adscode
adscode

Hep birlikte aynaya bakma günü!

Görünen o ki eğitim memleket meselesi olmadan, daha iyisini yakalamamız zor.

aguclu@milliyet.com.tr




Öğrenci ve veliler derin bir oh çekecek. Kimi köyüne ya da yazlığa gidecek, kimileri çalışmaya, kimilerinde evde kalmanın keyfini yaşayacak. Herkese huzurlu, keyifli, verimli bir tatil diliyoruz.

Tatiller ne kadar uzun olsa da, sayılı günler olduğu için çabuk geçiyor. Bu yüzden daha ilk günden itibaren bir tatil planı yapmakta sonsuz yarar var.

Tecrübeler şunu gösteriyor ki, tatilin son haftasına girildiğinde hala yaşanmamış çok birliktelik, gidilmemiş çok yer, okunmamış çok kitap, katılmamış çok etkinlik kalıyor.

Farklı uğraşlar ve koşturmaca nedeniyle dinlenmeye vakit bulamadan tekrar okula başlayanların sayısı da hiç az değil ve sakın siz de onlardan birisi olmayın!

Yaz tatilleri, yeni ufuklara yelken açmak için çok önemli bir fırsat.

Hem ders yükü yok hem de zaman çok.

Hayallerinizi ötelemeden, frenlemeden hayata geçirmek için daha iyi bir zaman aralığı olamaz.

Bu konuda yerel yönetimlerin ya da sivil toplum örgütlerinin öğrencilere yönelik birbirinden ilginç ve renkli projeleri var. Üstelik pek çoğu da ücretsiz.
Yakın çevrenizden başlayarak araştırdığınızda eminiz ki pek çok sürprizle karşılaşacaksınız…

Karne???

Eskisi gibi karne coşkusu da kalmadı.
Bu yüzden karneleri hiç sormuyoruz, çünkü korkulu rüya olmaktan çıkalı çok oldu…

Eskiden karne denildi mi, yüreğimiz gümgüm atardı.

Öğrenciler, bütünleme ya da yıl tekrarından korkar, veliler de inşallah sınıfta kalmaz diye dua ederdi. Tek dersten bile sınıfta kalınır, tek ders sınav hakkı verilsin diye onbinlerin gözü kulağı Ankara'da olurdu!

Bir ara 8-10 zayıfı olan bile sınıf geçiyordu, şimdi kademeli olarak yeniden eski sisteme geçilmesiyle birlikte belki eğitime yeni bir çeki düzen gelir.

Zorunlu temel eğitim süresi uzadıkça, sınıfta kalan sayısı azaldı. Çünkü hem sınıflar zaten çok kalabalıktı hem de yeni dersliklere ihtiyaç vardı.
Bu yüzden de sınıf tekrarı tarih olmuşu.

Sınıfta kalmanın yeniden getirilmesi nasıl bir etki yarattı. Enine boyuna incelemekte yarar var.
Eski sisteme, “güzeldi” demek mümkün değil!
Başarı çıtası düştükçe düştü ama yeni sistem de beklenen motivasyonu ve başarıyı getirdi mi ona bakmak gerekir…

Rektörlere göre, dört işlem bilmeyen öğrenciler üniversitelere gelmeye başladı.

Bugün, yine milyonlarca öğrenci karne alacak.

Günün en fazla tepki çekeni ise hormonlu not veren okullar olacak.

Liselere ve üniversiteye girişte okul başarı puanı da dikkate alındığından beri, özellikle bazı özel okullar başarılarına başarı katmak (!) için adeta tüm öğrencilerinin karnelerini yıldızlı pekiyi ile dolduruyor.

Eskiden bunu sadece bazı özel okullar yapardı, şimdi bu kervana üniversiteyi kazananlar sayısı yükselsin diye devlet okulları da eklendi!

Peki, bu durum tüm okullar için geçerli mi?
Hayır…

MEB’e düşen görev öncelikle bu şişirilmiş not veren okulları saptayıp, üzerine gitmektir.

Örneğin, öğrencilerin ve okulların YKS başarılarıyla, karne başarıları bire bir incelenmelidir!..


Sevinenler, üzülenler?


Her ne kadar eskisi kadar heyecanlı olmasa da bugün de, sevinenler gibi üzülenler de olacak.

Takdir, teşekkür alanlar hava atacak, zar zor geçenler karneyle ilgili tüm soruları geçiştirecek.

Peki, bugünün karneleri öğrenciyi ne kadar yansıtıyor?

Her karne döneminde sorduğumuz soruyu bugün bir kez daha paylaşmak istiyoruz:

Karnelerdeki başarı ya da başarısızlıklar, sadece öğrencinin mi, öğretmenin mi, MEB’in mi, velilerin mi, sistemin mi, yoksa hepimizin mi?

Ölçtükleri hadi neyse de peki ya ölçmedikleri?..

Batılı eğitim sistemleri, öğrenciyi kazanma ve hayata kazandırma üzerine kurgulanmıştır.

Başarısızlıkları değil, başarıyı dikkate alır.

Ve en önemlisi de her öğrencinin başarılı olacağı bir alanın mutlaka olduğuna inanılır.

Yani karnesindeki 5 zayıfa değil, başarılı olduğu diğer 5 derse bakıp, o yönde ilerlemesi sağlanır.
Bizde ise sanki herkes doktor, mühendis, avukat ya da bilim insanı olacakmış gibi belli dersler dayatılır ve onlardan başarılı olan omuzlarda taşınır, diğerleri tu kaka ilan edilir.

Adeta harcanır!

Ülkemizde, sporun, sanatın, ara insan gücü ve sosyal bilimlerin geri kalması biraz da bu yüzden değil mi?..

Dayakla, notla, tehditle, sınıfta bırakmakla, cezayla eğitimde başarı arama dönemi çok gerilerde kaldı.

Şimdi öğrenciyi kazanma dönemi.

Öğrencilerine karşı acımasız olan öğretmenlerin, başkalarının kendilerine karşı çok daha toleranslı olmalarını beklemeye hakkı yoktur.

Daha da önemlisi, bu sistemde başarı ya da başarısızlık kesinlikle gelecek için bir ölçü olamaz.

Çok örneklerini gördük, okul birincileri hayatın içinde kaybolurken, okulu zar zor bitirenler çok başarılı konuma gelebiliyorlar…

Kısacası, karne deyince, dünden bugüne çok şey değişti ama bazıları hiç değişmedi!..

Aslında bugün öğrencilerin alacağı karneler, sadece onların değil, velisiyle, öğretmeniyle, okul müdürüyle, Milli Eğitim Bakanlığı, iktidarı ve muhalefetiyle hepimizin karnesi.

Evet, karneler çok önemli ama her şey değil!..

Karneleri de sıradanlaştırdık.

Ne karne heyecanı kaldı ne de alınan notların, takdir ve teşekkürün.
YKS’de 180 sorudan birkaçını yapan bile üniversiteye giriyor.
Uzak ve açık öğretim alışkanlık yarattı.
Günde 500 test çözen öğrenci, iki yumurta kırıp karnını doyuramıyor!
Böylesi bir ortamda, elbette kabahatli aramıyoruz ama sorgulanması ve karne verilmesi gereken tek kişi öğrenciler mi?
MEB, YÖK, ÖSYM, Veliler ve diğer paydaşların, gelinen bugünkü noktada hiç mi sorumluluğu yok?..

Hadi gelin bugün bir değişiklik yapalım ve öğrenciler yerine kendimize karne verelim!

Eğitimde kim ne kadar sorumluluklarını yerine getirdi?
Eleştiri ve kabahatli aramanın ötesine geçip kim ne yaptı?
Hangi konularda taşın altına kim elini koydu?
Örneğin MEB, YÖK, ÖSYM, üniversiteler, rektörler, müdürler, öğretmenler, veliler ve biz medya mensupları üzerimize düşenin ne kadarını yaptık?

İçimizde alkışı hak edenler, sadece ve sadece, daha iyisi olsun diye çırpınan öğretmenler, öğrenciler ve bir de velilerdi.

MEB ve YÖK’ün karnesi ne olur?

Bu kişiden kişiye değişir ama MEB, kararsızlığı ve zikzaklar nedeniyle kesinlikle bütünlemeye kalırdı.

YÖK ve üniversitelerin bütünlemeye kalması da olasılık dahilinde.

Pek çok öğrenci, öğrenci olduğunu hissetmeden üniversiteden mezun olacak…

Görünen o ki eğitim memleket meselesi olmadan, daha iyisini yakalamamız zor.


Şişirilmiş notlar!


Karnelerde, şişirilmiş notlar, takdir, teşekkür, ne ararsanız var.
Yakın çevrenizde öğrenci varsa karnelerine bir göz atın!
Hele ki özel okullarda ise daha bir dikkatli bakın.
Takdir, teşekkür almayan yok gibi.
Tüm notlar zirvede.
Madalyonun öteki yüzü ise çok farklı.

Siz çocuğunuzu çok iyi biliyorsunuz ya da sonraki yıllarda sınav sonuçları gösteriyor ki çocuğunuz o kadar da iyi değil!

Peki, o zaman, çocuğumuzun öğretmenleri ile kendi öğretmenlerimizi kıyasladığımızda, neden bu kadar bonkörler?

Çünkü üzerlerinde baskı var hatta yüksek not vermeyen öğretmen adeta dışlanıyor, okulla ilişkisi kesiliyor ya da günah keçisi ilan ediliyor.

Adil ve objektif bir ölçme değerlendirme sistemi eğitimin olmazsa olmazlarının en başında geliyor.

Eğer o yoksa, gerisi teferruattır ve maalesef bizde ciddi anlamda standart bir ölçme değerlendirme yani not verme sistemi yok!

Moral olsun diye verilen notlar kayıt ve yerleştirme puanlarının hesaplanmasında ciddi sıkıntılar yaratıyor!

Tatil dinlenmek içindir!
Bu yüzden öncelikle dinlenin ama sonrasında sizi geliştirecek etkinliklere yönelin.

Bu konuda herkese aynı tavsiyede bulunmak yanlış olur.
Ne istiyorsanız, sizi ne mutlu edecek ve geliştirecekse onu yapsın…

Eğitimin sorunları hiç bitmedi, bundan sonra da hiç bitmeyecektir. Çünkü dünya eski dünya değil. Sürekli değişiyor ve değişimden en fazla etkilen de eğitim!

Değişimi pozitif yönde yakalayanlar kazançlı çıkıyor, duyarsız kalanlar ise sorunlarla boğuşmaya devam ediyor…


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)