adscode
adscode

BALE SPOR DEĞİL SANATTIR!

Küçük yaşlarda başlanır. Genelde 7-8 yaş civarlarında... Ondan sonrası için genelde geç kabul edilir. Çok şanslıysanız belki ondan sonra da başlayabilirsiniz.

damlaaktan@gmail.com




Size “dans etmeyi” ve beden kontrolünü öğreten öğretmenlerinizin yüreğine ve size olan güvenine tutunarak zıplamayı öğrenmeye başlarsınız.

Parmak uçlarınızı nasıl gergin tutacağınızı, birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci pozisyonun ne demek olduğunu, hayatınızda hiç duymadığınız Fransızca terimlerle öğrenmeye başlarsınız.

O yaşlarda çocuk bedenindeki kaslar henüz gelişmemiştir. O yüzden esnemek, eğilip bükülmek çok kolaydır çocuklar için. Fok balığından şirin figürler yaparken esnemeyi öğrenirler, kelebek yaparken iç kaslarını çalıştırırlar ve daha onlarca hareketle tanışır küçücük bedenleri...

Biraz büyümeye başlayınca kas ve kemik gelişimi başlar. Bu sefer kaslarınız direnç göstermeye başladığı için, acıyla da tanışmaya başlar vücudunuz. Artık eskisi kadar kolay değildir öyle öne yapışıvermek, esnemek, bükülmek, fok balığı yapıp ayaklarınızı alnınıza değdirivermek. Bale yapan herkes ne demek istediğimi anlayacaktır... Eğer düzenli ders yapıyorsanız, canınız o kadar acımaz. Ancak özel bale okullarında hafta 1-2 dersle bale yapıyorsanız, o zaman esnemek de biraz daha zorlaşır. Düzenli konservatuar eğitimlerinde de esnekliğinizi kaybetmemek için çabalamanız gerekir elbette.

Sonra “pointe” ayakkabısı ile tanışırsınız. Hani şu her minik balerinin hayali olan pembe sert uçlu bale ayakkabıları. “Ay onların üstünde nasıl yürüyorsunuz!?!” her balerinin mutlaka hayatında bir kez maruz kaldığı bir sorudur. Gülümseyerek cevap veririz, “Çok keyifli aslında”.... Dünyayı parmak ucunda döndürmek gibi.

Ama işin perde arkası her zaman her balerin için öyle de değildir aslında. Acı vardır bazen. Bazısı için zordur ayaklarının o bale ayakkabılarına uyumlanması. Kanayan parmaklar, batan tırnaklar, zaman zaman burkulan bileklerdir perde arkası bu zorlu ama dünyanın en güzel, en zarif sanatının. Eğer ayak yapınız uyumlu ise –itiraf ediyorum benim için her zaman çok kolaydı, iki üç giyişte pointimin uç kısmı rahat dans edilebilir yumuşaklığa gelirdi- sizin için daha kolaydır. Tabii ayak yapınızın uyumlu olması ne demek bunu bile zamanla, deneyimleyerek öğrenirsiniz. Öyle iki günde olmaz o iş. Deneyim ister...

Sonra size mimiklerinizle dünyayı nasıl anlatabileceğinizi öğretirler. Mimikleriniz ve bedeniniz herşeyinizdir. Tüm dünyayı anlatabilirsiniz tek kelime etmeden. Ama bunun için önce duyguları tanımanız gerekir. Ve o duyguları yeri geldiğinde hareket, yeri geldiğinde beden, yeri geldiğinde bir tek yüz ifadesi ile nasıl seyirciye aktarabileceğinizi... Bu da öyle iki günde öğrenilmez. Zaman, çalışma, yüzlerce prova vardır perde arkasında. Bazen olmaz, nasıl olduracağınızı öğretirsiniz kendinize ve arkadaşlarınıza...

Sonra ritm duygusu denen şey gelir... Saymak, saymakla kalmayıp müziği duymak, o ritmle birlikte uyumlu şekilde hareket etmeyi öğrenmeniz gerekir tüm bedeniniz ve zihninizle. Bütün bunlar zaman gerektirir. Çünkü beden, zamanla öğrenir. “Öğren” diyince öğrenmez beden yani. Öğretmenler, yol göstericileridir bu mesleğin. Ama esas işi beden yapar. Defalarca deneyip yanılarak, gelişerek, her bir hücreniz öğrenir bale yapmayı.

Bir pirouette dönüşü için ön koşullar vardır mesela. Başınızı nasıl tutacağınız, ne zaman döneceğiniz, kendinizi nasıl yukarı çekeceğiniz, hangi hızda kaç kez dönebileceğiniz ve dengenizi kaybetmeden nasıl durabileceğiniz. Önce bir pirouette dönüşü, ardından iki, üç ve daha fazlası... Ben hala ikiyi aşamadım mesela... 30 sene dans ettim halbuki... Bedenim ikiye izin veriyor hala...

Haftada bir veya iki ders ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel bale okullarına devam ediyorsanız, bacak açmak için senelerce çabalarsınız mesela, adım adım, yavaş yavaş esnetirsiniz kaslarınızı. Önce hiç olmayacak sanırsınız, sonra bir gün olur. O gün haftalık derslere devam eden bir balerin için en keyifli anlardan biridir mesela. Konservatuar eğitimlerinde bu da düzenli çalışma ile daha kolay hale gelir. İlerleyen zamanlarda ise mevcut beden esnekliğini kaybetmemek için devamlı bir çalışma ve düzenli bir çaba gerektirir.

Fouette, Port des Bras, Demi Plié, Echapper, Pas de Basque ve daha bir sürü Fransızca, bazen İtalyanca terimle tanışırsınız. Ayaklarla, kollarla, bacaklarınızla ilgili terimler... Ders esnasında asla Türkçeleri kullanılmayan, bilmeniz gereken terimler. Öğrenmek çok keyifli ama zaman alıcıdır. Mesela benim hala bilmediklerim çıkıyor, 30 sene sonra bile...

Pas de deux”; ikili dans demektir mesela. Bir balerinin kocaman sahnede bir baletle yaptığı ikili dans. Her dansçının hayalidir. Bunu öğrenmeniz için bile zaman gerekir.

Baleyi bırakmak da öyle kolay değildir sonra. Bedeniniz özler, arar, kaslarınız eksikliğini hisseder ve hızlıca geri gidiverir. Sürekli prova, sürekli çalışma ister beden. Emek, çaba, özveri gerektirir.

Sahneyi öğrenmeyi gerektirir sonra. Müziği duymayı, alkış sesinin karşısında eğilmeyi, hataların üstesinden gelmeyi, sürekli gülümsemeyi, seyirciye çektiğiniz hiçbir acıyı veya yaptığınız hiçbir hatayı belli etmemeyi, başkalarının hatalarını da örtebilmeyi, dahası ruhunuzu eğitmeyi, mütevaziliği öğrenmeniz gerekir en çok da. Çünkü perdeler kapandığında, başbaşa kalırsınız “backstage” denen o büyülü dünya ile de. Orası da bambaşkadır. Bütün sesler durduğunda, herşeye değdiğini anlarsınız. Her seferinde, yeniden.

Bütün bunlar 56 saatte olmaz dostum. OLMAZ. OLAMAZ.

İşte o yüzden, bale spor değil sanattır.

Bale emektir, özveridir. Çabadır, birlikte başarmaktır. Büyüdür bale. Kendi başına bir dünyadır.

Küçültülemez, küçültülmesine izin verilemez.

Tüm bale sanatçılarının emeği adına, bu yanlıştan en kısa sürede dönülmelidir.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05