adscode
adscode

Eğitim Dünyasında Neden “Hoca” Olmak Zor?

İnsan yaşadığı her şeyle son nefese kadar bir şey öğrenir.

damlaaktan@gmail.com




Bugün her birimiz sıklıkla, mesleklerimizden, rollerimizden, kimliklerimizden bağımsız, kendimizi sistemi ve eğitim sektörünü eleştirir, bir şeylerden şikayet ederken buluyoruz.

İster aile olalım, ister eğitmen veya öğretmen, ister akademisyen; herkes yaşadığı her bir olayda düzeltilecek bir yan görüyor. Bazısı düzeltmek için çaba sarf ediyor, bazısı “Düzen bu” diyip etliye sütlüye karışmamayı “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demeyi tercih ediyor.

Son günlerde yaşadığım bir olayla, hoca olmanın neden zor olduğunu, neden herkesin hoca olamayacağını bir kez daha anladım.

Hoca olabilmek, verdiğin eğitimi yalnızca ders notlarıyla ölçmediğinde, bir öğrenciyi kazanmanın anlamını yalnızca sınıf geçirme veya bırakmada bulmadığında, her bir öğrencinin hayatına dokunduğunda yaratabildiğin fark senin için bir anlam ifade ettiğinde gerçek değerini buluyor.

Bu sektörde varolduğum andan beri söylediğim ve aslında beni zaman zaman olduğum yolla ilgili sorgulatan bir gerçeklik var. “Akademisyen egosu”… Evet böyle bir gerçeklik var. Kimse bana kızmasın ama, bu yola baş koymuş bazı adaylarda da fazlaca var.

Yargılamadan evvel şunu belirtmek istiyorum, ego her insanda vardır. Esas mesele onun ne kadar farkında olduğumuz, onu ne kadar yönetebildiğimizdir insan olarak. İşte bence esas mesele, bir hocanın yaptığı işin anlamını kendini kendisine veya başkalarına kanıtlamakta değil de, dünyaya ve önüne gelenlere neyi ne kadar verebildiğinde bulmasında.

Ben” olgusunu “biz”e ve hatta “sen”e ne kadar çevirebiliyorsa bir hoca, o kadar değerli, o kadar olgun, o kadar işnin hakkını veriyordur kanımca.

Viktor E. Frankl “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabında Logoterapi yönteminden bahseder. Ve der ki, “Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir.”

Bu bağlamda bakınca, neden bazılarının eğitmen olamayacağı ve bazılarının ne yaparlarsa yapsınlar hayat tarafından diğer insanlara ışık tutmak üzere görevlendirildiğini daha iyi anlıyor insan. Eğer icra ettiğiniz hocalık görevinde yalnızca kendi benlik duygunuzu besliyorsanız, üzgünüm ama taşıdığınız sıfat çok yarım demektir. Gerçek bir hoca, verebildiği, anlayabildiği, görebildiği ve dönüştürebildiği ölçüde yaşar, yaşatır…

Kısacık bir beş aylık süreçte, önüme gelen dört ayrı pırıl pırıl öğrencide gördüğüm tek şey, aydınlanmaya olan ihtiyaçları, onlara inanılmasına, ellerinden tutulmasına ihtiyaç duyan ve buna sahip olunca kökten değişebilecek ışıl ışıl kimlikleriydi. Hayat çok az insana kendi olma şansını ve cesaretini sunar. Çünkü ailelerin baskıları veya doğru bildikleri, güvenli bir hayat yaratma kaygısı, belki de anne babanın deneyimleriyle örülmüş bir hayat, henüz hayatının başında 17-23 yaş aralığında pek çok gencin potansiyelini fark edemeden yaşamın içinde sürüklenmesine yol açar.

İşte sırf bu nedenle, hoca olmayı notla, başarı kaygısıyla, sınav stresiyle örmektense, öğrencilere birer pırlanta, yarının mimarı birer deniz feneri gibi bakabilen hocalardır bugün en çok ihtiyaç duyulan.

Eğitim dünyasında gerçek birer hoca olabilmek zor, çünkü insanın en önce kendi zaaflarının ve eksilerinin farkında olmasını, kendini yönetebilmesini ve olaylara, insanlara bir üst kattan bakabilmesinin gücünü gerektiriyor. Nihayetinde bir apartmanın beşinci katından gördüğünüz manzara ile onuncu katından gördüğünüz manzara aynı değildir. Onuncu kata çıkmak için en önce sizin cesarete, inanca, güce ve farkındalığa ihtiyacınız var. En önce sizin değişebilme gücü göstermeniz ve hayattaki en anlamlı şeyin güç değil, sevgi olduğunu anlayabilmeniz gerekli.

Eğitim dünyasında bugün var olan hoca gibi tüm hocalara saygıyla…


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05