adscode
adscode

Aziz Sancar kariyerini Türkiye’de sürdürseydi yine Nobel alabilir miydi?

''NOBEL VE EĞİTİM-ÖĞÜTÜM SİSTEMİMİZ''

 Aziz Sancar kariyerini Türkiye’de sürdürseydi yine Nobel alabilir miydi?
Eğitim
Zübeyr ÖZARSLAN   
(Maarif Müfettişi)   

Mevcut Bakan’ımız Sayın Nabi Avcı’nın “biz konuşan, ifade eden öğretmenden yanayız,” mealindeki sözünden cesaretle birkaç cümlemi peşpeşe sıralamak istiyorum.
Bugünlerde iyi bir haber toplumun gergin psikolojisini sağaltıp durmakta. 
İlk defa bir Türk bilim insanı kimya dalında Nobel’e layık görüldü. Büyük bir başarı... Prof. Doktor Aziz SANCAR’ın aldığı ödül hepimizi gururlandırdı, ayaklarımızı yerden kesti.  
Öte yandan, arka planda farklı tartışmalar yürüyüp duruyor. Onlardan biri de şu: Acaba Aziz Sancar kariyerini Türkiye’de sürdürseydi yine Nobel ödülünü alabilir miydi? 
Bu soruya “alırdı”, “alamazdı” diye başlayıp biten onlarca yorum yapılabilir. Ben ise hiç lafı dolandırmadan, biraz da kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak “hayır” demeyi seçiyorum. Şimdilik hayır ve bu kafayla belki de hiçbir zaman… Zira suistimalcilerin elindeyken, doğru adamı seçmeyen ve hak edene hakkını vermeyen bir eleme/öğütme sistemimiz var. 
Örnek mi gerekiyor? İşte, ABD’deki çalışmalarıyla Nobel ödülü alan Profesör SANCAR’ın hemşehrisi olan şahsımın başına gelenlerden iki tanesi.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okurken bir doçentimiz vardı. Onun dersinde hayli başarılıydım, vizeler finaller hep 90’ın üzerindeydi. Hocayla yanyana gören arkadaşlar “asistan” imasıyla kaş-göz edip takılırlardı bana. Fakülteden mezun olduktan sonra ne oldu peki? 
Öğretmen olarak atandığım Kars’tan iki defa İstanbul’a gelip yüksek lisans sınavlarına girdim ve her iki sınavdan da ancak 35 puan çıkarabildim. Oysa fakültede o dersten aldığım notlar 90’ın altına inmezdi. Farklı yıllarda girdiğim sınavlarda birbirinin aynı puanları nasıl tutturabilmiştim peki? Cevap bilgi düzeyim değil, giriş sınavının bomboş bir çabalama oluşuydu. Muhtemelen Yüksek Lisans programına kimlerin alınacağı zaten çoktan belliydi.
Bir başka örnek:
Öğretmenliğimin 12. Yılında İlköğretim Müfettiş Yardımcılığını kazandım ve göreve atandım. 14. Yılında Milli Eğitim Bakanlık Müfettişliği yazılı sınavını kendi branşımda 1’inci sırada kazandım. Peki sonra ne oldu? Adına mülakat denilen karanlık bir kuyu vardı önümde ve onun içine düştüm. 
Eğer o kuyunun başını suistimalciler tutmuşsa, içinde hatırlı kişilerden gelen telefonların melodileri çalıp çınlar sadece. Hak, adalet, alınan puan ve performansın sesi asla duyulamaz. 
Ben de mülakatta başarısız sayılıp elendim. Karşılığında idari dava açtım. Bilirkişi raporu cevaplarımın düşük puanlandırıldığını tespit etti. Ankara 4. İdare Mahkemesi beni haklı buldu, göreve atandım. Üzerinden 3 yıl geçtikten sonra, bir başka bilirkişi raporu üzerine ayrı bir mahkeme o mülakat sınavını iptal etti. Çünkü ortada yalnızca benim düşük puanlandırılmam yoktu. Diğer adayların bazılarına hak ettiklerinden yüksek puanlar verilmişti. 
Bu iptal kararı üzerine önce görevle ilişiğimiz kesilip öğretmenliğe atandık. Hemen peşinden mülakat sınavı yenilendi. Yapılan ikinci sınavda aynı kişiler yine başarılı olup göreve alındı, aynı kişiler yine başarısız sayılıp elendik. Böylece müfettişlikten oldum. 
Tekrar öğretmenliğe atanmamı mülakat öncesinde dava konusu yapmıştım. Ankara 11. İdare Mahkemesi lehime karar verdi. Özetle; sınav komisyonunun mülakatta haksız puanlamalar yapmasının tüm maliyetini Z.Ö.’ye ödetmek hukuki olmazdı. Bu karar sonucunda bakanlık müfettiş yardımcılığına yeniden atandım ve bir yıl sonra yeterliliğimi aldım.  
 Lakin yargı süreci devam ediyordu. Mahkeme kararı Danıştay’da temyize götürülmüştü. Bir gün avukattan telefon aldım. Lehimdeki kararın Danıştay tarafından bozulduğunu haber verdi. Gözlerim karardı, büyük yıkıma uğradım. Tekrar müfettişliğe alınmamı sağlayan yargı kararı bir başka mahkemece hukuka uyarsız bulunup iptal edilmişti. 
İyi ama bu işte mağdur olan taraf bendim. İki İdare Mahkemesi’nce haklı bulunuşumun hiç değeri yok muydu? O kararlar tamamen değersizleşmiş, etkisiz hale gelmişti. Haklıydım ama bir alacağım yoktu. 
Mülakatta düşük puan verildiği bilirkişi raporlarında ispatlansa ne olur, ispatlanmasa ne olur… Giriş sınavlarında başarılı olmak belki Ay’da, uzayda adayın işine yarayabilirdi. Ama burası Dünya’ydı. “Ağırlık” ve yerçekimi kanunlarının geçerli olduğu yer. Danıştay mahkeme kararını pat diye iptal etmiş, tüm fatura bana kesilmişti. Onca emek, hayal, gayret, çaba ve çalışma yıllar sonra hiç oldu gitti.  
Yukarıda verilen iki örnekten hareketle varılan netice şu olabilir: 
Nobel bilim ödülünü alan Prof. Doktor Aziz SANCAR yalnızca başarılı değil, aynı zamanda şanslıdır da. 
Konumuz, mesleki kariyer ve insanların ilerleme imkanlarının ellerinden alınması... 
Bizdeki “adam kayırma” illetinin geleceğimizi kemiren bir cüzam hastalığından farkı yok. Kayırmacılık hastalığı bünyede yer tuttukça ne başarı olur, ne ilim-irfan; keşif- icat yapılır memlekette. 
Ve ne de Nobel ödülleri alınır.  
Görünür gerçek bu maalesef.  


 

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)