adscode
adscode

Savaş Bölgesinde Çocuk Olmak…

alaaddindincer@egitimajansi.com




Kürdü, Arabı, Türkü, Türkmeni, Sunnisi, Şiisi, Ezidisi, Nusayrisi bütün Ortadoğu Coğrafyasının kadım halklarının toprakları sonu belirsiz bir savaşın girdabında. Savaş bölgesi yangın yeri.  Tankların top sesi, havan mermisi, uçakların kulakları tırmalayan uğultusu on yıllardır günlük yaşamın bir parçası. Genç bedenler veriliyor toprağa yaşam evrelerinin en güzel baharında. Savaş, bölge halklarını yerinden yurdundan, evinden ayırıp mülteci başka ülkelere göçe zorluyor. Kan, ölüm, gözyaşı Irak’ta Suriye’de, Türkiye’de, Filistin’de, Lübnan ve İsrail’de en çok çocukları etkiliyor. Ölümler ve kayıplar çocukları anneden ve babadan ayırıp kimsesiz bırakıyor. Okulsuz, eğitimsiz bırakıp başka ülkelerde mülteci olarak yaşamaya mahkûm ediyor.

Savaş bölgesinde çocuk olmak; savaş barbarlığının katliamlarına maruz kalmak, köle pazarlarında bedenlerinin satışa sunulması, mülteci oldukları ülkelerin kentlerinde çadırlarda, parklarında sabahlamak, kışın ayazında kar üstünde sabahlamak, kentlerin sokaklarında dilenmek, kendi anadilinden başka dillerde eğitim almaya mecbur kalmak, çocuk yaşta gelin ve işçi olmak anlamına gelmektedir. Savaş bölgesinde çocuk olmak, savaştan kaçarken başka ülkelere sığınmak için çıkılan yolculukta bindikleri teknenin batması sonucu boğularak ölmek dektir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde çocukların hakları için kabul edilen genel norm "Irk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetme" den eşit davranılması gerektiğini içermektedir.   Şimdi yanı başımızda sürmekte olan savaşın sonuçlarına bakarak çocukların; akıl, dil, inanç, beden, ruhsal durumlarının ve temel yaşamsal haklarının tablosunu paylaşmaya ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim.

 Devletin çeşitli kaynaklarında Türkiye’de yaşayan savaş mağduru insanların toplam sayısı 1,7 milyon olarak ifade edilmektedir. Bunların 350 bin tanesinin okul çağında çocuklardan oluştuğu açıklanmaktadır.350 Bin çocuktan 140 bin tanesine eğitim olanağı sağlandığı, sığınanlar arasında 3500 öğretmen bulunduğu, kendi müfredatları üzerinden eğitim yapıldığı aynı kaynaklarda yer almaktadır. Verilen sayılara bakıldığında 200 bin çocuğun eğitim olanaklarından yoksun kaldığı anlaşılmaktadır.

Savaşın, ölümlerin ve göçün etkilerinin yoğun yaşandığı Hatay, Ş,Urfa, G,Antep, Kilis, Mardin, Şırnak, Siirt, Hakkâri, Diyarbakır, Van, Adıyaman ve Batman T.C vatandaşı olan çocukların eğitim başarısının Türkiye ortalamasının altında olduğu iller arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Söz konusu illerde toplam yaklaşık 3,2 milyon öğrenci eğitim görmektedir.. Bu nedenle savaş ve ölümler sadece göç eden çocukları değil aynı zamanda T.C vatandaşı olan çocukları da olumsuz yönde etkilemektedir.

Bu etkileşim çocuklarda psikolojik nedenlere bağlı davranış bozukluklarının oluşmasını kaçınılmaz kılacaktır. Türkiye'ye göç etmek zorunda kalan ve ülkenin dört bir yanına dağılan halkların yaşam hakikatine dair bilgiler öyle fazla söze gerek bırakmayacak kadar sert ve dramatik. Örneğin,IŞİD'in Şengal ve Kobanê'deki saldırıları sonucu göç etmek zorunda kalan halkların durumunu raporlaştıran GABB'ın (Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği)  (www.gabb.gov.tr) "DAİŞ'in İnsanlık Dışı Saldırıları ve Bölgeye Etkileri" başlıklı raporu durumun vahametini ve acili yetini ortaya koymak bakımından çarpıcı bilgiler içeriyor.

Bu rapordan özetlenen sonuçlara göre; Mali kaynak sıkıntısı çok.Barınma, sağlık, eğitim ve sosyal alana dair ihtiyaçlar var.Kış koşullarına uygun konteynır kentler ve kışlık çadırların bulunduğu merkezler oluşturulmaya çalışılıyor.Yaşanan yerlerdeki sayı, kapasitenin çok üzerinde.Yiyecek, içecek, ortak mutfakların kurulması ve giderleri destekleyecek şekilde projelendirme, kurumlardan destek gerek.Her yaşam alanında 24 saat çalışabilir durumda sağlık üniteleri ve devlet hastanelerinden yararlanılması gerek..

Aynı raporda Rojava'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakılanların sayısının 100.000 civarında olduğu; ilk etapta "Suruç'ta belli mahallelere, camilere, yas evlerine vb. toplu alanlara yerleştirildikleri” ve bir kısmının "parklarda, sokaklarda yaşamak" durumunda kaldığı; 5 bin kişilik kurulan çadır kente yerleştirildikleri  belirtiliyor. Bildiğimiz kadarıyla Suruç'ta şu anda 5 ayrı çadır kent var. Gerek Kobanê gerek Şengal halklarının ihtiyaçları büyük oranda yerellerce karşılanıyor.

Diyarbakır Büyükşehir ve ilçe belediye eş başkanlarının Rojava ve Şengal’den göç etmek zorunda kalan 150 bin kişi için yaptığı acil yardım çağrısında şöyle deniyor: “Bunlardan 7.506 kişi Diyarbakır, 83.638 kişi Urfa, 4.846 kişi Mardin, 2.405 kişi Batman, 996 kişi Siirt, 4.371 kişi Şırnak’ta olmak üzere; toplam 103.737 kişi belediyelerimizin ve Birliğimizin koordine ettiği ortak yaşam alanlarında, bir kısmı akrabalarının evlerinde, bir kısmı ise bireysel imkanlarıyla farklı kentlerde yaşamını sürdürmektedir. Bunlardan 19.813 kişi Şengalli, 83.924 kişi ise Rojavalıdır. 6.120 kişi AFAD’ın Suruç-1 ve Suruç-2 kamplarında, 2840 kişi ise AFAD’ın Midyat kampındadır”  AFAD kampları dışında Suruç’taki 5 çadır kentte kalanların yaklaşık sayısı 9 bin. 7 bin kadar kişi Suruç’taki akrabalarının yanında kalıyor. Yine 15 bin Kobanêli de Suruç’un köylerinde. Geri kalanlar Urfa merkezde.

Herkes en çok çocuklardan söz ediyor en çabuk çocukları unutuyor.  Çocuklar, sosyal medyada fotoğrafları en çok paylaşılan, hakları en kolay ötelenenler. Gönüllülerin girişimleri, çabaları ve emeklerinin soluğu yetmemektedir.  Savaşın, katliamın ve zorunlu göçün yarattığı travmaların iyileştirilmesi, sosyal, kültürel, pedagojik ve akademik ihtiyaçlarının karşılanması, yaratıcılıklarının ortaya çıkarılması ve körelmemesi için daha çok desteğe ihtiyaç olduğu bir gerçek.

Bütün bu bilgiler, belirtilen ihtiyaçlar elbette günden güne değişiyor. Hemen hepsi acil ve sürekliliği olan ihtiyaçlar. Belediyelerin girişim ve çabaları, gönüllülerin özverili çalışmaları, çok olumlu ve devam ediyor.Raporda, sahanın çok geniş, yapılacak işlerin çok olduğu,yürütülen çalışmaların genelde aynı kişiler tarafından yürütüldüğü anlatılıyor.. Bölgeler, kamplar ve çadır kondular arasında koordinasyonu sağlamanın hiçte kolay olmadığı ifade ediliyor.

Bu yüzden bölgedeki potansiyeli desteklemek, bölge dışı eğitim ve çocuk merkezli her türlü ihtiyacın teminine yardımcı olmak; nitelikli ve sürdürülebilir bir desteği sağlamak bir insanlık görevi olarak hepimize sorumluluklar yüklemektedir. Bu sürece omuz vermek amacıyla bir araya gelen bir grup eğitimci "Barış İçin Eğitimciler" adıyla faaliyetlerine başladı. Şimdi konuya duyarlı olan, savaşa karşı çıkan ve çocuk haklarından yana tutum alan duyarlı tüm çevrelerin çocuklar için harekete geçmesinin, girişimi güçlendirmesinin zamanıdır. Söz konusu ihtiyaçların her birinin karşılanması için hemen adım atılmazsa yarın çok geç olabilir.
                                                                                    06.11.2014 Alaaddin DİNÇER/Eğitimci






 

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)