüne geçt

alaaddindincer@egitimajansi.com




Kamuoyunda salona alınmayan aday sayısının 40 ile 50 bin arasında olabileceğine yönelik açıklamalar yapıldı. YGS’ye başvurmasına rağmen her yıl ortalama 50-60 bin arasında olan sınava girmeyen sayı bu yıl 102 bin oldu. Kamuoyunda sınava alınmayan bir kadın/kız öğrencinin yaşamına son verdiği yönündeki haberler olayın trajediye dönüşen yönlerinin olabileceğini gösterdi. Kamu Denetçiliği Başkanlığı dışında kalan kurumların konuya ilişkin suskunluğu ve duyarsızlığı ise devam ediyor.

Tartışma ve değerlendirmelerin nasıl bir sonuç doğuracağını hep birlikte göreceğiz. Sayısı 50 bin olduğu tahmin edilen öğrenci yaşadıkları bir dakika ile sınava geç kalmanın yarattığı mağduriyetle mi kalacaklar, yoksa mağdurlara yeni bir sınav hakkı mı verilecek. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Kurallar bir haktan yararlanmayı ve o hakkı kullanmayı engelliyorsa yapılacak işlem bellidir. Kural koyucunun yarattığı haksızlığa karşı kural mağdurları uluslararası ve ulusal hukukta var olan haklarını kullanarak dava açabilirler. Bu davalar bireysel olabileceği gibi, toplu ve kurumsal da olabilir. Yaratılan mağduriyet eğitim hakkının engellenmesine yönelik bir tutum olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda eğitim hakkının engellenmesi üzerinden açılabilecek olası davalara hukuksal dayanak oluşturabilecek hukuksal çerçeve aşağıda yer almaktadır.

Eğitim Hakkı Üzerine Ulusal Ve Uluslararası Yasal Çerçeve

Eğitim, temel bir insan hakkı olarak evrensel ölçekte kabul görmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır.

Eğitim hakkı, pek çok uluslararası belgede diğer insan haklarının ön koşulu olarak yer almaktadır. İnsanların diğer haklarının kullanılabilmesi ve hak ihlallerine karşı mücadele edilebilmesi; insanların, hangi haklara sahip olduklarını ve bunları nasıl kullanabilecekleri ni bilmelerine ve anlamalarına bağlıdır. Bu ise öncelikle eğitim ile gerçekleşebilir. 

Eğitimin temel bir insan hakkı olması, eğitimin devlet tarafından yurttaşlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, nitelikli, parasız ve kamusal bir hizmet olarak sunmasının sorumluluğunu yüklemektedir. Devlet, her tür ve düzeyde eğitim hizmetini verirken; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri eğitim hakkı ve eğitimde ayrımcılığın önlenmesine ilişkin imzaladığı uluslararası anlaşmalar, anayasa ve ilgili yasalardaki hükümler gereği, eğitim hakkının kullanımının önündeki engelleri kaldırmak üzere etkin çalışmalar yürütmek zorundadır. Eğitime ilişkin çalışmaları gerçekleştirirken, “eğitim hakkı” ile ilgili ilkeleri göz önünde bulundurmak gerekir.   

Temel Uluslararası Belgelerde Eğitim Hakkı ve Eğitim Hakkının Niteliği 

Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelere taraf olmuştur. Dolayısıyla, Cumhuriyet Hükümetleri bu bildirgede yer alan temel hükümler yönünde eğitim kurumlarını geliştirmeye yönelik politika ve uygulamalarda bulunmak yükümlülüğü üstlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin eğitim hakkı ile ilgili bazı hükümleri şöyledir;

Madde 26: (1) Herkesin eğitim hakkı vardır. Eğitim hiç olmazsa ilk ve temel eğitim evrelerinde parasız olmalıdır. İlk eğitim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitimden herkes yararlanabilmeli ve yükseköğretim, başarıya göre, herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.

(2) Eğitim, insan kişiliğinin tam gelişmesini, insan haklarıyla temel özgürlüklere saygının güçlenmesini amaç olarak almalıdır. Eğitim bütün uluslar, ırklar ve dini topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu güçlendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın sürdürülmesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.

(3) Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü için öncelikli seçme hakkına sahiptir.

Madde 27: (1) Herkes, toplumun kültürel etkinliklerine özgürce katılma, güzel sanatları tatma, bilim alanındaki ilerlemelerden ve bunların nimetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.  

Birleşmiş Milletler Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Uluslararası Sözleşmesi’nin (14 Aralık 1960, Paris) birinci maddesi eğitimde ayrımcılık tanımlarını şu şekilde yapmaktadır:

1. Bu Sözleşmenin amacı bakımından ayrımcılık terimi; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da toplumsal köken, ekonomik güç ya da doğuş temeli üzerinde, eğitimde davranış eşitliğini kaldırmak ya da bozmak amacı ya da sonucuyla ve özellikle,

  a. Herhangi bir kişi veya grubu herhangi bir tür ya da düzeyde eğitim görmekten yoksun bırakmak;

 b. Herhangi bir kişi ya da grubu, düşük düzeyli bir eğitimle sınırlamak;

 c. Toplumu oluşturan bireyler ve gruplar için ayrı eğitim sistemleri veya kurumları kurmak ya da sürdürmek,

  d. Herhangi bir kişiye, gruba insan onuruyla bağdaşmaz koşullar uygulamak üzere yapılan bir ayrım, dışlama, sınırlama ya da üstün tutmayı içerir. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Türkiye de imza koymuş ve bu Sözleşme, 27 0cak 1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

Madde 1

Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.

Madde 2

  1. Taraf Devletler, bu Sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler.

Madde 28

1. Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle

a) Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar. Gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;

b) Uygun bütün araçları kullanarak, yükseköğretimi bireylerin yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler;

c) Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler; 

Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Çeşit Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin (18 Aralık 1979) 10’uncu maddesi şu hükümleri getirmektedir: 

a) Meslek ve sanat yönlendirilmesinde kırsal ve kentsel alanlarda bütün dallardaki eğitim kurumlarına girişte ve okulöncesi, genel, teknik, mesleki ve yüksek teknik eğitiminde ve her çeşit mesleki eğitimde eşit koşulların sağlanması.

b) Kadınların erkeklerle aynı ders programlarından yararlanmaları, aynı sınıflara katılmaları ve aynı düzeydeki niteliklere sahip eğitim görevlilerine, okul, bina ve malzemesine sahip olmalıdır.

c) Kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve kademesinden kaldırılmasını ve bu amaca ulaşılması için karma eğitimin ve diğer eğitim şekillerinin desteklenmesi ve özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim yöntemlerinin bu amaca göre düzenlenmesi.  

Eğitim hakkının devlete ve topluma yükümlülük getirmesini ifade eden en önemli uluslararası belgelerden biri, Yükseköğretim Kurumlarının Özerkliği ve Akademik Özgürlük Üzerine Lima Bildirgesi’dir (6-10 Eylül 1988). Bildirge’de eğitim hakkına ilişkin şu görüşlere yer verilmiştir (Alpkaya ve diğerleri, 1999):

a) Her insan eğitim hakkına sahiptir.

 b) Eğitim insan kişiliğinin ve onurunun tam gelişimini sağlamaya yöneliktir. İnsan haklarına, temel özgürlüklere ve barışa duyulan saygıyı pekiştirir. Eğitim, tüm insanların özgü ve eşit olduğu bir toplum yapısının kurulmasına etkin bir biçimde katılmaların, bütün dinî ve etnik gruplar ile tüm uluslararasında anlayışı, hoşgörüyü ve dostluğu geliştirir. Eğitim, toplumsal eşitlik, barış, tüm ulusların eşit gelişimi ve çevrenin korunması gibi çağdaş toplumların ana hedeflerinin kavranmasında ve bunlara ulaşılmasında bir araçtır.

c) Her devlet, renk, cinsiyet, dil, din, politik ya da başka görüş, milliyet veya toplumsal köken, ekonomik durum ya da başka bir statüye ilişkin olarak her hangi bir ayrımcılık yapmadan yurttaşlarının eğitim hakkını güvence altına almalıdır. Her devlet, ulusal gelirinin uygun bir miktarını yurttaşlarının eğitim hakkından tam ve eşit olarak yararlanılabilmesini sağlamak amacıyla ayırmalıdır.

d) Eğitim toplumun olumlu yönde değişim yaşamasının önemli bir aracıdır. Dolayısıyla eğitim, her ülkenin toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel durumundan kopuk olmamalı, bütün hak ve özgürlüklerin tam olarak edinilmesine yönelik bir biçimde statükonun değiştirilmesine katkıda bulunmalı ve daimi biçimde değerlendirilmeye açık tutulmalıdır.

Lima Bildirgesi, eğitim hakkının sağlanmasına ilişkin kaynağın ayrılması sorumluluğunu devletlere yüklemekte, özgürlükçü ve eşitlikçi bir içerik öngörmektedir. Bildirge’nin değindiği önemli noktalardan biri de eğitimin “olumlu bir toplumsal değişimin aracı” olması ve “mevcut durumun değiştirilmesine katkıda” bulunması gerektiğidir.  

Uluslararası kaynaklar arasında son olarak belirtilmesi gereken bir başka belge UNESCO tarafından düzenlenen ve Türkiye dahil 120 ülkeden 400’den fazla katılımcı ile 23-25 Haziran 2003 tarihleri arasında Paris’te gerçekleştirilen Yüksek Öğretim Paydaşları Toplantısıdır (Report of The Meeting of Higher Education Partners). 1998’de gerçekleştirilen Yüksek Öğretim Dünya Konferansının 5.yılında tekrarlanan toplantıda hazırlanan genel raporda, yükseköğretimde karşı karşıya kalınan durum gözden geçirilmiş, küreselleşme ve piyasa baskısı ile yükseköğretimde ortaya çıkan sorunlara vurgu yapılarak, “yükseköğretimin bir insan hakkı olduğunun ve kamusal hizmet olma özelliğinin” unutulmaması gerektiği vurgulanmıştır. 

Eğitim hakkını İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden sonra tekrar ele alan, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarla İlgili Uluslararası Sözleşme, (BM, 16 Aralık 1966) eğitim hakkını da yeniden (13. Madde) vurgulamıştır. Sözleşme 27. Maddeye uygun olarak 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. Sözleşmenin 13. Maddesi şu şekildedir:

1. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, herkese eğitim hakkı tanır. Eğitimin insan kişiliğinin ve onur duygusunun tam gelişmesine yönelik olmasını, insan haklarına ve temel özgürlüklere olan saygıyı güçlendirmesini sağlar. Ayrıca eğitimin herkesin özgür bir topluma etkin olarak katılmasına olanak sağladığını, tüm uluslararasında olduğu gibi, ırksal, etnik ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu geliştirdiğini ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma etkinliklerini özendirdiğini de kabul eder.

2. Bu Sözleşmeye Taraf Devletler bu hakkı tam olarak gerçekleştirmek amacıyla;

 a- İlköğretimin zorunlu olmasını ve herkese ücretsiz sağlanmasını;

     b- Orta öğretimin, teknik ve mesleksel eğitim dahil, çeşitli biçimlerinin, her önlem alınarak, özellikle ücretsiz eğitimin giderek yaygınlaştırılması yoluyla herkese açık ve herkesçe görülebilir olmasını;

     c- Yükseköğretimin, her uygun yolla ve özellikle ücretsiz eğitimin giderek yaygınlaştırılmasıyla herkese becerisine göre eşit olarak açılmasını;

     d- İlköğretimini tamamlayamamış ya da hiç görmemiş kişiler için temel eğitimin olabildiğince özendirilmesi ya da güçlendirmesini,

e- Her düzeyde, bir okul sisteminin geliştirilmesini, yeterli bir burs sisteminin kurulmasını ve eğitim personelinin maddi koşullarının giderek iyileştirilmesini kabul eder. 

İç Hukuk Açısından Eğitim Hakkı

Uluslararası sözleşmeler, iç hukuk açısından yasal hükümlerdir. Bu çerçevede yukarıda belirtilen uluslararası hukuksal metinler eğitim sistemimizin düzenlenmesinde ve geliştirilmesinde başvurulması gereken temel kaynaklardır. Bununla birlikte, iç hukuk çerçevesinde de, anayasa ve yasalarımızda eğitim hakkı ile ilgili temel hükümler ve ilkeler yer almaktadır: 

1982 Anayasasına göre, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır. “ (Madde 42).

Türkiye’de eğitimi düzenleyen yasalardan olan Milli Eğitim Temel Kanunu’nda, eğitim hakkı ile ilgili temel ilkelerden bazıları “genellik ve eşitlik”, “ferdin ve toplumun ihtiyaçları”, “yöneltme”, “eğitim hakkı”, “fırsat ve imkân eşitliği”, “süreklilik”, “demokrasi eğitimi”, “laiklik”, “bilimsellik”, “karma eğitim” ve “her yerde eğitim” biçiminde düzenlenmiştir.

Uluslararası belgelerde ve iç hukukumuzda eğitim hakkının niteliği ve kullanımını engelleyebilecek etkenlerin çerçevesi çizilmiştir. Bunlar aşağıdaki biçimde özetlenebilir: 

Irk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal etnik ya da sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler konusunda ayrımcı uygulamalar ve eşitsizliklerin önlenmesi,

Uluslar, ırklar ve dini topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğun güçlendirilmesi

Herkese toplumun kültürel etkinliklerine özgürce katılma, güzel sanatları tatma, bilim alanındaki ilerlemelerden ve bunların nimetlerinden yararlanma hakkının sunulması,

Herhangi bir kişi ya da grubun herhangi bir tür ya da düzeyde eğitim görmekten yoksun bırakılmaması,

Herhangi bir kişi ya da grubun düşük düzeyli bir eğitimle sınırlandırılmaması, kişiler ya da gruplar için ayrı eğitim sistemleri ya da kurumların oluşturulmaması,

Herhangi bir kişi ya da gruba, insan onuruyla bağdaşmaz koşullar uygulamak üzere ayrım, dışlama, sınırlama yapılmaması.

Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik etme ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlama. Uygun bütün araçların kullanılarak, yükseköğretimin öğrencilerin yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirilmesi. Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliğin bütün çocuklar için ulaşılır hale getirilmesi.

Kadınlara yönelik ayrımcılığın önlenmesine dair sözleşme

Sözleşmeden alıntı ‘Sözü edilen ilkeler çerçevesinde temel bir insan hakkı olarak savunulan eğitim; insanın fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişiminin yaşam boyu gerçekleşmesine yardımcı olmalıdır.

Eğitim, kolektif yaşamı ve bireyin özgürleşmesini desteklemesi, eleştirel ve yaratıcı düşünme ve sorgulama becerisini geliştirmesi, toplumsal barış, adalet ve kardeşlik duygularını pekiştirmeli, insanlar arasında eşitlikçi düşünceyi esas almalıdır,

Eğitim sistemi, farklı kültür ve kimlikleri zenginlik olarak kabul etmeli ve katılımcı, demokratik değerleri ve emeğe saygıyı benimseten bir süreç olarak kabul edilmeli ve geliştirilmelidir.’

Sonuç olarak, yukarıda yer alan uluslararası ve ulusal yasa dayanakları aynı zamanda Anayasanın 90.maddesi ile anayasal güvenceye alınmıştır. Bununla birlikte TCK’nın ilgili maddeleri eğitim hakkının engellenmesine yönelik tutumlara karşı bazı yaptırımlar öngörmektedir. Mağdurlar arasında kadın/kız adaylarında bulunduğu varsayılarak ‘kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi’ sözleşmesinden de alıntılar yapılmıştır. Dileğimiz kişilerin kendi özgür iradeleriyle sınava girmemesinin ötesine geçen bu bir dakika geç kalma kuralı mağduriyetinin yeni bir sınav hakkı tanınarak hukuki yollara başvurmadan giderilmesidir. 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)