adscode
adscode

“Bacasız Fabrika” İşlevi Gören Üniversiteler!

ÖSYM 2017 LYS sonuçlarını açıkladı. Bu açıklamanın ardından yeterli puanı tutturabilenler terci yaparak bir yükseköğretim programına yerleşmeye çalışacaklar.

alaaddindincer@egitimajansi.com




Bir bölümü istediği alana yerleşecek puanları yakalarken bir bölümü açıkta kalmamak adına tercihler yapmak zorunda kalacak. Bu yıl geçen yıl ayrılan kontenjandan 58 284 fazla artan kontenjana göre tercihler yapılacak. YÖK Başkanı “lisans ve ön lisans kontenjanının 910 bin 680” olduğunu açıkladı. YÖK Başkanı açıklamasına devamla “sınavların adalet sağlayan bir mekanizma olduğu hususunda bir uzlaşı” olduğunu ifade etti. Aynı açıklamasında YÖK Başkanı “açık öğretim kontenjanlarının da 24 bin arttırılarak 194 bin 158’e çıkarıldığını” söyledi. Sınavların adil ve eşitlik sağlayan bir işlev gördüğü ve üzerinde bir mutabakat olduğu hususu oldukça tartışmalı bir konudur. Mevcut durum kötünün iyisi olarak açıklansa daha anlaşılabilir olacak.

Ülkede kamu özel üniversite sayısı hızla artıyor. Son çıkarılan yasa ile üç özel üniversitenin daha kuruluşuna onay verildi. Böylece üniversite sayımız 6 özel MYO dahil 186’yı bulmuş oldu. Bu üniversitelerde; bin 402 fakülte,325 yüksekokul,876 MYO bulunmaktadır. Ağırlığını yabancı diller alanının oluşturduğu öğrencisi olmayıp açık görünen birim sayısı 365’tir. Ön lisans, Lisans, ön lisans ve lisans ikinci öğretim, açık ve uzaktan öğretim yapan bu üniversitelerde okuyan öğrenci sayısı 7 milyon 198 bin 987 milyonu bulmuş durumda. Çoğunluğu taşra üniversitesi olmak üzere sayıları 12 ile 25 arasında değişen MYO bünyesinde barındıran üniversite sayısı 19’dur.Bunlar arasında Kocaeli Üniversitesi 25 MYO ile ilk sırada yer alırken, onu Konya Selçuk 22,İsparta Süleyman Demirel 20,Aydın Adnan Menderes 18,afyon Kocatepe 15 ile takip etmektedir. İllerde bir üniversitenin yanında ikinci bir üniversite kurulmaya başladı.

2016-17 Öğretim yılında en çok yeni kayıt yapılan fakülteler; iktisadi idari bilimler ve işletme, edebiyat ve fen edebiyat, sağlık bilimleri ve tıp, mühendislik, mimarlıklar ve doğa bilimleri, eğitim, ilahiyat ve İslami İlimler, hukuk fakülteleri görünmektedir. Yüksekokullarda; Sağlık ve spor ve uygulamalı bilimler, meslek yüksekokullarında; meslek yüksekokulları, sağlık, sosyal ve teknik meslek yüksekokulları ilk sıralardaki yerini korurken, yüksek lisans yapılan enstitülerde ise; sosyal, fen, sağlık ve eğitim bilimleri alanları ilk sıralarda yer almaktadır.

Birçok ildeki üniversite öğrenci sayısı o ilin nüfusunda artış sağladı. Ciddi sayılabilecek fabrikası bulunmayan bazı illerde üniversiteler “bacasız fabrika” işlevi görmeye başladı. Üniversiteler bulunduğu ilin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısına ve dokusuna kısacası hayatına önemli katkılar sunmaktadır. Ülkemiz üniversitelerinin bulundukları yerleşim bölgelerinin doğal, sosyal, kültürel ve sanatsal hayatına ne kadar etki ettiklerini kesin olarak söylemek mümkün olmamakla birlikte ekonomik hayatına önemli etkilerinin olduğunu söylemek mümkün.

Üniversitelerde kamunun öğrenci başına yaptığı harcama ile öğrencilerin aylık yaptıkları zorunlu harcama giderleri oldukça yükselmiş durumda. Bu harcamaları ulaşımdan sağlığa beslenmeden barınmaya, giyimden sosyal etkinliklere pek çok alanda görmek mümkün. Eğer öğrenci ikameti okuduğu ilde kayıtlı ise yerel seçim sonuçlarına bile ciddi oranda etki edebilmektedir. O nedenle üniversiteler kurulu oldukları illerin beşeri unsurlarını etkilemekte, toplumsal dönüşüme ivme kazandırmaktadır. Üniversiteleri barındırdıkları sayısal ve oransal potansiyelleri ile karşılaştırdığımızda çok çarpıcı sonuçlar önümüze çıkmaktadır.

Sayısal verileri; a-akademisyen sayıları ve bir akademisyene düşen öğrenci sayıları, b-üniversitelere 2016 yılında yapılan yeni kayıtları ve bu kayıtların bazı bölümlere göre dağılımlarını, c-seçilmiş bazı üniversitelerin bulundukları illerin nüfusuna oranlarını, d-Seçilmiş bazı lisans programlarında bir öğretim üyesine(prof, doç ve yard doç) düşen öğrenci sayısını, e-en çok ve en az profesöre sahip üniversitelerin profesör ve bir profesöre düşen öğrenci sayıları yer almaktadır.

Tablo 1 Devlet Üniversitelerine Yeni Kayıt ve Toplam Öğrenci Sayıları

Yükseköğretim Programı

Yeni Kayıt

T.Öğrenci Say

Ön lisans( İkinci Öğretim Dahil)

280275

964603

Lisans (İkinci Öğretim Dahil)

396679

1823254

Uzaktan Öğretim (Lisans, Yüksek Lisans ve Ön Lisans Dahil)

 

7362

 

27707

Açık Öğretim (Lisans ve Ön Lisans)

481654

3306797

Yüksek Lisans

75069

480215

Doktora

7191

81267

*Üniversitelerde okuyan öğrencilerin yüzde 92,10’u devlet, yüzde 7,90’ı özel üniversiteler ile özel meslek yüksekokullarında okumaktadır.

*2016 yılında üniversiteye yeni kayıt yaptıranların yüzde 88,28’i devlet, yüzde 11,72’si özel üniversite ve meslek yüksekokullarına kayıt yaptırmıştır.

*Yükseköğretim programlarında okuyan öğrencilerin yüzde 11,38’ikinci öğretim diye bilinen paralı öğretime devam etmektedir.

*Paralı öğretim olan ikinci öğretimde okuyanların yüzde 4,76’sı ön lisans, yüzde 5,94’0 lisans programlarına devam etmektedir.

Tablo 2 Akademisyen sayıları ve bir akademisyene düşen öğrenci sayıları

Üniversiteler ve Akademisyenler

Devlet Üniversiteleri

Ön Lisans Lisans

Özel Üniversite ve MYO

Ön Lisans Lisans

Prof

173

18401

164

3224

Doçent

270

11872

90

1563

Yard.Doçent

2113

25679

816

5652

Diğer toplam

69827

9929

Genel Toplam

128335

21428

*2016-17 YÖK İstatistiklerine göre devlet üniversitelerinde 129 bin 853,özel üniversite ve MYO’larında 21 bin 460 akademisyen görev yapmaktadır.

*Devlet üniversitelerinde 1518 akademik personel enstitüler ve araştırma merkezlerinde görev yapmaktadır.

*Devlet üniversitelerinin örgün lisans programlarında (ikinci öğretim dahil) 1 milyon 823 bin 204, örgün ön lisans programlarında(ikinci öğretim dahil) 964 bin 603 öğrenci öğrenim görmektedir. Yüksek lisans programlarında 480 bin 215,doktora programlarında ise 90 bin 267 öğrenci öğrenim görmektedir. Devlet üniversitelerinin ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora programlarında toplamda 3 milyon 368 bin 289 öğrenci bulunmaktadır.

*Devlet üniversitelerinin lisans programlarında bir profesöre 99,bir doçente 154,bir yardımcı doçente 71, ön lisans programlarında bir profesöre 5 bin 576,bir doçente 3 bin 572,bir yardımcı doçente 457 öğrenci düşmektedir.

*Özel üniversitelerde lisans programlarında 325 bin 912,ön lisans programlarında 93 bin 373,meslek yüksekokullarında 14 bin 808 öğrenci okumaktadır. Özel üniversitelerin ön lisans programlarında bir profesöre 569,bir doçente bin 37, bir yardımcı doçente 114, lisans programlarında bir profesöre 101,bir doçente 209,bir yardımcı doçente 58 öğrenci düşmektedir.

Tablo 3 Bünyesinde En Çok ve En Az Profesör Bulunan 12 Devlet Üniversitesi

En Çok Profesöre Sahip Üniversiteler

Bir

En Az Profesöre Sahip Üniversiteler Bir

 

 

 

Üniversite Adı

 

Üniversite

Okuyan

Öğrenci

Sayısı

 

 

 

Profesör Sayısı

Profesöre Düşen

Ortalama Öğrenci Sayısı

 

 

 

Üniversite

Adı

 

Üniversitede

Okuyan

Öğrenci

Sayısı

 

 

 

Profesör Sayısı

Profesöre Düşen

Ortalama

Öğrenci Sayısı

Ankara Üniv

46674

1211

39

Şırnak Üni

2693

5

539

Atatürk “

53950

493

109

Muş “

8474

8

1059

Çukurova “

46455

481

97

Munzur “

6402

7

915

Dokuz Eylül “

61703

696

89

Hakkari “

2176

4

544

Ege “

53617

921

58

Gümüşhane

17408

3

5803

Gazi “

53395

906

59

ErzurumTek

3176

6

529

Hacettepe “

36901

856

43

Bitlis Eren “

8320

7

1189

İTÜ

23476

486

48

Bayburt “

8636

7

1234

İstanbul “

101000

1479

68

Alanya*

7864

3

2621

Marmara “

56932

652

87

Ağrı “

10161

4

2540

Uludağ “

61120

496

123

Adana Bilim

916

6

153

Akdeniz “

59867

401

149

Abdullah G

656

6

109

*Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi

*İstanbul ve Atatürk üniversitelerinin açık ve uzaktan öğretim programlarında okuyan öğrenciler ortalamaya dahil edilmemiştir.

*Batıdan doğuya gidildikçe öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı artmaktadır. Bu durum üniversitelerin niteliğini doğrudan etkileyen bir faktördür. Veriler, öğretim üye dağılımında çok büyük adaletsizlikler olduğu gerçeğini yeniden belgeliyor. Bu üniversiteleri bitirme başarısı gösterenlerin hayata atıldıklarında iş bulma konusu başta olmak üzere hemen her alanda emsallerine göre daha dezavantajlı konumda olduklarını söyleyebiliriz.

*Gümüşhane Üniversitesi bir profesöre düşen öğrenci sayısı en çok olan üniversitedir. Bu üniversite kamuoyunda rektörünün bütün fakülte dekanlıklarını uhdesine alan üniversite olarak bilinmektedir.

Tablo 4 Devlet ve Özel Üniversitelerden 10 Örnek Fakültenin Sayısal Analizi

 

 

Fakültenin Adı

 

Fakülte Sayı

 

Öğrenci Sayısı

 

Öğretim Üye Dağılımı

Prof Doç Yard Doç

Bir Öğretim Üyesine Düşen Öğrenci Sayıları

Prof Doç Yard Doç

Eğitim ve Eğitim Bilimleri

89

210886

916

1133

3177

230

186

66

Fen Edebiyat Fakültesi

94

182643

1716

1387

2893

106

137

63

Güzel Sanatlar Fakültesi

57

29137

220

152

655

132

192

44

Hukuk Fakültesi

61

76699

367

184

644

209

417

119

İktisadi İdari Bilimler Fak

114

334706

1062

955

2305

315

350

145

İlahiyat ve İslami İlimler

78

92744

537

279

1142

173

332

81

Mühendislik Fakültesi

102

278826

2158

1450

3264

129

192

85

Sağlık Bilimleri Fakültesi

61

57285

266

239

571

215

240

100

Tıp Fakültesi

80

75956

6617

2521

4021

11

30

19

İletişim Fakültesi

47

49940

216

182

491

231

274

102

*En yoğun öğrenci yığılması İktisadi İdari Birimler Fakültelerinde görünmektedir.

*5 yıl önce fen ve edebiyat fakültelerine 177 bin öğrenci devam ederken,2016-17’de bu sayı 5 bin 643 artışla 182 bin 643’e çıktı.

*Tıp Fakülteleri en avantajlı fakülteler olma konumunu korumaktadır.

*İlahiyat ve İslami ilimler Fakültelerinin öğrenci sayısında son beş (5) yılda yaklaşık yüzde yüz oranına ulaşan artış olmuştur. 47 İlahiyat Fakültesinde 2012-13 yılında 47 bin 651 öğrenci okurken bu sayı 2016-17 yılında her iki fakülte türünde 92 bin 744’de ulaşmıştır. Öğrencilerin büyük bir bölümü ilahiyat fakültelerinde okumaktadır.

*Eğitim ve Eğitim Bilimleri Fakültelerinde 5 yıl öncesine göre öğrenci sayısı 13 bin 747 azalmıştır.

Tablo 5 Üniversiteleri Büyüt ki Şehirler Büyüsün

Öğrenci ve İl Nüfusları

 

Öğrenci Sayıları

 

İldeki Topl

 

İl

Öğrenci Sayısının İl

 

Üniversitenin Adı

 

Ön Lisans

 

Lisans

Yüksek

Lisans

 

Doktora

Öğrenci Sayı

Nüfusu

Nüfusu İçindeki Oranı

Karabük Ünivers

13690

33914

2671

369

50644

242347

20.90

Süleyman Demirel

33868

37333

11117

1364

83682

427324

19.58

Kırıkkale Üniv

11248

21989

3868

587

37692

277984

13.56

Anadolu ve Osmangazi Üniver

 

13046

 

74587

 

15808

 

3063

 

106504

 

844842

 

12.61

Trakya Üniv

16548

24164

4596

547

45765

401701

11.39

M. Akif Ersoy Üniv

12762

14286

1585

126

28759

261401

11.00

Gümüşhane Üniv

6711

10697

699

21

18728

172034

10.54

Bayburt Üniv

2451

6185

545

5

9186

90154

10.19

Abant İzzet Baysal

9531

17813

2533

364

30241

299896

10.08

Erzincan Üniv

8014

12097

2008

87

22206

226032

9.82

Dumlupınar Üniv

20748

29429

5184

387

55748

573642

9.72

Çanakkale 18 Mart

17191

25402

5002

483

48078

519703

9.25

Sakarya Üniv

29912

45044

12787

1887

89580

976948

9.17

Tablodan görüldüğü gibi birçok üniversite bulundukları şehrin nüfusuna önemli katkı yapmaktadır. Bu katkı akademik ve idari kadroların katılımı ile düşünüldüğünde çok önemi bir potansiyele oluşturmaktadır. Örneğin Karabük Üniversitesi akademik ve idari personeli ile birlikte düşünüldüğünde üniversitenin nüfusu neredeyse ilin nüfusunun yüzde 25 oranına ulaşmaktadır. Bazı üniversitelerdeki bu aşırı büyümenin hangi esaslar gözetilerek gerçekleştirildiği üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Çılan üniversite sayısı ile üniversitelerin sürekli artan kontenjanlarına bakıldığında durumun böyle devam edeceğini öngörmek mümkündür. Yaşantımızı hormona bağlayan sistem, üniversitelerin büyümesini de hormona bağlamış gibi görünüyor. Ne kadar sağlıklı olduğu tartışmalı olan bu tür büyümenin ileride çökme ihtimali yüksektir.

 


 

Tartışma ve Sonuç

Üniversiteleri Demokratik Olmayan Toplum Özgür Olamaz!

Demokrasi ve özgürlük birbirlerini tamamlayan iki teorik kavramdır. Her iki kavramda insanla ilişkilendirildiğinde pratikleşir ve somut olguya dönüşür. Okullar ve üniversiteler toplumsal değişimlere öncülük eden önemli kurumlardır. Çünkü okullarda ve üniversitelerde gelecekte ülkeyi yönetecek genç kuşaklar/nesiller yetişir. Okullarda uygulanan eğitim ile üniversitelerde yürütülen bilim öğretimi demokratik ve özgür oldukça toplumların demokratikleşmesi ve özgürleşmesi o kadar hızlı olur.

 

Üniversiteler, toplumsal iş bölümünün gelişiminde okul’un uzantısı olarak ortaya çıktılar. Sınıflı toplumlarda bu doğuş koşulları kurumun muhafazakâr niteliğini de sergiliyordu. Okul ve üniversite yüzyıllar boyunca egemen sınıflar elinde halkları eğitme ve Nietzsche’nin deyimiyle “ehlileştirme” aracı oldular. Bir bakıma okullar ve üniversiteler rejimin kendini yeniden ürettiği kurumlar olarak görülürler. Fakat bilgi ve bilim üretimi özgül bir nitelik ve kurulu düzene “ihanet” potansiyeli içerdiği için, önce okul sonra üniversiteler daha başlangıçtan itibaren yerleşik iktidarlar nezdinde kuşku ve endişe kaynağı olarak görüldüler. Günümüzde bu yaklaşım, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin tam ve kesintisiz uygulandığı, kurumsallaştığı ülkelerde faklı, bizim gibi ülkeler için farklı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bununla birlikte genelde bu kurumları sürekli denetim altına almak, yönetmek ve yönlendirmek iktidarların öncelikleri arasında sürekli yer almıştır.

 

Değerlendirmemiz içinde öncelikli olarak ele aldığımız tarihi ve toplumsal birer kurum ve özel amaçlı birer örgütlenme birimi olan üniversiteler, ait oldukları ve belli bir üretim biçiminin şekillendirdiği toplumsal formasyonların dışında anlaşılamazlar. Üniversiteler ortaya çıktıkları zamandan bu yana toplumların üretim biçimlerindeki gelişmelere paralel bir süreç izlemişlerdir. Bir üst yapı kurumu olan üniversiteler, tarih boyunca, farklı uygarlıkların ve kültürlerin özelliklerine göre değişen renklere bürünmüşlerdir.

 

Burada Fransız düşünür Althusser’in okul ve üniversitenin temel işlevine ilişkin yaptığı betimlemeyi ifade etmenin makalemizde altını çizmeye çalıştığım yörüngeyi güçlendireceğini düşünerek aktarmayı yararlı görmekteyim. Fransız düşünür betimlemesinde, ”okulların çocuk yuvasından itibaren herkesi biçimlendirdiğini, onları toplumsal sınıflar içinde uyan konumlara yerleştirdiğini” ifade etmektedir. Fransız düşünür üniversitelerle ilgilide benzer saptamalarda bulunarak üniversitelerin, ”nihayet okuyanların son bir kısmı, yarı entelektüellerinin yanı sıra, sömürü ajanlarını(kapitalist yürütücü),tenkil ajanlarını(idareci, asker, polis, siyasetçi) ve ideoloji profesyonellerini oluşturmak için zirveye ulaşılan kurumlar” olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeye katılmakla birlikte, bireyin gelişim ve davranış edinim süreçleri açısından üniversitelerin önemli ve terk edilmemesi gereken mücadele alanları olduğunu özellikle ifade etmeliyim.

 

Yukarıda ifade edilen saptamalara ilaveten üniversiteler, okullardan daha gelişmiş özgürlük kurumları olmalıdır. Farklı düşünce ve akımların yaşam bulabildiği, aykırı duruşların hareket serbestîsinin yadırganmadığı, kendilerini ifade edebildiği, toplumun gelişmesine, değişip dönüşmesine ve ilerlemesine katkı sağlamaları gereken bir rol üstlenmeleri gerektiğini düşünmekteyim. Bu özelliklerinden ve işlevlerinden yoksun bırakılan üniversiteler temel sorumluluklarından uzaklaşmış olurlar. Toplumda demokratikleşmenin kök salması, yerleşmesi ve kalıcı olabilmesi için okulun ve üniversitenin demokratik olmasının ve bununla bağlaşıklı olarak bireylerde demokrasi kültürünün oluşmasına etkilerinin büyük olduğunu belirtmek istiyorum. Bireylerin okul ve üniversitede aldıkları demokrasi kültürü, onların ileri yaşlarda içine girdikleri toplumda aklın ve sorgulamanın egemen olmasına neden olacaktır.

 

Eğitimin, okulun ve üniversitenin tarihsel arka planına bakıldığında, üniversitelerin, eğitim ve okulların toplumlardaki iş bölümünün gelişme derecesine paralel bir evrim geçirdiklerini görmekteyiz. Bazı eski uygarlık uzmanları yüksekokulların tarih sahnesine çıkışlarını Sümerlere kadar dayandırmaktadır. Çok daha yaygın bir yaklaşıma göre ise, üniversite Eski Yunan’da başlamıştır.

 

Üniversite Sistemi; Özerk, Özgür ve Demokratik Olmalıdır!

Günümüzde yükseköğretim, gelişmişliğin en önemli göstergelerinden biri olarak genel kabul görmektedir. Ancak ülkemizin üniversite yapısına bakıldığında, az gelişmişliğin bütün özelliklerini görmek olanaklıdır. Son otuz yılda üniversiteler, planlı ve programlı bir biçimde içi boşaltılarak toplum için bilim üretmekten uzaklaştırılmış, yönetsel anlamda birer kışlaya dönüştürülmüştür. Genelde tüm kamusal hizmetler, özelde ise eğitim ve yükseköğretim sistemi ”serbest piyasacı” neo liberal politikaları uygulayan iktidarların egemenlik alanına dönüştürülmüştür.

 

Üniversitelerimiz bugün birer şirket/ticarethane gibi yönetilmekte, içten içe eritilerek kamusallığı yok edilmektedir. Üniversitelere sahip çıkmak, onları birer bilim yuvası haline getirebilmek için atılacak ilk adım, üniversitelere hâkim kılınan YÖK düzenine ve bu düzeni kullanarak, üniversitelere hâkim olmaya çalışan iktidarların politikalarına karşı çıkmaktır.

 

Bu nedenle üniversiteler öncelikle, siyasal iktidarların, dinin ve sermayenin etki alanı olmaktan kurtarılmalıdır. Bilimsel özgürlük, kamusallık, özerk ve demokratik üniversite ancak bu yolla sağlanabilir. Bu bağlamda, son aylarda üniversitelerde gençliğin yürüttüğü mücadelenin anlamı çok büyüktür. Tartışmaları ” yumurta” eylemlerine ve “faşizm” sığlığına indirgeyerek sürdürmek, gerçek sorunları ve talepleri gölgeleyen bir tuzak olarak görülmelidir. Bu nedenle hükümet gençleri yaftalamak yerine, onları dinlemeli, istemlerini anlamalı ve sorunlarına çözüm üretmelidir.

 

Yükseköğretimin Adalet Terazisi Ayar Tutmuyor!

Yüksek lise düzeyinde meslek yüksekokulu, meslek yüksekokulu düzeyinde fakülteler açarak bölgeler arası dengesizlikleri kapatmak mümkün değildir. Her kente bir ya da birkaç üniversite açarak toplumsal ilerlemenin sağlanacağı beklentisi güzel bir ütopya olsa da “aman duyulmasın, bilinmesin, öğrenilmesin” “kol kırılır yen içinde kalır” diyerek susmak, sorunları halının altına süpürmek geçek bir üniversite dünyasında olmayacak bir şeydir. Soyut bilgiler ile gençlerin beyinlerini yıkamak, susmak, konuşmamak, kabuğuna çekilmek, etrafına koza örmek üniversitelere yakışmıyor. Eşitsizlikler, kısıtlamalar, sınırlamalar ve yasaklarla kuşatılmış bir üniversitenin adalet terazisinin bozuk olmadığını kim söyleyebilir. Hangi üniversiteye hangi gelir grubundan insanların gittiğini, mezunlarının bir iş ve meslek sahibi olmada aldıkları diplomaların etkisinin ne kadar olduğunu araştıran, sorgulayan bilen var mı?

 

Açıldığı kentin siyasi elitlerinin, iktidarların ve onların kentlerde ki teşkilatlarının etkileri altına girerek, ürettiği bilimsel bilgiyi bulunduğu bölgede en geniş toplumla paylaşmayan üniversitenin üniversite olma özelliği kaybolmuş demektir. O nedenle araştıran, geliştiren, soran, sorgulayan ve ürettiği bilgiyi toplumla paylaşan insanlar yetiştiren kurum olma özelliği kazanabilmiş yerlerdir gerçek üniversiteler. Yukarıda yer alan tablo bilgileri ve başkaca göstergeler üzerinden üç gruba ayırmak mümkün üniversiteleri. Bu gruplar; gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmeyi sadece kavram olarak duyan üniversiteler. Kategorik olarak ayrıştırılan üniversitelerin nicelik yönünü abartıp, nitelik yönünün üzerine şal örtmek bilim etiğini ıskalamak anlamına gelmektedir.

 

Üniversiteler bu haldeyken, YÖK’e üçüncü dünya ülkelerinin temsilcileri dışında ziyaretçi gelmiyorsa ve üniversiteler batının evrensel üniversite değerlerinden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor ve batı üniversiteleri tarafından boykot ediliyorsa şapkayı öne alıp bir düşünmek lazım acaba biz nerelerde yanlışlar yapıyoruz diye. Adalet terazisi ayar tutmayan üniversitelerin birer “bacasız fabrika” işlevi görmekten kurtulması, üniversiteye yönelik bakışımızın ve üniversitenin doğasında bulunan muhalif olma özelliğini içselleştirmekten geçmektedir. Bu bağlamda üniversitenin evrensel değerlerini yeniden hatırlatmak bu kötü gidişin durması anlamında yararlı olacaktır.

 

Evrensel Değerler Üniversite Sisteminin Temelini Oluşturur.

Üniversite sisteminin evrenselleşmiş temel değerleri; üniversitenin özerk, demokratik olmasını, her türlü bilimsel bilginin özgürce tartışılmasını ve tüm insanlığın hizmetine sunulmasını, eşitlikçi, özgürlükçü ve katılımcı bir yapıda olmasını öngörmektedir. Evrensel boyutta üzerinde ortaklaşma yaşanan bu değerleri üniversite sistemimizin temel ilkeleri haline getirdiğimizde ancak sorunlarımıza çözümler üretebilir, dünya üniversiteleri arasında kendimize yer bulabiliriz

 

Bu ilkeler;

-Bilimsel bilgi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak. Bu hedefler araştırma, yayın uygulama ve eğitim araçlarıyla nitelikli bir kamusal hizmet olarak gerçekleşir

 

-Üniversitelerde tüm kurulların oluşumu demokratik seçimlerle oluşturulur. Kurullar üniversitenin yönetiminden sorumludur. Rektör ve dekan, üniversite ve fakülte dışı ilişkilerde temsilci, iç ilişkilerde ise eşitler arasında birinci konumundadır.

 

-Üniversitelerin değerlendirilmesinde, özerklik ilkesinin gereği olarak özdenetim esastır. Her üniversite, kendi üyeleri arasından seçilmiş kurumlarca ve önceden belirlenmiş yasal ilke ve ölçütler çerçevesinde denetlenir. İlkesel olarak üniversiteler kendi dışındaki tüm denetlemelere kapalıdır. Tüm denetleme ve değerlendirmeler kendi işleyişi ve hukuku içerisinde üniversite bünyesinde oluşturulacak kurullarca yapılır.

 

-Eğitim, öğretim ve araştırma hakkı; ancak akademik özgürlüğün ve üniversite özerkliğinin bulunduğu bir ortamda tam olarak kullanılabilir. Akademik-sanatsal özgürlük; bilim insanlarının mevcut egemen öğretiyle kısıtlanmadan, öğretim ve tartışma özgürlüğünü, araştırma, yürütme, sonuçlarını yayma ve yayınlama özgürlüğünü, temsili akademik organlara katılma özgürlüğünü ifade eder. Akademik özgürlük bilim insanı için sınırlandırılamaz temel bir haktir. Özerklik; üniversitelerin akademik çalışmaları, işleyiş kuralları, yönetimleri ve diğer faaliyetleri bakımından kendi iradeleriyle oluşturdukları organlar eliyle kendi kendilerini yönetmeleridir.

 

-Yukarıda sözü edilen akademik ve sanatsal özgürlük ile üniversite yaşamı; devletten, dinden ve sermayeden bağımsız olmalıdır. Her türlü dışsal müdahaleye karşı yasal güvencelerle korunmalıdır. Aynı zamanda akademik-sanatsal özgürlük üniversitenin iç müdahalesine karşı da güvenceye alınmalıdır. Akademisyen, yurttaş olarak devlet politikaları ve yükseköğretimi etkileyen politikalar hakkındaki görüşlerini özgürce ifade edebilmelidir. Toplumsal değişime katkıda bulunma hakkı da dahil olmak üzere, kişisel haklarını kullanırken engelleme ve müdahale ile karşılaşmamalı, bu haklarını kullanmaktan dolayı herhangi bir yaptırımla karşılaşmamalıdır.

 

-Özerk üniversite, katılımcı ve demokratik bir yapıda inşa edilmelidir. Akademik personel, idari personel ile öğrencilerin esas bileşenlerini oluşturduğu üniversitede, tüm karar alma mekanizmaları bu unsurların aşağıdan yukarıya doğru doğrudan demokratik katılımı ile oluşturulmalıdır. Doğrudan seçimle seçilmiş sorumlu kurullar eliyle, her düzeyde demokratik denetime açık bir özyönetimci anlayış geliştirilmelidir. Kendi içyapısında özerk olan üniversitenin topluma karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesi için etkileşim kanallarının kurulması önemlidir. Etkileşim kanalları yerel ve ulusal düzeyde kurulacak platformlarla güçlendirilmelidir.

 

-Yükseköğretim kurumları; kaynaklarını, öğrenme ortamlarını ve öğrencilere dönük tüm olanakları bilimsel araştırma, yayın ve diğer çalışmalarını nicel ve nitel anlamda geliştirmek amacıyla ve demokratik denetime açık tutarak kullanmalıdır. Üniversiteler, mali yönden kamu kaynaklarıyla finanse edilen ve bu nedenle sınırlı bir özerklik içinde tanımlanabilir.

 

-Üniversitelerin bütçesinin tamamı kamusal kaynaklardan karşılanmalıdır. Üniversite gereksinim duyduğu mali bütçeyi hükümete bildirmeli, hükümet bildirilen bütçe üzerinden üniversiteye ödenek ayırmalıdır. Üniversite bütçesi katılımcı bütçe esasına göre hazırlanmalı, ayrılan kaynaklar üniversitenin kendi öncelikleri çerçevesinde kullanılmalıdır. Üniversiteler kaynak yaratma yönelimi içine sokulmamalıdır. Her üniversite üyesi için bilgi alma hakkı saklı kalmak üzere, ulaşabilirlik, açıklık ve yetkili organlar eliyle hesap sorulabilir bir düzenleme sağlanmalıdır. Üniversiteler piyasa koşulları söyleminden uzak tutularak asli amaçları doğrultusunda parasız ve nitelikli öğretim ile yüksek düzeyde araştırma yapmakla sorumlu kılınmalıdır.

 

-Üniversite sisteminin düzenlenmesinde; genel anlamda insan hakları bildirgeleri, uluslararası metinler, LİMA-1998,UNESCO-1997ve 1998 ile Yükseköğretim Dünya Konferansı’nın belirlediği ilkeler esas alınmalıdır. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin eğitim hakkını ayrıntılı biçimde düzenleyen 13.Maddesi çekincesiz onaylanmalıdır. Akademik özgürlüğe içkin bireysel sorumluluklar, akademik değerlendirme kıstasları, etik ilkeler, iş güvencesi genel açık ve adil biçimde düzenlenmesi gereklidir.

 

-Üniversitede görev yapan tüm personelin koşulsuz ve sınırlamasız örgütlenmeleri, TİS ve GREV haklarının tanınması, bu örgütlerin eğitim-öğretim ve bilim alanındaki ilerlemelere katkıda bulunabilecek bir güç olarak değerlendirilmeleri ve diğer bileşenlerle birlikte üniversitenin genel politikalarının belirlenmesinde ve uygulanmasında yer almalar sağlanmalıdır. 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)