adscode
adscode

Çocukların tablet ve bilgisayar kullanımı ile ilgili kalıplaşmış yargılarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz

Teknolojinin günlük yaşamın organik bir parçası olduğu günümüzde, çocukların tablet ve bilgisayar kullanımı ile ilgili kalıplaşmış yargılarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.

Çocukların tablet ve bilgisayar kullanımı ile ilgili kalıplaşmış yargılarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz
Eğitim
Çünkü geleceğin büyülü teknolojisini, bugün tabletlerinde oyun oynayan çocuklar inşa edecek. Çocukların teknoloji kullanımına bakışımız, içinde bulunduğumuz çağdan yola çıkarak gerçekçi ve makul olmalı. KAYI Okulları Eğitim Danışmanı Deniz Demirtaş, anne babaların, çocukların teknoloji kullanımına ilişkin yargılarına dikkat çekiyor.

Teknoloji her çağda yenileyici ve değiştirici bir güce sahip oldu. Bir yandan pozitif bilimleri geliştirdi, diğer yandan da toplumsal hayata ve bireysel yaşamlarımıza etki etti. Rutinlerimiz ve alışkanlıklarımız üzerinde de belirleyici oldu; güncelleyici, değiştirici, vazgeçirici ya da yenilerini kazandırıcı bir güç olarak karşımıza çıktı. Kişisel tarihimizde, bazı teknolojilerin tabanda standart haline geldiği bir dünyaya gözlerimizi açmışken, bazı teknolojik ürünler de zamanla hayatımıza girdi. 20. yüzyılın son çeyreğinde, 80’li yılların ortalarında yeni bir teknolojik ürün olan kişisel bilgisayarlar evlerimize girmeye başladığında, daha eski bir teknoloji olan televizyon her evin salonunda çoktan yerini almış, her yaştan insanın karşısında zaman geçirmekten hoşlandığı bir eğlence aracı olmuştu. Tıpkı ondan yıllar önce hayatımıza giren ve bizden önceki kuşakları büyüleyen sinema gibi… Evin diğer mekânlarında da dönemin teknolojisini yansıtan başka cihazlar bulunuyordu. Tam otomatik çamaşır makineleri, buharlı ütüler, küçük ev aletleri, video, elektronik tartılar… Teknoloji gelişirken, teknolojiye sahip olma istediğimiz de gün geçtikçe arttı. İstiyorduk; çünkü teknoloji işimizi kolaylaştırıyordu; hızımızı arttırıyor, bize zaman kazandırıyordu. Üstelik kazandırdığı zamanı da daha eğlenceli geçirmemizi sağlıyordu. O yıllarda, geleceğin kurgulandığı filmlerde gördüğümüz ileri teknolojileri de hayal eder, geleceği iple çeker olmuştuk: Aynı zamanda telefon olarak kullanılabilen kol saatleri, elde tutulan ama haberleri kendiliğinden güncellenen gazeteler, konuşan otomobiller… Teknoloji, hayatımızın ayrılmaz bir parçası olacak gibi duruyordu.

Her insan, sınırları içinde doğduğu çağa aittir. İnsanın nasıl bir birey olacağını kendi özünden gelen yapı taşları ile birlikte çevre belirler. Zamanın ruhundan bağımsız hareket etme imkânı olmayan yakın ve uzak, iç ve dış çevreler, yönelimlerimizle birleşerek bizi şekillendirir. Bir iletişim aracı olarak kullandığımız, temel işlevi uzak iki kişi arasında konuşmayı sağlamak olan telefonu belki de artık en az bu işlev için kullanıyoruz. Onunla mesaj yazıyor, fotoğraf çekiyor ve paylaşıyor, kitlesel ya da bireysel medyaların paylaşımlarını görüyor ve onlarla iletişime geçiyor, uçak bileti alıyor, fatura ödüyor, otel rezervasyonu yapıyoruz. Günün her dakikasında elimize aldığımız bir cihaz olmanın ötesinde, organik olmayan, organik bir parçamız artık akıllı telefonlar. Hayatımızın önemli bir parçası. Telefon etmek için ankesör aramıyor, yazılı iletişim için mektup yazmıyor, gelişmeleri öğrenmek için ertesi günün gazetesini beklemiyor, bilet almak için havayolu şirketinin ofisine; oda kiralamak için de otele gitmiyor veya telefon etmiyoruz. Aslına bakarsanız, tıpkı eskiden olduğu gibi bunlar bir alternatif olarak hâlâ bir kenarda duruyor. Tabii vakit kaybetmek isteyenler için…

Bizi etkileyen ve şekillendiren çevre, yetişkinler için nasılsa çocuklar için de öyle bir etkiye sahip. Zamanın ruhu, çocuklar için de aynı biçimde çalışıyor. Doğuştan sahip olduğumuz alıcılar, “çevresel koşullara uyum gösterme becerisi” olarak da tanımlayabileceğimiz zekâyı harekete geçiriyor ve zamana uyumlanıyoruz. Çocuklardaki alıcıların çekim gücü, biz yetişkinlerinkilere göre daha da yüksek. Bu yüzden de yeniliği kabullenme, ona uyum sağlama ve onu kullanma becerisi, çocuklarda yetişkinlere göre daha gelişmiş.

Önümüzdeki 30 yılda hayatımıza, bugünkü benzerlerine göre çok daha gelişmiş teknolojik cihazlar girecek. Kullanıcı dostu olmaları; sunacakları kullanım kolaylıklarının yanı sıra, biçimsel olarak da insandan izler taşımalarından kaynaklanacak. Evet, onlara “robotlar” diyeceğiz. Yapmayı, zaman ve emek kaybı olarak yorumladığımız işlerimizi yapacak, tıpkı şimdiki akıllı telefon uygulamaları gibi bize hizmet edecekler. Bu teknolojiyi kim geliştirecek dersiniz? Şu an, tabletle biraz daha zaman geçirmek için biz yetişkinleri ikna etmek zorunda kalan çocuklar. Bugün yoğun okul günlerinin ardından biraz soluklanmak ve eğlenmek için açtıkları bilgisayarların daha ileri biçimlerini gelecekte üretecek olanlar, onlar.

Çocukluk yaşantılarımızı zenginleştiren oyunlardır. Çocukluğumuzda ne kadar çok oyun oynamışsak, o kadar çok denemiş ve yaşama ilişkin beceri kazanmış oluyoruz. Yaşam pratiğinde süreç nasıl işliyorsa, teknoloji deneyimlerimizde de aynısı oluyor. Orada da önce oyunla başlıyoruz.  Öte yandan her oyun bir yandan bizi beslerken bir yandan da bize efor sarf ettiriyor, yoruyor. Dinlenme, beslenme gibi ihtiyaçlar ortaya çıkıyor.

Çocukluktan ergenliğe, tercih edilen teknolojik ürünler ağırlıklı olarak, bilgisayarlar ve tabletler/akıllı telefonlar. Elbette bu cihazlar tek başına bir işe yaramıyor, onların kullanılabilir olmasını sağlayan programlar ve uygulamalar var. Tercih edilen uygulamaların türüne baktığımızda küçük yaşlarda bireysel oynanan oyunlar, yaş büyüdükçe online oyunlar, fotoğraflı sosyal medyalar, yazılı sosyal medya mecraları olduğunu görüyoruz.

Bunlarla geçirilen zamanın, belli bir noktaya kadar dinlendirici ve eğlendirici, belli bir süreden sonra da yorucu ve yıkıcı olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan kullanma süresini doğru ayarlamak gerekiyor. Teknolojiyi kullanabilme becerisinin, kazanılması ve sürdürülmesi gereken bir beceri olduğu gerçeğini yadsımadan beslenmemiz gereken başka kanallar olduğunu da unutmamak gerek. Aile üyeleri, arkadaşlar, kitaplar, akademik uğraşlar; bu kanalların kanlı canlı olanlarından. Üstelik teknoloji hayatımıza bu kadar yoğun girmeden önce, kullanışlı oldukları pek çok kez test edilmiş enstrümanlar bunlar. 

Teknolojiyi çocuklarımızın yaşamına doğru bir şekilde entegre etmeyi öğrenmeliyiz. Bu anlamda ortak geçerliliği olan bir reçeteden söz edemeyiz.

Nasıl ki her çocuk farklı biçim ve sürede öğreniyorsa, teknoloji kaynaklı oyun ve eğlence konusunda alt ve üst sınırını belirlerken yine çocuğa göre hareket etmek gerekiyor. Çocukların teknolojiyi sadece tüketim malzemesi olarak kullanmaması, üretim tarafında da olmaları, onları daha özgüvenli kılarken, içlerindeki yaratma enerjisini dönüştürebildikleri ölçüde kendilerini daha mutlu hissetmelerini sağlıyor. Geleceğin dili olarak tanımlanan ve dijitalleşen hayatta dünyadaki olup biteni anlama adına kodlama ile çocuklarımızın erken yaşta tanışması da algoritmik düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirmeleri, bir işi sıraya koymayı, sıralanan işi tekrarlamayı, o işle ilgili fonksiyonlar üretme beceresi edinmelerini açısından değer taşıyor. Bunun yanı sıra teknolojiye ebeveynlerin kontrolünde, güvenli kişisel ortamdan dünyaya açılan bir keşif kapısı olarak bakmak da çok yanlış olmayacaktır. Özellikle erken çocukluk döneminde yoğun teknoloji kullanımı, zayıf çocuk- ebeveyn ilişkisinin yaygınlaşmasına yol açabiliyor. Bunun devamında zayıf akran ilişkileri ve etkileşim temelli sorunlar bunları izleyebiliyor. Bu açıdan sosyal medya kullanımı ve online olarak oynanan oyunlar sırasında çocuklarımızın güvenliğini sağlamak, kendi güvenliklerini sağlayabilmeleri hususunda onları bilgilendirmek bedensel ve ruhsal sağlığın korunması için büyük önem taşıyor.

Bu konuda şu adımları izleyebiliriz:

Telefon, tablet ve bilgisayarla olan kendi ilişkimizi gözden geçirmek doğru bir ilk adım olacaktır.  Örneğin akşamları işten gelen anne-babalar olarak evdeki vaktimizin ne kadarını bu cihazlarla geçirdiğimiz konusunda bir öz eleştiri yapabiliriz.
Başta bilgisayar ve tablet olmak üzere teknolojik aletleri kullanma konusunda yasaklayıcı değil yönlendirici bir tutum sergileyerek, çocuklara yararlı kullanımı öğretebiliriz.
Bilgisayarın üretim ve fayda amaçlı kullanımı için çocuklarımızla birlikte çalışmalar yapabiliriz.  Araştırmalar yapmak, bu araştırmaların sonunda öğrenilenlerin paylaşmak, öğretici ve geliştirici uygulamalar indirmek ve bu uygulamaları birlikte kullanmak, iyi birer seçim olacaktır.
Televizyon ya da başka bir cihaz çevremizde olmadan birlikte oyun oynamak, etkinliklere katılmak, yarışmalar yapmak hem çocuklarda aileye olan aidiyeti geliştirecek, hem de iyi vakit geçirmenin başka yolları da olduğu bilincini geliştirmelerini kolaylaştıracaktır.
Açık hava oyunları, spor ya da bir müzik enstrümanı çalma konusundaki yönlendirmelerimiz, gerçek hayattaki beğen butonunu kullanmalarını sağlayacaktır.
Kabul edelim ki teknoloji gün geçtikçe hayatımızdaki etkisini arttıracak. Bu yüzden onu reddetmekten veya çocuklarımız tarafından kabul görmeyecek düzeyde sınırlandırmaktansa, geleceğin teknolojisini bugünün çocuklarının, şimdiki deneyimlerinden de yola çıkarak inşa edeceğini unutmadan eğlenme-öğrenme ve üretme dengesini kurma yolunda çalışalım.  Öğrencilere teknoloji kullanımı konusunda rehberlik ederken katı yargılar içeren nasihat verici bir tutum takınmaktansa deneyimleri ve düşünceleri paylaşma yoluna gidilmeli. Okul yaşamının başlamasıyla birlikte, çocuklar eğitim teknolojileriyle de tanışıyor. Teknolojinin akademik beceri gelişiminde bir araç olabileceğini deneyimleme fırsatı buluyorlar. Ders tasarımlarında eğlenceli uygulamalara yer verilmesi, sürece online uygulamaların dahil edilmesi, öğrenme ortamını zenginleştirecektir. Öğretmenlerin, teknolojinin doğru kullanımı konusunda nasihat niteliği taşımayan, hayattan izler içeren paylaşımlarda bulunmaları, çocuklar üzerinde bu anlamda geliştirici olacaktır.

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)