adscode
adscode

SULTAN ABDÜLHAMİT VEFATININ 100. YILINDA İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ’NDE ANILDI

İstanbul Şehir Üniversitesi Dragos Kampüsü’nde “Vefatının 100. yılında Sultan Abdülhamit ve Dönemi” konulu panel düzenlendi.

SULTAN ABDÜLHAMİT VEFATININ 100. YILINDA İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ’NDE ANILDI
Üniversite
Panelde Sultan Abdülhamid’in hayatı, halifeliği, Panislamizm düşüncesi, Filistin meselesi ve ölümünden sonraki dönem gibi konular uzman akademisyenler tarafından ele alındı.
İstanbul Şehir Üniversitesi Tarih Bölümü tarafından “Vefatının 100. Yılında Sultan Abdülhamit ve Dönemi” konulu panel düzenlendi. Oturum başkanlığını İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Engin D. Akarlı’nın yürüttüğü panele İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. İsmail Kara ve Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya ile  aynı fakültenin Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Tufan Buzpınar ve Prof. Dr. Abdülhamit Kırmızı katıldı. 

“Sultan Abdülhamit tekke ve tarikatlara mesafeliydi” 
İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Kara, paneldeki konuşmasında Sultan Abdülhamit dönemini “Halife ve Sultan” başlığı altında ve din ile siyaset ilişkisi ekseninde ele aldı. Sultan Abdülhamit dönemini araştırırken Sultan’ın din anlayışına yoğunlaşma ihtiyacı hissettiğini anlatan Prof. Dr. İsmail Kara, “Çünkü Sultan Abdülhamit hayata geçirdiği maarif politikaları ile kanynaklara dönüş fikrine bağlı, aktif ahlâk anlayışını öne çıkaran, sade, yeni bir din anlayışı ve yorumu inşa etmek ve yerleştirmek istiyordu. Bu anlayış aslında İslamcıların gerçek İslam olarak nitelendirdikleri din anlayışına tamamen uygundu. Sultan Abdülhamit medreseleri en hafif tabiriyle ihmal etmişti. Modern eğitim kurumlarına olan ilgisinin bir benzeri tekkelere de yoktu. Tarikatlarla ilişkisinin iyi olduğu anlatılır ama aksine mesafelidir. 1885’lerden sonra sürgün edilen şeyhlerin sayısı ciddi orandadır” dedi.

 “Sultan Abdülhamit Yahudiler’in Filistin’e göçüne istikrarlı bir şekilde karşı çıktı”
 “Filistin Meselesi ve Siyonizm”  başlıklı bir konuşma yapan İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tufan Buzpınar, bu konuda genellikle Yahudilerin rolüne vurgu yapıldığını, halbuki Hıristiyan siyonistlerin sorumluluğunun da çok önemli olduğunu belirtti. Ardından, İngiliz Hristiyan Siyonistlerin Hz. İsa’nın ikinci defa yeryüzüne gelmesi için Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması gerektiğine inandıklarını ifade etti. Bu inancın gerçekleşmesi amacıyla 1830’lardan itibaren Filistin’e Yahudi göçü hususundaki çabaları anlattı. Prof. Buzpınar, “o yıllarda Filistin’de birkaç bin Yahudi nüfusunun bulunduğunu, bu kadar az bir nüfusla devlet kurulamayacağı için Filistin’e Yahudi göçünün gerçekleştirilmesi gerektiğinin bilindiğini hatırlattıktan sonra II. Abdülhamit döneminin ilk yıllarında İngiliz Hıristiyan Siyonist Laurence Oliphant’ın Osmanlı hükümetine müracaatına değindi. Bu hususta İngiltere ve Amerikan büyükelçiliklerinin desteklerine rağmen Sultan Abdülhamid’in Filistin’e Yahudi göçüne istikrarlı bir şekilde karşı durduğunu belirtti. Hatta o dönemde Romanya ve Rusya’daki Yahudi kıyımından kaçan Yahudiler’in Osmanlı topraklarına girmesine izin verildiği halde Filistin’e yerleştirilmelerine asla izin verilmedi” diye konuştu. Son olarak, İngiliz Hıristiyan siyonistlerden William Hechler’in Theodor Herzl ile Alman imparatoru II. Wilhem irtibatının kurularak onunla 1898’de Kudüs’e kadar yolculuk yapmasında ve kamuoyunda tanınırlığının artmasında ciddi katkı sağladığına dikkat çekti.

“Sunni ve şiileri birleştirme projesini uygulamaya çalıştı”
Orta Doğu üzerine çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, “Panislamizm ve Cemaleddin Afgani” ile ilgili bilgi ve değerlendirmelerde bulundu. Sultan Abdülhamit döneminde Panislamizm’in üç farklı bağlamda tartışıldığına dikkat çeken Prof. Gökhan Çetinsaya, “Bu üç farklı bağlamı şöyle sıralayabiliriz: Dünyadaki bütün Müslümanların dayanışması, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan farklı ırklardan Müslümanların dayanışması, Sünni-Şii mezhepleri arasında birlik ve yakınlaşma. Abdülhamit ve Cemaleddin Afgani ilişkisi Sünni-Şii mezhepleri arasındaki birlik bağlamındadır. Osmanlı yönetimi için 19. yüzyılda Irak’ta bir Şii meselesi mevcuttur. Özellikle Bağdat ve Basra’da Şii nüfus sürekli artıyor. Irak’ta yaşayan Şii müçtehidlerin İran iç politikasına müdahaleleri artıyor. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu için sadece dini değil siyasi açıdan da önem arz etmeye başlıyor. Şii meselesine kalıcı bir çözüm olarak Sünni-Şii yakınlaşmasını gerçekleştirmek için bir proje gündeme geliyor. Sultan Abdülhamit’in danışmanları çalışmalar yapıyorlar. Bunun için Cemaleddin Afgani İstanbul’a davet ediliyor, 1894-1895 yıllarında bir dizi faaliyet gerçekleştiriliyor. İran Şahı kendisine karşı olarak gördüğü bu projeye cevaben, Osmanlı-İran sınırında eylem yapan Ermeni tedhişçilere yardımı artırınca, dini olmaktan ziyade siyasi olan bu proje yarım bırakılarak rafa kaldırılıyor” şeklinde konuştu.

“Her dönemin bir Abdülhamid’i var”
Biyografi ve Sultan Abdülhamit dönemine ait çalışmaları ile bilinen İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülhamit Kırmızı ise panelde, “Hakikiyet ile Hamaset Arasında Abdülhamid'in Ölümünden Sonraki Hayatı” üzerine bir konuşma gerçekleştirdi. Prof. Kırmızı, biyografi çalışmalarının özellikleri üzerine değerlendirmeler yaptıktan sonra, 20. Yüzyılın farklı zaman dilimlerinde içinde bulunulan  ortama uygun olarak çok farklı Abdülhamit algılarının ortaya çıktığını örnekleriyle anlattı. Bu tavrın Sultan Abdülhamit hakkındaki genellikle popüler yayınlarda da görüldüğünü ve özellikle son zamanlarda bunun sayıca ciddi artış gösterdiğini belirtti.

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)