Yargı mülakat dayatmasına “dur” dedi. Peki MEB’in tavrı ne olacak? “Hatadan dönmek de bir erdemdir” diyerek, uygulamadan vaz mı geçecek yoksa üst mahkeme giderek ya da farklı yöntemlerle süreci uzatmaya devam mı edecek? Öğretmen Akademisi’nde de durum farklı değil!
Eğitimde dayatma olmaz.
Ne öğrenci ve veliler MEB’e karşı bir dayatma içerisinde bulunabilir ne de MEB ve öğretmenler öğrenci ve velilere karşı dayatmacı bir tavır sergileyebilir.
Eğitimde tüm paydaşların diğer paydaşlara da saygı duyması gerekir.
Ben ne istersem o olur mantığı, sistemi tıkar, insanı yarı yolda bırakır, daha da önemlisi
zamanımızın, enerjimizin boşa harcanmasına neden olur. Güven erozyonu yaratır.
İstediğimiz bu mu?
“Kesinlikle hayır! ise bugün niye bu noktadayız?..
Mülakat konusunda olduğu gibi Öğretmen Akademisi konusunda da tek taraflı bir “oldu bitti” algısı söz konusu.
Niyet bu değilse bile alınan ya da verilen mesaj bu yönde.
Bu nedenle mülakatta yaşanan tüm süreçler, Öğretmen Akademisi'nde de yaşanırsa hiç şaşırtıcı olmaz.
Eğitim ve öğrenci ilişkisi, ebeveynler ile çocukları arasındaki ilişki gibidir.
Bugünün dünyasanda biri diğerine dayatma da bulunamaz.
Bir baba ya da anne olarak “Ben böyle istiyorum, ben ne dersem o olacak” yönünde bir dayatmada bulunamayacağımız gibi çocuklar da “Ben istediğim okula gider, istediğim mesleği seçer, istediğim yol haritasını çizerim” diyemez. Dese de ailesinin onayını almadan yola devam edemez.
İşte bu yüzden inatlaşma yerine tarafların birbirini ikna etmesi, ortak notlarda buluşması en doğru çözüm olarak karşımıza çıkar.
İş işten geçtikten sonra “Ben dememiş miydim” diye sorumluluğu üzerimizden atmamızın ya
da kabahatli aramamızın da hiç kimseye bir yararı olmaz.
MEB, evlatlarının iyiliğini isteyen bir ebeveyn sorumluluğu içerisinde hareket etmek zorundadır. Bunu yaptığında takdir görür, aksini ispatlamaya çalıştığında ya da uyarılara
kulaklarını tıkadığında ise sorunların kaynağı olur. Geçmiş bunun örnekleriyle dolu!
Bakalım zaman bizlere daha neler gösterecek?..