adscode
adscode

Evrendeki Pürtelaş “Parçacıklar”ız!

“Bana bir sahne verin, size dünyayı anlatayım.”

damlaaktan@gmail.com




 “Çok net yasaların boyunduruğu altında serseri mayın gibi rastgele oraya buraya fırlatılmış küçücük parçacıklarız biz.”

Bir sahne... Araştırma görevlisi bir kadın ve bal üreten bir erkek... Marianne ve Roland... Yanıp sönen ışıklar... Fonda ara sıra duyulan hafif bir müzik...  Sahnenin tepesinden aşağıya doğru sallanan, gezegenleri, evreni veya yıldızları anımsatan dekorlar... Hayattan mikro bir yansıma... Uzun zamandır izlediğim en güzel iki kişilik tiyatro oyunuydu bu. Hangi oyun mu? 
İstanbul merkezli Pürtelaş Tiyatro ekibinin Damla Sönmez ve Deniz Karaoğlu’nun muhteşem oyunculuklarıyla sahneye koyduğu, Nick Payne’nin orjinal adı Constellations olan “Parçacıklar” isimli oyunu... 2 Nisan akşamı İzmir’de yorucu bir taşınmanın hemen arkasından sanırım Damla Sönmez’in içinde olmadığı hiçbir oyuna beni götüremezlerdi zaten. 
 

Parçacıklar, yaptığımız seçimlerin sonuçlarını yaşadığımızı anlatan ve paralel evrenlerdeki sonsuz olasılıklar dünyasında nefes alan parçacıklar olduğumuz gerçeğiyle bizi yüzleştiren çok özel bir oyun. Peki biz bu seçimleri özgür irademizle mi yapıyoruz yoksa bu bir yanılsama mı? Hayat diyebileceğimiz olasılıklar denizinde, bulunduğumuz yer ne kadar bizim planlarımız ve seçimlerimiz dahilinde gerçekleşti? Yoksa kendi irademizin pek bir önemi yok mu? 

Bu güzel oyunun yönetmeni Tamer Can Erkan henüz çok genç ama bir o kadar da yetenekli. Pürtelaş Tiyatro ekibine kuruluşunda dahil olan Tamer, Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama - Rejisörlük Master programı mezunu. Oyunun ana hatlarıyla nasıl olması gerektiğini en başından beri biliyormuş. “Ama asıl sorun 60 küsür, neredeyse kelimesi kelimesine aynı olan sahnenin, sahnenin gerçeğine ve aktarması gereken mesaja bağlı kalınarak birbirinden nasıl ayırılabileceğiydi. Damla ve Deniz tüm farklı evrenleri ve bu evrenlerdeki çok ince nüansları belirgin kılıp, tüm bu farkları aynı karakter içinde yaşama gibi bir zorluğu da yenecek kadar yüksek bir sahne performansıyla oynuyorlar.”diyor Tamer.  Kesinlikle söyleyebilirim ki, gerçekleştirdikleri sayısız provanın ardından her bir sahnede, oyuncuların incelikli performansı ile bu geçişler oldukça tatmin ediciydi. Sahneyi gerçek kılanın kalabalık değil, oyuncuların gerçekliği, samimiyeti ve sahneden yansıyan o güzel enerjileri olduğunu anlatır nitelikteydi. İki kişilik dev bir kadroydu Damla ve Deniz sanki... 

Tamer bugüne dek Anthony Neilson, David Greig, Tom Stoppard, Dario Fo, Anton Çehov gibi büyük yazarlara ait oyunlar da yönetmiş. En büyük hayali, bu ülkenin, huzur içinde sokaklarda yürünebilen bir yer haline dönüşmesi. Baş ağrısının daha az, hayattan ve şehirden alınan mutluluğun daha fazla ve aynı kenti paylaşan insanların birbirlerine karşı daha saygılı olduğu bir yer... Bu ise hayalden daha çok, yine insanın yaşarken yaptığı seçimlere bağlı değil mi zaten aslında? Daha iyi olmak, daha saygılı olmak, daha dürüst olmak... Hepsi birer seçim aslında, her gün ve her an yeniden yaptığımız...

Sahneyi belki de en çekici kılan özelliklerden biri dekoru. Mimar Sinan Üniversitesi Sahne, Dekor ve Kostüm Tasarımı mezunu olan Ahsenur Çiftçioğlu tarafından tasarlanan sahnede, ışıklar yanıp söndükçe başka evrenlere ve başka olasılıklara geçişi hissediyor seyirci. Tabii bu arada da kendi hayatını düşünmeden, seçimlerine ve yol ayrımlarına bir göz atmadan duramıyor.  Ahsenur henüz 28 yaşında ama şimdiden sahnenin büyüsüne ve yaratım enerjisinin güzel ışığına sahip. Duyguların merkezinde yaşayan bir tasarımcı olarak şu an bireysel çalışsa da, en büyük hayali tam kalbinde hissederek tasarladıklarını herkese aktarabilmek ve yüzlerdeki o bir anlık tebessüme şahit olabilmek. Sonsuz olasılıkların içindeki “o bir an”...  Dekoru, her biri birbirinden farklı anları, evrenleri ve ihtimalleri temsil eden, hiçbiri bir diğerinin aynısı olmayan, tel konstrüksiyon ve silikondan yapılmış  amorf kütleler, parçacıklardan hazırlamış Ahsenur. Metni ilk okuduğunda herkesi bu dünyaya nasıl dahil edebileceğini düşünmüş ve ortaya sade ama vermek istediği mesajı oldukça iyi yansıtan bir dekor çıkmış. 

İçinde aşktan kariyere, yaşamdan ölüme, şiirden tangoya neredeyse tüm bir yaşamı ve bu yaşamda bazen bir kelimeyle değişebilen tercihleri ve alternatif yaşamları bulabileceğiniz Parçacıklar Nisan ayı boyunca 13 Nisan, 19 Nisan, 20 Nisan ve 26 Nisan tarihlerinde D22 sahnesinde gösterimde olacak. 

Tüm bir oyunu tek bir cümleyle özetlemek imkansız ama Ahsenur gibi beni de en çok etkileyen cümleyle sizleri bu güzel oyunu izlemeye davet ediyorum: 
“Yaşadığımız bütün zamanımız bizim. Bizim birlikte yaşadığımız bütün zamanımız hala senin. Daha azı ya da daha çoğu olmayacak ben gittikten sonra...”

Hani bir cümle vardır: “Bana bir sahne verin, size dünyayı anlatayım.”

Hadi siz de Marianne ve Roland’ın sonsuz olasılıklar dünyasında yolculuğa çıkıp kendi dünyanızı ve sonsuzluğunuzu keşfedin! 
Daha öncesi ya da daha sonrası olmayacak, gitmek ya da gitmemek sizin seçiminiz. Peki siz, hangisini seçiyorsunuz?
Bu arada bir de minik sır size, hem ekip hem de oyuncular ayıracağınız o “an”lara fazlasıyla değecek kadar tatlılar!

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05