adscode
adscode

YÖK Yetki Değil İş Yükü Devrediyor!

YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın 20 Kasım demecinde kamu görevinden çıkarma da dahil olmak üzere, disiplin işlemlerinin üniversite içinde yürütülüp sonlandırılmasını sağlayacak bir yasa taslağı önerisinin hazırlandığı…

YÖK Yetki Değil İş Yükü Devrediyor!
Sendikalar
Sadece rektör ve dekanların disiplin işlemlerinin YÖK Yüksek Disiplin Kurulu’na gideceğinin ifade edildiği taslağın, YÖK’ün sahip olduğu yetkileri üniversitelere kısmi biçimde devretmesi olarak yorumlanabilmesi sadece hukuksal bir bakış açısıyla mümkündür. Halbuki yapılmak istenen düzenlemeye bakıldığında, ifade edildiği gibi “akademik özerkliği güçlendirme” amacına hizmet etmeyeceğini söylemek hiç de zor olmayacaktır!

YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın sözlerine bakıldığında gerçeklik gözler önüne serilecektir. Saraç, “Yüksek disipline yani bize sadece 2015’te 203 dosya geldi. 190’ı öğretim üyeleriyle, 14’ü rektör ve dekanlarla ilgili.” demekte ve aslında iş yükünden hayıflanmaktadır. Kaldı ki Yüksek Disiplin Kurulu’nun önüne hukuksuz, keyfi ve tamamıyla siyasi linç amacıyla gelen dosyaların bahsini dahi etmemektedir. 

•    “Kitap okuma” etkinliğine katıldı diye,
•     Grev kararına uyduğu gerekçesiyle, 
•    Rektörün ya da dekanın kişisel hamaseti nedeniyle,
•    Siyasi linç hesaplarıyla,
•    Odasında 15 dakika bulunmadığı gerekçesiyle,
•    Basına demeç verdiği nedeniyle,
•    Öğrencilerinin haklarını gözettiği gerekçesiyle,
öğretim elemanları hakkında yürütülen soruşturmaları hatırladığımızda durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Bu tablo, 12 Eylül darbecilerinin başarısını da göstermektedir. Çünkü YÖK’ün kurulmasındaki baskıcı ve yasakçı mantık, üniversite yönetimlerince halen tıkır tıkır işletilmektedir.  İşte bu nedenledir ki YÖK, her biri YÖK mantığıyla işleyen üniversitelere “yetki devri” yapmaktadır! Ancak bu kısmi devir, ne YÖK’ü ne de üniversiteleri demokratikleştirmeyecektir. 
Üniversitelerin demokratikleştirilmesinin ve akademik özgürlüklerin güçlendirilmesinin ilk adımı, üniversite yönetimlerinin iktidarlarını güçlendirmekten değil, aksine yönetim ve denetim süreçlerinde tüm üniversite bileşenlerinin karar hakkının sağlanmasından geçmektedir. Diktatörleri anımsatan rektatörlerin varlığı, bizatihi demokratik bir üniversiteyi ve akademik özgürlükleri ortadan kaldırmaktadır. 
Eğitim Sen olarak, üniversitelerin üniversite olabilmeleri için bugüne kadar izlenen politikalardan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmek isteriz. Bu çerçevede nitelikli eğitim hakkı, kamusal finansman, kurumsal özerklik, iş güvencesi, bilimsel özgürlük ve eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik özyönetim ve özdenetim ilkelerinin bir bütün olarak yükseköğretim politikalarının omurgasını oluşturmasının olmazsa olmaz olduğunu da hatırlatmak isteriz. Disiplin mantığının ise suç ve ceza ikiliğinden çıkarılarak, üniversitenin varlık nedenine ve evrensel ilkelerine uygun biçimde “Ortak Yaşam İlkeleri” üzerinden örgütlenmesi gerektiğini bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)