adscode
adscode

Beyin göçü, hafife alınmayacak kadar önemli bir konu ama!..

Sorun sadece ekonomik değil ve hâlâ bunu anlayamadık.

aguclu@milliyet.com.tr




Başka bir ülkede, başka bir kültürde, hele ki uzak diyarlarda yeni bir yaşam kurmak hiç kolay değil. Buna rağmen her ay binlerce çok iyi yetişmiş gencimiz yurtdışına güç ediyor. Oysa Cumhuriyet'in en büyük kazanımı onlar ve maalesef onları tutamıyoruz! 

Olayı dar bir çerçeve oturtmak yanlışların en büyüğü olur. 

Sorun sadece ekonomik değil ve hâlâ bunu anlayamadık. 

Cumhuriyet'in diğer kazanımları gibi onları da böylesine kolay gözden çıkartamayız. Yarattıkları sosyolojik kayıplar, doğurdukları boşluklardan çok daha önemli. 

Bir anlamda onları kaybediyoruz. 

Neden mi? 

Sabırla aşağıdaki yazıyı sonuna kadar okumanızı öneririm... 

“Sayın Abbas Güçlü, 

Eğitim Ajansı’nda 09.12.2022 tarihinde “Gençler neden gidiyor ya da neden gitmek istiyor?” başlıklı yazınızı okuyunca bu konu ve anılan göçün hiç konuşulmayan çok önemli bir yönü hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istedim. 

Son yıllarda artan işsizlik, ekonomik ve sosyal sorunlar vs gibi çok çeşitli nedenlerle insanlarımızda, özellikle de gençlerimizde yurtdışına gitme isteği, çabası ve oranı hızla artıyor. 

Ülkemizin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş, en önemli teknoloji ve sanayi kuruluşlarında çalışıp deneyim kazanmış mühendislerimiz başta olmak üzere teknik personelimiz, bir daha dönmemek üzere buraları terk edip gidiyorlar. 

Son dönemde ayrıca, çeşitli dallarda ihtisas yapmış deneyimli uzman hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımız da, maruz kaldıkları giderek artan, hatta cinayetlere varan fiziksel şiddet, yıpratıcı çalışma koşulları ve ekonomik nedenlerden dolayı yurt dışına gidiyorlar. 

Bu durum, özellikle köklü, en iyi eğitimi veren tıp fakültelerini bitiren genç doktorları da etkiliyor. 

Çeşitli anketlerden görüyoruz ki; bilhassa eğitimli gençlerin önemli bir kısmı mutsuz ve artık buralarda yaşamak istemiyorlar. 

Maalesef çok acı ama gerçek bu.

İşin ilginç tarafı, bu çok önemli beyin göçü sorunu ile ilgili yapılan yorumlarda, bu insanların genelde sadece maddi tatminsizlik nedeniyle yurtdışına gittikleri belirtiliyor. 

Oysa ki bu göçlerde, maddi şartlar da mutlaka önemli olmakla birlikte, insana önem verilmemesi; bilginin, tecrübenin, liyakatin dikkate alınmaması; giderek değişen sosyal ve kültürel yaşam koşulları; çalışma şartları; mobbing; kendilerinin ve çocuklarının gelecekleri ile ilgili endişeler vs gibi etkenler, en az ekonomik nedenler kadar önemli rol oynamaktadır. 

İki gün önce “Oyumuzun rengini ‘Eğitim’ belirlesin!” başlıklı yazınızda eğitim sistemimizin MR’ını çok net bir şekilde çekmişsiniz. 

Bu kadar sorunlu sistemin içerisinden sıyrılıp iyi eğitim almayı başarabilmiş gençlerimizi de maalesef ülkemizde tutamıyoruz. 

Diğer taraftan, konuyla ilgili yapılan yorumlarda, yazılan makalelerde, söz konusu beyin göçünün ülkeye etkisinin sadece ekonomik ve teknolojik boyutları üzerinde duruluyor. 

Tabi ki bunlar gerçekten çok önemli kayıplar; ancak konunun bunlar kadar önemli bir de sosyolojik ve insani yönü var ama bu hiç gündeme gelmiyor. Aslında bunun toplum üzerindeki etkilerini uzun yıllar boyunca hep birlikte yaşayıp göreceğiz. 

Ülkemizden yurtdışına ilk büyük insan göçü, 1960’lı yılların başlarından itibaren Almanya’ya işçi olarak gidenlerle birlikte yaşanmıştı. 

Çok sayıda insanımız ailelerini memleketlerinde bırakarak Almanya’ya, en zor fiziki koşullarda çalışmaya gitmişlerdi. 

Bu göçle gidenler de, geride bıraktıkları da nice dramlar yaşadılar; pek çok aile dağıldı. 

Yaşananlardan, daha sonraki nesiller de etkilendi. Bu süreç, günümüze kadar uzanan sosyolojik ve psikolojik bir yığın sorunu beraberinde getirdi. Bu konularla ilgili kitaplar yazıldı; filmler çevrildi. 

1960’lı Yıllarda çalışmak amacıyla göç edenler, Almanya’nın daha çok kirli ve zor işlerdeki bedensel iş gücü ihtiyacını karşılamışlardı. 

Şimdi gidenlerin büyük çoğunluğunun iyi eğitim almış ve mesleklerinde yetişmiş insanlar olması nedeniyle bugün yaşanan göçe, o dönemden farklı olarak “beyin göçü” deniliyor. 

Ayrıca bu seferki göçte sadece Almanya’ya değil; ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa’nın, uzak doğunun çeşitli ülkeleri başta olmak üzere dünyanın hemen her yerine gidiyorlar. 

Giden iyi yetişmiş, nitelikli beyinler nedeniyle ülkemizin ekonomik ve teknolojik kaybı gerçekten çok büyük.

Bu insanların yerine yenilerinin yetiştirilebilmesi için çok uzun yıllar ve büyük kaynak gerekmektedir. 

Bu beyin göçünün, memleketimizin gelişmesinde, büyümesinde yaratacağı olumsuz etkiyi, gelecekte çok daha net görüp anlayacağız. 

Ancak yukarıda da belirttiğim üzere göçün hep “beyin” yönünü konuşuyoruz; ülkeye getireceği maddi ve teknolojik kayıplarla ilgileniyoruz. 

Aslında bunun yanında, bir de konunun hiç dile getirilmeyen, ama insanlar üzerinde derin izler bırakan, insani ve sosyal boyutu var ki; bunu şimdilik sadece yaşayanlar ve yakın çevreleri biliyor. Ne yazık ki, sosyal bilimciler dahil hiç kimse bu sorunu gündeme getirmiyor. 

Söz konusu gençler, çoğunlukla bir daha geri dönmemek üzere gidiyorlar. Bundan sonraki yaşamlarını geçirecekleri uzak diyarlarda kendilerine yeni bir dünya kuruyorlar, çevre ediniyorlar. 

Şimdiye kadar yaşanan tecrübeler gösteriyor ki; giden gençler ilk başlarda yılda bir, iki kez tatillerde Türkiye’ye, geride bıraktıkları büyüklerini, yakınlarını görmeye geliyorlar. Ama zaman geçtikçe bu sıla ziyaretleri giderek seyrekleşiyor. Tatillerde başka yerlere gitmeyi daha fazla tercih etmeye başlıyorlar. Dolayısıyla ülkeye gelişler; birkaç yılda bir, tatil amaçlı gelmelere, bu arada da çok kısa süreli aile ziyaretlerine dönüşüyor. 

Kabullenmesi belki zor ama bu sürecin kaçınılmaz doğal sonucu olarak gençler ülkelerine, ailelerine yabancılaşıyor; torunlar büyüklerini unutuyor, hatta tanımıyor; büyükler çocuklarına, torunlarına hasret kalıyor. 

Sonuçta aile bağları zayıflıyor; kuşaklar birbirinden kopuyor. Atalarımızın “Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur” sözü gerçeğe dönüşüyor.. 

Bizlere ilkokullarda hayat bilgisi derslerinde, ortaokullarda yurttaşlık bilgisi derslerinde hep, “ailenin, toplumun temeli olduğu” öğretilmişti. Ancak ne yazık ki, günümüz yaşam koşullarına bağlı çeşitli etkilerle, aile bağları giderek zayıflıyor. Bu göçler de, söz konusu etkenlerin önemlileri arasında tabi ki. 

Diğer taraftan, her biri ilerlemiş yaş grubundaki anne babaların; evlatlarının bu şekilde daimi gidişlerinden nasıl ve ne ölçüde etkilendiği hususu maalesef hiç kimsenin aklına gelmiyor. 

Kısacası insanlarımızın ülkeyi terk edip yabancı diyarlarda geleceklerini aramalarının, ülke açısından ekonomik ve teknolojik çok büyük kayıplarının yanında; bu ayrılıkların, toplum üzerindeki sosyolojik ve psikolojik etkilerini hiç kimse görmüyor, düşünmüyor, konuşmuyor. 

Esasen bu, içten içe kanayan çok derin bir yara. Bu kanama artarak devam ettikçe daha fazla sayıdaki genç ülkesinden, ailesinden koparak yabancılaşacak; aile bağları giderek zayıflayıp, çözülecek. 

Şimdi inanıyorum ki, bu yazdıklarıma; “Gençler ne yapsınlar? Daha iyi şartlarda çalışıp daha çok kazanmak; kendilerini daha özgür ve mutlu hissettikleri yerlerde yaşamak onların hakkı değil mi? 

Aile bağları zayıflayacak, ana babaları üzülecek, diye hayatlarına yön vermesinler mi?” şeklinde itirazlar olacaktır. 

Bu itirazları yapanların da, giden gençlerin de, geride bıraktıkları insanların da kendi açılarından haklı oldukları taraflar var tabi ki. 

Bilindiği üzere sosyal problemlerde, matematikte olduğu gibi tek bir doğru yoktur. 

Aslında bu konu, siyasetçilerin, bilim insanlarının, özellikle de sosyal bilimcilerin üzerinde çok fazla kafa yormaları gereken bir konu. 

Esasen her halde geneli memnun edecek en ideal çözüm; insanların kendi ülkelerinde rahat ve mutlu olmalarının sağlanması; bilgiye, tecrübeye, liyakate önem verilmesi; herkesin ülkesinde sevdiği, başarılı olacağı, kendisini tatmin edecek işlerde çalışabilmesi; yeterince kazanması ve sevdikleriyle birlikte güzel bir hayat sürmesidir. 

Yayınlarsanız lütfen adımı yazmayınız. 

Selam ve saygılar…”


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)