adscode

“Vay babam vay…”

Öğretmenlerimiz her daim başımızın tacı olmuştur, her ne kadar zaman zaman bunun aksi örneklerle karşılaşsak da öyle olmaya devam edecektir…

aguclu@milliyet.com.tr




Bir önceki yazımızda öğretmenlerimize yaşatılan itibar erozyonunu dile getirmiş ve sadece eğitimin değil, eğitimcilerin ve eğitimlilerin de hak ettikleri saygınlığı göremediklerine vurgu yapmıştım. Çok farklı yorumlar geldi… 

”Bana bir kelime öğretenin kulu kölesi olurum”, 

“İlim Çin’de de olsa git öğren”, 

“Okuyanla, okumayan hiç bir olur mu?” 

diyen bir kültürden geliyoruz. 

Öğretmenlerimiz her daim başımızın tacı olmuştur, her ne kadar zaman zaman bunun aksi örneklerle karşılaşsak da öyle olmaya devam edecektir… 

Aksini düşünmek, böyle bir tablonun oluşmasına izin vermek, seyirci kalmak ise kabul edilemez… 

Hababam Sınıfı filmlerini yıllarca keyifle izledik, izlemeye de devam ediyoruz. 

Rıfat Ilgaz’ın unutulmaz romanından uyarlanan ve yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in yaptığı filmlerde aslında derin bir ironi vardı ama pek çoğumuz onu görmezden geldi ve sadece güldü geçti. 

Kemal Beydili’nin aşağıdaki yazısını bu çerçevede değerlendirmekte yarar var!.. 

VAY BABAM VAY 

İTHAF 

Kasımpaşa Bayramyeri [eskiden Tepebaşıʼndan Haliç’e kadar uzanan Küçük Mezarlık (Petit Champ des Morts) diye bilinen yer] nihayetinde başlayan, aşağıdaki vapur iskelesine doğru uzanan yola açılan ahşap evlerin sıralandığı sokakların birinde yer alan doğduğum evin, yan karşısında oturan ve mahalle çocuklarına Kuran dersi veren mübarek komşumuz Zeynep Hanımʼı, Kasımpaşa Mevlevihânesi bahçesinde mekân tutan Surûrî İlkokulu’ndaki ismini ve cismini bir ömür boyu unutmadığım öğretmenim Neriman Hanımʼı ve de hâlâ hatırladığım komşu sınıf öğretmeni Feride Hanımʼı, yine ilkokul fedakâr öğretmenlerinden gönlü yüce Kayınvâlidem Feriha Dalkıran Hanımʼı (ö.1997) ve beş sene nihâyetinde öğrencileriyle hep ağlayaşak vedâlaşan, bize “kalemle yazmayı öğreten, bilmediklerimizi belleten ve Oku” diyen, diğer tüm öğretmenleri şükranla anıyorum ve rahmetle yâdediyorum. Mekânları cennet olsun. 

*** 

Öğretmen kıymetinin kalmadığı, son zamanlarda öğretmenlerin özellikle maddî haklarını taleb etmek üzere yaptıkları haykırışlardan ve durumlarını ifade etmek üzere sokaklara dökülmelerinden anlaşılmaktadır. Ancak bu, yalnızca maddî açıdan çekilen sıkıntıların dile getirilmesi anlamında değil, ama özellikle gösterilmesi kaçınılmaz olan eski âdab ve saygı çerçevesindeki zafiyetin de şiddetle vurgulanması gereken bir haykırış olmalıydı. Öğretmenlere/hocalara

saldıran, azâr işiten çocuğunun intikamını aile-akraba çetesiyle gelip öğretmenleri darb ederek alan, veya silaha sarılıp saldıran, odasına girip katleden veya yaralayan, olmayacak küfürlerle bezeli zemana manzaraları... Ressâmın bu tablosuna geçerlilik kazandıran ana unsurun içinde; zamanla giderek kaybedilen meslek saygınlığının yanında, bu mesleğe intisap edenlerin meslek haysiyetine sahip çıkmamış ve de onurlarına yapılan hakaret-âmiz lâf ve saldırılara karşı gereken tepkiyi hemen göstermemiş olmalarının da payı olduğunu belirlemek ve bunu ifade etmek üzücüdür. 

Öğretmen, kendi saygınlığının zedelenmekte olduğunu geç fark etti! Kendileri de dahil, hemen herkesin gülerek, şırnaşarak, kahkaha atarak, utanmadan, sıkılmadan ve de birilerinin, yahu ayıptır, bu ne demek, demediği bir rezâlet makarasına takılıp; diziler halinde seyre düşüp, bu yetmiyormuş gibi, bu maskaralığa bir de müze açmalar!.. 

Hangi eski kültürümüzde, hangi okul-öğretmen 

ilişkisi boyutunda böyle bir şey vardır? 

Bunlara şâhid olan anneler-babalar, 

meslekten olanlar-olmayanlar, Millî Eğitim bakanları, eğitimciler, meslek haysiyeti bilincinde olan hocalar/öğretmenler ve de ahlâkî zarûretin zedelendiğini görmeyen ulemâ-yı kirâm, neredeler? Hepsi dilsiz birer seyirci! 

Sınıfa giren hocayı gereken 

saygıyla selâmlamayan, hemen makaraya başlayan, lâf atan, alây eden, sırtı dönükken nanik yapan, dalga geçen, gırgıra alan, arkasına kuyruk takan, kakaka kukuku teneke şamatası çıvık tipleri hayranlıkla ve gülerek seyreden ve de bütün bunları rol diye yapanlar kadar, kendilerini seyredenlerin de utanmadığı, âdeta dünya boş kalmasın diye yaratılmış matrakcılar!.. 

Bu ayıplığa göz yummanın, bunlara öğretmen/hoca olarak tahammül etmenin vebâli kime ait? Bu ayıplığı yalnızca öğretmenlerin sırtına yükleyemeyiz. Ancak, bu malûm tabloyu televizyon kanallarında hâlâ seyrediyoruz... Bol şamata, bol gır gır ve de bol bol hakaret! Seyirciler gibi öğretmenler/hocalar da gülüyor buna! Ağlayan, utanan, öğretmenlik haysiyetinin bu özel hânesine yapılan tecavüze tepki gösteren var mı? Yok!.. Kimse utanmıyor, kimse ağlamıyor, kimse alınmıyor, kimse gücenmiyor! Bilakis herkes gülüyor! 

*** 

Yukarıdaki ithâfı okuyan ve öğretmenlerime derin bir hürmetle yaklaştığımı ve sıraladığım sıfatları, muhterem isimleri, özellikle “Ikrâ” kelâmına muhatab tutulmakta olan cennet-mekân rahmetlileri, bu şekilde anmakta olduğumu gören makaracılar, bu çağdışı ithâfa bir anlam verememiş ve de şaşırmış olabilirler. Ama eskiden işte böyleydi. “Eti senin-kemiği benim” diye teslim edilirdik! Günümüz değerlerinden yola çıkan zemanenin, unutulmuş bir kültürün tarih olmuş satırlarını okuyarak, tekrar makaraya alıp, yeni bir gülmece yaratmamaları ve “Hababam” yerine “Vay Babam Vay” diyerek hayıflanmaları için, açıklama bâbında bu cümleler, yukarıdaki İthâfʼa ilâve edilmiştir!..


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
deneme bonus veren siteler 2025 runtobet