Bırakın bir yerlere gelmeyi, bir şeyler başarmayı hayalini bile kuramıyoruz. Gençlerimizin bugün geldikleri noktanın özeti bu. Hayalin, umudun, heyecanın, hırsın, yaratıcılığın, motivasyonun, liyakatin sorgulandığı bir ortamda alarm zillerin çoktan çalıyor olması gerekirdi.
“Alarm zilleri zaten çoktandır çalıyor ama duyan yok” diyen çok çıkacaktır. Haklılar da...
Su nasıl ki 100 dereceye gelmeden kaynamıyorsa, insanların bardağı taşınacak son noktaya gelmesi de kolay olmuyor.
Sabırlı hem de çok sabırlıyız.
Bir şeylerin değişeceğine olan inancımızı asla kaybetmemeye çalışırız.
Tıpkı futbol maçlarındaki son dakika golüyle her şeyin değiştiği gibi sihirli dokunuşlarla hayatımızın akışının değişeceğine de gönülden inanırız.
Daha doğrusu inanırdık...
Hayal bile kuramaz bir noktaya gelmemizin nedenlerinden birisi de bu olsa gerek! Bir şeylerin öyle ya da böyle değişeceğine olan inancımızı kaybettik.
Bir ülke ve bir yurttaş olarak bundan daha vahim bir şey olamaz! Olmamalı da.
Hayal etmek bir şeyi yarı yaya yaptıktır derler. Çok doğru.
Hayalleriniz ne kadar büyükse o kadar büyüksünüz diyenleri haklı çıkaracak çok örnekler de var.
Hayal körü olanların ya bu hale getirilenlerin geldikleri nokta da hepimizin malumu. İşte bu yüzden hayal kurmaktan ve umut etmekten ne olur asla vazgeçmeyin.
Postacı kapıyı çaldığında ya da şans kapıya geldiğinde en büyük sermayeniz hayalleriniz ve umudunuz olacaktır!..