adscode
adscode

Bazı vakıf üniversiteleri “tabela üniversitesi” olmaktan öteye gidemiyor

CHP Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, eğitimdeki sorunlara değinerek, yanlış eğitim politikalarını eleştirdi.

Bazı vakıf üniversiteleri “tabela üniversitesi” olmaktan öteye gidemiyor
Eğitim
Güncelleme : 28-Jul-21 19:45

CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık CHP Genel Merkezi’nde yaptığı basın açıklamasında eğitimdeki sorunlara değinerek gençlerin mutsuzluğunu dile getirdi.


"Tüm öğrenciler iyi, kaliteli bir eğitim almalı ve eşit eğitim olanaklarından yararlanmalıdır" diyen Karabıyık açıklamasına şöyle devam etti:


Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız” sözleriyle gençliğin önemini dile getirmiş ancak Geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimiz bugün mutlu ve umutlu değil.


Peki gençlerimiz neden mutsuz?


Geçtiğimiz 19 yılda, hiçbir öğrenci başladığı sistemle ve müfredatla mezun olamadı Gençlerimiz rayına oturmayan eğitim sistemi ve sınav sistemi nedeniyle mutsuz.


Üniversiteyi farklı bir şehirde kazanan gençlerimiz yurt sorunu nedeniyle mutsuz.


Üniversiteyi bitiren gençlerimiz iş bulma ümitlerini günden güne kaybettikleri için mutsuz.


Ata’mızın söylediği gibi, geleceğin aydınlığına gençler ile kavuşacağız; ancak hatalı eğitim politikaları nedeniyle gençlerimiz iyi bir “bugünü” yaşamıyor. Peki gelecekleri nasıl olacak?


Değerli basın mensupları,


Son yıllarda akademik özgürlükleri en fazla azalan 6 ülke arasında ne yazık ki Türkiye de bulunuyor. Hiçbir dönemde çok yüksek olmayan Türkiye’deki akademik özgürlükler, 2020 yılı itibariyle hızla düşmüş oldu.


Türkiye maalesef, 2020 yılında en düşük not olan “E” alan ülkeler arasında.

 

Dünyadaki en yüksek akademik özgürlük endeksinin 100 üzerinden 97,2 olduğu sıralamada Türkiye 100 üzerinden 6,4 ile net bir şekilde sınıfta kaldı. Akademik özgürlükte 175 ülke arasında 170. sıradayız!

Ve bu olumsuz tablo, üniversitelerin başarısına da ciddi şekilde yansıyor.

Diğer taraftan ülkemizde yükseköğretim, devlet üniversiteleri ve vakıf üniversiteleri tarafından yürütülüyor. Zaman zaman sizlerle devlet üniversitelerin olumsuz yönlerini, yetersizliklerini paylaştık. Bir dekan bir mekan anlayışıyla açılmış; ancak içi doldurulmamış çok sayıda üniversiteden bahsettik ama bunların yanı sıra her geçen gün yok edilen akademik özgürlüklere rağmen başarılı çalışmalarıyla ön plana çıkan devlet üniversitelerini de ifade ettik.

Yine zaman içerisinde kendi rektörünü bile seçmeyip atanan kayyum rektörler ve üniversitelere verdiği zararları da paylaştık.

Ancak bugün konumuz vakıf üniversiteleri. Vakıf üniversitelerini masaya yatırmak, tartışmak zorundayız. Her geçen gün sayıları hızla artan, gerçek bir eğitim kurumu olarak eğitim veren; ancak bir eğitim kurumundan ziyade ticarethaneye dönüşmüş, adı Vakıf Üniversitesi olan kurumların da var olduğunu biliyoruz.

Bu üniversiteler arasında gerçekten büyük uçurumlar var ve bu yıl da tercih sonrasında öğrenciler üniversitelere yerleşecek ve gençlerimiz hayalindeki meslek hayatına ulaşmaya çalışacak.

Bu nedenle söz konusu üniversitelerin gençlere katkısını önemsemek ve bu konuda kötü örnekleri masayı yatırmak, yükseköğretimin ve gençlerimizin geleceği için önemlidir.

Ülkemizde 77 Vakıf Yükseköğretim Kurumu bulunuyor. 2002 yılında 22 olan Vakıf Yükseköğretim Kurumu sayısı, AK Parti döneminde yüzde 250 artarak 2021’e gelindiğinde 77’ye ulaştı.

Bu üniversiteler ile ilgili değerlendirmelerin yer aldığı YÖK’ün “Vakıf Yükseköğretim Kurumları 2021” raporu geçtiğimiz haftalarda paylaşıldı. Bu rapor, sayıları yüzde 250 artsa da birçoğu “tabela üniversitesi” olmaktan öteye gitmeyen vakıf üniversitelerinin durumunu da gözler önüne serdi.

● Öğrenci sayılarına bakıldığında, 37 bin öğrencisi olan vakıf üniversitesi olduğu gibi, yalnızca birkaç yüz öğrencinin eğitim aldığı üniversitelerin olduğunu da görüyoruz.

● Bazı vakıf üniversitelerinin öğrenci başına düşen açık alanı 310 m2’ye ulaşırken, kimi üniversitelerde öğrenci başına 1 metrekareden az açık alan düştüğü görülüyor.

● Kütüphane alanı ve öğrenci başına düşen kitap sayısına bakıldığında ise; öğrenci başına 5,9 m2 kütüphane alanı ve 48 kitap imkanı olan üniversiteler varken, bazı üniversitelerde öğrenci başına 1 kitap düştüğü, kütüphane alanının yok denecek kadar az olduğu (10 santimetrekare) görülüyor.

● Bir üniversitenin AR-GE için 39 bin lira, reklam giderleri için 1 milyon 67 bin lira harcaması ise bazı vakıf üniversitelerinin eğitim ve araştırma geliştirmeden çok reklama önem verdiğini kanıtlar nitelikte.

Bu rapor, bazı Vakıf Üniversitelerinin hiç ya da minimum düzeyde kütüphane, kitap ve AR-GE yatırımı yaptığı, nitelikli eğitim-öğretimden uzak sadece tabeladan ibaret olduğunun itirafıdır.

Vakıf üniversitelerinin, yerleşim alanlarından öğrenci sayısına, burslu öğrenci oranından AR-GE yatırımlarına ayırdığı bütçeye, öğrenci başına düşen kitap sayısı ve kütüphane alanından kadrolu öğretim üyesi sayısına kadar bakıldığında, söz konusu vakıf üniversiteleri arasında nitelik ve nicelik farkları olduğu çok net görülmektedir.

Hatta, vakıf üniversitelerinin bir yıllık toplam harcamasının ne kadarının vakıftan (ki vakfın amacı budur), ne kadarının öğrenci gelirleriyle karşılandığına dair son verilere bakıldığında, vakıf üniversitesi özelliğinden çok uzaklaşmış, neredeyse tamamı öğrencilerden elde edilen gelirlerle karşılanarak, bir vakıf üniversitesinden ziyade bir ticarethane görünümünde olan bazı vakıf üniversiteleri olduğu söylenebilir.
Vakıf üniversitelerinin yıllık eğitim ücretleri 25 bin TL ile 185 bin TL arasında değişmektedir.

Söz konusu vakıf üniversitelerine genellikle kamu arazileri de tahsis edilmiş olduğu halde, bazı üniversitelerin başarılı öğrencilerine tam burs verme oranının düşük olduğunu görmekteyiz. Oysa, bu kamu arazileri vs. gelirleri ile devlet üniversiteleri yapılabilir, çok sayıda öğrenciye burs verilebilirdi.

İşte vakıf üniversiteleri arasındaki tüm bu farklılıklar akademik başarıyı önemli ölçüde etkilemekte, öğrencilerin eğitimi ve başarıları arasında makas açılmaktadır.

Nitelikli ve kaliteli yükseköğretim, hedeflerimizden biri olmalıdır. Ülkemizdeki tüm öğrenciler iyi, kaliteli bir eğitim almalı ve eşit eğitim olanaklarından yararlanmalıdır.

Sözü edilen rapor yalnızca vakıf üniversiteleri ile ilgili veriler içerse de, tüm üniversitelerimizde bir başarı kaybı yaşandığı çeşitli araştırmalara yansıyor.

Bir uluslararası üniversite başarı ölçüm ve inceleme kurumu olan QS‘in, geçtiğimiz Mart ayında açıklanan 2021 yılına ait raporu, ülkemizde üniversitelerin Dünya’da başarı sıralamasındaki yerini gözler önüne serdi.

Listede ilk 500'de sadece 1 üniversite yer aldı; ilk 1000'de ise sadece 9 üniversitemiz var. Ayrıca, birçok Türk üniversitesinin 2020'ye oranla daha düşük puan aldığı rapordaki dikkat çeken noktalardan biri.

Türkiye'deki 203 üniversitenin dünya sıralamalarına ilişkin diğer değerlendirmelerde ise, üniversitelerimizin 10'u, 2011 yılında uluslararası sıralama kuruluşlarının raporunda dünya sıralamasında ilk 500'de yer alırken, 2020 yılında bu sayı 8'e düştü.

Gençlerimize nitelikli eğitim vermek ya da istihdam sağlamak gibi bir çaba göremiyoruz.

Bu tablonun değişmesi için İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemizde de ifade ettiğimiz gibi, üniversitelerimiz, her türlü düşüncenin özgürce tartışılabildiği, her türlü bilimsel çalışmanın özgürce yapılabileceği ortamlar olmalıdır.

Çünkü biliyoruz ki, üniversitelerin bilimsel, yönetsel ve mali özerkliği çok önemlidir. Bilim üretemeyen üniversiteleri olan ülkeler dışa bağlılığa mahkumdur.

Eğitim sistemindeki sorunlar çözüme kavuşturulmadan kültür, bilim, teknoloji vb. alanlarda kalkınma ve ilerlemeden söz edilemez. Bir ülkede eğitim politikaları ne kadar siyasetten uzak, öğrenciyi merkezine alan, çağdaş ve eğitim çıtasını yükseltme hedefiyle yapılırsa, o ülkenin o kadar kalkınacağı unutulmamalıdır.

LGS sonuçları, eğitimde fırsat eşitsizliğinin derinleştiğini bir kez daha ortaya koydu.
Sorulara verilen yanıtlar ve puanlar arasındaki ayrışma, zaten fırsat eşitsizliğinin hüküm sürdüğü eğitim sisteminde, pandeminin de etkisiyle daha da olumsuzlaşarak öğrenciler arasında açılan makasın büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.

Biz bu makasın nasıl kapatılacağı konusunda önerilerimizi söyleyip, sorunun bir an önce çözülmesinin öneminin altını çizerken, yeni bir dönem başlıyor ve henüz değişen hiçbir şey yok.

Pandeminin eğitim sistemi üzerine olumsuz etkilerini en aza indirebilmek bile o ülkede eğitim sisteminin nasıl yönetildiği, eğitim sistemine ayrılan kaynakların ve personelin yeterliliği ile ilgili iken, ne yapıldı, atanamayan öğretmenler mi atandı?

Okullara kadrolu temizlik, sağlık personeli mi verildi, yeni derslikler mi yapıldı, sınıf mevcutları mı azaltıldı? Ne yapıldı?


Ya da defalarca söylediğimiz, MEB’in bütçesi yeterli değil, kaldı ki o bütçe bile kullandırılmıyor, tasarrufa yönlendirilen tek bakanlık MEB dediğimiz bu süreçte, MEB’e ek bütçe mi verildi de biz duymadık. Ne yapıldı? Okullar eylülde açılacak, ne yapıldı?


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)