adscode
adscode

ÖĞRETMEN “OLABİLMEK”...

3 yaşındaydım. Annemler anlatır... Sabahın yedisinde henüz hiç tanımadığım bir öğretmen için çiçek alıcaz diye anneme açık çiçekçi arattırmışım.

damlaaktan@gmail.com




Anneme anaokulu kapısında el sallarken yüzümde kocaman bir gülümseme varmış. O güne dair benim tek hatırladığım, öğle yemeği masasında kucağıma yuvarlanan yoğurtlu bir adet salatalık, bir de hayal meyal ağladığım. Gerisi yok...

Ertesi sabah ne yaptılarsa beni okula gönderememişler, ağlıyor ve gitmek istemiyormuşum. Sonrası ise tam bir travma. Okulun kapısında öğretmenle görüşmek isteyen anneanneme oradaki ismini bile hatırlamadığım, hayal meyal arkadan kapıya gelen öğretmen tam olarak şu cümleleri kurmuş:

Alın bunu götürün, odasına kapayın, oyuncaklarını da elinden alın, siz de evden çıkıp kapıyı kilitleyin üzerine, görsün bakalım annenin yanında olmak mı daha iyi, öğretmenin yanında olmak mı?!”

----

Bir öğretmen bir çocuktan bir enkaz da yaratabilir, bir hazine de... Eve gelip ilk yaptığım oyuncaklarımı elime alıp kafamı çevirip “acaba elimden alacaklar mı” diye hiç konuşmadan ama gözlerimde belirgin bir korkuyla anneanneme bakmak olmuş.Tabii ailem böyle bir şey asla yapmamış, aksine hemen bir pedagog arkadaşıyla konuşan annem beni derhal o okuldan almış ve bir süre hiç zorlamamış. Ama şimdi kısmen gülümseyerek anlattığımız bu hikaye benim senelerce bu travmayı atlatmak için çocuk kalbimde ne mücadeleler vermeme neden oldu...

İşte tam da o sıralarda, önce bale öğretmenlerim girdi hayatıma.

“Bizim derdimiz bu kızın bale öğrenmesi değil ama böyle bir sorunumuz var ve onun öğretmene alışmasını istiyoruz.” demiş annem, hayatımıza bir mucize gibi eklenen Diler ve Güniz öğretmenlere... Bana hayata gülümseyerek bakmayı, öğretmenden korkmamayı, daha yürüyemezken parmak uçlarında zıplamaya çalışmayı öğrettiler. Bana sahneyi, gülümsemeyi, düşsen de aynı hızla ayağa kalkmayı, bedenin sınırlarını aşmayı öğrettiler.

Sonra Ankara’ya taşındık. Orada ana okuluna gittiğim bir sene boyunca unutmadığım Seval ve Erdal öğretmenler, bir de Fatma öğretmen... Benim çocuk kalbimi yeniden tamir edenler... Ve Ayşe Abla İlköğretim Okulu... Annemin ilkokulu falan dinlemedim, değişen rehberlik öğretmeninin rahibeyi andıran sert havası ve annemi okula çağırıp “Sizin kızınız asla okuyamaz, okursa ben bu mesleği bırakırım” demesiyle yine sarstılar güvenimi. Hayal meyal hatırlıyorum tuvaletlerden okul kapısına koşarak nasıl kaçabilirim diye hesap yaptığımı... Bir de, o bu lafı ettikten bir hafta sonra düdüklü şekerlerin üzerindeki İngilizce yazıyı Türkçeye çevirerek okumayı söktüğümü!

Sonra İzmir’e döndük... Özel Çakabey Koleji, ikinci sınıf. Annem “Benim böyle bir sorunum var. Benim kızımı almak zorunda değilsiniz ama alırsanız da lütfen en yumuşak öğretmenın sınıfına verin...” demiş okul müdürü Kayhan Bey’e. Ben hatırlamıyorum ama, annem anlatıyor, bir gün beşinci sınıflar üçüncü kattan çocuk attı kendini diye çıkmışlar dersten çığlıklarıma... Her sabah servise binişim olay olurdu Karşıyaka’daki apartmanımızın önünde... İşte o gün, çığlıklarımı duyabilen annemi ve babamı telefonda bekleten okul müdürü, okulun pedagogu ile beni oyalayıp, onlar okula gelmeden çözmüş meseleyi, sokmuş beni derse geri... Hayal meyal hatırlıyorum, yeşil çimlerin üzerinde oyun oynamıştık... Gerisi yok gözümde, zihnimde... Ayşe Bek, hiç unutmuyorum, bana sevgiyi, kucak açmayı, minicik bir çocuğun tüm korkularına yara bandı olmayı öğreten ilkokul öğretmenim.

Üçüncü sınıftaydım, “ya bu okul denen şey o kadar da kötü değil, ben alıştım galiba” dediğimde. Tuvaletteydim, bunu hatırlıyorum!

Sonra her yıl, başka bir öğretmen kalbime parmak uçlarıyla dokundu, o ilk öğretmenin kırdıklarını öyle güzel onardı ki, borcumu asla ödeyemem. Pelin Çelik, Funda Akgül ve Haydar öğretmen bana başka bir dilde kendimi anlatabilmeyi ve dünyayı sevmeyi öğretti. Bir müzik öğretmenim vardı sesine hayran olduğum; Didar Hanım... O bana, hayatın müziğini duymayı öğretti sevgisiyle ve sabrıyla, belki hiç farkında olmasa da... Edebiyat öğretmenim Banu hanım, kelimelerin gücünü öğretti. Ve o kelimelerle ne kadar güzel dünyalar kurabileceğimi ve hatta kaç dünyayı birbirine bağlayabileceğimi... Bugün yazdığım her yazının, her kitabın temelini sevgileriyle attı onlar... Şansım olup, kırılmış bir küçücük benden hayata yapışmış ve insanlar için bir şeyler değiştirebileceğine inanan kocaman bir ben yarattılar.

Bu yazı benim hikayem, bugünün öğretmenlerine küçücük bir örnek ve benim öğretmenlerimin gecikmiş bir teşekkürü... Hepsini yazmaya satırlar yetmez, atladığım varsa affola...

Sözün özü, öğretmen “olabilmek” çok önemli meseledir. Karşınıza çıkan küçücük bedenin potansiyeli sizin o an farkında olduğunuzdan çok daha fazla olabilir. Siz hep hazine yaratmayı seçin dokunduğunuz minicik kalplerden. Çünkü emin olun, bir çocuk kalbi en çok sevginize ve ona inanmanıza ihtiyaç duyar. Onlara inanın ki, onlar da hayata ve insanlara inansın ve o hayattan mucizeler yaratsın. Çünkü belki de o çocuğun hayatının yarısı sizin ona dokunduğunuz avuçlarınızın tam içinde... Evet, tam içinde!

Tüm gerçek öğretmenlere minnetle! Öğretmenler gününüz kutlu olsun!


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05