adscode
adscode

Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum!

ERG Araştırmacısı Umay Aktaş Salman, velilerin eğitime ayırdığı bütçeyi, okullar arasındaki farkı ve eğitimde fırsat eşitliğinin önemini farklı sosyoekomik gruplardan ebeveynlerin deneyimleriyle anlatıyor.

Ayşe ve Elif Arasındaki Uçurum!
Eğitim
Güncelleme : 29-May-19 12:27

“Türkiye’de hanehalklarının eğitim harcamaları arasında uçurum var. Yoksul ve zengin kesimin eğitim harcamaları arasındaki fark 23 kat. Bu farka eğitimdeki eşitsizlikler de eklenince çocuklar arasındaki öğrenme uçurumu artıyor. Velilerin eğitime ayırdığı bütçeyi, okullar arasındaki farkı ve eğitimde fırsat eşitliğinin önemini farklı sosyoekomik gruplardan ebeveynlerin deneyimleriyle anlatıyoruz.”

Ayşe, 4.sınıfa gidiyor. Asgari ücretle geçinen bir ailenin üç çocuğunun en büyüğü. Yoksul bir mahalledeki, imkânları kısıtlı, ikili eğitim veren bir okula gidiyor. Okulda yemekhane, spor salonu yok, bilgisayar laboratuvarı yetersiz. Ayşe’nin okul malzemeleri eksik. Silgisini bile iki yıl kullanıyor. Çünkü yenisini alabilecek bir bütçeleri yok. Evde, eğitimini, gelişimini destekleyecek hiçbir kitabı, materyali yok.

Elif  3. sınıfa gidiyor, kardeşi Ahmet ise 2. sınıfta. Kayıt sırasında yüksek bağışlar verilip, şartları velilerin desteğiyle de iyileştirilen bir devlet okulunda okuyorlar. Fiziksel şartları çok daha iyi, sınıf mevcutları daha az olan bir okulda tam gün eğitim alıyorlar. Yemekhanede yemeklerini yiyor, okulun sosyal ve sportif faaliyetlerine katılıyorlar. Velilerin ücretini ödediği, dışarıdan gelen öğretmenler okulda her devlet okulunda olmayan robotik kodlama, akıl oyunları gibi dersleri de veriyorlar. Okul sonrasında da ebeveynleri onları, sosyal ve kültürel etkinliklerle destekleyebiliyor.

9. sınıfta olan Zeynep ve 3. sınıfta olan Okan ise özel bir okulda eğitim alıyor. Onlar da okulda pek çok farklı etkinlik ve çalışma yapma şansına sahip. 24 kişilik sınıflarda eğitim alıyorlar. Her birinin yıllık okul ücreti yaklaşık 70 bin TL. Okul dışında da piyanodan, masa tenisine, yüzmeden dansa kadar pek çok alanda faaliyetlerde bulunuyorlar.

Eğitim harcamalarında yoksul ve zengin kesim arasında 23 kat fark var

Onlar farklı sosyoekonomik gruplardan gelen ebeveynlerin çocukları. Türkiye’de hanehalklarının eğitim harcamaları arasında uçurum var. 2017 yılında yapılan eğitim harcamasının yüzde 19’unu hanehalkları yaptı. TÜİK Hanehalkı Tüketim Harcaması 2017’ye göre, eğitim harcamalarının (okula gidiş geliş masrafları, özel okul, özel ders, etüd, yaz okulu, üniversite harcı ücreti vs.) sadece yüzde 2,8’ini gelirden en az pay alan yüzde 20’lik dilimdekiler yaparken, yüzde 63,6’sını en yüksek pay alan yüzde 20’lik dilimdekiler yaptı. Yani eğitim harcamalarında yoksul ve zengin kesim arasında yaklaşık 23 kat fark var.

Yoksulluğun yarattığı eşitsizlik tablosu çok net. OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2018 raporunda belirttiği gibi sosyoekonomik statünün eğitimde eşitlik üzerindeki etkisi yaşam boyunca da genişleme eğilimi gösteriyor. Verilere yansıyan bu eşitsizliği bir de farklı sosyoekonomik grupların deneyimleri ve anlatımları üzerinden dile getirmek istedik. Amacımız röportaj yaptığımız ailelerin imkânlarını ya da imkânsızlıklarını ortaya sermek değil. Amacımız hanehalklarının eğitime ayırdığı bütçeyi, okullar arasındaki farkı, herkesin nitelikli eğitime erişim hakkının ve eğitimde fırsat eşitliğinin önemini ortaya koymak. Bu sebeple yazımızda çocukların adını değiştirerek ebeveynlerinin adını ise kodlayarak yayınlıyoruz.

Asgari ücretliye okul öncesi eğitim lüks

S.B üç çocuğu ve eşiyle birlikte İstanbul’un Gaziosmanpaşa ilçesinde yaşıyor. Asgari ücretle geçinen bir aile. Baba işçi olarak çalışıyor. En büyük çocukları Ayşe, 4. sınıfa gidiyor. Oğullarından biri 6, diğeri ise 4 yaşında. İkisi de okul öncesi eğitim alamıyor. Aslında 6 yaşındaki oğlu anasınıfına başlamış ancak aylık 200 TL olan ücreti ödeyemedikleri için bir ay sonra bırakmak zorunda kalmış.

Okulun öğretmenlerinin yüzde 35’i ücretli

Ayşe, mahallesindeki bir devlet okuluna gidiyor. Okulunun imkânları kısıtlı. Çoğunlukla yoksul ailelerin çocuklarının gittiği okul sabahları ortaokul, öğlenleri ilkokul. Yani ikili eğitim yapılıyor. Yaklaşık 1800 öğrencisi var. 26 derslikli okulda sınıf mevcutları ortalama 40 kişi. İlk ve ortaokulun öğretmen sayısı toplam 71. Bu sayının 23’ünü ücretli öğretmenler oluşturuyor. İlkokulda 5, ortaokulda 18 ücretli öğretmen var. Ücretli öğretmenlerin büyük çoğunluğunu iki yıllık üniversite (ön lisans) mezunları oluşturuyor. Okulun bir spor salonu yok. Yemekhanesi yok. Bilgisayar laboratuvarındaki bilgisayarların yarısı bozuk. Kendi çabalarıyla kurmaya çalıştıkları kütüphane ise hem kitaplar hem de düzen açısından yetersiz. İlkokul ve ortaokulun birer rehber öğretmeni var. Yani öğretmen başına yaklaşık 900 öğrenci düşüyor.

Anne S.B kızının eğitim masraflarını öğretmenin desteği ve okula gelen kırtasiye yardımlarıyla karşıladıklarını söylüyor. Kızının eğitimiyle ilgili bir bütçe ayıramadıklarını anlatıyor:

“Silgisini bile iki yıl kullanıyor”

“Öğretmenimiz velilere ev ziyareti yapıyordu. Eve gelip durumumuzu gördü. Sağolsun çoğu zaman fotokopi parası ya da başka ihtiyaçları kendi cebinden karşılıyor. Kızım çok başarılı ama ona hiçbir destek sağlayamıyoruz. Yeteneğinin olduğu ya da öğrenmek istediği bir şeyle ilgili bir kursa yollayamıyoruz. Sporla ilgilenmek istiyor ama bir yere yollamak için bütçemiz yok. Okulda da imkânlar kısıtlı. Çocukların giysileri için bile öğretmenimiz destek sağlıyor.  Ya da bazen okula kıyafet yardımı geliyor, buradan sağlıyoruz ihtiyaçları. Okul çantasını geçen sene bu yardımdan karşıladık. Bu sene yırtık ama idare ediyor. Asgari ücret alıyor eşim. 950 TL kira ödüyoruz. Elektrik, su faturası ve bir de kısıtlı mutfak masrafımız var. Sadece çocukların karnını doyuracak kadar makarna, bulgur… Kalemler dışında hiçbir şeyimizi kısa süreli kullanmıyoruz. Silgisini bile iki sene kullanıyor kızım.”

Özetle Ayşe’nin ailesi temel ihtiyaçlarını bile tam karşılayamazken, eğitim için bütçe ayıramıyor. Anne S.B kendisinin ve eşinin ilkokul mezunu olduğunu çocuklarının, özellikle de kızının okumasını her şeyden çok istediğini anlatıyor:

“Burası sade bir okul, geliyorsun, gidiyorsun o kadar”

“Ailem Doğu Anadolu’da bir köyde yaşıyor. Oraya gitmememin tek sebebi çocukları okutmak istemem. Orada bir kar yağsa aylarca okula gidemiyor çocuklar. İyi eğitim alsınlar istiyorum. Ben okuyup meslek sahibi olamadım, çocuklarım olsun istiyorum. Bu okul benim seviyeme göre. Benim gibi durumu olmayan insanların çocuğu burada. Okullara bakıyorum, bazıları çok farklı. Mesela yakındaki diğer okulun her şeyi var. Yoksul ailelerin çocukları bizim okulda toplanmış. Eşitsizlik biraz da bundan. Buranın hiçbir şeyi yok. Sade bir okul. Geliyorsun gidiyorsun o kadar. Senin çocuğun iyi oldu, oldu. Komşularım 5. sınıftan sonra çocuklarını konfeksiyona verdi. ‘Aman bu okuldan ne çıkar zaten’ dediler.  Okul zaten imkânsızlıklar içinde, aileler de eğitime bazen yeteri kadar önem vermiyor. Bu düşüncedeler. Temel ihtiyaçları düşünmekten bazen ‘bu çocuğu okutamam’ diyorum ama kızımın hayalleri var. Büyük birileri gelse, okulun neleri eksik görse ve keşke bir şeyler değişse.”

 

Velilerin desteğiyle imkânları iyileştirilen okullar…

Herkes bütçesi elverdiğince en iyi eğitim şartlarını çocuğuna sağlamaya çalışıyor. T. T’nin 3, 5, 7, 9 yaşlarında  ikisi kız, ikisi oğlan dört çocuğu var. T.T. psikolojik danışmanlık merkezinde yönetici. Eşi ise akademisyen. Okul öncesi çağda olan çocukları henüz okul öncesi eğitim almıyor ama yakında başlayacaklar. İlkokul çağında olan çocukları ise  kayıt bölgesi dışından ortalama 1800 TL bağış alan, velilerin maddi desteğiyle imkânlarını iyileştiren bir okulda eğitim alıyor. Okul öncesi eğitim aldıktan sonra ilkokula başlayan iki çocuğunun biri Ahmet, diğeri Elif. Ahmet 2., Elif 3. sınıfa gidiyor.

Anne T.T’nin okul arayış sürecinde yaşadıkları sadece farklı iller, ilçeler arasında değil, aynı ilçedeki devlet okulları arasında bile yaşanan eşitsizlikleri açıkça ortaya koyuyor:

“Üç yıl önce Üsküdar tarafında 20’ye yakın okul gezmişizdir. Okullar arasında farklar var tabii. Özel okullarda sınıflar 15-20 kişi ama devlet okullarında şartları daha iyi olanlarda bile 30 kişiden aşağı sınıf yok. Adres tutmadığı için geri çevrildiğimiz de oldu, adres tutmasa da bağışla çocuğu alabileceğini söyleyenler de oldu. 3 bin TL’den aşağı fiyat söyleyen olmadı.  Sonunda kızımın ‘kaydı nereye düşüyorsa oraya verelim. En iyi okul eve yakın olan okuldur’ dedik. Kaydının çıktığı devlet okuluna başladı. Kalabalık bir okuldu, ikili eğitim vardı. Spor salonu, yemekhane, kütüphane yoktu. Sınıfta tek üniversite mezunu anne bendim. Sınıf çok kalabalık değildi, 35 kişiydi ama okulun fiziksel olarak temizliği ve diğer imkânları yeterli değildi. Sadece 1 ay devam etti o okula.

 

Aynı ilçedeki iki devlet okulu arasındaki fark

Bir ay sonra şu an aynı ilçedeki başka okula geçiş yaptık. Arada büyük fark vardı. Adresimiz tutmuyordu. Üç yıl önce iki çocuğum için toplam 4 bin TL bağış ödedik. Bağışı gönüllü verdik aslında. ‘Özel okula yollamak yerine buraya yolluyorum, şartları iyileştirelim’ diye düşünüyorsunuz. Geçiş yaptığımız bu okulda eğitim tam gün. Yemekhane var. Okul çok kalabalık değil ve daha temiz. Yaklaşık 500 öğrenci var. İki rehber öğretmeni var. Spor salonu, kütüphanesi var.”

Okulun sundukları sadece bunlarla da sınırlı değil. Serbest etkinlikler dersi velilerin ücretini ödediği, dışarıdan öğretmenlerin verdiği robotik kodlama, masa tenisi, drama, halk oyunları, akıl oyunları, İngilizce gibi etkinliklerle çeşitlendiriliyor. Anne T.T, okulda velilerin de desteğiyle yapılanları şöyle anlatıyor:

“Serbest etkinlik saatleri dışardan öğretmenlerin geldiği çeşitli derslerle destekleniyor. Dileyen istediği derse katılıyor. Aylık toplamda 150-200’ü geçen rakamlar ödediğimiz. Yemekhane var, ona da aylık 200 TL ödüyoruz.  Okul saatinden sonra isteyenlerin katıldığı, çalışan ebeveynlerin çocukları için çoğunlukla tercih ettiği etütler de oluyor. Okulun öğretmeni gönüllü ise kalıyor, ders saati ücretini veliler ödüyor”

“Okul dışı etkinlikler için yılda 15 bin TL harcıyoruz”

T. T okul dışında da çocuklarının ilgi ve yeteneklerini çeşitli kurslarla destekleyebiliyor:

“Kızım üç senedir jimnastiğe, oğlum futbol okuluna gidiyor. Kuran dersi alıyorlar özel olarak. Kızım gitar dersi de alıyor. Tüm bu kurslar için toplamda yıllık yaklaşık 15 bin TL harcıyoruz. Okuldaki etkinliklere ve ihtiyaçlara da aylık ikisi için yaklaşık 500 TL veriyoruz. Bazen eşimle birbirimize soruyoruz; ‘Biz şimdi çocuklarımızı özel okula göndermemiş mi olduk?’  Okullar keşke eşit imkânlarda olsa. Her çocuğun yeteneği, yatkın olduğu bir alan vardır. Yani keşke bunlar okul ortamında daha çok verilebilse. Bütçemiz müsait olmasa ilk gittiği ama memnun olmadığımız okulda devam edecekti kızım, oğlum da o okula başlayacaktı. Çözümün paradan geçmesi üzücü. Geride iki çocuğum daha var. Bazen nasıl yettireceğimizi düşünüyoruz.”

Diğer seçenek: Özel okul

Çocuklarına önceki iki ebeveynlerden daha farklı bir seçenek sunabilenler de var; Özel okul. Onlardan biri  de G. G, 20 yıldır finans sektöründe çalışıyor. Çocuklarının babası da aynı sektörde çalışıyor. Yöneticilik yapan G. G’nin kızı Zeynep 9., oğlu Okan ise 3. sınıfa gidiyor. Her ikisi de 3 yaşından ilkokula başlayana kadar okul öncesi eğitim alabilen çocuklardan. İki çocuğun şu an devam ettiği okulların ücreti yıllık yaklaşık 70 bin. Yani iki çocuğu için yıllık 140 bin TL ödüyor.

G.G çocuklarını neden özel okula yollamayı tercih ettiğini şöyle anlatıyor:

“Bir çocuk  iyi bir eğitim alabilirse geleceği için iyi bir altyapı oluşturabilir. Yeteneklerini ve ilgilerini keşfedebilirse potansiyelini kullanabilir diye düşünüyorum. Okul seçerken bunları düşündüm. Ayrıca yabancı dili de iyi öğrenmelerini önemsedim. Devlet okulu hiç düşünmedim. Kendim ekol olmuş bir devlet okulundan mezunum. Bir ekolün, kültürün parçası olmak ne kazandırıyor çok iyi biliyorum. Kızım hedeflerini daha  yüksek koyabiliyor. Harvard’ta okumayı hayal edebiliyor. Çünkü çevresinde bunu başaran çocuklar var, bu konuşulabiliyor. Böyle bir ortamı görebildiği için hayal de edebiliyor. Tenisten eskrime pek çok farklı alana dokunabildiler okulda. Felsefe, aşçılık, robotik, satranç, çok çeşit var. Yabancı dilleri çok iyi. Öğretmenler çocuklarla birebir zaman ayırabiliyor.”

İki çocuğu için okul dışındaki etkinliklere yılda 30 bin TL ayırıyor

Okulun dışında bir de ailenin çocuklarına sunabildiği imkânlar var. G.G çocuklarının deneyerek ilgi ve yeteneklerini keşfetmelerine destek olduklarını anlatıyor:

“Kızım beş yıldır dans ediyor. Neye ilgi duyacağını, deneyerek buldu. Oğlum kendi isteğiyle okul sonrasında masa tenisi ve kodlama eğitimine kalıyor. Yüzmeye gidiyor. Piyano dersi alıyor.”

Çocukların okul dışındaki tüm bu kursları ve etkinlikleri de yılda yaklaşık 30 bin TL’ye mal oluyor.

“Eşitlik için öğretmenin niteliği de çok önemli”

Okulların çocuklara sadece öğretim değil eğitim vermesi gerektiğini anlatan G.G, eğitim kurumlarının imkânlarının yanı sıra öğretmenin niteliğinin çok önemli olduğunu söylüyor:

“Okulların sundukları önemli ama her şey değil. Biz Anadolu lisesinde eskrim mi oynuyorduk? Bugün baktığımızda hep öğretmenlerimizin bize kattıklarını konuşuyoruz arkadaşlarımla. Eğitimde niteliği artıracak en önemli etkenlerden biri çocuğa dokunan öğretmen. Niteliği artırmak için öğretmenden başlamak gerekiyor. Çocuğa kapasitesini zorlayabileceği ortam sunabilmek de gerekiyor. İmkânsızlıklar içinde neler yapan çocuklar var. Ya da o kadar imkân içinde hiç birşey yapmak istemeyenler var. Önemli olan eğitimde eşitliği sağlayabilmek. Sadece  doğru okula giderek bütün her şey de gerçekleşmiyor. Onun yanında, arkasında, önünde bir sürü etken var. Ülkede ne zaman eğitim başka her meseleden öne çıkıp, önceliğiniz haline gelir, o zaman eşitlik uzak ve zor olmaz..”

Öğrenme uçurumu giderek artırıyor

Kuşkusuz ebeveynlerin çocuklarına sunduğu olanaklar arasında farklar olacak. Ancak gelir dağılımındaki eşitsizliğe eğitimdeki eşitsizlikler de eklenince bu fark uçuruma dönüşüyor.

ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörümüz Burcu Meltem Arık,  çocuklarının akademik ve sosyal duygusal gelişimi için destek sunabilen aileler ile sunamayan ailelerin çocukları arasında okul öncesinden liseye kadar öğrenme uçurumunun arttığına dikkat çekiyor:

“Veliler çeşitli imkânlar sağlayabilir ama eğitim hakkı bağlamında okulun sağlaması gereken temel imkânlar var. Bu imkânlar dikkate alınarak planlama ve müdahale yapılmalı.  Bunların eşitlikçi bir şekilde bütün okullarda sağlanması gerekiyor. Bu imkânları bulamadıkları için veliler güç de olsa kendi bütçelerini zorlayarak ve hatta borçlanarak başka çözümler bulmaya çalışıyor.  

Veliler eğitim masraflarından şikayetçi

TÜİK 2018 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, çocuğu devlet okuluna devam eden velilerin yüzde 44,2’si, özel okula devam eden velilerin ise yüzde 60,4’ü eğitimde yaşanan sorunlardan biri olarak eğitim masraflarını görüyor. Öte yandan üzerinde çalışmaya devam ettiğimiz bir araştırma çerçevesinde yapılan ön çalışmalarda da veliler her yerde eşitlikçi bir eğitim sunulmamasından şikâyet ediyor. Devlet okullarında temizlik görevlilerinin maaşları, sabun gibi temel hijyen malzemeleri de dâhil olmak üzere çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması için talep edilen bağışlar ortak olarak dile getirilen bir konu.

Ayrışmaya sebep olan sistem

Veliler, ücretsiz olması gereken eğitimin öyle olmadığını ve okullara maddi olarak zorlayıcı ve düzenli yardımlar yapmak durumunda kaldıklarını belirtiyorlar. ‘Bu harcamayı yapmazsam çocuğum iyi eğitim alamaz’ anlayışı var. Bunun kanıksanmış olması ve çözümsüz görülmesi sorunlu. Huzursuzlar ama bu sistemin içinden çıkamıyorlar, nasıl çıkabileceklerini bilmiyorlar. Bir tür öğrenilmiş çaresizlik. Velilerin yeterli desteği sağlayamadığı durumlarda ise bu ihtiyaçlar karşılanamıyor. Velilerin bir kısmı çocuklarını adrese dayalı kayıt sistemi ile belirlenen okullara kayıt ettirirken diğerleri ikametgâh adreslerini değiştirerek ve bunun için de bağış yaparak çocuklarını daha iyi olduğunu düşündükleri başka okullara kayıt ettiriyor. Aynı okulun içinde belirli öğretmenlerin sınıfına girmesi için de ayrıca bağış yapıldığı ifade ediliyor. Okulun öğrencilerinin sınavlarda gösterdikleri puan başarısı ve sınıfların mevcudu okul seçiminde önemli etkenlerden. Bunun yanı sıra okulun fiziki ortamı, donanımı ve öğrencilere sunduğu sosyal etkinlikler de bir okulu iyi yapan özellikler arasında sayılıyor. Bu da ayrışmayı artırıyor.  Türkiye gibi ayrışmanın yüksek olduğu ülkelerde de okulun sosyoekonomik durumunun başarıya etkisi yüksek oluyor.”

Sosyoekonomik durum başarıyı da etkiliyor

Veriler de bunu gösteriyor. PISA 2015’e (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) Türkiye’den katılan 15 yaş grubu öğrencileri arasındaki başarı farkının yüzde 9’u öğrencinin sosyoekonomik durumuyla açıklanıyor. OECD ülkelerinde ailenin sosyoekonomik durumunun öğrencinin başarısındaki etkisi yüzde 13. Türkiye’de bu durumun önceki yıllara göre daha az etkili olması, OECD ortalamasının da altında olması sevindirici. Ancak okulun sosyoekonomik durumunun başarıya etkisi de katıldığında ortaya çıkan sonuç düşündürücü. Türkiye’de hem öğrencinin hem de okulun sosyoekonomik durumu göz önüne alındığında, bu iki değişken öğrenciler arasındaki başarı farkının yüzde 26,3’ünü açıklıyor. Ayrıca veriler, ülkelerin öğrenci başına yaptığı harcamayı artırmanın başarıyla ilişkisinin güçlü olduğunu da gösteriyor. Eğitim İzleme Raporu 2019’unun ilk dosyası “Eğitimin Yönetişimi ve Finansmanı”nda belirttiğimiz gibi PISA 2015 sonuçlarına göre, öğrenci başına 6 ila 15 yaş arasında yapılan kümülatif eğitim harcaması 50 bin doların altında olan ülkelerde, eğitim harcamasının artması akademik başarıyı artırıyor. Türkiye’de 6 ila 15 yaş arasında öğrenci başına 32 bin 752 dolar harcandığından eğitim harcamasını artırmak akademik başarı için büyük önem taşıyor.  Mesela öğrenci başı yapılan eğitim harcaması Türkiye’den 8 bin dolar fazla olan Şili’nin fen puanı, Türkiye’nin puanından 22 puan daha fazla.

Eğitime ne kadar bütçe ayrılıyor ?

Böyle bir tabloda eğitimde fırsat eşitliği çok önemli. Herkes için eşit ve nitelikli eğitimin sağlanması için önemli noktalardan biri ise devletin eğitime ayırdığı bütçe. Peki eğitime ayrılan bütçe ne kadar ve nerelere harcanıyor?Eğitim İzleme Raporu 2019’un ilk dosyası “Eğitimin Yönetişimi ve Finansmanı”na göre MEB 2019 bütçesi 113 milyar TL. 2008’den bu yana MEB bütçesi yaklaşık beş kat artmış gibi görünse de enflasyon dikkate alındığında bütçenin son 10 yılda aslında yaklaşık iki kat arttığını görüyoruz.

MEB bütçesinin yatırıma ayrılan payı yüzde 28 azaldı

Ayrıca eğitime ayrılan bütçe arttı ama yatırıma ayrılan kaynak azaldı. 2019 MEB bütçesinin yüzde 71 gibi büyük kısmı personel giderlerine ayrılıyor. Bu miktara, sosyal güvenlik kurumu devlet primi giderleri için ayrılan bütçe de eklendiğinde MEB personeli için 2019’da bu oran  yüzde 83,4’e çıkıyor. Okulların elektrik, su, yakacak, kırtasiye, bakım ve onarım gibi ihtiyaçlarının karşılandığı ‘mal ve hizmet alımları’ giderlerine bütçenin yüzde 8,8’i, okulların büyük bakım-onarımları, yeni okul yapımı için yüzde 4,9’u, MEB’e bağlı pansiyonlu okullar ile yurt dışında eğitim gören öğrencilerin beslenme ve barınma ihtiyaçları için yüzde 2,9’u ayrılıyor. Bütçede yatırıma ayrılan yüzde 4,9’luk payın önceki yıla göre yüzde 28,2 oranında düşmüş olması dikkat çekici. Geçen yıl yatırımlar için ayrılan bütçe 7.737.121.000, iken bu yıl 5.558.886.000 TL ayrılabildi.

“Bütüncül planlamalara ihtiyaç var”

Okullar arasındaki imkân ve nitelik farklarının azalması için okul öncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz olmasından ikili öğretimin kaldırılmasına kadar pek çok adım önemli. ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörümüz Arık, bütçe önceliğinin eşitlikçi ve bütüncül mekanizmalara yönelik olması gerektiğini söylüyor:

“Okul öncesi eğitime katılımın, çocukların zihinsel, sözel ve sosyal-duygusal gelişimlerinde önemli rol oynadığı, eğitim süreçlerinde akademik performansı olumlu etkilediği ve onları yetişkin yaşamlarına hazırlamaya yardımcı olduğu çeşitli araştırmalarla saptandı. Okul öncesi eğitime katılımı etkileyen en önemli değişkenler ise hanehalkının varlık seviyesi, annenin eğitim düzeyi ve annenin istihdam durumu olarak dikkat çekiyor. Yatırımlar planlanırken ağırlığın okul öncesine verilmesi bu bağlamda önemli. İkili öğretim uygulaması öğrencilerin temel gereksinimlerini karşılamasını ve sosyal yaşamını olumsuz etkiliyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın ikili öğretimi sonlandırma ve 5 yaşı ücretsiz ve zorunlu yapma hedefi var. Bu hedefler yatırım bütçesi gerektiriyor.  Oysa yatırım bütçesinde düşüş olduğunu görüyoruz. Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri de dikkate aldığımızda bu konuda yakın zamanda iyileşme görmüyoruz.

“Eğitim desteği bölgelere göre çeşitlenmeli”

Bütçe planlaması ve önceliklendirmede eşitlik bağlamında kritik olan bir diğer nokta da bölgesel farklılıklar. Dezavantajlılığın yüksek olduğu bölgelerde, sosyal hareketliliğin sağlanması için eğitim hizmeti ve bu hizmetin devamlılığı önemli. Belirli bölgelerdeki öğretmen açığının kapanmasına ve öğretmen hareketliliğine çözüm bulmaya odaklanılmalı. Eğitim maliyetlerini düşürmeye yarayan maddi destek çocukları okula göndermede ailelere yardımcı olabiliyor. Bu destek oldukça önemli. Ancak Türkiye genelinde tek bir uygulama yapılıyor. Bu desteğin bölgelere, şartlara göre çeşitlenmesi gerekiyor. Öğrenci başına verilen destek erişimin sağlandığı, eğitime devam edildiği, edildiği durumlarda da nitelikli olduğu anlamına gelmeyebiliyor. ”

Okullar arasındaki imkân ve öğrenme farkı yüzde 68

Öte yandan Millî Eğitim Bakanlığı da okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıkların olduğunu açıkça dile getiriyor. Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bu farkın yüzde 68 olduğunu söylüyor. Bakanlık en iyi imkânlara sahip okul ile en kötü  şartlardaki okul arasındaki farkı beş yıl içinde yüzde 68’den yüzde 20’ye indirmeyi hedefliyor. Bunun için de Okul Profili Değerlendirme Çalışması’nı pilot olarak hayata geçirdi. Okulların fiziksel alt yapısı, hangi sosyoekonomik bölgede olduğu, kaç ücretli öğretmeni olduğu gibi 50 parametreye bakılacak. Okullar, öğrenme analitiğinden okullar arası başarı farkına, sosyokültürel etkinliklerden, fiziksel ve insan kaynakları olanaklarına kadar bütünsel olarak ele alınacak. Okullar kendi gelişim planını ve modelini çıkaracak. Her okulun eksik olduğu gelişmesi gereken yönler neyse önceliklendirilip onlara yatırım yapılacak. Şartları elverişsiz olan okullara pozitif ayrımcılık yapılarak, imkânı görece daha iyi olan okulların gelişimi de ihtiyaçları doğrultusunda desteklenecek.

Okulların bulunduğu bölgeye, öğrenci ve veli profiline kadar çok değişken yapıları ve ihtiyaçları var. Bu yüzden Okul Profili Değerlendirme Çalışması çok önemli. Arık, bu önemli çalışmanın ciddi bir altyapı ve bütçe gerektirdiğini hatırlatıyor:

“Bakanlık okul profiline yönelik çalışmaları için finansmanın sağlandığı açıklaması yaptı. Hangi kriterlerle, hangi okullara nasıl bir destek verileceğinin bu kapsamda belirleneceğini söyledi. Henüz kamuoyuna  yansımış bir netlik olmadığı ve yatırım bütçesi de önemli oranda azaldığı için bu uygulamadan geri adım atılır mı sorusu doğuyor.”

Tüm bu verilerin, soruların ardından hikâyenin en başına döndüğümüzde Ayşe, Elif ve Zeynep arasındaki uçurum, çocukların içine doğdukları şartlardan bağımsız olarak, yaşamlarını inşa etmelerinde eğitimde fırsat eşitliğinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ebeveynler çocuklarına farklı imkânlar sunabilir. Ama onlar arasındaki uçurumu derinleştiren okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklılıkları. Okulların verdiği eğitimin niteliği, sunulan imkânların eşit olması, çocukların, özellikle de dezavantajlı çocukların hayatlarını dönüştürebilmesi demek. Bunun için de daha fazla eşitlikçi politikaya ihtiyaç var.

 

 

www.egitimreformugirisimi.org


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)