adscode
adscode

EĞİTİMDE ŞİDDET VE SUÇLU KOVALAMA DÖNGÜSÜ

Eğitimde şiddet ile ilgili haberler artarak devam etmektedir. Öğretmene şiddet ile ilgili haberlerinin en sonuncusu, Kocaeli’nin Gebze ilçesinde bir lisede yaşandı.

ikegitmeni@hotmail.com




Lisede müdür yardımcısı olarak görev yapan öğretmen, öğrencisi tarafından bıçaklanarak yaralandı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan öğretmen, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.

Arama motorlarında eğitimde şiddet ile ilgili arama yapıldığında; eğitimde şiddet haberlerini, tarihlerine kadar görmek mümkündür. Bilimsel tez arama motorlarında da eğitimde şiddet ile ilgili yapılan bilimsel araştırmalar ile ilgili bir tarama yapıldığında; eğitimde şiddet ile ilgili çok sayıda bilimsel araştırmanın yapıldığı görülmektedir. Eğitimde şiddet ile ilgili yapılan tüm araştırmaların temelinde bir sorgulama sürecinden hareketle, suçun kaynağına yönelik önerilerden bahsedilmektedir. Eğitimde taraflarca yapılan sorgulamalar ve açıklamalarda ise soruna sürekli bir suçlu kovalama döngüsü anlayışıyla yaklaşılmaktadır. Suçlu öğretmen mi? Suçlu öğrenci mi? Suçlu veli mi? Suçlu kim?  Bu soruya verilen cevap; cevabı veren taraflara göre değişmektedir.

Öğretmenler; öğrencileri ve velileri, veliler; öğretmenleri ve okul yönetimlerini sorunun kaynağı olarak görmektedirler. Eğitimde şiddet ve diğer sorunların çözümünde sürekli suçlu arama ve suçlu kovalama mantığıyla yaklaşılmaktadır. Eğitimdeki tüm taraflar, çözüm odaklı yaklaşım yerine; sorun odaklı bir yaklaşım ile savunmaya geçmektedirler. Toplumsal beklentileri ve çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte insan yetiştirme süreci olarak tanımlanan eğitim; bilimsel anlamda anne karnında başlayıp, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bu nedenle; eğitim sürecini okul, öğretmen ve öğretim programları ile sınırlandırmak; eğitime yanlış bir perspektiften bakmaktır.  Ne yazık ki;  yıllarca eğitime sadece bu perspektiften bakıldı ve sorunların çözümünde de öğretmen ve okuldan mucizevî çözümler beklenildi. Nasıl oldu da, velilerin bir dönemler; “eti senin, kemiği benim” anlayışıyla öğretmenlere olan güvenin yerini, güvensizlik ve şiddet aldı? Bu sorunun kaynağını sadece kristal kuşak olarak tanımlanan Z kuşağının özellikleriyle açıklamak ne kadar doğru bir yaklaşım? Eğitimde şiddet sorununu; kuşak çatışmaları ve eğitimdeki kuşak çatışmalarının yönetimi sorununun temelinde de açıklamak mümkün değildir. Eğitimde öğretmene yapılan şiddet ile ilgili araştırmalar yapılırken, değişen toplumsal öğretmen algısının irdelenmesi gerekmektedir.

Öğretmen algılarında son yıllarda ciddi erozyon yaşandı. Milli Eğitim Bakanlığındaki resmi eğitim kurumlarında görevli öğretmen sayısı; özel öğretim kurumlarıyla birlikte bir milyonun üzerindedir. Bilgi ve iletişim teknolojisi ile birlikte haberleşme alanındaki gelişmeler; üzülerek belirtmek gerekir ki; öğretmenlik mesleğinin toplumsal algısında olumsuz etki yaratmıştır. Yukarıda ifade edildiği gibi, bir milyonun üzerinde çalışanın olduğu meslek grubunda elbette ki, sorunlu kişiler de olabilir. Ancak bu tür haberler yapılırken medya kuruluşlarının da sorumlu davranması gerekmektedir. Bu tür yayınlar ve haberler; bir dönemler “toplumların çağdaşlaşması ve gelişmesinin mimarları” olarak kabul edilen öğretmenlik mesleğinin algısı üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Öğretmenlik algısındaki erozyonda, sadece medyadaki öğretmenler ile ilgili olumsuz haberleri tek başına göstermek elbette yeterli ve doğru bir tespit değildir. Birtakım siyasal kaygılarla; velilerin beklentilerini karşılamak için geçmişte oluşturulan öğretmen hatlarının da bu algı üzerindeki payını unutmamak gerekir. Öğretmenlik meslek kanununun çıkarılmasının gündemde olduğu bu günlerde; öğretmenlik mesleğinin itibari açısından önemli gördüğüm, Cumhuriyetimizin ilk döneminde Millî Eğitim Bakanlığı yapmış olan Mustafa Necati’nin döneminde yaşanmış bir anıyı aktarmak da yarar görüyorum: ”Cumhuriyet Bayramlarında Cumhuriyet Baloları olurdu, bu balolara şehirlerde yalnız resmi dairelerin başkanları davet edilirdi; fakat Mustafa Necati’nin girişimiyle bütün öğretmenler de daire başkanı gibi balolara davet edilmeye başlandı. Büyük şehirlerde de birçok öğretmeni olan her okuldan bir öğretmen temsilci olarak davet edilirdi. Böyle bir baloda vali biraz geç kalmış, baloya geldiği zaman genç bir öğretmen valinin beklediği karşılama davranışını ve saygıyı göstermemiş. Vali, ertesi gün Milli Eğitim Müdürüne, bu öğretmeni başka bir ilçeye tayin etmesini söylemiş, Millî Eğitim Müdürü de "niçin?"deyip sebebini sormuş, "böyle bir nedenle öğretmen yerinden edilemez" demiş; vali ısrar etmiş, birkaç kez vali ve milli eğitim müdürü görüşmüşler, olmamış. Muallimler Birliği de valiyle görüşmüş, "bu olmaz" demiş, fakat vali dediğinden vazgeçmiyormuş. Milli Eğitim Müdürü, Bakanlığa yazmış, Bakanlıktan bir müfettiş gelmiş, durumu usulen bir gözden geçirmiş, bu suretle durum Mustafa Necati'ye, bir taraftan İçişleri Bakanı'na intikal etmiş. İçişleri Bakanı, "valinin otoritesi kalmadı orada, bunu uygulamalısınız" demiş. Mustafa Necati olmaz demiş, nihayet mesele Atatürk'ün huzuruna kadar gitmiş. Anlatılınca, Atatürk "Canım, bunu niye bu kadar uzatıyorsunuz, bu kadar önemsiz iş üzerinde duran bir adam vali olabilir mi? Alın oradan o valiyi, mesele halledilir" demiş ve vali gitmiş tabii.” 

Sonuç olarak,  eğitimde başta şiddet sorunu olmak üzere, tüm sorunların çözümünde; suçlu kovalama yaklaşımı yerine; tüm tarafların etkisinin ve katkısının göz ardı edilmediği, çözüm odaklı bir yaklaşım benimsenmelidir. Unutulmamalıdır ki; bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler ile birlikte yapay zekânın konuşulduğu günümüzde,  en gelişmiş teknolojik yapı ve sistemlerin dahi, eğitim sistemindeki öğretmenin rolünü alması mümkün değildir. Bilgiyi üreten, kullanan ve yönetenler, geleceğin öğretimsel liderleri olan öğretmenlerdir. Bu nedenle, öğretmenlik mesleğinin toplumsal algısının olumlu yönde geliştirilmesi, ülkemizin kalkınması ve gelişmesi açısından önemlidir.

 

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)