adscode
adscode

Eğitim Haktır, Toplumun Bütün Bireylerine Eşit Sunulmalıdır

Okulların açılmasının üzerinden üç hafta geçti. Eğitim tartışmaları bildiğimiz gibi. Birbiriyle çelişen açıklamalar, açıklamayı yapanların bile doğruluğuna inanmakta çelişkiler yaşadığı bir dönem.

alaaddindincer@egitimajansi.com




Her kesimin kendi durduğu ve baktığı yerden sisteme yönelik bakış açıları, eleştirileri, savunma refleksleri, sorunlar ve tartışmalar gündemden düşmüyor. Eğitim Bakanı, bürokratları, il müdürleri, yürütme organının bakanları ve en son Başbakanın açıklamaları ile gündemin üst sırasına yerleşen tartışmalar. Başbakan OVP açıklamasında ‘2019’un sonuna kadar ikili eğitimden tamgün eğitime geçileceğini, okulöncesi eğitimin zorunlu olacağını, yabancı dil sınıflarının oluşturulacağını’ açıkladı.

 

Aslında söylenenler yabancı olmadığımız, her sıkışma halinde söz konusu yapılmış vaatler. Batı yakasında yeni bir şey yok. Zaten bugüne kadar da bu söylenenlerin yapılmış ve tamamlanmış olması gerekirdi. Kamuoyunda eğitim sistemi le ilgili eleştiriler arttıkça bir savunma refleksi olarak hemen geçmiş 14 yılda yapılanları sıralama yarışı içine girildiğine tanık oluyoruz. Oysa bu kadar uzun süre kim iktidarda kalsa yapılması gerekenler bunlar. Neyse ki bu ara eğitim tarihinin en çılgın projesi olan FATİH Projesinden pek bahsedilmez oldu. Projenin yürümediğini, hedeflerin çok uzağında kalındığını artık projeyi üretenler de anlamış olsa gerek ki proje pek söz konusu yapılmıyor.

 

Bugünün eğitim tartışmalarının ilk sıralarına yerleşen konu başlıkları; tam gün eğitim, okulöncesi eğitimin zorunlu olması, okullarda yabancı dil ağırlıklı sınıflar oluşturma, ilkokullarda etüt uygulamaları,40 bin norm kadro fazlası öğretmenin dağılımı, sözleşmeli öğretmen mülakatları, proje okulları, ihraç, açığa alma ve soruşturmalar ile eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması oldu. Her biri ayrı başlıkta ele alındığında uzun makaleler yazılmasını gerektiren yukarıda yer alan konulardan üçüne dair bu yazımızda daha özet ve somut veriye dayalı betimlemeler yapmaya çalışacağız.

 

Tam Gün Eğitime Geçmek İçin 127 Bin Derslik Gerekmektedir.

Eğitim bilimleri çocuğun okulda geçen zamanlarının verimli olabilmesi, eğitim ve öğrenme amacının tam gerçekleşebilmesi için gereken başlıca kriterleri alt yapı, ortam, zaman, müfredat, mekan, öğretmen, oyun, sağlıklı beslenme ve araç gereç olarak belirlemiştir. Okul ve eğitim sisteminde bunların tam olması ders ve davranış kazanımlarının gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. O edenle sınıf mevcutlarının kalabalık olmaması, eğitimin tam gün(09-15.00) olarak yapılması çocuklara avantaj sağlayacaktır. Tam gün eğitime geçilebilmesi için çağ nüfusunun okullaşma oranları ile okullarda bulunan derslik ve şube sayılarının ne durumda olduğunu bilmek yararlı olacaktır.

 

2015-16 MEB İstatistiklerine göre çağ nüfusunun okullaşma oranları; okulöncesi eğitim 5 yaş (2010 doğumlular) %66.91. 3.4.5 yaş (2010-11-12 doğumlular( %39.45. İlkokul (2006.2007.2008.2009 doğumlular) %98.81. Ortaokullar (2002 2003.2004.2005 doğumlular) %99.85. Liseler (1998.1999.2000.2001 doğumlular) %85.31. 45 ilde tam gün 36 ilde ikili eğitim yapılmaktadır. Okulöncesi eğitimde 12.738,ilkokullarda 7.624,ortaokullarda 41.038,liselerde 32.341 şube derslik sayısından fazla görünmektedir. Yaklaşık 93.741 fazla şube demek tam gün eğitim için bu sayıda derslik yapılması anlamına gelmektedir. Çağ nüfuslarının bütün düzeylerde yüzde yüz okullaşması halinde okulöncesi eğitimde 5 yaş için 16 bin, ilkokul ve ortaokul için 2 bin, liseler için 8 bin derslik yapılması gerekmektedir.

 

Verilen sayılar okul öncesi eğitimde 20,diğer okul türlerinde 30 öğrencili sınıflar için hesaplanmıştır. Bunlara ek olarak kaynaştırma çocuk sayısının düşülmesinin ardından diğer özel eğitime gereksinim duyan çocuk sayısı 2015-16 verilerinde 87.341,derslik sayısı 7.287’dir.Özel eğitim sınıflarında sınıf mevcutları en fazla 6 olmalıdır. Bu alanda da 7.270 derslik açığı bulunmaktadır. Okul öncesinde 20,diğer okullarda 30 öğrencili sınıflar, bütün okul türlerinde çağ nüfusunun yüzde yüz okullaşması ve tam gün eğitim için 127 bin derslik sisteme kazandırılmalıdır. 127 bin derslik açığını kapatmak için her yıl 20 derslikli 2100 okul üç yılda toplamda 6350 okul yapmak gerekmektedir. İkili eğitimin yoğunlaştığı iller başta üç büyük şehir olmak üzere, Adana, Antalya, Bursa, Şanlı Urfa, Gazi Antep, Diyarbakır, Van, Mersin, Hatay, Konya, Kocaeli, Batman, Mardin, Malatya, Denizli, Samsun, Manisa ve diğer 16 il.

 

Okulöncesi Eğitim Zorunlu ve Parasız Olmalıdır.

Ülkemizde okulöncesi eğitim ağırlıklı olarak 5 yaş için kullanılmaktadır. Ancak eğitim bilimciler, psikologlar, çocuk sağlığı ve sosyal hizmet uzmanları 3 ve 4 yaş içinde okul öncesi eğitiminin önemine vurgu yapmaktadır. Erken çocukluk eğitimi de denilen bu dönem çocuğun gelişimi ve sosyalleşmesi için önemli bir dönem olarak görülmektedir.

 

Beyin yapısı ve fonksiyonlarının gelişiminin üçte ikilik bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanmaktadır. Erken çocukluk dönemindeki deneyimler beynin çalışma biçimi için Beyin belirleyicidir. Yapılan çalışmalar okul öncesi eğitim alan çocuklarda okula devam oranlarının ve okul başarısının daha yüksek olduğunu göstermiştir.
 

Okul öncesi eğitim sosyal ve duygusal gelişimi destekleyerek, yetişkinlik döneminde de kişilerin daha üretici ve verimli olmalarını ve sahip oldukları potansiyeli tam olarak kullanırlar.
 

Bu yüzden bu dönemde çocuğun zihinsel ve bedensel olarak yeterli beslenmesi ve etkileşimde bulunabildiği, onun gelişimini destekleyen bir ortamda bulunması gerekmektedir. Erken çocukluk eğitimi insan gelişiminin başlangıç noktasıdır. Okul öncesi eğitim, çocukların ve ülkemiz insanının uzun vadede daha üretken, daha yaratıcı, sorun çözmede daha yetkin olmasını sağlar.

Erken çocukluk dönemindeki deneyimler beynin çalışma biçimi için belirleyicidir. Yapılan çalışmalar okul öncesi eğitim alan çocuklarda okula devam oranlarının ve okul başarısının daha yüksek olduğunu göstermiştir.
 

Okul öncesi eğitim sosyal ve duygusal gelişimi destekleyerek, yetişkinlik döneminde de kişilerin daha üretici ve verimli olmalarını ve sahip oldukları potansiyeli tam olarak kullanmalarını sağlar.
 

Çocukların gelişim özellikleri, bireysel farklılıkları ve yetenekleri göz önüne alan, sağlıklı bir biçimde fiziksel, duygusal, dil, sosyal ve zihinsel yönden gelişimlerini sağlayan, olumlu kişilik temellerinin atıldığı, yaratıcı yönlerinin ortaya çıkarıldığı, çocukların kendilerine güven duymalarının sağlandığı bir dönemdir. Ebeveyn ve eğitimcilerin etkin olduğu kaliteli bir okul öncesi eğitim programına katılan çocukların diğer çocuklara kıyasla gelecekte okul başarıları daha yüksek, sosyal ve duygusal, sözel, zihinsel ve fiziksel gelişim açısından daha yetkin olduklarını araştırmalar göstermiştir.
 

Okul öncesi eğitimin yararlarını kısaca şu şekilde sayabiliriz:

1-Çocukların zeka puanlarında yükselme

2-Sınıfta kalma ve okul eğitiminden ayrılma oranlarında düşme

3-Çocukların beslenme ve sağlık durumunda iyileşme

4-Sosyal ve duygusal davranış gelişiminin daha ileri olması

5-Daha olumlu ebeveyn-çocuk ilişkisi

6-Yetişkinlikte kendine yeten, ekonomik kazanç potansiyeli yüksek bireyler olmak

 

Bu yüzden bu dönemde çocuğun zihinsel ve bedensel olarak yeterli beslenmesi ve etkileşimde bulunabildiği, onun gelişimini destekleyen bir ortamda bulunması gerekmektedir. Erken çocukluk eğitimi insan gelişiminin başlangıç noktasıdır. Okul öncesi eğitim, çocukların ve ülkemiz insanının uzun vadede daha üretken, daha yaratıcı, sorun çözmede daha yetkin olmasını sağlar.

 

Türkiye toplumu bu eğitim dönemi ile 1990’lı yıllarda buluştu. Başta AB ülkeleri olmak üzere pek çok OECD ülkesinde okulöncesi eğitimde okullaşma oranları %90 ile %100 arasındadır. Bu ülkelerde okulöncesi eğitim zorunlu ve parasızdır. Türkiye’nin bu sürece geç dahil olmasına rağmen ulaştığı okullaşma oranlarının azımsanmayacak bir düzeyde olması sevindirici olmakla birlikte okullaşma oranlarının en azından 5 yaşta %100’e ulaşması için daha çok çalışılması, yatırım yapılması gerekmektedir.

 

Büyük şehirlerde okulöncesi eğitime devam eden çocuklar için veliler okula alt sınırı 80 üst sınırı 500 TL olan ücret ödemek zorundadır. Okulöncesi eğitimin devlet okullarında paralı olmasından dolayı toplumun gelir düzeyi düşük aileleri isteseler de çocuklarına bu eğitimi aldıramamaktadır. Okulöncesi eğitimi sadece öğretmen ve derslik olarak düşünmemek gerekmektedir. Okulöncesi eğitim planlaması yapılırken yardımcı personel, servis, rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmeti, beslenme oyun ve dinlenme alanlarını içine alacak geniş bir tasarım olarak düşünmek gerekmektedir.

 

Okulöncesi eğitimde okullaşma oranları farklılık göstermektedir. Bazı bölgelerde okullaşma oranı nüfus azalmasının da etkisi ile yüksek oranlara erişirken, çağ nüfus oranının daha çok olduğu bölgelerde okullaşma oranları düşmektedir. Benzer durum ailelerin çocuk sayısına, eğitim ve gelir durumuna göre değişkenlik göstermektedir. Eğitim ve gelir düzeyi yüksek ailelerde okulöncesi eğitime katılım ve erişim oranı daha yüksektir. Okulöncesi eğitimin zorunlu ve parasız olmasının yanında eğitim sürecinin başarılı ve amaca uygun olması için ailelerin eğitimi de önem kazanmaktadır. Çocuğun eğitime başlaması ile birlikte anne ve babaların da anne/baba destek eğitimine alınması gerekmektedir. Görüldüğü gibi okulöncesi eğitim meselesi salt konteynır ya da prefabrik derslikler oluşturmak, her dersliğe de bir öğretmen görevlendirme ile hallolacak bir mesele değildir.

 

Yabancı Dil Ağırlıklı Ortaokullar Dil Sorununu Çözer Mi?

Eğitim sisteminin ve ülkenin kadim sorunları arasında yabancı dil eğitimi sorunu önemli yer tutmaktadır. Sorunun çözümüne ilişkin değişik dönemlerde farklı okul modelleri ve öğretim yöntemleri denenmesine rağmen bu alanda başarılı olamadığımız bir gerçek. İlk akla gelen denemeler müfredat laboratuvar okulları, hazırlık sınıflı Anadolu Liseleri, Kolejler, Süper Liseler hepsi eğitim tarihinin tozlu sayfalarında yerlerini almış modeller. Bütün bu deneyimler yabancı dil eğitimi konusunda hedeflerin yakalanamadığı deneyimler olarak yaşandı. Başarısız olmuş denemelerin neden başarısız oldukları ya da hedeflere ulaşılmamasının nedenleri ciddi bir biçimde araştırılmadan şimdi yeni bir modele yelken açıyoruz. Nede olsa deneme yanılma, yapma bozma yeniden yapmaya çalışma da bir yöntem. Bizde eğitim sistemimizde bu yöntemi yıllardır bolca yapıyoruz. Dileğimiz bu yönteminde birkaç yıl sonra bozulmadan ya da bir yenisini denemeye gerek kalmadan sürdürülmesi.

 

Bu yıl pilot uygulaması başlayan bu yeni yönteme gelecek yıl bütün 5.sınıflarda başlanacağı açıklandı. Pilot uygulamanın ne tür sonuçlar ürettiği görülmeden böyle bir açılama yapılmasını doğru bulmadığımızı belirtmek istiyorum. Henüz ders saatleri tam olarak kesinleşmemiş olsa da yapılan açıklamalardan derslerin büyük bir bölümünün yabancı dil ve Türkçe olacağını anlıyoruz. Anlaşılan zorunlu ders olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi dışında sosyal ve fen bilimlerini kapsayan diğer derslere hiç yer verilmeyecek.

 

Spor, sanat ve diğer bilim alanlarından bir yıl boyunca yoksun kalan erinlik yaş çocuklarının diğer alanlara ilişkin ilgi, yönelim, yetenek, kabiliyet ve gelişimlerinin nasıl saptanacağı, sınanacağı ve ölçüleceği yanıtlanması gereken büyük bir soru işareti olarak karşımızda durmaktadır. Kaldı ki matematik ve fen bilimlerindeki ulusal ve uluslararası alanda var olan yetersizlik ve başarısızlıklar ortada iken bu sınıfta söz konusu derslere hiç yer verilmemiş ya da çok az yer verilmiş olmasının yaratacağı olumsuzlukların sonuçlarının da iyi analiz edildiğini düşünmek istiyoruz. Öyle anlaşılıyor ki 1 milyon 250 bin 5.sınıf öğrencisi gelecek yıldan itibaren yeni bir yolculuğa çıkacak. Okulların yabancı dil eğitimi ağırlıklı sınıflar oluşumuna öğretmen kadrosu, ders içerikleri ve alt yapı olarak yeterli hazırlıkların bu süre zarfında tamamlanmış olarak başlaması en büyük dileğimiz. Kamu ortaokullarında yabancı dil laboratuvarlarının, bilişim sistemlerinin, görsellerin, araç gereçlerin bütün okullarda eş zamanlı olarak hizmete sunulması çok önemli.

 

Özetleyecek olursak, Başbakanın açıklamaları ile eğitim gündeminin ilk sırasına yerleşen üç konu başlığına ilişkin düşüncemizi özetlemeye çalıştım. Yürütme ve yasama organları var olan sorunlar ve yenilikler konusunda toplumun ekseriyetinin talepleri doğrultusunda çözüm üretmekle mükelleftir. Sorunları çözülmüş, talepleri karşılanmış toplumlar geleceğe daha umutla bakabilirler. Eğitim, yıllardır çözülmeyen birikmiş sorunları ile toplumun geleceğe dair kaygılarını büyüten alanların başında gelmektedir. Eğitim, toplumda var olan bütün farklılıkları ilgilendiren bir alandır. O nedenle bu alanı salt kendi ideolojik kalıplarımız ve politik önceliklerimiz üzerinden yönlendirmek, belirlemek ve düzenlemek veya toplumun geneline dayatmalarda bulunmak kabulü mümkün olmayan bir tutumdur. Böyle bir tutum ve ruh hali toplumda tedavisi güçleşen yaraların açılmasına neden olur. Bu tür yaraların açılmasına neden olacak adımlar atmak yerine ortak aklı ve yaşamı egemen kılacak çözümler üretmek daha sağlıklı yol olacaktır. O nedenle diyoruz ki,eğitim haktır toplumun bütün bireylerine eşit sunulmalıdır. 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)