adscode
adscode

Şu Üçlüyü Seviyorum: Felsefe, Psikoloji ve Sosyoloji Dersleri

Psikoloji, sosyoloji ve felsefe. Lisenin en güzel yanı, büyüdüğümüzü gösteren en farklı dersler olan felsefe, psikoloji ve sosyolojiye, müfredatında yer vermesiydi. O zamana kadar bizim için felsefe "Kes felsefeyi" zevzekliği ile Mustafa Topaloğlu'nun "Felsefe Yapma" şarkısı arasında yüzeysel bir şekilde gidip geliyordu.

cemozel2021@gmail.com




Sonrasında, Kartal Lisesinin karizmatik felsefe öğretmeni Mahir Mutluer'in sarı defterinden bizim defterlere akan felsefe ırmağı ufkumuzu açtı. Bir nehirde iki kere yıkanmaz sözünü duyunca çok şaşırmıştım, saçma gelmişti; ama biraz düşününce, sorgulayınca (Öyle ya, felsefe soru sormak, düşünmekti.) ne kadar mantıklı olduğunu düşündük. Sonra kendi kendimize bir iki tuğla da biz koymaya çalıştık üstüne. Bir nehirde iki kere yıkanmazdı; çünkü su akıp giderdi. Peki durgun bir suda yani örneğin bir gölde yıkanmak mümkün müydü? Bizce mümkün değildi; çünkü bu sefer de kişinin kendi değişiyordu.

Mahir Mutluer hocamız, her ders bir filozofun hayatını yazdırırdı. Tam, "Aaa! Ne güzel demiş, biz artık sofistiz diyorduk ki, öbür hafta epikürosçu oluyorduk; çünkü hepsinin düşüncesi akla yatkın geliyordu; ama bir hafta sonraki, bir öncekinin dediklerini çürütüyordu. Sonrasında madem düşünüyorduk, o halde var olmalıydık! Gölge de etmemeliydik kimseye, başka ihsan istemezlerdi ne de olsa.

"Philisophy" kelimesinden uyarlanan "Sofi"nin dünyasında felsefeyi daha da bir özümsedik. Ondan sonrası tufandı zaten. Okuduğumuz fakültenin koridorlarında ünlü Türk filozoflarından Nermi Uygur'un da dolaştığını sonradan öğreniyor, aşka geliyorduk.

Psikoloji de felsefenin bir kuzeni gibiydi. Onu da ayrı seviyorduk. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinden tutun da Pavlov'un köpeğine kadar hayatımızda bir sürü yeni kavramlar yeşeriyordu. Kendimize savunma mekanizması da geliştiriyorduk. Şimdi düşünüyorum da, küçük çocuklara erken yaşlarda sorulan; ama hiç sorulmaması gereken "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusu çok haksız bir soruydu. Bir sürü kişi psikolog oluyorken, küçükken böyle bir mesleğin farkında olan kaç çocuk vardı! Hani derler ya, “Nerelisin?” diye. “Daha evlenmedim” cevabı verilir bu soruya. Buradaki durum da aynı. Beşinci sınıfa giden kızıma, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorarlarsa “Henüz Psikololi dersi görmedi.” diyeceğim. Belki ileride Psikoloji eğitimi alabilir.

Gelelim sosyolojiye. O da ayrı bir "ağır abi'ydi bizim için. Toplumbilim kelimesi diye çevrilen sosyoloji ile Auguste Comte'u öğreniyorduk. Kısa adı Auguste Comte olan Isidore  Marie Auguste François Xavier Comte (Yazarken yoruldum), sosyoloji ismini öneren, "Sosyoloji neden diğer bilim dalları gibi bir dal olmasın" tezini ileri sürerek sosyolojinin temelini oluşturan ilk sosyologtur. Sonrasında Anthony Giddens'larla çıtayı yükselttik. Sosyoloji kitaplarının üniversite kütüphanelerindeki yer numarası bile ezberimizdeydi. Biliyorduk ki, HM rafında bir sürü Sosyoloji kitabı bulabilirdik. O raflardan da az beslenmedik.

Özetle söylemek gerekirse, felsefe, psikoloji ve sosyoloji dersleri gençlere çok şey katacak. Bu gruba giren derslerin öğretmenleri ne kadar önemli bir role soyunduklarının bilmem farkındalar mı? Eminim ki farkındalardırlar; ama daha da önemli olan, velilerin gerekli hassasiyeti göstermeleri, çocuklarını bu üç güzide derse hazırlamaya başlamaları, onların yararına olacaktır.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    1 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (1)