adscode
adscode

Ali Yalçın: Yükseköğretim sistemi için daha etkin politikalar geliştirilmeli

Eğitim-Bir-Sen Başkanı Ali Yalçın, “Yükseköğretim sisteminin daha nitelikli büyümesi ve artan yükseköğretim talebine cevap üretebilmesi için, tercih edilebilir yüz yüze öğretim programlarındaki kontenjanların artırılma

Ali Yalçın: Yükseköğretim sistemi için daha etkin politikalar geliştirilmeli
Eğitim

 

 

Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Başkanı Ali Yalçın, “Yükseköğretim sisteminin daha nitelikli büyümesi ve artan yükseköğretim talebine cevap üretebilmesi için, tercih edilebilir yüz yüze öğretim programlarındaki kontenjanların artırılması ve verimli kullanılması için daha etkin politikalar geliştirilmelidir” dedi.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi (EBSAM) tarafından hazırlanan Yükseköğretime Bakış 2021: İzleme ve Değerlendirme Raporu’nu açıkladı. Yalçın, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, yükseköğretimin, günümüzün ekonomik ve toplumsal gelişiminin temel sürükleyici gücü hâline geldiğini ifade ederek, yüksek eğitim düzeyinin hem toplumun hem de bireylerin sosyo-ekonomik açıdan refahının artmasında önemli rol oynadığını belirtti. Nüfusun büyük bir bölümünün hızla değişen iş gücü piyasasına uyum sağlayabilecek kaliteli bir yükseköğretime erişiminin sağlanmasının, eğitim sistemleri ve politika yapıcılar için büyük önem arz ettiğini dile getiren Yalçın, yükseköğretime yönelik yapılan her yatırımın çıktısının birçok parametrede ülkenin refahını artırabilecek önemli bir gösterge olduğunu, kız ve erkeklerin her yıl değişen yükseköğrenim seçimlerinin, yükseköğretim programlarının arzını, dolayısıyla da iş gücü piyasasının sonuçlarını etkilediğini, bu seçimleri ve bunların sonuçlarını anlamanın, yükseköğretim sistemini ve kaynaklarını daha verimli kullanmak için oldukça önemli olduğunu vurguladı.

‘OLUMSUZ ETKİLERE YÖNELİK POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMELİ’

Covid-19 salgını nedeniyle üniversitelerde uzaktan eğitime geçilmesi ve bunların etkileriyle birlikte yükseköğretimde yaşanan değişimlerin ele alınmasının daha da önemli hâle geldiğini kaydeden Yalçın, şunları söyledi:

“Salgın döneminde yaşanan değişimlerin uzun ve kısa vadedeki etkileri hâlâ belirsizliğini korurken, yaşanan bu değişimlerin yükseköğretim sistemine olan etkileri güncel verilerle ortaya konulmalı ve uzun vadede karşımıza çıkması muhtemel sorunların olumsuz etkilerine yönelik politikalar geliştirilmelidir. Türkiye’nin eğitim, öğretim ve bilim hizmet kolunun genel yetkili sendikası olarak, başta üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarının korunması ve geliştirilmesi olmak üzere eğitimin her alanına ilişkin veriye dayalı bilimsel bir bakış açısıyla çalışma hayatının ve eğitim sisteminin temel sorun alanlarını ve çözüm önerilerini ele aldık. Yükseköğretim sisteminin verimliliğinin ve etkinliğinin kapsamlı bir analizini yaparak 2017 yılında ilkini yayımladığımız ‘Yükseköğretime Bakış’ rapor serimizin beşincisi olan Yükseköğretime Bakış 2021: İzleme ve Değerlendirme Raporu ile etkin, verimli ve kaliteli bir yükseköğretim sisteminin tesis edilmesine yardımcı olmaya devam etmekteyiz. Uluslararası kuruluşların standartlarını kullanarak ve veri temelli analiz ilkesini gözeterek hazırladığımız rapor, içeriği ve metodolojisiyle yükseköğretimde yaşanan değişimlerin süreç analizlerini ve sonuç gözlemlerini yansıtan bir perspektifle sunulmakta ve yükseköğretime geçiş, yükseköğretime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretim elemanları, eğitim ortamları, yükseköğretimin finansmanı, üniversitelerin akademik ve yenilikçilik performansı bölümlerinden oluşmaktadır.”

‘ÖĞRENCİ SAYISI HIZLA ARTMAYA DEVAM EDİYOR’

Yükseköğretimde mevcut veya yeni açılacak hem programlara hem de programların kontenjan sayılarına ilişkin kararların ülkenin kalkınma hedefleri ve toplumsal ihtiyaçlar gözetilerek ileride ihtiyaç duyulması muhtemel alanlar da dikkate alınarak verilmesi gerektiğini ifade eden Yalçın,

“OECD ülkelerinin nüfusta bin kişi başına düşen yükseköğretim öğrenci sayısı bakımından Türkiye ilk sırada yer alırken, 20-24 yaş grubunda hem erkek hem de kadınlarda okullaşma oranları bakımından ise OECD ülkeleri ortalamalarının oldukça üzerindedir. Yükseköğretim öğrenci sayısındaki artışın sebebi açık öğretim öğrenci sayısındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Son yıllarda devlet yükseköğretim kurumlarında yüz yüze öğrenci sayılarında bir düşüş ve durağanlaşma yaşanırken, devlet açık öğretim programlarında toplam öğrenci sayısı hızla artmaya devam etmektedir. Yükseköğretim sisteminin daha nitelikli büyümesi ve artan yükseköğretim talebine cevap üretebilmesi için, tercih edilebilir yüz yüze öğretim programlarındaki kontenjanların artırılması ve verimli kullanılması için daha etkin politikalar geliştirilmelidir” dedi.

‘İŞSİZLİK ORANLARINI DÜŞÜRÜCÜ POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMELİ’

Türkiye’nin 2010 yılından 2020’ye kadar, 25-34 yaş arası yükseköğretim mezunu oranının yüzde 18 puan artırarak OECD ülkeleri arasında en yüksek artışı sağladığını kaydeden Yalçın, şunları söyledi:

“Buna karşın Türkiye’nin 25-34 yaş arası yükseköğretim mezunu oranı (yüzde 35) hâlâ OECD ülkeleri ortalamasından (yüzde 45) düşüktür. Bu veriler doğrultusunda, yükseköğretim sisteminden yıllık mezun sayılarının artırılmasına yönelik uygun politikalar geliştirilmesine ihtiyaç var. Türkiye, 25-64 yaş arası yükseköğretim ön lisans, lisans ve lisansüstü mezunlarının istihdam oranları bakımından neredeyse hem OECD ülkeleri ortalamalarının altında hem de OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almaktadır. Türkiye, yükseköğretim mezunlarının istihdam oranlarının artırılmasına yönelik mevcut politikalarını gözden geçirerek işsizlik oranlarını düşürücü politikalar geliştirmelidir. Türkiye, OECD ülkeleri arasında yükseköğretimde en genç öğretim gücüne sahip ülkelerin başında gelmektedir. 50 yaş altında öğretim elemanı oranı yüzde 80’dir. Türkiye’nin öğretim gücünün genç olması, yükseköğretimde eğitim ve araştırma kalitesinin artması için bir avantajdır. Bu bağlamda teşvik mekanizmalarının genç öğretim kadrosuna göre yeniden gözden geçirilmesi, hem yükseköğretimde öğretim kadrolarını cazip hâle getirecek hem de yükseköğretimde eğitim ve araştırma kalitesinin artmasına neden olacaktır.”

‘ARZ-TALEP DENGESİ GÖZETİLEREK BELİRLENMELİ’

Yalçın, Yükseköğretimdeki personel ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda öğretim görevlisi kadrolarının cazip hâle getirilmesi gerektiğini söyleyerek, şunları kaydetti:

“Hâlihazırda uygulanan politikalar yeniden gözden geçirilmeli, 50/d kapsamında çalışan araştırma görevlilerinin doktora eğitimlerini tamamladıktan sonra kadroya geçiş imkânları sağlanmalı ve bu konudaki problem alanları da çözülmeye çalışılmalıdır. KYK yurt sayıları artmasına rağmen yurt başına düşen öğrenci sayısı yıllara göre sabit kalmıştır. Bu nedenle, yurt başına düşen öğrenci sayısının azaltılması için yeni yurtlara ihtiyaç duyulmaktadır. 2019 yılı verisine göre ikamet ettiği ilden başka bir ile üniversite okumaya giden 18-24 yaş arası 411 bin 818 yükseköğretim öğrencisi bulunmaktadır. Bu öğrencilerin sayısı her yıl artmaktadır. Öğrencilerin okulunun uzaması, illere göre il dışından okumak için gelen öğrencilerin sayısı ve artış eğilimi gibi parametreler dikkate alınarak yeni yurtlar yapılmalı, ayrıca yeni yapılan yurtların arz-talep dengesi gözetilerek konum ve büyüklüğü belirlenmelidir.”

 

 

DHA


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)