Akıl, bilim, inovasyon, planlama, sürdürülebilirlik çağındayız!
Bu yüzden attığımız her adım, alacağımız her karar, akla ve bilime uygun olmalıdır.
Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, yaptıklarımız, akıl ve bilimle örtüşmüyorsa, o zaman bir kez daha düşünmeliyiz. Çünkü, akla ve bilime aykırı olan hiç bir şeyin sürdürülebilir olması mümkün değili.
Öğretmenlerimizin çok, hem de çok fazla sorunları var.
Atama bekleyen yüzbinler gibi perişan durumda olan sözleşmeli, ücreti, PIKTES'li öğretmenlerimiz var. Rehabilitasyon merkezlerinde çalışanlar adeta unutulmuş durumda.
Sanılmasın ki, kadroya atanıldığında her şey huzura eriyor. Başta branş öğretmenleri olmak üzere onların da bitmez tükenmez gibi görünen kronikleşmiş sorunları bulunuyor.
Okul yönetimleri, ders dağılımı, özlük hakları derken, sorunu olmayan öğretmen yok gibi.
Peki çözülemez sorunlar mı? Elbette hayır. Belki biraz zaman alır ama hepsi pekala rahatlıkla çözülebilir. Yeter ki istensin, yeter ki olaya samimiyetle yaklaşılsın, yeter ki liyakata önem verilsin, yeter ki şeffaf olsun...
Veli, öğrenci ve Türk eğitim sisteminin en büyük baş ağrısı olan sınavlar konusunda da çok şeyler yapılabilir. Sonsuz çözüm yöntemleri var ama nedense o konuda da hep günü kurtarmaya çalışıyoruz, umut tacirliğinden vazgeçmiyoruz.
Ülke gerçekleri ve gelecek beklentileri, akıl ve bilim esas alınarak, ciddi bir insan gücü planlaması yapılsa, taşlar yerli yerine oturacak ama bunu yapmaktan çekiniyoruz.
Neden? Çünkü, günü kurtarmak çok kolay!
Peki ya gelecek?..
Türk siyaseti ve bürokrasisi, günü kurtarma baskısından ve alışkanlığından kurtarılmadıkça ciddi anlamda yol almamız çok zor.
Belki de, ilk önce buna kafa yormalıyız.
Çözüm, çözüm diyenlere önerilecek mucize çözümler yok. Çözüm, akıl ve bilimdir!..
Onu esas alırsanız, gerisi gelir..