adscode
adscode

Akademik zam yapılmadan sıfırlanıyor mu?

Türk Eğitim-Sen; 'Akademik zam yapılmadan sıfırlanıyor mu?'

Akademik zam yapılmadan sıfırlanıyor mu?
Sendikalar
Üniversitelerimizde görev yapan akademik personel 12 yıldan beri maaş konusunda büyük bir mağduriyet yaşamaktadır. Eskiden müsteşar ve profesörlerin maaşı aynı iken bugün üçte bir oranında profesörler aleyhinde gerilemesi, kıdemli profesörlerin bile milletvekili danışmanlarından ve sekreterlerinden daha az maaş almaları, Kamu’da çalışan kıdemli bir işçinin çok altında bir ücrete mahkûm edilmeleri ve üniversite hocalarının %80’inin yeni mezun ettikleri öğrencilerinden daha az bir ücrete layık görülmeleri kabul edilebilir bir uygulama değildir. Bu vahim durum, “eşit işe eşit ücret” politikalarının fiyaskodan ibaret olduğunu göstermektedir.
 
Nitekim 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1500 TL'ye varan ek ödemeler söz konusu iken; bu ülkenin itici gücü olan, bilimsel çalışma üreten, sürekli bilimsel yayınları takip ederek kendisini geliştirmesi gereken, gençlerimizi bilimin ışığında yetiştiren profesörlerin, doçentlerin, yardımcı doçentlerin, öğretim görevlilerinin, okutmanların, araştırma görevlilerinin tamamının görmezden gelinmesi, onların geçim derdiyle baş başa bırakılmaları ülkemiz için utanılacak bir durumdur.
 
Yaklaşık iki yıldan beri akademisyenlerin mağduriyetinin giderileceği Hükümet yetkilileri tarafından ifade edilmekle beraber bugüne kadar somut bir adımın atılmaması endişe vericidir. Bir ay önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, akademisyenlere unvan farkı gözetmeksizin 1000 TL zam yapılması için çalışma başlatıldığını bildirmişti. Kurban Bayramında da Başbakan Ahmet Davutoğlu “Bayramı müteakip yapacağımız bir yasal düzenlemeyle akademisyen kadrosunda çalışan araştırma görevlilerimizle, Maliye'de, Hazine'de, Dışişleri'nde, diğer yerlerde göreve başlayanlar arasındaki fark tamamıyla kapatılacak ve yaklaşık yüzde 35'lik bir zam ile genç akademisyenlerimiz de diğer bütün akranları gibi aynı haklara sahip olacaklar. İlmi çalışmayı teşvik etmek için akademik teşvik primiyle buna ek olarak ayrıca yüzde 20'ye varan bir teşvik katkısı yapılacak”.  Sayın Davutoğlu bu beyanın akabinde twiter hesabından da şu açıklamayı yaptı: “Üniversite kadrolarının ücretlerinde yapacağımız yeni düzenlemeyi en kısa zamanda yürürlüğe koymayı planlıyoruz. Bu düzenlemeden tüm akademik kadrolar değişen oranlarda faydalanacak. Ücret artışı ve akademik teşvik ile üniversitelerimizde kaliteyi artırmayı hedefliyoruz”.
 
Görüldüğü üzere yapılan açıklamalar açık olmadığı gibi, araştırma görevlileri dışındaki akademisyenlere ne kadar ücret artışı yapılacağı da belli değildir.
 
Hürriyet Gazete’sinden Aysel Alp’in haberine göre; “30 bin civarındaki genç araştırma görevlilerinin maaşı 2 bin 365 liradan 3 bin 182 liranın üzerine çıkarılacak. 85 bin civarındaki yardımcı doçent, doçent ve profesörün maaşı ise ‘sınırlı’ düzeyde yükseltilecek. Ancak kıdemli hocalara, ar-ge, inovasyon, bilimsel çalışma performansına göre maaşlarını yüzde 20’ye kadar artıracak ‘teşvik primi’ verilecek. Oran olarak yüzde 35’e tekabül eden bu zam, ‘taban aylığa’ yapılmayacak. ‘Seyyanen’ verilecek”.
 
Araştırma görevlilerine yapılacak ücret artış oranının %35’e tekabül etmesini olumlu bulmakla birlikte taban aylığa yansıtılmadan seyyanen yapılmasını doğru bulmak mümkün değildir.
 
Gazetede yer alan haber doğru ise araştırma görevlileri dışındaki öğretim görevlileri, okutman, yardımcı doçent, doçent ve profesörlere sınırlı ve performansa dayalı ücret artışı öngörülmesi adil bir uygulama değildir.
 
2002-2013 döneminde öğretim üyelerinin ortalama maaşı reel olarak %6 artarken, diğer kamu çalışanlarının ortalama maaşı %61 artış göstermiştir. Yani bu dönemde öğretim üyelerinin ortalama % 55’lik kayıpları bulunmaktadır.
 
Hâkim ve savcılara 1155 TL ücret artışı öngören kanun teklifi 15 Ekim’den itibaren TBMM’de görüşüleceği duyurulurken, öğretim görevlileri, okutman, yardımcı doçent, doçent ve profesörlere sınırlı ücret artışı öngörülmesi ve bununla ilgili düzenlemenin henüz Meclis’e getirilmemesi hangi adalet anlayışı ile bağdaşmaktadır?
      
Performansa dayalı teşvik primi ile yardımcı doçent, doçent ve profesörlere maaş artışı öngörülmesi Hükümetin üniversitelerden çok uzak olduğunu açıkça göstermektedir. Hükümetin, sosyal, fen ve sağlık bilim dallarının birbirinden çok farklı olduğunu, bu nedenle performans uygulamasının mümkün olamayacağını ve büyük haksızlıklara neden olacağını bilmesi gerekmektedir.
 
Performansa dayalı teşvik primi ile maaş artışı, fen bilimleri alanında büyük sorunlar oluşturmasa da, özellikle sosyal bilimler yani Edebiyat, Tarih, İlahiyat, Hukuk ve benzeri diğer Beşeri Bilimler alanında eşitsizliklere yol açacağı ortadadır. Teşvik priminin uluslar arası proje, uluslar arası yayın vs. temelinde şekilleneceği için bunun sosyal bilimler açısından önemli bir dezavantaj oluşturacağı ve dolayısıyla sosyal bilimler alanında bu teşvikten yararlanmanın neredeyse imkânsız olacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Birer sosyal bilimci olan Sayın Başbakan’ın, YÖK Başkanının ve bazı YÖK üyelerinin bu durumdan habersiz olduklarını düşünmek bile doğru olmasa gerektir.
 
Hükümete önerimiz şudur: Siz önce akademisyenlerin 12 yıllık reel kayıplarını karşılayın, sonra da temel maaşa yansıyacak şekilde öğretim üyelerine uygun gördüğünüz ücret artışını gerçekleştirin, performansa dayalı ücret artışı da sizin olsun.

Yoksulluk sınırının 4100 TL’ye dayandığı günümüzde, öğretim üyelerinin %95’i bu sınırın altında bir ücrete mahkûm edilmişken, siz hala performansa dayalı ücretten dem vuruyorsanız söylenecek fazla söz kalmamış demektir.
 
Anlaşılan kamuoyu ile paylaştığınız “akademisyene 1000 TL zam” sözünüzü yerine getirmeden sıfırlamak istiyorsunuz vesselam…
 
 
Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan
Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen
İstanbul İl Başkanı
 
 

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)