adscode
adscode

Diplomalı İşsiz Yetiştiren Üniversiteler ALES’te de Başarısız

TÜİK’in işsizlikle ilgili açıkladığı son veriler 15-24 yaş aralığında genç işsizlik oranının giderek artmakta olduğunu söylüyor.

alaaddindincer@egitimajansi.com




TÜİK verilerine göre 15-24 yaş Aralığında 11 milyon 876 bin kişi var. Aynı açıklamada bu yaş aralığında işsizlik oranının yüzde 20,8 olduğu bilgisi yer alıyor. Açıklanan metinde yer alan bir başka dikkat çekici nokta yükseköğretim mezunu genç işsizlerin sayısında görülüyor. Söz konusu sayılar 2017 Aralık ayında ÖSYM’nin açıkladığı ALES analizini içeren raporda bulunan 70 puan alamayan adayların okuduğu üniversiteler ile birlikte ele alındığında sorunun istihdamında ötesine geçerek eğitim ve yükseköğretim sisteminin içinde bulunduğu sorunların yer aldığı büyük fotoğrafı gösteriyor.

Genel işsizlik oranının 2016’ya göre 2017’de gerilediği yapılan açıklamadan anlaşılıyor. Bunun nasıl gerçekleştiği ile ilgili bir takım kuşkular olsa da görünürde bir gerilemenin olduğunu açıklamaya bakarak söylemek mümkün. Buna rağmen işsizlik özellikle de genç nüfus işsizliği Türkiye’nin önemli sorunlarından biri, genel işsizlik sorunu ile istihdam ilişkisi arasında yaşanan çarpıklık ise gündem olmaya devam ediyor. Buna karşılık genç işsizliği ve genç işsizler arasında üniversite diplomalı genç işsizleri normalleştirerek benimsetmeye çalışan bir algının geliştirilmek istendiğinin de altını çizmek gerekiyor. 15-24 yaş aralığında dikkat çeken bir başka olgu ise bu gençlerin yüzde 24,2’sinin (2 milyon 717 bin) herhangi bir işte çalışmadığı gibi ne örgün ne de yaygın eğitim içinde görünmemiş olmasıdır. Başka bir ifade ile söyleyecek olursak her 100 gençten 24’ünü ne istihdam verileri içinde ne de eğitim sürecinde görmek mümkün olmuyor.

Burada asıl üzerinde durulması gereken noktalardan birisi yüz yıla yakın bir zamandır uygulanmakta olan ilkokul eğitimine rağmen hala 15-24 yaş Aralığında 221 bin (yüzde 2) gencin okuryazar olmamasıdır. 2018 yılının Nisan ayındayız ve bu 221 bin genç tabela okuyamıyor, otobüs durağında beklerken gelen otobüsün hangi yöne gittiğini, hangi hatta çalıştığını yanındakilere sorarak öğreniyor. Doğal olarak bu gençler yazı yazamıyor, derdini yazı ile anlatamıyor, gazete ve kitap okuyamıyor. Hatta hastalandığında yanında ikinci bir kişi olmadan sağlık hizmeti almanın yöntemlerini bilemiyor. Bu halde olma kişinin bütün yaşam biçimini belirliyor. Yanda bulunan tabloda yer alan veriler saptamalarımızı doğrulayan bilgilerin sayılar ve oranlar ile açıklanmış sonuçlarını göstermektedir.

Bu ve benzer tablolar ülkemizin eğitim ve yükseköğretim sisteminin içinde bulunduğu sefaleti ortaya koymanın yanında uygulanmakta olan iktisadi ve sosyal politikaların çarpıklığını da gözler önüne seren bir işlev görmektedir. Okuryazar olmayan geçlerin tamamına yakının alt sınıfsal yapılardan ve kırsal ile kırsaldan göç alan kentlerde yaşamakta olan nüfustan geldiğini tahmin etmek güç olmasa gerek. Bu yönüyle de haklı olarak eğitimin ekonomi, kültürel ve sosyal yapı ile bağını sorgulamak gerektiği öne çıkıyor. Maalesef hamasetle iş, aş, ekmek ve umut gemisi yürümüyor. Ülke ekonomisi yüzde olarak büyüyor! Ancak işsizlik, yoksulluk, açlık ve sefaleti yaşayanlar ile hayata tutunamayanların yüzdesi büyümektedir.

Tablo Kaynak, Alaattin Aktaş Dünya Gazetesi Eko Analiz

image
 

ALES Üniversitelilerin Hayata Tutunma Umudu Olarak Görünüyor

Her yıl sayıları yüz binleri bulan üniversiteli adı ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) olan sınava girip yüksek lisans yaparak akademik kariyerini yükseltip üniversitede akademik personel olarak kalmak için yapılmaktadır. ALES’i yurt içinde tezli yüksek lisans programları ile yurt dışında lisansüstü programlara gidecekler kullanılmaktadır. Son yıllarda bazı iş alanlarında/ sektörlerde yüksek lisans yapmanın artı bir bir ölçü olarak aranıyor olması bu alana yönelik talebi artıran bir faktör olarak görülmektedir. Sınava lisans programlarından mezun durumda olanlar ile lisans mezunları girebilmektedir.

ÖSYM’nin verilerinde 2017 yılının ALES ilkbahar döneminde 341 bin 816 adayın başvuru yapıp 305 bin 436’sının sınava girdiği, Sonbahar dönemimde ise 248 bin 82 adayın başvuru yaparak 221 bin 895’inin sınava girmiş olduğu bilgisi yer almaktadır. Rakamların toplamından 2017 yılında 527 bin 331 adayın bu sınava girmiş olduğunu anlamaktayız. Bu yıl yapılan sonbahar sınav sonuçlarının yayımlandığı ÖSYM’nin değerlendirme raporu ve bu raporda yer alan bilgiler önceki sınavlardan farklı kılmaktadır. Son yapılan değişiklik ile ALES’te 50’si sayısal 50’si sözel olmak üzere 100 soru sorulmaktadır. 221 bin 895 adaydan 205 bin 208 adayın sınav sonuçları değerlendirmeye alınmıştır.16 bin 372 adayı eğitim bilgisi bulunmadığı için değerlendirmeye alınmamıştır. Sınav sonuçları değerlendirmeye alınan 205 bin 208 adayın yüzde 17’si (34 bin 642) sözel, yüzde 41’i(84,404) sayısal, yüzde 42’si (86 bin 242) eşit ağırlık puan türünden sınavlara girmiştir. 70 ve üzeri puan alan aday sayısı 66 bin 404 olup oranı yüzde 30’dur.Adayların 60-69 puan aralığında yoğunlaştığını,80 puan ve üzerine çıkanların oranının ise yüzde 10’nun altında kaldığını görmekteyiz.

Soruların niteliğine ilişkin raporda şöyle denilmektedir.”2017 ALES Sonbahar Döneminde sayısal testi, adayların sayısal ve mantıksal akıl yürütme (muhakeme) becerilerini ölçmeye yönelik 50 çoktan seçmeli sorudan; sözel testi, sözel akıl yürütme (muhakeme) becerilerini ölçmeye yönelik 50 çoktan seçmeli sorudan oluşmaktadır. Sorular, belirli yükseköğretim programlarında kazanılan yeterlikleri ve bilgileri ölçmeye yönelik değil farklı alanlardan gelen yükseköğretim kurumu mezunlarının cevaplayabilecekleri niteliktedir.” Her ne kadar böyle ifade ediliyor olsa ve ALES soruları yükseköğretimde alınan bilgilerin doğrudan ölçülmesi olarak görülmese de, lisansüstü eğitim yapılacak alanların(sayısal, eşit ağırlık ve sözel)öğrenilen bilgilerin test edilmesi sonucunda ulaşılan puanlara bakılarak değerlendirme yapıldığı bilinmektedir. Raporu hazırlayanların yukarıda yer alan saptamasında doğruluk payı bulunmakla bielikte,50 sayısal sorusundan 18’ine,50 sözel sorusunun 30’una doğru yanıt verilebilmiş olmasının da bir eğitim ve yükseköğretim sisteminin başarısızlık sorunu olduğunu da görmek gerekmektedir.

Raporda yer alan bilgilere göre, tüm adaylar dikkate alınarak yapılan hesaplamalarda sınava adayı giren 175 üniversitenin 147’sinim adayları eşit, sayısal ve sözel alanda 70 puan alamadığı saptanmış bulunmaktadır. 28 Üniversiteden sınava giren tüm adaylar hesaba katılarak1,2 ve 3 puan türünden 70 puan barajını geçebilmişlerdir. 70 Puan barajını geçemeyen üniversiteler arasında kuruluş tarihleri çok eski yıllara dayanan üniversitelerin bulunması üzerinde özellikle düşünülmesi gereken hazin bir tablo olarak görülmelidir. Her üç puan türünde 70 puanı geçen üniversitelerin, iktidarın çeşitli gerekçelerle ve sürekli olarak eleştiri oklarına hedef olan ODTÜ, Boğaziçi ve Galatasaray Üniversitelerinin ilk sırada olduğunu, ardından Abdullah Gül ve Hacettepe ile Koç, İst. Şehir, Bilkent, TED ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji gibi özel üniversitelerin geldiğini belirtmem gerekmektedir.

2 Puan türünde 70 puan barajını geçen üniversiteler; Sabancı, Özyeğin, MEF, İzmir Yüksek Teknoloji, İTÜ, İbn Haldun, Türk Hava Kurumu Yıldız Teknik ve Bezm-i Alem Üniversiteleridir. Marmara, Kara Harp Okulu, İst 29 Mayıs, Harp Okulları, Gebze Teknik, Bursa Teknik, Ankara, Adana Bilim ve Teknoloji Üniversiteleri ise 1 puan türünde 70 puanı geçebilmişlerdir. Her üç puan türünden 60 puana ulaşamayan üniversiteler; Ardahan, Batman, Avrasya, Girne ve Girne Amerikan, Munzur, Şırnak, Yakın Doğu ile Lefke Avrupa Üniversiteleridir. Geriye kalan üniversitelerin tamamı 50-69 puan aralığında sıralanmışlardır.

Sonuç olarak, işsizlik gençliğin önünde büyük bir sorun olarak durmaktadır. Üniversite mezunu işsiz sayısı ise her geçen yıl azalmak yerine artmaktadır. Üniversite gençliğinin ALES üzerinden akademiye iş başı yapabilmesi ise üniversitelere ayrılan kadrolar düşünüldüğünde, imkansız gibi görünmektedir. Yükseköğretim gençliğinin bir yandan akademide, olmazsa diğer yandan mezun olduğunda çalışma hayatında istihdam olanağı bularak kendisine bir gelecek kurmak için verdiği mücadelenin sonuç alabilmesi çok kolay görünmemektedir. Gençler, ekonomik büyüme masallarıyla avunmak, öğrencilik yaşamlarını ve gençliğinin en güzel yıllarını sınavdan sınava koşarak, birde ödediği yüklü sınav ve yüksek lisans harçlarıyla yolunacak kaz yerine konulmak istemiyor artık.

Yükseköğretim mezunlarının işsizliği kadar önemli olan ve sayıları 2 milyon 717 bini bulan, ne herhangi bir işte ne de örgün veya yaygın eğitimde görünmeyen gençlerin durumuna odaklanmak gerekiyor. Kim bu gençler? Ne yerler ne içerler ve nerede barınırlar? Ne yaptıkları nasıl yaşadıkları tam olarak bilinmekte midir? Hangi sosyal gruptan gelmektedirler? Söz konusu gençlerin kurtarılması, ülkeye ve topluma kazandırılması için devletin bir planı ve tasarımı var mıdır? Bu gençlerin büyük bir bölümünün işsiz, geriye kalanlarının kayıt dışı işlerde çalışmak zorunda kalanlardan oluştuğu kuvvetle muhtemeldir. Kayıt dışı alanlarda çalışan gençlerin saptanarak kayıt altına alınması, geriye kalanlardan okuryazar olmayanların okuma yazma, okuryazar olanların ise mesleki eğitim kurslarına yönlendirilerek bir meslek sahibi yapılması ülkenin ve toplumun geleceğine yapılacak en büyük yatırım olacaktır. Sayıları 2 milyon 217 bin gencin bu hale gelmesine neden olan politikaları uygulayanlar soruna çare olabilir mi orası da şüpheli. Gençlere tavsiyemiz, bütün zorluklarına inat en insani temel haklarını elde etmek için mücadele vermek üzere bir araya gelmeleri, örgütlenerek ortak hareket etmeleri ve bu yolla içinde bulunulan “kolektif çaresizliğe” seçenek oluşturmaya yönelik harekete geçmeleridir. 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)