adscode
adscode

'Ücreti ve başarıyı performansa bağlamak her zaman doğru sonuçlar üretmez'

Alaadin Dinçer, öğretmenlerin ücretlerinin performansa göre yapılması kararına tepkili. İşte bu konuyu ele aldığı yazısı:

'Ücreti ve başarıyı performansa bağlamak her zaman doğru sonuçlar üretmez'
Genç Blog
"MEB Tarafından hazırlanarak hükümete sunulan Ulusal Öğretmen Stratejisinde ücretlerin ve başarının sınava bağlanması kabul edilemez bir durumdur. Bir bakıma performans ücretlendirme sistemi olarak nitelenen bu uygulama eşitlikçi ve etik olmaktan uzaktır. Öğretmenleri havuç-sopa ikilemine sıkıştırmayı amaçlayan böyle bir düzenleme eğitimin ve öğretmenlerin niteliğini geliştirmeyecektir.
Geçmişte yapılan öğretmenleri kariyer basamaklarına ayıran sınavlar sonrasında yaklaşık 100 bin öğretmen uzman ve başöğretmen olmuştu. Ve bu öğretmenlere 2005’te başladıklarında 85 şu an 120 TL ödenmesine karşın sınavın yapıldığı tarihten bu yana ne sınavı kazanan öğretmenlerin ne de eğitimin niteliğinde bir değişimin yaşanmadığı bir gerçek. Bu deneyim de bize bütün yaşamları sınavlara tabi tutan, yaşama başlama çizgisini sınav kazanma sonucuna endeksleyen anlayışların her daim başarılı sonuçlar üretmediğini ortaya koymaktadır. 
10 yıldır iktidarda bulunan hükümetin çalışanlara sürekli aba altından sopa gösteren ve kamusal düzenin ve devlet bürokrasisinin bütün sorunlarının yaratıcısı emekçileri gören bakış açısını ve bu bakış açısıyla paralellik gösteren ücret politikasını onaylamak mümkün değildir. Ulusal Eğitim Stratejisi planları içinde yer alan öğretmenlerin basamak geçişlerini girilecek sınav sonuçlarında çözecekleri soru netliklerini nesnellik ölçütü almak ulaşmayı amaçladığımız hedeflere yakınlaştırıcı olmayacaktır. Öğretmenin başarısının anahtarı okuttuğu öğrencilerini yaşama hazırlamada, onlara toplumsal sorumluluk kazandırmadaki başarısında yatmaktadır. 
İş yaşamının tamamına yakın bir süreyi sınavlara hazırlanarak geçirmek zorunda bırakılacak öğretmenler yeni mağduriyetleri yaşayacaklardır. Ülkemizde, her alanda sınavlara hazırlanmanın bir maliyetinin olduğunu biliyoruz. Maliyetle birlikte sınavlara hazırlanabilmek için zamana ihtiyaç bulunmaktadır. Böyle bir uygulamanın başlatılması durumunda öğretmenler bu sefer okula ve öğrencilere ayıracakları zamanlarını sınavca hazırlanmakla geçireceklerdir. Sınavlarda yeterlilik gösteremeyenler diğerlerinin yanında kendilerini ezik ve dışlanmış hissedeceklerdir. İdarelerin ve velilerin gözünde yetersiz, öğrencilere yararı dokunmayan ve hatta aldıkları aylıkları hak etmeyen kişilikler olarak görülecektir. Bir tür kötü, işe yaramaz öğretmen damgası yemiş olacaklardır.
Öğretmenlerin sürekli değişen programları takip edebilmeleri, bu değişimlere uyum sağlayabilmeleri ve derslerinde eksiksiz uygulayabilmeleri elbette önemlidir. Ancak bunu yaparken kendini sürekli baskı altında görmesi olumsuz tepkiler geliştirmesine yol açabilir. Öğretmenleri yaptıkları işe odaklayabilmek için cesaretlendirici ve teşvik edici tedbirler almak, yarıştırıcı ve rekabetçi tutumlar içine sokmaktan daha akılcı bir çözüm olarak görünmektedir. Öğretmenlerin taşıdığı toplumsal sorumlulukların gereklerini yerine getirebilmek için güvenceli iş ortamlarının oluşturulması zorunludur. Bunun yanında dayatmacı, yasakçı, baskıcı ve kuşkucu yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Öğretmen toplumunu yönetme yönteminde bazı güvenlik kurumlarının çalışanlarının yöntemlerini örnek almak bizleri yanlış sonuçlara götürebilir.
2005’te lisans,Danıştay’ın iptal etmesi üzerine 2006’da ön lisans mezunu öğretmenlere uygulanan Kariyer Basamakları Sınavlarına yönelik sendikamızın o tarihlerdeki eleştiri ve önerilerini alıntılandığımızda bugün uygulanmak istenen Ulusal Öğretmen Stratejisindeki sınavlara bağlanmış başarılı sayma ve ücretlendirme sisteminin yanlışlarını daha net anlama şansı yakalayacağız.Yasanın yürürlüğe girdiği 2005 tarihinde Eğitim Sen olarak şöyle demiştik. “Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlik mesleğine getirdiği “öğretmenlerin derecelendirilmesi” sistemi ile öğretmenleri performanslarına göre derecelendirmek ve bir anlamda onlara “apolet” takmak için yasal düzenleme yaptı. Yapılan düzenleme ile öğretmenler,  her yıl ÖSYM tarafından yapılacak sınava girerek sınavda aldığı puanın yanı sıra, başarı, kıdem, eğitim gibi kıstaslar dikkate alınarak farklı derecelerde değerlendirilecek. 
Eğitim Sen, bu düzenlemenin öğretmenlik mesleği, eğitim bilimi ve örgütlenme kültürü ile bağdaşmadığını düşünerek, yasaya ve yasaya dayanılarak yapılan sınavlara karşı çıkmaktadır. Kariyer sınavı her şeyden önce, çalışma barışını bozacak, öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı ve paylaşmayı ortadan kaldıracak, onları yarışa sokarak, aralarındaki güven ilişkisini zedeleyecek özellikler içermektedir. Öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak, farklı ücret politikası uygulamak, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıracaktır. Aynı okulda, aynı düzeydeki sınıfları okutan iki öğretmen arasındaki ücret farklılığı, telafi edilmesi güç sonuçlar yaratacaktır. Veliler öğretmenleri seçerken derecesine göre hareket edecektir. Kayıt parası, zorunlu bağış gibi uygulamalar “başöğretmen” isteyenler için farklı, “uzman öğretmen” ya da “öğretmen” isteyenler için farklı olacaktır. Bu durum, farklı derecelerdeki öğretmenler için olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Böylece öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenin saygınlığı öğrenci ve velilerin farklı değerlendirmeleri ile polemiğe açılacak, öğretmenlerimizin onuru büyük ölçüde zedelenecektir. 
Yasaya göre, öğretmenler uzman ya da başöğretmen olmak için kariyer sınavına girmektedir ki bu durum, tıpkı öğrencilerimizin yaşadıklarına benzer adaletsizliklere yol açacaktır. Değişik bölgelerdeki okullarda öğretmenlik yapanlar arasındaki farklılıklar sınav sonuçlarına yansıyacak ve tıpkı öğrenciler gibi “sıfır çeken” öğretmenler ortaya çıkacaktır. Ayrıca sınavda alınan puanın, başka kıstaslarla birlikte değerlendirilecek olması beraberinde soru işaretleri taşıyacak, şaibeli ilişkiler devreye girebilecektir. Düzenleme bu haliyle, şaibeli ilişkileri, eğitim kurumlarındaki kastlaşmayı, partizanlığı, kayırmacılığı arttıracaktır. 
Öğretmenlerin onurlandırılması elbette gereklidir. Öğretmenlik mesleğinin kendisi bir onurdur. Tüm eğitim emekçilerinin yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi Eğitim Sen’in olmazsa olmaz talepleri arasındadır. Üstelik sadece öğretmenlerin değil, nitelikli bir eğitim ortamının yaratılmasında en az öğretmenler kadar emeği olan memur ve hizmetliler de onurlandırılmayı hak etmektedir. Öğretmenler için düşünülen iyileştirmeler, memur ve hizmetlilerin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile birlikte ele alınmalıdır. 
Eğitim Sen, “Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği” hakkındaki görüşlerini maddeler halinde özetlemiştir. Öğretmenlik mesleğiyle, eşit işe eşit ücret ilkesiyle, okulun ve eğitimin kamusal özüyle bağdaşmayan; eğitimin özelleştirilmesi politikalarının bir parçası olan bu yasanın eğitim sistemindeki olumsuzlukları daha da arttıracağını düşünüyoruz. Bu nedenle Anayasaya aykırı olan 5204 Sayılı Yasa iptal edilmeli, eğitimde yeni eşitsizlikler yaratacak her türlü uygulama terk edilmelidir. “ 
“Bu bağlamda eleştirilerimiz aşağıda yazılı maddeler halinde sunmuş ve demiştik ki,
Yasa, yeterince tartışılmamış, araştırılmamıştır, Öğretmenlikteki başarının değerlendirilmesi için kullanılmakta olan araç, yöntem ve ölçütler, başarılı olanlarla olmayanları sağlıklı biçimde ayırmaya elverişli değildir. Öğrencilerin yarıştırılması yeterli görülmemiştir ki, “Sınav Maratonu”na öğretmenler de katılacaklardır.

*****

Seçkin nitelikler taşıdıkları varsayılan öğretmenlerin çalıştıkları okullarla ötekiler arasında ayrım yapıldığı izlenimi, yeni toplumsal huzursuzlukların kaynağı olabilir. Öğretmenliği derecelendiren düzenleme, “kazanılmış hakların” ortadan kaldırılması sonucunu doğuran uygulamalara yol açacaktır. Öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğu, yasayla belirlenmiştir. 1739 sayılı yasanın 43. maddesinde öğretmenlik, “...Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir uzmanlık mesleği...” olarak tanımlanmıştır. Devlet, öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğunu önceden kurallaştırmıştır. Yine devlet, öğretmenliğin gerektirdiği nitelikleri taşıdıklarını (eğitim ve öğretim alanında uzmanlık düzeyinde yetiştirildiklerini) saptadıklarını öğretmen olarak atamıştır. Bu duruma göre, şu anda görevde bulunan tüm öğretmenlerin “uzman” olduklarının kabul edilmesinde yasal zorunluluk vardır. Bunun anlamı, “uzman”lığın, tüm öğretmenler için kazanılmış hak olmasıdır.  Derecelendirme, öğretmenler arasında da çatışmalara, sürtüşmelere, huzursuzluklara yol açabilir. Derecelendirme, siyasal kadrolaşmayı da kolaylaştırabilir. Yukarıda sıralanan eleştirilerle yetinmeyip ilaveten aşağıda sıralanan önerilerimizi sunmuştuk. Buna göre;
Nitelikli öğretmen yetiştirilmesinin ilk ve belki de en etkili adımı, yetenekli gençleri “Öğretmen Adaylığı”na razı etmektir. Bunun yolu ve yöntemi bellidir: Meslek, çekici duruma getirilmelidir. Çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Emeklilik dönemini de kapsayacak biçimde parasal olanakları artırılmalıdır. Öğretmenleri başka alanlarda yetişmişler arasından seçmek yerine özel olarak yetiştirmek, eğitimin niteliğini yükseltme çabalarını başarıya ulaştırma koşullarından bir başkasıdır. Türkiye’de öğretmen yetiştirmenin birçok türleri denenmiştir. Sonuç olarak görülmüştür ki, öğretmen yetiştirmek üzere özel olarak açılmış bulunan kurumları bitirenlerin meslekte gösterdikleri başarı, öteki kaynaklardan gelenlerden daha yüksektir. Öğretmenlik uygulaması, yetişme döneminin önemli bir bölümünü oluşturmalıdır. Öğretmenlik, ancak uygulama ile öğrenilebilir. Eğitim ve öğretime ilişkin kuramsal bilgilerden öğretmenlik uygulamasında en üst düzeyde yararlanma becerisi, ancak uygulama içinde kazanılabilir. Öğretmen yetiştiren kurumlardan uygulamaya çok zaman ayırmış olanların daha başarılı öğretmen yetiştirmeleri beklenir. Yaşananlar, bu beklentinin boş olmadığını göstermektedir. Uygulama çalışmalarından istenen başarıyı elde etmenin güvencesi, öğretmen kökenli, öğretmenlik deneyimi görece uzun olan öğretim üyelerinin denetim ve gözetiminde yapılmasıdır. “Öğretmen Yetiştirme” konusu, özel gündemle ve düzenli aralıklarla yapılacak eğitim kurultaylarında (şûralarda) ele alınmalı; meslek öncesi hazırlık döneminde izlenen yöntem, gerekirse, bu kurultaylarda varılan sonuçların ışığında yeniden belirlenmeli ya da değiştirilmelidir. Siyasal partilerin iktidara geldiklerinde söylediklerinin (neredeyse) tam tersini uygulamalarının bir sonucu olarak, demokrasinin katılım boyutunun çoğu kez yok sayılması, eğitimde verimliliği önleyen başlıca nedenlerden biridir. Eğitimde köklü değişikliklere yol açabilecek düzenlemeler yapılmaktadır. Bunların hemen hiçbirinin içinde, eğitim emekçileri ile onların kurdukları örgütler bulunmamaktadır.  Oysa bugün iktidarı elinde bulunduran siyasal partinin muhalefette iken en çok önem veriyor göründüğü kavramlardan biri “demokratik katılım”dı. İktidara geldikten sonra en çok görmezlikten geldiği kavram da “demokratik katılım” olmuştur.”Türkiye’de öğretmenler unvan ve sınav yerine ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının giderilmesini, durumlarının iyileştirilmesini beklemektedir. Öğretmenleri yeniden sınav peşinde koşturacak ve onları sınav sonuçlarına göre derecelendirecek düzenleme, kamu yönetiminde ve kamu personel rejiminde yapılmak istenen ve SGB Sayın Çelik’in açıklamalarında yer alan 657 Sayılı DMK değişikliklerin eğitim ayağını oluşturmaktadır. Bu noktada, “eğitimde toplam kalite yönetimi”, “verimlilik”, “sözleşmeli personel”, “esnek çalışma” gibi kavramların performans değerlendirmesi ile eş zamanlı olarak gündeme getirilmesinin basit bir rastlantı olmadığını görmek gerekir. Yapılmak istenen, çalışan-yöneten ilişkisinde bağımlılığın hâkim kılınması, yönetene itiraz etmeme ve ona yaranmanın öne çıkmasıdır. Bizler, öğretmenlik mesleğinin niteliğinin geliştirilmesi yönünde gerçekleştirilecek nitelikli hizmet içi eğitim çalışmalarının önemli olduğunu yıllardır vurgulamaktayız. Bu bağlamda, ilk adım itibariyle, öğretmen yetiştirme sisteminin yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu konuda öğretmenlerin görüşü alınarak yapılacak çalışmaların, eğitim sendikalarıyla birlikte planlanarak yürütülmesinin gerekliliğine her zaman vurgu yapıyoruz. Düzenlemeye göre öğretmenler, derecelendirme sisteminden yararlanmak, uzman ya da başöğretmen olmak için tekrar kariyer sınavlarına girecektir ki, bu durum tıpkı öğrencilerimizin yaşadığına benzer bir adaletsizliğe yol açacaktır. Değişik bölgelerdeki okullarda öğretmenlik yapanlar arasındaki farklılıklar sınav sonuçlarına yansıyacaktır. Ayrıca sınavda alınan puanın, başka kıstaslarla birlikte değerlendirilecek olması beraberinde soru işaretleri taşıyacak, şaibeli ilişkiler devreye girebilecektir. Düzenleme bu haliyle, şaibeli ilişkileri, eğitim kurumlarındaki kastlaşmayı, partizanlığı, kayırmacılığı kışkırtacaktır.  Toparlayacak olursak, Şu an Bakanlar Kuruluna sunulan “Ulusal Öğretmen Yetiştirme” strateji düzenlemesi yerine, öğretmen yetiştirmeden başlayarak, eğitim sistemi içinde öğretmenlerin durumu yeniden ele alınmalıdır. Bugün çalışan öğretmenler yoksulluk sınırının, hizmetli ve memurlar açlık sınırının altında ücret almakta, son derece güç şartlarda çalışmaktadırlar. Öğretmenlere “apolet” takma, onları sınıflandırarak kendi içinde ayrıştırma politikaları yerine, başta ücretler olmak üzere tüm ekonomik ve sosyal haklarda iyileştirme yapın. Eğitim sisteminin niteliksel gelişiminde ve okulun demokratikleşmesinde öğretmenlerin tutum ve rollerinin önemi büyüktür. Demokratik öğretmen tutumlarını geliştirecek değişik yöntem ve enstrümanlar bulunabilir. Öğretmenlere ve diğer eğitim emekçilerine kapitalizmin neo liberal dönemine içkin emek, üretim ve ücret koşullarını dayatmak evrimsel ve bilimsel düşünen nesiller yetiştirmeye yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Yukarıda sıralanan tüm gerekçelere dayalı olarak düzenlemenin yanlış olduğunu düşünüyor bu yanlıştan dönüleceğine inanıyorum. "
ALAADDİN DİNÇER

www.egitimajansi.com


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)