adscode
adscode

İskender Pala'dan Çok Çarpıcı Açıklamalar

DİVAN EDEBİYATINI SEVDİREN ADAM OLARAK BİLİNEN YAZAR İSKENDER PALA DÜN GECE ABBAS GÜÇLÜ İLE GENÇ BAKIŞ'TA GENÇLERİN SORULARINI CEVAPLADI.

İskender Pala'dan Çok Çarpıcı Açıklamalar
Programlar

SON KİTABI “BÜLBÜL’ÜN KIRK ŞARKISI” İLE PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYATINI ANLATAN PALA, İSLAMFOBİDEN MUHAFAZAR SANATA ATATÜRK İLE İLGİLİ KİTAP YAZIP YAZMAYACAĞINA KADAR HER SORUYA AÇIKLIKLA CEVAP VERDİ. 

İŞTE PROGRAMDAN SATIR BAŞLARI:

 

 

"BUGÜN PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYATINI ANLATAN DİZİLERE ACİL İHTİYAÇ VAR"

"BU KİTABI HZ. PEYGAMBERE MAHŞERDE HEDİYE GÖTÜRMEK İÇİN YAZDIM"

"ATATÜRK İLE İLGİLİ KİTAP YAZAMAM"

"MİHRİMAH SULTAN İLE MİMAR SİNAN ARASINDA AŞK VAR DEMEDİM"

" BARIŞ MANÇO MUHAFAZAKAR BİR SANATÇIDIR"

 

 

Bülbül'ün Kırk Şarkısı Üzerine...

 

“Hz. Peygamberin hayatını okunur kılmak için küçük kurgulara da ihtiyaç var”

-Bu kitaba roman diyemem çünkü Hz. Peygamberin hayatı bir roman olmayacak kadar berrak, net her şeyi biliniyor. Çünkü romanda kurgu yaparsın. Ama Hz. Peygamberin hayatını okunur kılmak için küçük kurgulara da ihtiyaç var. Ayrıca bıçak sırtındasınız yanlış bir şey yazamazsınız bilimsel olmak zorundasınız.

-Diğer taraftan bu yazdığınız hiç edebi türe uymuyor. Kitabın adını koyarken biz buna ne diyelim dedik. Bunu anlatırken ilk alt başlığı şöyleydi; “Bülbül’ün Kırk Şarkısı Bir Siyer Anlatısı”. Bir anlatı diyelim dedik.  Edebi metin bu. Bunun ne olduğuna okuyucu karar verecek. Ben bu sorulara kendim bile cevap veremedim. Bu kitabı okunur bir kitap haline getirdim. Küçük mizansenler ile kurgu yaptım. Cahiliye dönemine ait kurgu yaptım. Fakat HZ. Peygamberin hayatında kurgu yapmaya kalkarsam bir hadis dikiliyor. Peygamber efendimiz buyuruyor ki; “Her kim bana ait olmayan bir sözü benimmiş gibi söylerse cehennemdeki yerini hazırlasın”. Böyle bir hadis sizin karşınızda kılıç gibi dururken siz Hz. Peygamber hakkında ne söyleyebilirsiniz. Kaynakların dışında bir şey söyleyemezsiniz.

 

-Kainatta bir Kesret var birde Vahdet var. Vahdet sadece 1 olana ait olan bir sayı. Ve o 1 rakamı tüm medeniyetlerde doğruluk, dürüstlük belki tek oluşu ifade ediyor, bu bakımdan 1’in karşısında 9 ve katmanları hep kesreti yani çokluğu anlatıyor. Masiva dediğimiz şey Allah’ın varlığı karşısında bir denizin damlalara bölünüşü halini düşünün. 99999 kelime biraz bu çokluğu ifade etmek için. Her bir mümin Hz. Peygamberin hayatı karşısında çokluğu ile övünürüm dediği insandır. Ve o Allaha karşıda kulluk sorumluluğu taşır.

-Dünyanın her yerinde keşke böyle kitaplar yazılabilse. Mesela Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo faciasını bertaraf edebilmek için keşke Fransızca böyle bir kitap yayınlanmış olsa, Dünya’nın her yerinde Hz. Peygamberin o zarif hayatını öğrensek. İslamiyet’in şiddet ve terör ile örtüşemeyeceğini anlamış oluruz.

 

“İslamiyet’i en güzel peygamber efendimizin hayatı anlatır”

-Hz. Peygamber döneminde insanlık çığırından çıkmıştı. O yüzden son peygamber olarak geldi. İslamiyet’i en güzel peygamber efendimizin hayatı anlatır. Peygamber efendimizi anlatan dizilere ihtiyaç var. Artık çağrı filmini göstermeye gerek yok. Çağrı filminin yerine yeni filmler yapalım.

-Bu kitaptan iyi bir dizi çıkar. Dünya için yapılması lazım. O kadar örnek bir hayat ki. Peygamber efendimizin hayatında toplam 4 ay savaş vardı. Onun dışında yaşadığı çok güzel şeyler vardı.
 

“Hz. Peygambere mahşerde elimde hediye ile gitmek istiyorum”

-HZ. Peygamberi fazla konuşturmadım kitapta. Ben onun ümmetiyim. Mahşerde alnımın akı ile çıkarda onun huzuruna kabul edilirsem. Gidilen yere eli boş gidilmez. Ben elimde bir hediye ile gitmek istiyorum. HZ. Peygambere giderken hatalı bir şey götürebilir miyim? Götürme ihtimalim yok.

 

Atatürkle ilgili kitap yazacak mı?

Benim yazdığım kitaplar genelde ilgi alanımda olan kişiler üzerine kurulu. Atatürk, Said Nursi, Fatih, bunların hakkında bir roman yazmak benim 30 yıllık bir birikimim olmadığı için öyle çalakalem derleyeyim toparlayayım demekle olmaz. Benim önce yakın tarih dönemine dair beş yıllık bir araştırma yapıp okumam lazım. O beş yıl sonunda her şeyi öğreneyim. Daha doğrusu bunlara yakın durmuyorum. Kendi ilgi alanımda olanları yazmak ve onları gençlere tanıtmak bana daha zevkli geliyor.

Aşk Nedir?

-Bana göre Aşk uyumadan önceki son şey uyandığın zamanki ilk şeydir.

- Birinci kısmı beşeri aşk, ikinci kısmı ilahi aşktır.

-Aşk ile uyku birbiri ile örtüşmeyen şeydir. Aşka düşen uyuyamaz.

-Bence tarihin en büyük aşkları “Gül ile Bülbül’ün arasındaki aşktır. “Mum ile Pervane” arasındaki aşktır. “Leyla ile Mecnun” arasındaki aşk “Romeo ile Juliet” arasındaki aşk ile çağdaştır. Halk masalı gibi dilden dile dolaşan bir hikayedir. İkisi de 16. yy yazıya geçirilmiştir. “Leyla ile Mecnun” Fuzuli tarafından yeniden yazıldığında, kendi coğrafyasına göre dile getirmiş ve ondan sonra ölümsüzleşmiştir. Aşk kendinden vazgeçmenin adıdır. Kendinden vazgeçerek var olabilirsin.

 

"Tarihi Roman Yazmak Mesuliyetli bir iştir"

Yazdığım kitapları uzmanlara okutup hatalarım varsa düzeltirim. Kul hakkı geçmesin isterim. Ölülerin hakkını üzerime almam. Tarih bilinmesi gereken bir şeydir. Kimliğimizin en önemli parçası. Heybemizde neler olduğunu kültürümüze ve sanatımıza aktarmamız lazım. Gerçek tarihçi tarihteki verileri en iyi tasvir eden kişidir.

-Tarihi roman yazmak mesuliyetli bir iştir. Yazacağım kitap ile ilgili her türlü yayını ve kitabı okuyorum. Kurguyu yaparken ana akışı asla bozmuyorum. Tarihi yanıltırsam vebale girerim. Ben yazdım diye doğru olmayabilir. O yüzden uzmanlara gönderiyorum onlar okuyor. Yanlış dediklerini çıkarıyorum. Doğru olan kısmı kalıyor. Bence tarihi romancılık budur.

 

Mihrimah Sutlan ile Mimar Sinan Aşkı gerçek mi?

-Mihrimah Sultan çok hayırsever bir kadın. Bir gün Mimar Sinan’ı çağırıyor. Bana bir camii yapsana diyor.Mimar Sinan onun için bir yer seçiyor. Üsküdar’da bir külliye yapıyor. Daha sonra Mihrimah Sultan yine para biriktiriyor tekrar Mimar Sinan’ı çağırıyor. Bana bir tane daha güzel eser yap diyor. Ben bunu aynen şöyle anlattım. Mimar Sinan Edirnekapı’daki tepeyi bu iş için seçiyor. Oraya bir külliye yapıyor. İstanbul’un büyüleyiciliği özellikle güneş doğarken o kubbelere ışıkların vurmasıyla kaptanlar İstanbul yolcularına bunu göstererek biletlerini satıyorlar. Mimar Sinan şunu hesap ediyor. Öyle bir cami ve külliye yapayım ki onun adına yakışsın. Adı ne Mihrimah. “Mihir” güneş demek “Mah” ay demek. Güneş ve Ay’ı yaptığı iki eser içinde buluşturmak istiyor. Nisan ve Mayıs aylarında Üsküdar’da Mihrimah Sultan Külliyesi’nin arasından güneş doğarken, Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Külliyesi’nden dolunay batar. Akşam da oradan dolunay doğarken buradan güneş batar. Ben bunu anlatıyorum ve ondan sonra "bu ancak aşk ile yapılabilir" cümlesini söylüyorum.  Bu mimari aşkın eseridir. Herkes Mimar Sinan Mihrimah’a aşık yorumunu yaptı. Haşa olabilemez imkanı yok. Bir kere evli bir kadın. Tarihi hiçbir iz yok. Hayatları ortada.ben böyle birşey demedim.

 

KABE NASIL YAPILDI?

-Temeli alem var olmamışken atılmış. O temelin kader olanın kaza olarak ortaya çıkması sadece bir vakti zaman olarak belirli bir kaderi takip ederek gelmiş diyebiliriz. Hz. Peygamber ilk yaratılan nuru idi. Yedi kat gökler, bitkiler, hayvanlar ve cansızlar yaratıldı. Binlerce yıllar geçti. Dünyada bir varlık ve cennetten Adem indirildi.

-Cennetten Hz. Adem indirildiğinde Hz. Allaha şöyle yalvarmıştı; “ Ya rabbi beni affet. Yıllarca sürdü af dilemesi. En sonunda rivayete göre; “Ya rabbi Muhammed aşkına beni affet”. Allahu Teâlâ soruyor sen Muhammed adını nereden biliyorsun? Cennetin kapısında gördüm diyor. “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah” . Bu bir bütün.

-Hz. Peygamber dünyaya gelmeden önce Kabe olduğu yerde Beyt-ul Ma’mur olarak yapılıyor. Cennetten Adem yeryüzüne indirildiğinde meleklerde Arş’ta yani  gökyüzünde tavaf ettikleri bir manevi Kabe ile tam iz düşümünde yeryüzünde bir Kâbe inşa ediyorlar. Kabe’nin temelleri deve sırtına benzetiliyor. Eski kitaplarda yeşil taşlardan müteşekkil.

 

MUHAFAZAKAR SANAT

“Muhafazakarlık geçmişi korumak demek. Bizde muhafazakarlık dindarlık olarak anlaşıyor”

“Barış Manço Muhafazakar bir sanatçıdır”

-Kendimi bir muhafazakar sanatçı olarak nitelendiriyorum. Bana göre muhafazakar sanatın değil sanatçının manifestosunu yazdım.Çok tartışma çıktı. Haksız saldırılara uğradım. Şimdi biz o 20 maddeyi 10 yıl sonra okursak her bir maddenin hala geçerli olduğunu ve sanat dünyamız için doğru olduğunu iddia ediyorum. O dönem hükümet ile sanatçılar arasında bir çatışma vardı. O manifesto üzerinden bu çatışma yürütüldü ve kampanya başlatıldı.

-Bana göre muhafazakar sanat şu demek; Geçmişe ait olan birikimlerin hepsini bilmek modern çağın ihtiyacı olan bilgiye sahip olmak kendi geçmişinizdeki güzel olanı modern dünyanın zenginlikleri arasına katmaktır. Muhafazakar sanatçı kendi çağının hangi sanat dalında çalışıyorsa bütün gereklerini yerine getirmelidir. Buna muhafazakar bir sanatçı olarak Barış Manço’yu görürüm.Kendi yaşadığı dönemde kendi müzik anlayışının en modern şekilde aletlerini kullanıyordu. Ama müziğin içinden ruh üflerken kendi geçmişinden bir şeyleri o ruhu olarak üflüyordu. Kol Düğmeleri, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Gülpembe diyordu.

-Muhafazakarlık geçmişi korumak demek. Bizde muhafazakarlık dindarlık olarak anlaşıyor. Bu yanlış. Milli ve manevi değerleri yaşayarak muhafaza eden kişi demektir.  Bu modern hayatın dışında demek değil.

 

TÜRKLERİN PEYGAMBER SEVGİSİ

-Yüzyıllarca Türk demek Müslüman toplum demekti. Bugün batının travmatik zihin gerisinde Türk ile Müslüman eşittir. Mevlit 600 yıl boyunca bizi harmanlayıp durmuştur. Çocuğumuz askere gider mevlit okuturuz, cenazemiz olur mevlit okuturuz, Yedisinde, kırkında, kandil gecesinde. O mevlit nesilleri nesile bağlıyor. Bir geleneği yaşatıyor.  O geleneği yaşatıyor olması Hz. Peygambere duyduğu Aşk’tan dolayıdır.  O kadar saf bir aşk ki, Kur’an okunurken ağlamayan insan mevlit okunurken ağlar. Türklerin İslamiyet’e bakışı Hz. Peygamber dolayısıyladır.

 

DİVAN EDEBİYATI

Divan Edebiyatı adı birkaç sebepten dolayı veriliyor. Divan Edebiyatına Klasik edebiyat demek en doğrusudur. Divan şiiri katman katmandır. Şair göz kırpıyor, diyor ki;  bir şiir okunduğunda anlaşılan değildir. Şiir her okunduğunda farklı olan şeydir.

İSLAM VE BİLİM

İslam dini bilimle çelişmiyor. Ama pozitif bilimlere bakış açısı bizde uzun yıllar boyunca medrese eğitimindeki ders programı sebebi ile ihmal edilmiş. İslam toplumunda bilim ile bağlarımızın Endülüs den sonra kopartılmış olmasıdır. Bu kasıtlı yapılmıştır. Endülüs her türlü pozitif bilime İslam geleneğinin içinde yer verecek kadar özgür bir dünya kurmuştu. Endülüs’ü yerle bir edenler, geriye kalan eserleri kendi adlarına tercüme edip kendi isimleri ile dünya bilimine miras bıraktılar. İslam dini bilimsel gelişmenin önünü açar, imkan tanır ve gayret içinde olmamızı önerir. İslam dini yüzünden gelişmedik kuru bir safsatadan ibarettir.


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)