adscode
adscode

"Eğitimde ve Yönetiminde Demokratikleşme İstiyoruz!"

MEB’te kadrolaşma tartışmaları sıkça gündeme gelen ve eleştirilen konular arasında yer almaktadır.

alaaddindincer@egitimajansi.com




MEB’te kadrolaşma tartışmaları sıkça gündeme gelen ve eleştirilen konular arasında yer almaktadır. Eleştiriler büyük oranda göreve atanan kişilerin üyesi olduğu sendika ile bitirdiği öğretim kurumları üzerinden yürütülmektedir. Bu bağlamda MEB’in taşra teşkilat bürokrasisinde görev yapmakta olan il ve ilçe müdürlerinin görev yaptıkları kurumların veb sitelerinde yer alan bilgilere dayandırılan bir çalışma yapılmıştır. İl ve ilçe müdürleri ile müdürlük kurumuna 2012’de çıkarılan teşkilat kanununa bağlı olarak yürürlüğe konulan yönetmelikte 112 görev ve sorumluluk tanımlanmıştır. Yasa ve yönetmeliğe göre il ve ilçe müdürleri bulundukları il ve ilçelerin bütün eğitim öğretim faaliyetleri ile organizasyonlarından sorumludurlar. Söz konusu kurumların temsil ve yetki ilişkisi nedeniyle atfedilen önemine uygun yönetilmesinin nasıl yapılandırıldığını, yapılan atamaların hangi ölçütler çerçevesinde gerçekleştiğini doğru bilme ve bilgilenme amacına dayandırılan bu çalışmayı yapma ihtiyacı doğmuştur.

Bakılan 81 il müdürü ile 919 ilçe müdürünün toplamda 1000 üst düzey yöneticinin 356’sının öz geçmiş hikayesi olmadığı görüldü. Öz geçmiş hikayesi bulunan 644 yöneticinin b/c maddelerinin içeriğinde bulunan özelliklerine bakılmıştır. Okullar ve yükseköğretim programları bitirilen okul türlerine göre din öğretimi, mesleki ve genel öğretim olarak tasnif edildi Böylece yetki kullanımında ve temsil ilişkisinde toplumsal cinsiyet eşitliği ile mezun olunan okulun atanmaya etki analizi yapmaya yetecek sayıya ulaşılmıştır. Ulaşılan sonuçlar halen uygulamada olan göreve atanma yöntemlerini yorumlayıp değerlendirecek bir perspektife kaynaklık edecek bulguları içermektedir.

Üç aşamalı olarak gerçekleştirilen bu çalışmada;

a-Birinci aşamada kadın erkek temsil oranına bakılmıştır. Bu başlığa 81 il milli eğitim müdürü,299 il müdür yardımcısı ile 919 ilçe milli eğitim müdürü toplamda bin 299 taşra üst düzey yöneticisi çalışmaya dahil edilmiştir. MEB’in taşra üst düzey yönetim merdiveninin birinci, ikinci ve üçüncü basamağını oluşturan kurumlar içinde kadın yöneticilerin sayısının 25 (%1,92) erkeklerin sayısının ise bin 274 (%98,08) olduğu sonucuna ulaşıldı.

Çalışmaya dahil edilen 81 ilin ikisinde(2) (Sakarya ve Bilecik) il müdürü,80 ilde görev yapan (Tunceli ilinde müdür yardımcısı bulunamadı) 299 il müdür yardımcısının on altısında(16) (Ankara 2,Ağrı 2, Çankırı, Niğde, Malatya, İstanbul, Bursa, Muğla, Eskişehir, Hatay, Antalya, Samsun, Trabzon, Van) kadınlar müdür yardımcılığı görevini yürütmektedir. Çalışmada incelenen 919 ilçenin yedisinde (7) kadınlar görev yapmaktadır. Kadınların müdür olarak görevde bulunduğu ilçeler; Aydın/Söke, Yenipazar, Muğla /Marmaris, Adana/Karataş, Mersin/Mezitli,Ardahan/Posof, Burdur/Kemer ilçeleridir. Bölgesel bazda bakıldığında Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kadın yönetici bulunmamaktadır.

b-İkinci aşamada çalışmaya konu olan yöneticilerin görev yaptıkları kurumların internet sitelerine koydukları öz geçmiş (biyografi) hikayelerinde yer alan bitirdiği ortaokul, lise ve yükseköğretim kurumlarının neler olduğu incelendi. 81 il müdürü arasında din öğretimi menşeli programlardan gelenlerin sayısı 28 olup oranı yüzde 34,57 olduğu belirlendi. Bu başlıkta öz geçmiş hikayesi olan 644 il ve ilçe müdüründen 412 il ve ilçe müdürünün öz geçmiş hikayesine bakıldı. Bakılan 412 yöneticinin öz geçmiş hikaye bulgularına göre deneklerin %39,32 din öğretimi,%7,52 meslek,%53,16’sının genel öğretim mezunu yöneticilerden oluştuğu bulgusu saptandı.

c-Üçüncü aşamada 51 ilin 400 ilçesinden öz geçmiş hikayesi bulunan 232 ilçe müdürünün bitirdiği ortaokul, lise ve yükseköğretim programları ile görev yaptığı ilçede mi doğup doğmadığı ve branş mı sınıf öğretmeni mi olduğuna bakıldı. Ulaşılan bulgulara göre deneklerin %28,88’i din öğretimi,%6,46’sı mesleki öğretim,%64,66’sı genel öğretimi bitirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Deneklerin %42,67’sınıf,yüzde 47’33’ü branş öğretmenlerinden atanmıştır. Görev yapılan ilin doğduğu il mi olup olmadığı incelemesinde deneklerin yüzde 40,52’sinin doğduğu ilde görev yaptığı,%59,48’inin görev yaptığı ile başka ilden atanmış olduğu görülmüştür. Toplam oransal ortalamada 644 il ve ilçe müdürünün %34,10’u din öğretimi,%6,99’u mesleki öğretim %48,91’i genel öğretim mezunu olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Bölgesel bazda okul öğretim hayatında din öğretimi tedrisatından geçmiş olanların en çok yönetici yapıldığı bölgeler Marmara ve Karadeniz Bölgeleridir.

Tartışma, Yorum ve Sonuç

İl ve İlçe Müdürlerin bir bölümünün özel ya da kamu üniversitelerinde yüksek lisans yapmış olduğu öz geçmiş bilgisinde yer almaktadır. Özgeçmişle ilgili herhangi bir bilginin olmamasının oranının bu kadar yüksek olması öz geçmişin bilinmesinin karşı taraflarda yaratacağı taraf olmaya karşı geliştirilen bir önlem olarak yorumlanabilir. Atamayı yapanların atadıkları kişilerin yeterlilik ölçütlerini bilerek işlem yaptıklarının hepimiz farkındayız. Buna rağmen öz geçmişi “gizlemenin” hangi kaygılardan kaynaklandığı sorusu yanıtlanmaya muhtaç bir soru olarak ortada durmaktadır.

İlçe müdürlüklerinde din öğretimi ağırlıklı yükseköğretim programlarından mezun olanların en yüksek sayıda görevde bulunduğu iller İstanbul 21,Ordu 9,Ankara, Balıkesir ve Hatay illerinde sayının 8 olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Marmara ile Uludağ Üniversitelerinin İlahiyat Fakülteleri MEB’in taşra yönetimine kadro yetiştirmekte ön almış olduğu ulaşılan bulgulardan anlaşılmaktadır. Din öğretiminin ağırlıklı olduğu ortaokul, lise ve yükseköğretim programlardan mezun olanların MEB’te çalışanların oranının yaklaşık yüzde 6 olduğu öngörülmektedir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği hem müfredat hem de hükümet programında üzerinde önemle durulan konular arasında yer alıyor. Hükümet yetkilileri hemen her açıklamalarında bu konuya vurgu yapıyor. MEB’e bağlı kurumlarda görev yapan kadın öğretmenlerin oranı yüzde 55,34’tür. Ancak yönetim merdiveninin taşra basamağında yer alan birinci, ikinci ve üçüncü kademe yöneticiliğinde kadınların oranı yok denecek kadar az. Somut durumu belgeleyen yukarıda yer alan bulgular toplumsal cinsiyet üzerine vaaz edilen söylemlerin ajitasyon ve propagandadan öteye geçmediğini göstermektedir. Kadınların üst düzey yönetimlerde temsiline karşı oluşan ön yargı, geleneksel ve kültürel tutumlara yaslanan eril bakış açısını yansıtan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

21.yüzyılın insan kaynakları yönetimi “Bizden olsun da nasıl olursa olsun” anlayışını reddeden bir eksende yürütülmektedir. Demokratik eğitim üçlü saç ayağı üzerine oturmaktadır. Bu ayaklar; a-içeriğin(müfredat) demokratikleşmesi, b-yönetimin demokratikleşmesi c-katılım ve karar alma mekanizmalarının demokratikleşmesi. Eğitimin demokratikleşmesine dair talebi güçlü kılmak yönetimin demokratikleşmesini de savunmaktan geçmektedir. Demokratik eğitimin yönetim mekanizmalarının yeterlilik çerçevesi perspektiflerinin içini liyakat, yönetim bilimleri üzerine uzmanlaşma, nitelik, deneyimler, adaylıkta cinsiyet eşitliği ve doğrudan katılımlı seçim yöntemiyle doldurmak gerekmektedir. Ulaşılan bulgular erkek olmanın ve din öğretimi aşamalarından geçmenin bir tercih bir avantaj sağladığını göstermektedir. Kadrolaşma diye tanımlanan bu tutum demokratik eğitimde kendine yer bulmakta zorlanacaktır.

PİSA Direktörünün yaptığı değerlendirmeler öğretmenlerle ilgili gerçekleşmesi gereken olguları işaret etmektedir. Öğretmenin nitelikli olması kadar, hak ettiği değeri görmesi ancak demokratik eğitimle mümkündür. Demokratik eğitimde çoğunluğun azınlığın her türlü haklarını eşitlikçi bir anlayışla güvence altına alması farkındalık ilkelerindendir. Mevcut yöntemin miadını doldurduğunu ve kullanım değerinin bittiğini kabul etmeliyiz. Fosilleşmeye ve müzelik olmaya yüz tutmuş yöntemde ısrarın eğitimin niteliğine katacağı hiçbir katkı yoktur. Çağdışı olan bu model insanlar arası ilişkileri yozlaştırıp çürütmektedir. Yönetimin demokratikleşmesini, insani ilerlemenin ve eşit gelişimin bir ölçütü, toplumun demokratik dönüşümüne etki eden bir faktör olarak düşünmeliyiz.

Kamu hizmeti bir bütün olup, hizmet alanların çıkarlarını en üst seviyede gören yöneticiler eliyle yürütülür. İl ve ilçe müdürlükleri bir kamu hizmeti olan eğitim hizmetine yurttaşların eşit erişimini sağlayacak organizasyonların yürütüldüğü kurumlardır. Bu nedenle söz konusu kurumların demokratik temelde yapılandırılması gerekmektedir. Neticede görev yapılan kurum bir kamu kurumudur ve bütün yurttaşların ortak malıdır. Yurttaşlar kendi kurumlarına hiçbir kaygı, korku ve yabancılaşma duygusu yaşamadan girebilmelidir. Kamu kurumlarını kendi özel malı gibi gören, kendini o göreve atayanlara minnet duygusunu abartarak karşıdakilere baskı aracına dönüştüren yönetim anlayışı feodal döneme özgü bir anlayıştır. Oysa bizler artık 21.yüzyılda yaşıyoruz ve bu türden yönetim anlayışının toplumu kutuplaştırarak ayrıştıran merkezlere hizmet etmek için kullanıldığının farkındayız.

Eğitim emekçilerini kendi içinde çok parçalı yapan, çoğu zaman varlıklarını görmezden gelen veya yok sayan, bizden, sizden. Onlardan tanımlarının sıkça havalarda uçuştuğu, kendinden olana her türlü teşvik ve ödülün bolca dağıtıldığı, olmayana bulduğu en küçük bir açıkta ceza vermeyi iş edinmiş, eskimiş ve demode olmuş yönetim anlayışı devri sona erdirilmelidir. Bütün iş görenlere adil, tarafsız davranma ve eşit görme ilkesi demokratik yönetim modelinin temel referans kaynağıdır. Demokratik yöntemlerle seçilecek yöneticilerin yönetim görevi süre ile sınırlandırılmalıdır. Yeterli koşulları tamamlamış bütün öğretmenlerin eğitim kurumları yönetimlerine aday olma ve seçilme haklarını güvence altına alan düzenlemeler yapılması eğitimin niteliğine katkı sağlayacaktır.

Yapılan bu çalışma mevcut olanı sarsıcı etkiler yaratma iddiası içinde hazırlanmış bir çalışma değildir. Uygulamada olanın başarısız olması nedeniyle sarsılması gerektiği gerçeği hepimizi heyecanlandırmalıdır. Cumhurbaşkanı eğitim politikalarında başarısız olunduğunu kabul etti. Başarısızlık hastalığına konulan teşhiste hastalığa neden olan virüslerden birisinin mevcut yönetici atama sisteminin olduğunu kabul etmeliyiz. Bu durum bizi umutsuz ve karamsar yapmamalıdır. Alternatifimiz yok diye kara kara düşünmeye gerek yok. Mevcut uygulama başarısız olduğuna göre, alternatifimiz olan yönetimin demokratikleşmesi ya da demokratik yönetim modelini tartışmaya açabilir, pilot uygulama ile süreci başlatabiliriz.

Sonuç olarak, eğitimde başarılı olan ülkeler enerjilerini, birikimlerini ve politikalarını merkeziyetçi otoriterliğe dayalı sistemler kurmaktan yana kullanmak yerine, yetkilerini ve karar alma mekanizmalarını yerele yayıp katılıma açık hale getirerek, özcesi demokratik eğitim sistemleri kurarak yol almaktadırlar. Onlar yapıyorsa bizde yapabiliriz ve başarabiliriz. Yeter ki isteyelim ve isteğimizde samimi olalım. Tutuculuğu, gelenekçiliği ve vesayeti değiştirmek kolay olmuyor gerekçesinin arkasına gizlenmeden, “böyle gelmiş böyle gider” yanılgısına düşmeden “hayır böyle gelmiş böyle gitmez” gerçekleşene kadar inatçı ve ısrarcı olmalıyız.

Bulgular, eğitim yönetiminin taşra teşkilatında görev yapan il ve ilçe müdürleri ile il müdür yardımcılarının görevlendirilmelerinde taraflı davranıldığı, tercihin erkeklerden yana kullanıldığı sonucunu vermektedir. Bu sonuçlar malumun ilanı veya bilinenlerin tekrarı gibi görülse de bundan böyle yukarıda önerilen modele uygun olacak şekilde değişikliğe uğratılması eğitimin yarar sağlayacak bir işlev görecektir. Demokratik yönetim modelinin alternatif olarak, kadınlar üzerinde oluşmuş olan toplumsal tahakkümü de dönüştürücü katkısı olacağı yadsınamaz. Siyasetin bu noktada adım atmakta zorlanacağını biliyoruz. Mevcut atama usullerinden rahatsız olan başta sendikalar olmak üzere eğitim emekçilerinin tamamı tartışmayı büyütecek, öneriyi güçlendirip zenginleştirecek seçenekler sunabilirler.

Siyasi partilerin kamusal kurumların idari mekanizmalarına kendine yakın gördüğü kişileri ataması tek parti dönemi ile çok partili hayata geçildiğinden bu yana klasikleşen geleneksel bir durum. Partilerin taşra teşkilatlarının talebi çoğu zaman işin ehline teslim edilmesinin ötesine geçen bir anlayış ile tasarımlanmaktadır.15 yıldır ülkeyi yönetmekte olan AKP’nin taşra teşkilatları da bu konuda ardılı olan partilerin fersah fersah ötesine geçmiş düzeyde. Oysa demokratik yönetim modeli, hem bu kendini atayan siyasetin tabanına hizmet vermek üzere tek yanlı siyasallaşan, kastlaşan ve hantallaşan yapıyı değiştirecek hem de daha geniş halk yığınlarının eğitim süreçlerine katılımına olanak sağlayacaktır.

Yukarıda kadınlar ile ilgili bulgulara benzer sonuçları Bakanlık merkez teşkilatı, YÖK ve üniversitelerde de görmek mümkündür. Bakanlık merkez teşkilatının üst düzey otuz iki bürokratı arasında bir, Yükseköğretim Kurulunun on dokuz üyesi arasında iki üye, yüz on iki kamu üniversitesinde bir kadın rektör bulunmaktadır. Hem kadınların yönetimde temsili, hem de eğitimin taşra teşkilatının üst düzey yönetim görevlerinde adalet sağlanmasının yolu demokratik yönetim mekanizmaları kurmaktan geçmektedir. Bu reformu gerçekleştirmek eğitim üzerinde yurttaşların daha çok söz sahibi olmalarının yanında kendilerini eğitimin bir parçası görmelerine de hizmet edecektir. Eğitimde başarının anahtarlarından biri olan demokratikleşme gerçekleştiğinde sorunların çözümünde de mesafe almış olacağımızı ifade etmek abartılı bir saptama olmasa gerek. Yeter ki inanalım ve isteyelim.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)