adscode
adscode

Cafer Hocanın Üniversitesi;Unıversıte de Rouen

Hiç dil bilmeden Fransa’ya gitti burslu okudu. Orada kalıp 26 bin öğrenciye sahip bir üniversiteye rektör oldu. Akademik çevrelerin yakından tanıdığı bir isim o: Cafer Özkul.

Cafer Hocanın Üniversitesi;Unıversıte de Rouen
Dünyadan Haberler
Rouen Üniversitesi’nde ikinci dönem rektörlük koltuğuna oturan Cafer Hoca, zorluklar içinde okuyan, hedefi yükseklerde olan kişiler için imkansız diye bir şeyin olmadığının en güzel kanıtlarından birisi…

Dünyanın dört bir yanında çok başarılı bilim insanlarımız var. Gazetelerde zaman zan onlarla ilgili haberler okuyoruz. Çafer Özkul'la ile ilgili haberler de çok çıktı.
Malatya'dan Fransa'ya uzanan başarı hikayesi, akademik çevreler için hiç yabancı değil. Türkiye'ye her gelişinde olmasa da yılda en az bir kez bir yerlerde karşılaşıyorduk. En son Fransa Cumhurbaşkanı Hollanda ile Türkiye'ye geldi ve Kankaya (Fransa Cumhurbaşkanı öyle telafuz etti) Köşkü'ndeki yemeğe katıldı...
Hollande'ı İstanbul'da gördük ama o Ankara'dan direkt Fransa'ya döndü. Telefonda görüştük. Yıllardır ertelediğimiz üniversite ziyaretimizi ne zaman gerçekleştireceğimizi sordu, en kısa zamanda deyip, bir hafta sonra da Rouen yollarına düştük.
Jean Darc’ın memleketindeyiz
Rouen, Paris'e iki saat kadar uzaklıkta tarihi bir kent. Yakıldıktan sonra Azize ilan edilen Jean Darc'ın memleketi. Ufak ama şirin bir üniversite kenti...
Çafer Hoca'nın iki dönemdir rektörlüğünü yaptığı Rouen Üniversitesi'nin şehrin farklı bölgelerine yayılmış ve her biri bizdeki en büyük üniversitelerden daha büyük alanlarda yer alan tam 6 kampüse sahip...
26 bin öğrencisi var. Bunun 16 bini lisans, 2 bin 500’ü doktora, 7 bin 500'ü de yükseklisans öğrencisi. Kullanılabilir kapalı alanı 300 bin metrekare, yeşil alanları ise çok daha fazla. Öğrencilerinin yüzde 11'i ise dünyanın dört bir yanından gelen yabancı öğrencilerden oluşuyor. Çok sayıda olmasa da Türk öğrencilere rastlamak da mümkün...

Üniversite bütçesi ise 300 milyon Dolar...
Araştırma laboratuvarlarındaki donanım ise milyarlarca dolar ve çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Uçak, otomotiv ve nükleer enerjiye yönelik olanlar ise çok ileri safhada. En büyük destekçisi de devlet ve ilgili sanayi kuruluşları!..

Demek ki oluyormuş!

Yazının girişini rakamlara bağlamamın nedeni, Cafer Hoca'nın rektörü olduğu üniversitenin sıradan bir üniversite olmadığını göstermek içindi. Çünkü bu gibi durumlarda hemen dudak bükülür ve "olmaya olmuş ama kim bilir neresidir" diye küçümseme ifadeleri kullanılır, sonra da böylesi önemli yerlere zaten bizden birilerini getirmezler ki diye de ekleme yapılır. Tıpkı, ağzımızla kuş tutsak kesinlikle bizi AB'ye almazlar şeklindeki ön yargılar gibi...
Demek ki çok çalışınca, oyunu kurallarına göre oynayınca en tepe noktalara kadar gelinebiliniyormuş. Cafer Hoca'nın, bugün bu konumda bulunuyor olması, bunun en önemli kanıtı. Rektörlük öyle bizde olduğu gibi çantada keklik türünden değil. Öğrenci ve çalışanlardan yerel yönetimlere, asistanlardan profesörlere kadar herkes oy veriyor. Öyle yüksek getirisi ve artı avantajları da yok. Yani bir anlamda hizmet aşkı...
İşte bu noktada, Cafer Hoca'ya, “Her ne kadar aldığın bursları faizleriyle geri ödensen de, ülkemizin sağladığı olanaklarla bugün bu noktaya geldin, ikinci vatanına olduğu gibi gel biraz da birinci vatanına hizmet et” diye şaka yapınca, en büyük destek, kendisi gibi mühendis kökenli akademisyen eşi Çağlayan Hanım'dan geldi: Bu kadar birikim ve donanımla, Cafer Hoca'yı Türkiye'den bakalım hangi üniversite kapacak!
Rektörlük Fransa'da da iki dönem ve Cafer Hoca'nın ikinci dönemi. Daha iki yılı var. İsterse bir yıl önce ayrılabiliyor ya da bir yıl uzatabiliyor ve o gelecekten çok bugüne bakıyor, üniversiteye yeni fakülteler eklemeye çalışıyor...

Fransız üniversiteleri

Türkiye'deki idari yapılanma ve yargı sistemi Fransa'ya çok benziyor. Üniversiteler ise bizden çok farklı. Özellikle de öğrenci alımı ve kontenjan belirleme de çok katılar.
Örneğin, ülke ihtiyaçları kadar kontenjan belirleniyor ve kesinlikle onun üzerine çıkılmıyor, yeni fakülteler açılmıyor. Üniversitelerin tamamına yakını devlet üniversitesi ve parasız. Bir kaç yüz Euro'luk harçlar ise göstermelik. Yabancı öğrencilerden de para alınmıyormuş çünkü ‘bugün onlardan, yarın da bizden alırsınız’ diye tepki gösteriliyormuş...
Fakültelere öğrenci alımında ise sınır yok gibi, birinci sınıflara, kontenjanın on katına kadar öğrenci alınıyor. Örneğin tıp fakültesine 2 bin öğrencinin kaydı yapılıyor ama 150-200'ü ikinci sınıfa geçebiliyor...
Bu yüzden de birinci sınıf serüveni bazen bölüm, bazen de fakülte ve üniversite değiştirerek uzadıkça uzayabiliyor...
Maaşlara gelince, özellikle Amerika ile kıyaslandığında çok yüksek değil. Ama onlar mutlular...

Biz parçalıyoruz onlar birleştiriyor
Fransız bürokrasisi bizdekinden hiç aşağı değil. Bu yüzden her şeyi sadeleştirmeye çalışıyorlar. Örneğin 76 olan üniversite sayısını 30'a indirmek için ciddi hazırlıklar yapılıyor. Birçok fakülte de hukuk ve ekonomi örneğinde olduğu gibi zaten iç içe. Mühendisliklerin bir bölümü ise direkt ilgili bakanlıklara bağlı. YÖK benzeri bir kurum yok ama danışma niteliğinde Rektörler Kurulu var. Üniversiteler özerkler; ancak Eğitim ve Yüksek Öğrenim bakanlıklarıyla organik ilişki içerisindeler...
Üniversitelerin reyting sıralamasını değerlendirme Ajansı yapıyor ve bütçeler ona göre dağıtılıyor. Akademik üretkenlik ve öğrenci sayısı önemli kriterlerden. Bizde olduğu gibi boş kontenjana para vermiyorlar!..
Araştırma laboratuvarları ve meslek yüksek okulları da üniversite bünyesinde. Ama farklı bir yapı içerisindeler. Araştırma laboratuvarlarının bazılarında ikili-üçlü yönetim söz konusu...
Kaynakların en verimli şekilde kullanılması için her üniversite kafasına göre yatırım yapamıyor!..
Üç kademeli profesörlük var. Ordinaryüs profesörlük oranı yüzde 7 civarında. Cafer Hoca da onlardan birisi.

Malatya'dan Rouen'a

Cafer Özkul’un Fransa’ya uzanan yolculuğunun başlangıcı çok ilginç. Hekimhan’ın bir köyünde ilkokula giden Özkul’un okulundaki iki öğretmen birbiriyle kavga edip, tayinlerini başka şehirlere isteyince, öğretmensiz kalan okul kapanır. Cafer Özkul okumak için Malatya’daki abisinin yanına gider. Sonrasında Devlet Parasız Yatılı Okulları Sınavı’na girer ve Gaziantep Lisesi’ni kazanır. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okurken Etibank yüksek öğrenim bursunu kazanır ve tıp eğitimini yarıda bırakarak, Fransa’ya Elektrik Yüksek Mühendisliği okumaya gider. Asıl hikaye de orada başlar:
Yurtdışına gitmeden önce bir sınava girdim, burs kazandım. Bana “Fransa’ya şu eğitimi almak için gider misin?” diye sordular. O sırada yabancı dil bilip bilmediğimi hesaba bile katmadan, giderim dedim.
Bir yılda dil öğrenmek çok zordu ama vazgeçmeyi hiç düşünmedim. Çünkü oraya gitmeden önce bütün gemileri yakıp gitmiştim. Bursla gittiğim için geri döndüğümde, bursu geri ödemem gerekiyordu. O günkü şartlarımda bu çok zordu; o nedenle bir şekilde başarılı olmak zorundaydım.
Başlangıçta rektörlük gibi bir iddiam yoktu; kaldı ki üniversitede kalıp kalmayacağım bile belli değildi. Benim tek amacım, sadece mühendislik diplomasıyla değil de en azından doktora yaparak dönmekti. Zaten bana burs veren kuruluşla bu noktada ters düştüm. O zaman çalışmaya başladığım için kendileriyle anlaştım ve borçları 4 taksite böldürdüm ve Fransa’da kaldım.
1977 - 2003 yılları arasında 130’dan fazla yayınım var. Bunların 70’e yakını uluslararası hakem kurulları olan dergilerde yayımlandı. Bazıları, 700 ile 1000 arasında atıf yapılmış yayınlar. Zaten hiç araştırma yapmadan rektörlüğe aday bile olamazsınız.
Fransa’da üniversiteler, iş dünyasıyla ilişki açısından çok büyük atılımlar yaptı. Eskiden sadece kültürel gelişim için üniversiteye gidilirken, artık iş bulmak için gidiliyor. 2007 yılındaki kanunlarla, öğrencilere iş sahası bulmak, onlara bu konuda yardımcı olmak üniversitelerin temel misyonları arasına alındı. Bu kapsamda, üniversitelerde staj ve iş bulma büroları kuruluyor. İş çevrelerinin iş ve staj talepleriyle, öğrencilerin özgeçmişlerini bir araya getiren bir birim.
Türkiye’de Avrupa’nın en iyi 250 üniversite sıralamasında yer alan üniversiteler var. Ancak sayıları 10’un altında.
Türkiye’den teklif gelirse, eğer çıtayı yükseltebileceğim bir ortam ve iddia varsa gelirim...

Abbas Güçlü - Milliyet Akademi











Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)