adscode
adscode

Kim kime dum duma!

Hemen herkes bir yol tutturmuş gidiyor.Eskiden tek doğru var sanırdık, şimdi herkesin bir doğrusu var.

Kim kime dum duma!
Milliyet Diyalog
Hemen herkes bir yol tutturmuş gidiyor.

Eskiden tek doğru var sanırdık, şimdi herkesin bir doğrusu var.

Farklı görüşler, fikriyat gerektiren alanlarda zenginliktir ama temel bilimlerde doğru olanı değil de aksini savunursanız biraz abes oluyor.

Çok daha önemlisi, kendi doğrumuz dışında, farklı görüşlere asla tahammülümüz yok!..

Yanlış olduğuna inansak da ondan asla vazgeçmiyoruz.

Hatta bazen kraldan çok kralcı olup, kral söylemlerinden çark etse de biz kararlı duruşumuzu sürdürmeye aynen devam ediyoruz.

Ha bir de esen rüzgâra göre yön değiştirenler var ki onlara söyleyecek söz bulamıyoruz.

Onların Kâbe’si, güç!

Kim güçlüyse, ne modaysa, nerede bir çıkarı varsa oradalar.

Ve garip olan ne biliyor musunuz?

Kanıtlanmış doğruları referans olarak alan, aklı, bilimi öne çıkaran ve en önemlisi de ülkeye, millete ve çalıştığı kuruma aidiyeti esas alanların yaşadıkları sıkıntılar.

Oysa asıl el üstünde tutulması gerekenler onlar ama nedense hep, her dönemin adamları baş tacı ediliyor!

Yapılan en büyük hatalardan birinin bu olduğu anlaşıldığında ise iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Gerçek gündem?

Ülkemizin gerçek gündemi ne?

Seçimler mi, eğitim mi, işsizlik mi, ekonomi mi, terör mü, tarım mı, bilim mi, kuraklık mı, dünya ölçeğindeki projeler mi yoksa yapay gündemler mi?

Günlerdir üniversitelerin parçalanmasını konuşuyoruz.

Peki, bunun kimi ne faydası var?

“Erken seçim istemek ihanet” derken, bir anda seçime gidiyoruz?

Peki niye?

“Sınavlar bitti, isteyen artık evine en yakın okula girecek” garantisi verirken, bir anda, hiçbir yere girememe noktasına nasıl geldik?

Durduk yerde kafaları niye karıştırdık, sistemi daha da içinden çıkılamaz hale niye getirdik?

12 Eylül’ün tüm izlerini silmeye çalışırken, en büyük eseri olan YÖK’ü niye hep koruduk, kolladık, daha da güçlendirdik?

Çok daha önemlisi, herkese hesap sorarken, YÖK’e, ÖSYM’ye, TÜBİTAK’a yaptıkları hatalar nedeniyle neden hiç hesap sormadık?

Ülkenin dört bir yanını üniversitelerle donatıp, sonra da niye boş bıraktık?..

Sorular, sorular, sorular...

Arkasında bir art niyet
var mı?

Hiç sanmıyoruz.

Yazının en başında da söylediğimiz gibi, hepimizin, kendimize göre bir doğrusu var ve bir duvara toslayıncaya kadar burnumuzun doğrultusunda gitmeye bayılıyoruz.

Deneme-yanılma

Daha önce de defalarca yazdım ama nafile!

Alışkanlıklar ve genetik kodlar kolay kolay değişmiyor.

Deneme - yanılma yöntemiyle öğrenme ya da icraat dönemi ilk çağlarda kaldı.

Çocuğun elini ateşe değdirip, “Bak bu tehlikeli, sakın bir daha değdirme” yerine, aklı, mantığı, bilimi, tecrübeyi öne çıkarmayı hep ikinci plana ittik.

İşte bu yüzden de dönüp, dolaşıp hep aynı noktaya geliyoruz.

Yani bir anlamda, dünya değişiyor ve biz, dik durmamız gereken konularda değil de özellikle çağa ayak uydurmamız gereken alanlarda hep aynı noktaya takılıp kalıyoruz.

Sanki bizde eksik olan, sistem! Nasıl deleriz diye düşündüğümüz değil de nasıl el birliğiyle koruruz diyebileceğimiz bir sistem!

Bu konuda da Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok!..

Yazının devamı için tıklayınız !

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)