Bu haftaiçinde bir yazarla tanıştım. İÜ Siyasal Bilgiler mezunu. Şiir, öykü ve denemeleri muhtelif dergi ve antolojilerde yayımlanmış.
Çok güzel yazılar kaleme almış. Satrançla ilgili yazısında Sunay Akın vari izleri görünce pek sevindim, çok hoşuma gitti. Bu yazısında Pierre Mac Orlan’dan bir alıntı yapmış: “Satranç tahtasında tüm denizlerdekinden daha fazla macera vardır.” Sizce de çok hoş değil mi?
Pek kimselerin aklına gelmeyen konuları ele almış yazılarında. Örneğin bir taşın peşinden koşturarak okurları taşın nelere kadir olduğunu gösteriyor.
Hayat, aslında bir taş yığını gibidir. Her gün üst üste koyduğumuz küçük parçalarla kendimize bir duvar öreriz. Kimi zaman korur bizi, kimi zaman nefessiz bırakır. Biriktirdiklerimiz, söylediklerimiz, sustuklarımız... Hepsi birer taş gibi ağırdır, ama şekilleri bize bağlıdır. Kimimiz yontar, kimimiz olduğu gibi bırakır. Kimimiz üzerine oturur düşünür, kimimiz onu fırlatır, pişman olur.
Vedat Sevgigör’ün yazılarını okurken insan, bu taşların anlamını yeniden düşünmeye başlıyor. Çünkü o, sıradan kelimelerin arasına gizlenmiş sıradışı bir farkındalık yerleştiriyor. Satrançta olduğu gibi… Hayatın da hamleleri vardır; kimi planlı, kimi sezgisel. Ama en çok da sabır ister. Beklemeyi, düşünmeyi, karşısındakini anlamayı. Her taşın bir anlamı, her hareketin bir sonucu olduğunu hatırlatır bize.
Bazen de deliliğe yaklaşır insan. Dürüst olmanın, içten olmanın, kalabalığın tersine yürümenin delilik sayıldığı bir çağdayız. Oysa Sevgigör’ün satır aralarında bu “delilik” bir cesaret biçimidir. Kalabalıkların içinde kendi sesini duyabilmek için biraz deli olmak gerekir belki de. Çünkü herkesin aynı şeyi düşündüğü yerde, birinin farklı düşünmesi zaten başlı başına bir direniştir.
Yazılarında hissettiğim şey, aslında sessiz bir isyanın sıcaklığı. Hayata kızmadan, ama ondan vazgeçmeden yazan birinin sesi bu. Ne bir manifesto ne bir öfke... Daha çok bir aynanın önünde kendiyle konuşan bir insanın, o aynayı okura da tutması gibi. “Bak, senin yüzünde de bu çizgi var” der gibi.
Ve belki de tüm bu yazıların ortak noktası şu cümlede gizli: Gerçek, gösterişten değil, dürüstlükten doğar.
Bir taşın içinde yılların izini görmek de, bir satranç hamlesinde karakterin yansımasını fark etmek de, bir “deli”nin sözlerinde kendini bulmak da… Dürüstlüğün başka yüzleridir aslında.
Belki de Vedat Sevgigör’ün yazılarını bu kadar özel yapan şey, hayatın karmaşasına karşı kurulmuş sakin bir cümle düzenidir. Her yazısında, “düşünmek hâlâ bir değer midir?” sorusuna verilen küçük ama inatçı bir “evet” duyarız.
Ve bu, günümüzün en az rastlanan dürüstlük biçimlerinden biridir.

