adscode
adscode

Yeni Bakana Farklı Bir Bakış

Yeni Bakana Farklı Bir Bakış
Eğitim

8 Temmuz günü “yeni” dönemin “yeni” bakanları açıklanıp Prof. Dr. Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı yapıldığı öğrenilince nedenini biraz anlayabileceğimiz ılık rüzgârlar esmeye başladı ortalıkta, eğitimin dincileştirilmesinden, sistemin keşmekeşe dönmesinden canı yananlar için. 16 yıldır adım adımders programlarının din odaklı bir çizgiye gelişi, yandaş kadrolaşma, özellikle 2012’deki 4+4+4 darbesiyle şahlanan imamhatipçilik furyasıyla gelen “dindar-kindar” amaçlı insan yetiştirme programı, eğitim iklimine epeyce kara bulutlar indirdi. İktidar kadrolarının pervasız söz ve eylemleriyle canı burnuna gelen laik ve bilimsel eğitim yanlısı Cumhuriyetçi-Atatürkçü-ilerici-liberal-sağ çizgideki yurttaşların içlerine bir ferahlık gelmesini belki bir an için anlamak gerekir. Çünkü cidden çok bunaltıcı bir ortam yaratıldı.

Ama böyle bir atamayla rehavete kapılmak için vakit çok erken.

Çünkü...

Gemi azıya almış bir dinci-Osmanlıcı rüzgârın dört bir yanı kuşattığı ortamda, Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer gibi AKP ideolojisinin prototipi sayılabilecek kişiliklerle, öyle olmasalar da “otomatiğe bağlanan” “dindar-kindar” fırtınası içinde fazla ses çıkarmadan suyun akışına uyan, bir sürü velvele koparken evrak imzacısı olma işlevlerini layıkıyla tamamlayan Nimet Çubukçu, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz gibi “evetefendimci” figürlerin üstüne “din”le ilgili bakışında ılımlı tutumlarından örnekler verilen Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı yapılması, ev sahibinin baskısı ya da hatırına yenmek zorunda kalınan tatsız tuzsuz yemeklerin üstüne nasıl olduysa en lezzetlisi sunulan kaymaklı kadayıf etkisi yarattı, beri tarafta.  Selçuk’un, göz önünde değilken çok az kimsenin dikkatini çeken, ama bakan olunca şimdi piyasaya sürülenCumhuriyet-Atatürk çizgisine olumlu bakışı, Gezi sürecine ilişkin yaklaşımı, siyasal İslam’a karşı demokrasi vurgusu gibi öne çıkarılan kimi tutumlarıüstünden adeta bir bahar havası esmeye başladı.

Böyle olunca 24 Haziran seçimleri sonrası doğan “Külliye” odaklı “yeni”liğin içinde adeta bir kurtarıcıbeklentisiyle karşılanan Prof. Selçuk’un kim olduğundan biraz söz etme gereği doğdu ister istemez. Çünkü bizdeki “balık hafızalı”lık da arada bir ve pek yüksünmeden başvurduğumuz yegâne özeleştirimizdir.

            Toplumu yakından ilgilendiren görevlerin başındaki kişileri, çoğu kez dünya görüşlerinden ayrı tutularak ille de mesleğin içinden gelip gelmediğine göre terazinin “iyi-kötü” kefelerine koyma, ona göresonuca gitme davranışı çok olur, nedense. Örneğin eğitimin başındaki bir bakan öğretmen kökenliyse sorun yoktur, iyidir! Eğitimci değilse, yani en yakın örneklerden Nabi Avcı gibi iletişimci ya da İsmet Yılmaz gibi denizci, hukukçu filansa, yandık! Oysa bu inanışa uymayan sayısız örnek var eğitim tarihimizde. Cumhuriyetin öncü üç büyük eğitim bakanlarından biri, Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasasının çıkmasında büyük emekleri olan, Millet Mekteplerini yaşama geçirenMustafa Necati, hukukçudur. Görevde bulunduğu kısa süre içinde açtığı okullar yanında 1933’teki Üniversite Reformunda imzası bulunan Reşit Galip, hekimdir. Millet Mekteplerinin, Eğitmen Kurslarının mimarı, kız ve erkek teknik öğretmen okullarının kurucusu Saffet Arıkan ise subaydır.

            Meslekten geliyor olmak, ülke geleceğini aydınlatmaya yarayacak bir dünya görüşüyle kaynaşmamışsa, mesleğin içinden gelmiş olması neyi değiştirir!

            Bugünlerde Prof. Dr. Ziya Selçuk’la estirilen bahar havasının gerekçelerinden biri olarak bu söyleniyor: Öğretim görevlisi, öğretmen yetiştiren bir üniversitede akademisyen olması.

 

            Selçuk Kimdir?

Öğretmenliğiyle, akademisyenliğiyle ilgili bir araştırma ya da gözlemimiz yok. Alanının iyi hocalarından olabilir elbette. Konulara yaklaşımı, onları ele alışı, anlatım biçimi… çok iyi olabilir. Bunlar, eğitim sorunlarına/konularına bütüncül yaklaşım, çözümler geliştirmek için avantajdır elbette, iyi değerlendirilirse.

            Ancak bizler Ziya Selçuk’u yeni tanıyor, onun eğitimle ilgili neleri yapıp neleri yapmadığını tümden bilmiyor değiliz ki… Bilenler bilir, Sayın Selçuk, mevcut iktidarın ilk Talim Terbiye Kurulu Başkanıdır. Mustafa Necati’nin Bakanlığı sırasında kurulan (1926) ve “eğitimin beyni” olarak bilinen bu birimde2003-2006 arasında Başkanlık görevini yürüten Selçuk, anımsanacağı gibi o yıllarda “eğitimde devrim”(!) olarak sunulan “müfredat reformu”nun başındaki kişidir. 2005’te ilköğretim, 2006’da da ortaöğretim ders programlarını “ezbercilik bitiyor, yapılandırmacı eğitim geliyor, çoklu zekâ kuramına göre hazırlanıp uygulamaya konacak yeni ders programlarıyla artık araştıran, merak eden, sorgulayan, irdeleyen insan yetiştireceğiz” gibi bir dolu propagandayla piyasaya süren… Bunu da “küreselleşmenin ihtiyaçları” doğrultusunda yapmakla övünen, o süreçte Cumhuriyetin eğitim devrimleri için “Küreselleşmeye demode arabayla gidemeyiz” (Yeni Şafak, 26.09.2018) diyen kişidir.

            Gerek Öğretmen Dünyası dergisinin 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ait çeşitli sayılarında, gerekse Ulusal Eğitim Derneği yayını olarak çıkan Zeki Sarıhan imzalı Emperyalizm Ulusal Eğitime Meydan Okuyor (Mayıs 2005) ve Hüseyin Canerik imzalı Küreselleşmenin Eğitim Programı (Haziran 2005) adlı kitapçıklarda ayrıntılarıyla belgelendiği gibi, Selçuk, emperyalizmin “küreselleşme” ambalajlı, yeryüzünde Soros eliyle sürdürülen ulus-devlet yıkıcılığının Türkiye ayağını oluşturan türlü “sivil toplum kuruluşları”yla (ya da ünlü NGO’larıyla) el ele, kol kola, AB’den alınan hibeleri yabancı uzmanlara maaş olarak ödeyip “eğitimde devrim”(!) yapan bürokratımızdır!

            Selçuk’un başını çektiği ve hatta onun eğitim ayağındaki büyük çabalarıyla 2007 sonbaharında “Avrupa Birliğine girişimizi” Ankara-Kızılay’da 101 pare havai fişek atışıyla kutladığımız günleri de anarak bir küçük ayrıntıya daha değinelim:

2006’da hazırlanan ortaöğretim ders programlarından biri olan; ne amaçla bölündüğü hâlâ bilinmeyen, geçen yıl ve bu kez yeniden neden birleştirildiği de bilinmeyen Türk Dili ve Edebiyatı derslerinin Türk Edebiyatı ve Türk Dili programlarını hazırlayan ekibin, gündüzleri programlar için, geceleri de aynı derslerin kitaplarını yeni döneme yetiştirmek için nasıl yoğun mesai harcadıklarını, okullar açıldığında da yasal gereklilikleri tamamlanmadan, ayrıca başka yayınevlerinin hazırlamasına fırsat verilmeden piyasaya sürülen bu kitaplarla kaldırılan hasadın hesabı o günden bugüne verilmeden, en azından bir özeleştiri bile yapılmadan, Selçuk’la ilgili olumlu değerlendirmeler gerçekçi olmaz.

 

Verilmek İstenen Mesaj Ne Olabilir?

Elbette o yıllardan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Okullardan Atatürk köşelerinin kaldırılmasını, “sınıfların duvarlarından o resimlerin indirilmesini” üyelik koşullarına ekleyen Avrupa Birliği fırtınası dindi. Küreselleşmenin uygarlaşmak için tek seçenek olduğunu ekranlardan, gazete köşelerinden toplumun beynine boca eden iç’li-dış’lı koronun sesi kesildi; o dalganın kuramcılarıyla avukatları bile yalanlarını itirafa durdular bir süredir. Yani takke düştü, kel göründü ve halkımızın AB ile ABD’ye bakışında ibrenin yönü değişti.

Durum böyleyken, var olan toplumsal iklimde, liberal eğilimleri ağır basan yeni Bakan üzerinden içeriye-dışarıya verilmek istenen mesaj ne olabilir?

Bir daha vurgulayalım: Kabul, Selçuk, iktidarın yarattığı İslâmcı imajla birebir örtüşen bir kişilik değildir. Ama en az bir o kadar göz ardı edilmemesi gereken bir olgu daha var ki, o da iktidarın özelleştirmeci yanıdır.2002’lerde genel eğitim içindeki payı yüzde 2-3 dolaylarında olan özel okulların payı bugün yüzde 15’leri bulmuştur. Özellikle 4+4+4 yasasıyla “kolej” ambalajlı özel okullar hızlı bir artışa geçti ve bu artış, hızını kesmiş değil. Sayın Selçuk’un, sıkı kadrolaşmayla konumlanışını tamamlamış din odaklı içerik yapılanmasına yeni ayarlar vermek için değil, neredeyse başıboş yürüyen ve bir anda şişen özelleştirmeyedaha planlı programlı bir düzen vermek için tercih edildiği kanısındayız. Buna, 16 yıldır liyakat yoksunu kadrolar elinde yerlerde sürünen eğitimi, bundan böyle, dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen, öncekiler gibi İslamcı kimlik taşımayan, üstelik mesleğin içinden gelen bir bakan eliyle yürütüleceği izlenimi yaratma amacını ekleyebiliriz. Çünkü seçmenleri de içinde olmak üzere iktidara yönelen eleştirilerin başında eğitimdeki çöküş vardır.

            Dileriz yanılırız, ama unutulmasın ki uzun süredir zaten evrak imzalamaktanöte yetkileri olmayan, bir gün sonra bile yukarıdan gelen hangi kararla karşı karşıya kalacaklarını kendileri de bilmeyen bakan örneklerini gördükten sonra, üstelik bütün yetkilerin tek kişide toplandığı bir sistem kurgusu içinde, bütün alanlarda olduğu gibi, eğitimde de bugüne kadar izlenen politikalardan farklı bir uygulama beklemek, boş bir avunma olur. 

            Bu metinle Sayın Selçuk’un geçmişteki uygulamalarından örnekler vererek bellekleri tazeleme gereği duyduk. Daha fazla bilgi için yazının başında sözü edilen kaynakların da içinde bulunduğu yayınlara bakılabilir. 

Sayın Selçuk, her şeye karşın, yine de bizleri şaşırtacak işler yapar mı?...

            Bekleyip göreceğiz. 

 

Ankara, 12.07.2018

Ulusal Eğitim Derneği-Öğretmen Dünyası Dergisi adına

Nazım Mutlu

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)