Bazı meslekler için mülakat gerekebilir ama onun etkisi de çok yüksek olmamalı. Öğretmenlik, mühendislik, yargıçlık gibi bazı meslekler de var ki bu noktada tek seçici mülakat olmamalı.
Öğretim hayatı, aday olma kriterleri, kariyer basamakları ve en önemlisi de mesleki yetkinliklerinin atanacağı makamla ne kadar örtüştüğü dikkate alınmalıdır.
Bütün bunlara bakılmadan onlarca yılın birikimini bir kenara itip sadece mülakata odaklanmak ne kadar doğru?
İlle de öğretmen ya da yönetici olma kriterleri aranıyorsa buna son dakikada değil ta en başında karar verilmelidir…
Öğretmen olma yeterliliğine sahip olanlar ya da olmayanlar eğitim fakültesine girişte ya da mezuniyetten önce ayrıştırılmalı, o ünvanı aldıktan sonra kafa karıştırılmamalıdır.
Mülakatlar hele ki i farklı kentlerde farklı jürilerle yapılan mülakatlar, en kadar adil yapılmaya çalışılırsa çalışılsın ölçme tekniği açısından tercih edilen bir sistem değildir. Çünkü her türlü manipülasyona açıktır. Bu söz konusu olmasa bile böyle bir algı oluştuğu için hep “şaibeli” olarak akıllarda kalacaktır.
İlk mülakat sürecinde yaşananlar, yargının verdiği kararlar ve MEB’in tüm bunları görmezden gelen dayatmacı tavrı ortadayken “Her şey usulüne göre yapılıyor” açıklaması ne kadar rahatlatıcı ne kadar inandırıcı ve ne kadar adil?
Eğitimde yapılacak o kadar çok işimiz varken, enerjimizi ve zamanımızı polemikle geçirmenin kime ne yararı var?
MEB, YÖK ve ÖSYM her şeyden önce veli, öğrenci ve öğretmen nezdinde güven tazelemelidir.
Samimiyet ve inandırıcılık konusunda başarılı olurlarsa tüm sorunları rahatlıkla çözebilirler.
Umarız başarırlar ya da bu sevdadan vaz geçerler...