adscode
adscode

Performans Yerine, Yeterlilikleri ve Niteliği Yükseltme!

Resmi Gazete ’de yayımlanan Öğretmenlik Strateji Belgesi ardından 12 ilde pilot uygulama olarak gündeme getirilen “öğretmene performans uygulanması” çok tartışmalara ve itirazlara neden olmuştu.

alaaddindincer@egitimajansi.com




25 Şubat Cumartesi günü yönetmelik taslağının sosyal medyaya sızdırılmasının ardından süreçte yeni bir aşamaya geçilmiş oldu. Taslağın içeriğinde ve eklerinde yer alan maddelerden bağımsız böyle bir çalışmanın gündeme neden ve hangi ihtiyaçtan kaynaklı olarak getirildiğine bakmak gerekmektedir. Öğretmene performans uygulanması yıllardır sıkça gündeme getirilen bir konu. Gündeme getirildiği zamanlarda gelişen tepkiler nedeniyle soğumaya bırakılan bu konu, öğretmenliğe hazırlayıcı programların yetersizliği ve eğitimde görülen başarısızlıkların kaynağının öğretmenler olduğu tezlerine dayandırılmaktadır.

Kapitalizmin neo liberal dönemine içkin olan bu performans tanımı esas olarak istihdam, hizmet verimliliği ve ücret ödemeleri üzerinden ele alınmaktadır. O nedenle performansı salt verimlilik üzerinden ele almak eksik bir yorum olacaktır. Performansı esas olarak iş güvencesi, istihdam biçimleri, ücretlendirme ve kadrolaşmadan bağımsız düşünmemek, dolayısıyla bir bütün olarak uygulanmakta olan neo liberal piyasacı politikalarla birlikte ele almak gerekmektedir. Burada üzerinde mutabık kalacağımız noktanın MEB’in kamusal hizmet veren bir kurum mu, yoksa bir şirket mi olduğu noktasıdır. Yürütme ve dolayısıyla yönetme yetkisini elinde bulunduran mevcut anlayış, kamusal alanları yönetme şeklini ticari bir anlayışa, kar zarar mantığı üzerinden bakılması gereken ve tüm hizmetleri paraya tahvil eden birer işletme olduğu fikriyatına dayandırmaktadır. Bu yaklaşımın özünde çalışanlara, kamu hizmeti yürüten iş gören olarak bakmak yerine şirket çalışanı bakış açısından kaynaklanmaktadır. Nitekim Personel Genel Müdürlüğü adının İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmesi bu dönüşümün bir yansımasıdır. Oysa bizler, eğitimin ve dolayısıyla bir bütün olarak kamusal hizmetlerin bütün yurttaşlara eşit ve parasız sunulması gereken sosyal devletin temel görevi olduğu tezini savunmaktayız. Bu nedenle de kamusal hizmet iş görenlerinin mutlak iş güvencesine, insanca yaşanabilir ücrete ve örgütlü bir yaşama sahip olması gerektiğini söylüyoruz. Görüldüğü gibi mevcut uygulamacı anlayış ile farklılaşmamızın özü usule değil esasa ilişkin olan meselede yatmaktadır.

Öğretmenin niteliği ve yeterlilikleri elbette ki eğitimin niteliğini doğrudan etkileyen faktörler arasında ilk sırada gelmektedir. Öğretmenlerin kendilerini yenilemeleri, geliştirmelere çağın ve modern toplumların ihtiyaç duyduğu perspektifleri takip edebilmeleri, öğrencilerine aktararak onların nitelikli birer yurttaş olmalarına katkı sağlamaları hiç kimsenin karşı çıkmayacağı bir olgudur. O nedenle salt hizmet öncesinde değil, hizmete başladıktan sonra ki süreçlerde de yeterliliklerin ve niteliklerin geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Bunu anlamak ve bu alanda adımlar atılmasına anlayışla karşılamak mümkündür. Bunun için geçmişte çeşitli araçlar, yol ve yöntemler denenmiş ve denenmeye de devam etmektedir. Hizmet içi eğitimler, seminer ve başkaca etkinlikler bu denemelerin arasında ilk sırada gelmektedir. Bize göre bu tür faaliyetler yasak savma, geçiştirme ve sıradanlaştırma yaklaşımından uzak kalınarak, gerekli özen gösterilerek sürdürebilmiş olsaydı yeterli olacaktı. Ancak yürütülen bu tür faaliyetlerden istenen sonuçların alınmadığı ya da alınamadığı var sayılarak bir tür “havuç sopa” anlamına gelen “teşvikli performans ölçme ve değerlendirme” yöntemine geçilmek istenmektedir. Hem öğretmen strateji belgesinin hem de hazırlanan yönetmelik taslağının bu amaca hizmet etme niyetiyle hazırlandığı ifade edilmektedir.

Örgütlü ve örgütsüz öğretmenlerin büyük bir bölümünün eleştirmesine, karşı çıkmasına ve böyle bir düzenlemenin mesleğe ve eğitim ortamlarına yarardan çok zarar getireceğine, çalışma barışını zedeleyeceğine, öğretmenleri toplum nezdinde daha çok itibarsızlaştıracağına ve aksi tesir yapacağına dair itirazlarına rağmen Bakanlık süreci ilerletmek istemektedir. O nedenle Bakanlık itiraz eden çevreler ile yönetmeliği müzakere ederek uzlaşı arayışlarına girmiş bulunmaktadır. Bu amaçla ilgili genel müdür sendikaları ziyaret etmekte, yönetmeliğe destek aramaktadır. Sendikaların önünde iki yol bulunmaktadır. Yönetmeliği ya tümden ret etmek ya da kabullenerek madde içeriklerinde ve eklerinde değişiklik yapılmasını önererek uygulanmasına yol vermek. Karşı çıkanların yönelimleri ve yol haritası muhtemelen oluşturulacak güçlü bir anlatıya ve iknaya dayalı süreçlerin sonunda hazırlanacak bir mücadele programı üzerinden şekillenecektir. Yol verenler ise görüş, eleştiri ve önerilerinin ne kadarının dikkate alındığına ya da alınıp alınmadığına göre kendilerine bir yol haritası oluşturacaklardır. Bakanlığın sendikaların görüş, eleştiri ve öneriler ile karşı çıkış gerekçelerini öğrenmek üzere genel müdürünü görevlendirmiş olmasının ardından nasıl bir düzenleme ile karşılaşacağımızı hep birlikte göreceğiz.

Yönetmeliğe karşı güçlü bir anlatı ve mücadele programı oluşturacak olan yapılara yönelik önerilerimizi bir başka yazıya bırakarak, yönetmeliği hayata geçirme olasılığının yüksek olduğu var sayılarak yapılabilecek değişiklik önerilerini aşağıda olduğu gibi sıralamak mümkündür.

*Yönetmeliğin adı “Öğretmenlerin Yeterliliklerini ve Niteliğini Yükseltme” yönetmeliği olabilir. Böylece performans kavramı ile pek çok maddesi tartışmalı olan ölçme ve değerlendirme kavramına ilişkin oluşmuş kaygılar giderilebilir.

*Puanlama da okul müdürlerine verilen 25 puan çok yüksek bir puandır. Okul müdür kadrolarının altta yer alan yapısı düşünüldüğünde puan değerlendirmesine ilişkin tarafsızlık ve objektiflik olgusuna dair kaygı ön plana çıkmaktadır.

OKUL MÜDÜRÜ SENDİKAL DAĞILIMI;
MEB’de görev yapan Okul müdürü sayısı 29.050 kişi.
EĞİTİMBİRSEN’E üye olan Okul müdürü sayısı; 21.482 kişi oranı yüzde 74
TÜRKEĞİTİMSEN’E üye olan Okul müdürü sayısı; 2.634 kişi oranı yüzde 9,07
EĞİTİMSEN’E üye olan Okul müdürü sayısı; 822 kişi oranı yüzde 2,83
Eğitim - İş: 235
Anadolu Eğitim Sen: 7
Eksen: 12
Özgür Eğitim Sen: 22
Mete Sen: 12
Sendikalı olmayan Okul müdürü sayısı ise 3.802 kişi oranı yüzde 13,09

*Sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmelerinin yenilenip yenilenmeyeceğine performans puanlarına göre karar verilecek olması kabul edilebilir bir madde değildir. Maddenin bu fıkrasının tümden yönetmelikten çıkarılması gerekmektedir.

*Öğretmenliği derecelendiren düzenleme, “kazanılmış hakların” ortadan kaldırılması sonucunu doğuran uygulamalara yol açacaktır. Öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğu, yasayla belirlenmiştir. 1739 sayılı yasanın 43. maddesinde öğretmenlik, “...Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir uzmanlık mesleği...” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre devlet, öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğunu önceden kurallaştırmıştır. Yine devlet, öğretmenliğin gerektirdiği nitelikleri taşıdıklarını (eğitim ve öğretim alanında uzmanlık düzeyinde yetiştirildiklerini) saptadıklarını öğretmen olarak atamıştır. Bu duruma göre, şu anda görevde bulunan tüm öğretmenlerin “uzman” olduklarının kabul edilmesinde yasal zorunluluk vardır. Bunun anlamı, “uzman” lığın tüm öğretmenler için kazanılmış hak olmasıdır. Dolayısıyla yeniden yeniden performans ölçmeye ve değerlendirmeye gerek yoktur. Ayrıca uzman ve başöğretmenliğe geçiş ile ilgili konulmuş olan 8 ve 14 yıllık süreler; başöğretmenlik için şu an elli, uzman öğretmenler için elli beş yaşında olanların isteseler ve hep A kategorisinde sertifika alsalar bile göremeyecekleri bir düzenlemedir. O nedenle bu maddenin kıdeme bağlı olarak 10 yılını dolduranların uzman, 15 yılını dolduranların doğrudan ve herhangi bir ölçme ve değerlendirme sürecine tabi olmaksızın başöğretmen yapılacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

 

*Değerlendirme kriterleri arasında öğrenci ve velilere tanınan puan aralıkları ve değerlendirme maddelere üzerinde daha titiz bir çalışma yapılmalıdır. Öğretmenleri, öğrenci ve velilerin algısında yetersiz oldukları ya da çok başarılı oldukları gibi kıyaslamalar yapılmasına ve ileride telafisi olanaksız çatışmalara yol açacak maddelerin tamamen ayıklanması gerekmektedir. Çünkü bu tür maddeler öğretmenler, öğrenciler ve veliler arasında çatışmalara, sürtüşmelere, huzursuzluklara yol açabilir. Seçkin nitelikler taşıdıkları varsayılan öğretmenlerin çalıştıkları okullarla ötekiler arasında ayrım yapıldığı izlenimi, yeni toplumsal huzursuzlukların kaynağı olabilir.

 

Bu eleştirilerin yanında aşağıda yer alan önerilerinde dikkate alınarak konu üzerinde yeniden düşünülmesi yararlı olacaktır.

*Nitelikli öğretmen yetiştirilmesinin ilk ve belki de en etkili adımı, yetenekli gençleri “Öğretmen Adaylığı”na razı etmektir. Bunun yolu ve yöntemi bellidir: Meslek, çekici duruma getirilmelidir. Çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Emeklilik dönemini de kapsayacak biçimde parasal olanakları artırılmalıdır.

 

*Öğretmenleri başka alanlarda yetişmişler arasından seçmek yerine özel olarak yetiştirmek, eğitimin niteliğini yükseltme çabalarını başarıya ulaştırma koşullarından bir başkasıdır. Türkiye’de öğretmen yetiştirmenin birçok türleri denenmiştir. Sonuç olarak görülmüştür ki, öğretmen yetiştirmek üzere özel olarak açılmış bulunan kurumları bitirenlerin meslekte gösterdikleri başarı, öteki kaynaklardan gelenlerden daha yüksektir.

 

*Öğretmenlik uygulaması, yetişme döneminin önemli bir bölümünü oluşturmalıdır. Öğretmenlik, ancak uygulama ile öğrenilebilir. Eğitim ve öğretime ilişkin kuramsal bilgilerden öğretmenlik uygulamasında en üst düzeyde yararlanma becerisi, ancak uygulama içinde kazanılabilir. Öğretmen yetiştiren kurumlardan uygulamaya çok zaman ayırmış olanların daha başarılı öğretmen yetiştirmeleri beklenir. Yaşananlar, bu beklentinin boş olmadığını göstermektedir. Uygulama çalışmalarından istenen başarıyı elde etmenin güvencesi, öğretmen kökenli, öğretmenlik deneyimi görece uzun olan öğretim üyelerinin denetim ve gözetiminde yapılmasıdır.

 

*Öğretmen Yetiştirme konusu, özel gündemle ve düzenli aralıklarla yapılacak eğitim kurultaylarında (şûralarda) ele alınmalı; meslek öncesi hazırlık döneminde izlenen yöntem, gerekirse, bu kurultaylarda varılan sonuçların ışığında yeniden belirlenmeli ya da değiştirilmelidir.

 

*Siyasal partilerin iktidara geldiklerinde söylediklerinin (neredeyse) tam tersini uygulamalarının bir sonucu olarak, demokrasinin katılım boyutunun çoğu kez yok sayılması eğitimde verimliliği önleyen başlıca nedenlerden biridir. Eğitimde köklü değişikliklere yol açabilecek düzenlemeler yapılmaktadır. Bunların hemen hiçbirinin içinde, eğitim emekçileri ile onların kurdukları örgütler bulunmamaktadır. Oysa bugün iktidarı elinde bulunduran siyasal partinin muhalefette iken en çok önem veriyor göründüğü kavramlardan biri “demokratik katılım”dı. İktidara geldikten sonra en çok görmezlikten geldiği kavram da “demokratik katılım” olmuştur. Katılım, salt düşünce alışverişinde bulunmak, dinleme ve usuli ziyaretler yapmak olarak görmemek gerekmektedir. Gerçek anlamda demokratik katılım, örgütlü öğretmenleri sendikaları, örgütlü olmayanların kendilerini doğrudan sürecin öznesi ve kararların katılımcısı yapmaktır.

 

Sonuç olarak, Türkiye’de öğretmenler “performans” ölçümlerini düzenleyen böyle yasa ve yönetmelikler yerine ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarının çözülmesini, özlük durumlarının iyileştirilmesini düzenleyen yasalar beklemektedir. Bakanlık öğretmenlerini tuzağa düşürecek, onları birer şirket çalışanı gibi gören, çalışan-yöneten ilişkisinde bağımlılığın hâkim kılınmasına, yönetene itiraz etmeme ve ona yaranmanın öne çıkmasına sebebiyet verecek yaklaşımlardan uzak durmalıdır. Öğretmenlerin öğrenciler, veliler ve diğer öğretmenler ile ilişkisini tahrip edecek uygulamalara fırsat verilmemelidir.

 

Bakanlığın gündeme getirdiği bu uygulamanın çocuklarımıza, toplumumuza ve ülkemize olan sorumluluğun gereği olduğunu düşünmek istiyoruz. Ancak eğitim emekçileri de yaptıkları görevin ve aldıkları sorumluluğun büyüklüğünün bilinci ile görev yapmaktadır ve öyle de olmalıdır. Eğitim emekçileri yaşadıkları sorunlarını öğrencilerine yansıtmamak için oldukça etik davranmaya çalışmaktadır. Böyle davranmaya da devam etmelidir. Bütün bu özverilerin yanında, iş güvencemiz, haklarımız ve özgürlüklerimiz de bizim için çok önemlidir. Eğitim sisteminin niteliksel gelişiminde, eğitimin ve okulun demokratikleşmesinde öğretmenlerin tutum ve rollerinin önemi büyüktür. Demokratik öğretmen tutumlarını geliştirecek değişik yöntem ve enstrümanlar bulunabilir. Öğretmenlere ve diğer eğitim emekçilerine kapitalizmin neo liberal dönemine içkin emek, üretim ve ücret koşullarını dayatmak evrimsel ve bilimsel düşünen nesiller yetiştirmeye yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Getirilmesi olası düzenlemelerin ve değerlendirme uygulamalarının yeni Alo 147 ihbar hatlarının okul, ilçe ve il bazlı oluşumuna fiilen kapı aralamasına olanak tanınmamalıdır. 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)