Çocuklarımızın beynini olduğu gibi karınlarını da doyurmak zorundayız. Özellikle de okul saatlerinde.
Okulda içecek temiz su ve hijyenik bir ortam bulamayan, özellikle de karnını doyuramayan bir öğrenciden akademik bir verimlilik beklemek hayal olur.
İlk ve orta dereceli okullarda durum vahim ama görünen o ki üniversitelerde çok daha vahim. Eğitim Sen’in “Üniversite Öğrencilerinin Sorunları Araştırması” çok çarpıcı saptamalarda bulunmuş!
Hepsi de önemli ama en önemlisi yemek yemeden günü geçiren öğrenciler. Abartı yok hep biliniyordu araştırmayla bir kez daha ortaya konulmuş oldu! Bırakın ulaşım, burs, staj, istihdam, spor, sosyal desteği, çocuklarımızın karınlarını bile doyuramıyoruz!..
Üniversite öğrencilerinin yüzde 71’i yeterli ve dengeli beslenmediğini düşünüyor ama çok daha kahredici olan yüzde 56’sının “Bazen yemek yemediğim günler oluyor” yönündeki mahcubiyeti.
Eminim ki bu seçeneği işaretlerken yüzleri kızarmış, boğazları düğümlenmiş, yürekleri sızlamıştır. Sanki kabahatli olan kendileriymiş gibi!..
Yine bir başka araştırma gençlerin yüzde 70’inin ayda 5 bin liranın altında bir gelirle geçinmeye çalıştını, yüzde 64’ünün de ailesinden harçlık alarak yaşamını sürdürmeye çalıştığını ortaya koyuyor.
Oysa onlardan ne istediysek yerine getirdiler.
Çocuklara çocukluğunu, gençlere gençliğini yaşatmayıp sınav köleleri haline getirdik. LGS, YKS ve KPSS benzeri sınavlarla canlarına okuduğumuz yetmiyor gibi karınlarını bile doyuramıyoruz, kilometrelerce yolu yayan yürütüyoruz…
Önceki kuşaklar çok daha zor dönemlerden geçtiler ama o zamanlar yokluk yıllardı. “Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı yemek menüleri bugünkülerle kıyaslanamayacak kadar yavandı ve biz o savaşları kazandık” diyenlerimiz var. Haklılar kazandık ama dedelerimiz, ninelerimiz o Milli Mücadele’yi çocukları, torunları özgür, bağımsız ve güvenli bir ülkede yaşasınlar ve gece yatağa tok karınla yatsınlar diye verdiler. Kaldı ki ülkemizin bugün onlara en iyi eğitimi verecek alt yapısı da var, karnını doyurarak gücü de. Sıkıntı onlara bakış açımızda değil, uygulamalar ve diyalog eksikliğinde!..
Öğrenci yük değil gelecek!
Dışarıdan bakıldığında öğrenciye her şeyi lüks görüyoruz.
Tasarruf tedbirleri çerçevesinde hijyen koşullarından fedakârlık yetmedi ki ulaşım ve yemek konularında da frene basıldı.
Bırakın sağlıklı beslenmeyi, karınlarını bile doyuramıyoruz. Bu konuda yardım için el uzatını da, elimizin tersi ile reddediyoruz…
Gelişme çağındaki çocuklarımızın sağlıklı beslenmeleri konusuna, günü kurtarmanın ötesinde daha çok kafa yormalıyız.
Madem ki zorunlu temel eğitimi 12 yıla çıkardık, bu süreçte öğrencinin sadece akademik gelişimini değil, fiziki ve sosyal gelişimini de devlet olarak üstlenmemiz gerekiyor. Eğer bu yükün altından devlet olarak tek başına kalkamıyorsak
o zaman yeni çareler üretmeliyiz.
Millet olarak “Komşumuz aç yatarken, uyumak bize haram” diyen bir kültürden geliyoruz. Fitre ve zekatın amacı da budur. Yediğimiz her lokmayı paylaşmak bizi hiç olmadığı kadar mutlu eder…
Ramazan aylarında kurulan iftar çadırlarının hem hayırseverler hem de sıcak yemeğe hasret olanlar tarafından bu kadar ilgi görmesi bu yüzdendir…
Öğrenciye yemek konusunda da benzer bir oluşuma gidilebilir.
Hemen her ilde ya da ülke genelinde bir ”Öğrenciye Yemek Fonu” kurulabilir ve bağışlarla, gönüllülerle çocuklarımızın karnı doyurulabilir.
Zor bir organizasyon ama eğer istenirse başarılabilir.
Kendileri gibi kamusal bir kurum olan belediyelere bile kapısını kapatan MEB, böylesi bir oluşuma nasıl bakar o ayrı bir konu.