adscode
adscode

Akademik Kalite, Neden Korunmalıdır?

Sistemin tıkandığı yerde siyasetin devreye girmesi kaçınılmaz. Önemli olan, sistemin, zaaflarını, zamanında görüp, kendisini yenilemesi.

Akademik Kalite, Neden Korunmalıdır?
Günün Yazısı
Sistemin tıkandığı yerde siyasetin devreye girmesi kaçınılmaz. Önemli olan, sistemin, zaaflarını,  zamanında görüp, kendisini yenilemesi. Bizde eksik olan sanki bu! Sınavlar ve yardımcı doçentlik konusunda yaşananlar da bundan ibaret!
 
Doçentliğin, profesörlüğün kolaylaştırılması, üniversite ve öğrenci sayısında olduğu gibi öğretim üyesi sayısının da şişirilmesi, kime ne kazandırır, uzun uzadıya düşünülmelidir.
 
Akademik unvanların da içini boşaltırsak geriye bir şey kalmaz.
Hemen her konuda eğitim şart diyoruz ama o eğitimi verecekleri, eğer çok iyi yetiştiremezsek, eğitim de artık hiç bir işe yaramayabilir.
 
Yardımcı Doçentliğin kaldırılıp yerine Dr. Öğretim Üyeliği'nin getirilmesi, günlerdir tartışılıyor. 
Görünen o ki, hazırlanan kanun teklifi, YÖK'ün de, içine sinmiş değil ve çelişkilerle dolu.
TBMM'ye gelmeden önce, enine boyuna tartışılmalı ve yasa çıktıktan sonra, yeni değişikliklere gerek kalmamalıdır.
Hemen her gün bu konuda yüzlerce değerlendirme geliyor ve zaman zaman bunları, sizlerle paylaşıyoruz, paylaşmaya da devam edeceğiz.
Ülkemiz, üniversitelerimiz ve Hocalarımız için hayırlı olan ne ise, o olsun.
İşte bu konuya etraflıca kafa yoran, akademik vicdanı her şeyin ötesinde gelen deneyimli profesörlerimizden birinin değerlendirmesi:
 
Sıkıntılı Bir Tasarı
Sayın Güçlü,  
Eğitim alanıyla ilgili yazılarınızı ilgiyle takip etmekteyim.  Birçok sessiz kitlenin de sesi olduğunuz açık. Son yapılmak istenilen yardımcı doçentlik ve doçentlikle ilgili düzenleme tamamıyla kişisel amaçlar taşımakta. Bazı alanlarda dili bugüne kadar geçememiş bazı yardımcı doçentler var. Onların önünü açmak düşüncesiyle getirilen bir düzenleme. Amaç kolay yoldan unvan sunmak. Elbette bu unvan da herkese yine kolay olmayacaktır. Çünkü belirttiğiniz üzere bu işin ucu üniversitelerde. Bu da maalesef hiçbir zaman nesnel ölçütlere göre dağıtılmamaktadır. İleride bu çok daha kolay görülebilecektir.  
Öte yandan kanun tasarısı teknik açıdan çok sorunlu. Hiçbir emek verilmeksizin gelişigüzel hazırlanmıştır. Zannederim üniversiteyle hiçbir ilişkisi olmayanlar tarafından çala kalem yazılmıştır. TBMM'de düzelir ümidi de taşımıyorum. Çünkü TBMM'nin de bunu enine boyuna tartışacağını zannetmiyorum. Kaldı ki tartışabilmesi için konuyu anlamaları lazım gelir.  
Aşağıda bir-iki hususa değinmek istiyorum.
Masa Başında Hazırlanmış!
   
Birincisi kanun tasarısının gerekçesine bakıldığında hiçbiri somut gerçekliği yansıtmamaktadır. Tamamen masa başı kurgusu. Örneğin mevcutta yardımcı doçentler doçent yardımcısı gibi algılanıyormuş ve bundan rahatsızlık duyuyorlarmış. Bu tamamen uydurmaca. Bugüne kadar hiçbir yardımcı doçent böyle bir gerekçe ortaya koymamıştır. Tam tersi yardımcı doçentliğe atanmak için herkes can atmaktadır.
Yetki Devri Kandırmaca
İkincisi hiçbir doçent yardımcı doçente kendisinin yardımcısı olarak bakmamıştır. Aralarında da bu anlamda bir hiyerarşik ilişki oluşmamıştır. Hal böyleyken gerekçe tamamen kurgusal ve göz boyamadır. hiçbir inandırıcılığı da bulunmamaktadır. 
 
Yeni düzenleme ile üniversitelere yetkiyi aktararak merkezileşmeyi giderdik denilmekte.
 
Oysa tasarının 3. maddesi yani 23. maddenin yerine getirilen yeni düzenlemeye bakıldığında son derece tuzak bir hüküm var. Mevcutta yardımcı doçentlik kadrosunun ilanını üniversite çıkartır ve ilan şartlarını kendisi belirler. Oysa yeni düzenlemeye bakıldığında Yükseköğretim Kurulu başkanlığınca çıkılan ilandan söz edilmektedir. Böylece yardımcı doçentlik ilanları artık Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca çıkartılacaktır. Bu nasıl yerelleşme ve yetki devri anlaşılamamaktadır. üstelik üniversitede olan yetkinin YÖK'e alınmasıdır. 
Üçüncü olarak mevcutta yardımcı doçentlik atama süreci açıklıkla gösterilmektedir.
Jüri Belli Değil
Kurulacak jüri üyelerinin kaç kişiden oluşacağı, nasıl işleyeceği ve atamanın nasıl gerçekleşeceği gösterilmektedir. Bu durum önemli bir yasal güvence teşkil etmektedir. Oysa düzenlemede dr. öğretim görevlisinin atanma süreci nasıl olacaktır kanunda hiçbir çerçeve çizilmemiştir. Bu durumun yönetmelikle düzenleneceği söylenebilirse de  yönetmeliğe keyfi bir alan bırakılmaktadır çünkü değindiğimiz üzere kanun bir çerçeve belirlememektedir. 
Dr. Öğretim Görevliliği?
Dördüncüsü mevcutta dr. öğretim görevlileri var. Çok değişik amaçlarla istihdam edilmektedir. Bunlarla  yeni sistemdeki doktor öğretim görevlileri arasındaki fark nasıl ortaya konulacaktır. Mevcuttaki doktor öğretim görevlileri öğretim üyesi sınıfından değildir. Oysa yeni getirilen dr. öğretim görevlisi öğretim üyesi sınıfındadır. 
Uluslararası Karşılığı Yok!
Beşincisi Dr. öğretim görevlisi uluslararası sistemde kullanılabilen bir unvan değildir. Karşılığı zorlamadır. Oysa yardımcı doçent gerekçelendirildiği üzere sadece bizde yok. Dünyanın pekçok yerinde kullanılmaktadır ve herkes ne olduğunu bilmektedir. Karşılığı assistan profesördür. Zaten 2547 sayılı Kanuna bir karşılığı olduğundan getirilmiştir.  Bugün birçok yerde kullanılmaktadır. Oysa dr. öğretim görevlisi çok farklı birşeydir. Tanınırlığı da yardımcı doçent kadar yoktur. 
Y. Dil Barajı İnmemeli!
 
Altıncısı mevcut sistemde doktora yeterliliğe girmesi için doktora öğrencilerinden 65 dil puanı aranmaktadır. Oysa şimdi dr. öğretim grevlisi olmak için 55 almak şartı getirilmektedir. Bu tam bir çelişki ve absurd bir düzenlemedir. YÖK kendisi eğitim alanında veya diğe alanlarda uzman yardımcılığında dahi 65 ve üzeri dil şartı aramakta ama dr. öğretim görevlisi için 55, doçentlik için de (belli değil ama bundan aşağı olmamak kaydıyla gibi bir sonuç çıkmaktadır) 55 dil şartını yeterli görmektedir. 
Kolay Unvan Olmaz!
Zaten uzun zamandan beri yerleşmiş bir sistem dururken keyfiliği her halinden belli olan ve bütünüyle üniversite dışında birilerince hazırlandığı imajı veren bu sisteme geçmenin tek amacı olabilir : Birilerini kolay yoldan unvana kavuşturmak. Bunların bir kısmını da yeni açılan üniversitelerde kullanmak. Çünkü bir başka dillendirilmeyen sorun da bu. Her tarafa hesapsız bir biçimde üniversite ve fakülteler açıldı ancak eğitim maalesef işin uzmanları eliyle yürütülmemektedir.  
Sayın Güçlü onca işiniz arasında başınızı ağrıttığımı düşünüyorum. İçeriden birisi olarak birkaç hususu paylaşmak istedim. Değerli katkılarınız için minnettarım. İsmimi muhafaza edebilirseniz memnun olurum. Saygılarımla. 
 

Sayın Abbas Güçlü

T.B.M.M. Milli Eğitim Komisyonu’nda görüşülmekte olan “Yardımcı Doçentlik ve Doçentlik Sürecine İlişkin Yasa Tasarısı”na ilişkin kaygı ve önerilerimizi sizinle paylaşmanın yararlı olacağı inancını taşıyoruz.

Yeni düzenleme Yüksek Öğretim’deki bazı sorunları giderme noktasında iyi niyetle düşünülmüş, ancak birtakım sıkıntıları da beraberinde getirecektir. 

ŞÖYLE Kİ;

SIKINTI 1: Yardımcı Doçentlik unvanı sadece ülkemizde kullanılmamaktadır. Dünyanın farklı ülkelerindeki bilim kurumlarında farklı adlarla kullanılmaktadır.  Yeni tasarıda bu unvanını kaldırılarak yerine getirilmesi düşünülen “Öğretim Görevlisi Doktor” unvanı biz emektar akademisyenler için tenzili rütbe anlamına gelmektedir. Akademide Öğretim Görevliliği, Yardımcı Doçentliğin altında kabul edilen bir unvandır. Bu durum akademik camiada büyük huzursuzluklara yol açacaktır. 

ÖNERİ 1: Mevcutta Yardımcı Doçent unvanını taşıyanların bu unvanlarını taşımaları ellerinden alınmamalı. Doktorasını, yeni yasa çıktıktan sonra bitirecek olanlara “Öğretim Üyesi Doktor” unvanı verilebilir. Yardımcı Doçentlik unvanı mutlaka kaldırılacaksa “Öğretim Üyesi Doktor” daha isabetli olacaktır. 

ÖNERİ 2: Halen Yardımcı Doçent olarak çalışanlardan örneğin bu unvanda 5 yılını dolduran, en az üç yıldır ders vermekte olan ve en az 4 yayını (hakemli olmak koşuluyla makale, kitap veya kitap bölümü) olanlar bir defaya mahsus olmak üzere doğrudan Doçentlik kadrosuna atanması birçok mağduriyeti giderecektir. 

SIKINTI 2: Dünyanın sömürge ülkelerinde bile dahi olmayan yabancı dil garabeti ülkemizin bilimsel ayıbıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir başka ülkenin dili baraj olarak belirlenerek (üstelik dili bilme becerisini ölçmekten çok uzak olan bir sınavla) bilim insanı yetiştirmeye çalışan bir durum söz konusu değildir.

ÖNERİ 3: Yabancı dil doçentlik atamasında temel kriter olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun yerine bilimsel yayınların yanında alınan dil puanını örneğin % 20’si eklenebilir. 

ÖNERİ 4: Bugünkü Doçentliğe atanma kriterleri oldukça ağırdır. Özellikle Sosyal ve Beşeri Bilimler Alanı’nda getirilen kriterlerleDoçent olmak nerede ise imkânsız hale getirilmiştir. Bunlar yeniden düzenlenmeli. Bilimsel kaliteyi düşürmeden ama gerçekçi kriterlerolarak yeniden düzenlenmelidir.

SIKINTI 3: Doçentlik atamalarında inisiyatifin üniversite yönetimlerine bırakılması ciddi sıkıntıların günümüzde ve gelecekte doğmasına sebep olacaktır.

ÖNERİ 5:  Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) tarafından Doçentlik Yeterlik Belgesi’nin verilmesi ile birlikte ilana ve üniversite yönetimlerine gerek kalmaksızın doğrundan Doçentliğe atanmış kabul edilmeli. Aksi takdirde geçmişte de fazlasıyla yaşanan özlük sorunları ve mağduriyetler ortaya çıkacaktır. 

ÖNERİ 6: Doçentlik atamalarında yayınların Doktora öncesi ve Doktora sonrası diye ayrılması doğru ve bilimsel değildir. Bir akademisyen akademik yaşamının her hangi bir döneminde ürettiği eser böyle ayrımlara tabi tutulmamalıdır.

ÖNERİ 7: Yayınların değerlendirildiği indeksler sürekli değiştirilmekte bu yolla üretilen bilimsel eserler değersiz hale getirilmekte ve puanları düşürülmektedir. Bu duruma son verilmelidir.

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    2 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (2)