Aynı durum eğitim için de söz konusu.
Sorunları ya halı altına süpürüyoruz ya da olup bitenlere şaşı bakıyoruz. Bu da çözüm arayışlarını sekteye uğratıyor.
Sağlığa, eğitime, bilime, yargıya siyaseten bakamazsınız.
Koronayla mücadele konusunda iktidarın ya da muhalefetin farklı görüşü olamaz. Yine aynı şekilde hukukun ya da pedagojik anlamda çocuk yetiştirmenin dünya görüşüne göre farkındalık taşıması düşünülemez. Akıl ve bilim ne diyorsa odur.
Atatürk’ün bu yöndeki sözü, tam da bunu anlatmaktadır:
“Söylediklerim bilim ile çelişiyorsa, beni değil, bilimi esas alın!..”
Görünen o ki eğitimde yeni arayışlar söz konusu. İnce ayarlar yapılacak. Bu ayarın nerede başlayıp, nerede biteceğini bilmiyoruz ama referansı mutlaka ve mutlaka akıl ve bilim olmalı, Anayasal çerçevede de milli ve manevi değerlerle desteklenmelidir...
Sınav bataklığı!
Yeni eğitim modelinin odak noktası sınavlar değil, yetkinlik ve üretim olmalıdır.
Sınav odaklı eğitim sisteminin getirdiği fenalaştığı ortada:
Yaşanamayan çocukluk ve gençlik yılları.
Hiçbir işe yaramayan diplomalar.
Yüz binlerce kontenjan açığı.
Kalifiye işsizlik.
Değerler erozyonu
Kaynak israfı
Ve daha neler neler...
Keşke kafamızı sınav bataklığından biraz olsun çıkartabilsek de, yaşadıklarımızdan ders alıp, geleceği ona göre inşa edebilsek.
Bu o kadar zor mu?
Kesinlikle hayır.
Yeter ki isteyelim, yeter ki böylesi önemli konuları, günlük siyasetin malzemesi haline getirmeyelim. Umudumuzu asla yitirmeyelim...