Yaşar Üniversitesi İletişim ve Hukuk fakülteleri öğretim üyeleri Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç ve Dr. Öğretim Üyesi Candide Şentürk, yapılması ve yapılmaması gerekenleri anlattı.
Televizyon, gazete ve internet sitelerinin yanında, özellikle daha yataktan kalkar kalkmaz elimize aldığımız cep telefonları, gündemi takip etmek, neler olduğunu öğrenmek için ilk akla gelen cihazlar haline geldi. Sosyal medya ilk baktığımız haber kaynaklarından birine dönüşünce, birtakım sorunları da beraberinde getirdi. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Aşman Alikılıç, kaynağını sorgulamadan, doğruluğundan emin olmadan yapılan paylaşımlara dikkat çekerek, medya okuryazarlığı ve özellikle de sosyal medya okuryazarlığı olmadığı için durumun giderek vahimleştiğini ifade etti. Sosyal medyanın geleneksel medyaya göre en büyük farkının, kontrolsüz içerik olması ve genellikle içeriğin de kimin tarafında oluşturulduğunun belli olmaması olduğunu belirten Doç. Dr. Alikılıç, “Haber kaynağı güvenilir mi? Doğru mu? Çoğunlukla buna dikkat edilmiyor. Popüler olma, ünlü olma isteği, takipçi sayısını artırma, intikam alma gibi duygularla ya da kişilik özellikleri nedeniyle sapkınlık, cehaletten gibi nedenlerle sahte içerik üretenler var. Artık teknolojiyi kullanarak içeriği manipüle etmek çok kolaylaştığı için hiç olmayan ya da farklı bir yerde olan şeyin farklı algılanmasını sağlanabiliyor” dedi.
İÇERİKLERİN DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLUN
Kaynağı doğrulatmanın çoğu zaman mümkün olamayabildiğini ve çok hızlı içeriğe maruz kaldığımız için bir iletinin tıpkı virüs etkisi gibi 5 dakikada milyonlarca insana ulaşabildiğini kaydeden Özlem Aşman Alikılıç, “Hepimiz zaman zaman da olsa bu tuzağa düşüyoruz. Doğruluğundan emin olmadığınız içeriği lütfen paylaşmayın. Paylaşım öncesi kendinize bazı sorular sorun. Bu içeriği paylaşanı tanıyor muyum? Paylaşımını yaparken kaynak göstermiş mi? Gösterdiği kaynak güvenilir mi? İçerik bilimsel bir içerik ise yazara atıf yapılmış mı? İçerik güncel mi yoksa eski mi? İçerik tanımadığım bir sayfadaysa, o sayfa nasıl bir sayfa? Sayfaya ne kadar güvenebilirim? Uzmanlar tarafından mı yönetiliyor? Eğer yanlış / hatalı/ yalan bir içerikse onu paylaşmam benim itibarimi zedeler mi? İçeriği paylaşırken veya başına eklediğim yazı suç unsuru teşkil ediyor mu? Tanımadığım insanların yüzüne söyleyemeyeceğim şeyleri onlara yazmam doğru mu, ayıp değil mi, ahlaklı mı? Bunları cevaplayabiliyorsanız, devam edin. Yoksa paylaşmayın. Paylaşılan içeriğin kaynağı, güvenilirliğinin sorgulanması, tarihine bakılması gibi birkaç adıma dikkat edilse yanlış bilginin dağılımının önüne kolaylıkla geçebiliriz” diye konuştu.
MEDYA OKURYAZARLIĞI EĞİTİMİ ŞART
Büyük bir çoğunluğumuzun sosyal medya kullanıcısı olduğu ülkemizde maalesef bilinçli kullanımdan söz etmenin çok da mümkün görünmediğini vurgulayan Alikılıç, “Geldiğimiz noktada toplum olarak 7’den 77’ye sosyal medya okuryazarlığı eğitimi verilmesi gerekiyor. Medya okuryazarlığı genellikle en savunmasız grup olan çocuklara yönelik ön plana çıkıyor, lakin ileri yaştaki kişilere de dikkat etmek lazım. Çocuklar kadar yetişkinlere de özellikle de ileri yaştaki kişilere medya okuryazarlığı eğitimi verilmesi lazım. Bu eğitim, paneller gibi geleneksel yöntemlerin yanı sıra yine en fazla kullandıkları araç olan internetten, sosyal medya üzerinden verilebilir. Daha fazla kişiye ulaşması için çok izlenen dizilerin senaryolarına, örneğin, internetteki her bilgiye inanmanın getirebileceği sakıncaların anlatıldığı bölümler yerleştirilebilir” dedi.
HUKUKİ CEZALAR ALABİLİRSİNİZ
Hukuk Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Candide Şentürk, sosyal medya kullanıcılarının özellikle Türk Ceza Kanunu bağlamında cezai sorumluluktan kaçınmak için dikkat etmesi gereken hususlar bulunduğunun altını çizdi. Şentürk, sosyal medyada paylaşılan içeriklerin hakaret, taciz vb. gibi suç unsuru taşıması halinde aynı gündelik hayatta olduğu gibi hatta daha ağır cezalar doğurabileceğini belirtti.
Şentürk, “Sosyal ağlarda zaman geçiren kişilerin iş sözleşmelerinin bildirimsiz feshi, sosyal ağlar üzerinde reklam gibi daha çok özel hukuka ve veri hukukuna ilişkin sorunların ön plana çıktığını görüyoruz. Ancak iletişim ve bilişim alanında meydana gelen gelişmeler, beraberinde söz konusu iletişim araçları üzerinden işlenen suçları da getiriyor. Oluşan kanının aksine, sosyal medya kuralsız değil, hukuk kurallarının aynen geçerli olduğu bir mecra. Kimi suçların, basın yoluyla işlenmesi ise bazı durumlarda nitelikli hal kapsamında değerlendiriliyor. Örneğin, basın yoluyla işlenen hakaret suçunda aleniyet unsuru gerçekleşmiş olacağı için ceza oranı da artar. Taciz, eğer cinsellik içeriyorsa, cinsel taciz suçuna girer, bu suç internet ya da sosyal medya olanakları kullanılarak yapılırsa cezanın yarı oranında ağırlaştırılmasına neden olur. İnternette bir kişiyi suçlu olmadığı halde hedef göstermek, kişinin ya da bir markanın ticari itibarını zedeleyici yayınlar yapmak vb. birçok hareket, suçtur. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün” diye konuştu.
BEYAN SORUMLULUKTAN KURTARMAZ
Candide Şentürk, yine sosyal medya kullanımı ile ilgili dikkat çekici başka bir duruma dikkat çekerek, “Son iki yıldır, sosyal medya kullanıcılarının sorumluluk reddi beyanı olduğu iddia edilen bir beyanı sıklıkla duvarlarında ya da ana sayfalarında paylaşarak bu yolla sorumluluktan kurtulduklarını düşünüyor. Ancak, elden ele saniyeler içinde milyonlarca kullanıcıya iletilen bu içeriklerin sosyal medya kullanıcısını sorumluluktan kurtarması hukuken mümkün değildir. Bu itibarla, sosyal medya kullanıcılarının TCK bağlamında kimi suçları (hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama vb. gibi) işlememek adına dikkatli olmaları ve sosyal medya kullanım sınırlarının her daim hukuk kuralları ile sınırlı olduğu bilincinde olmaları gerekiyor” dedi.