adscode
adscode

'Eğitimde Merkezi Yapı Zenginliğe İzin Vermiyor'

Onu önce, Darüşşafaka’nın yöneticisi olarak tanıdık. Sonrasında Türkiye’nin üstün yetenekli öğrencileri için özel eğitim veren Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi (TEVİTÖL)’de adını duyurdu.

'Eğitimde Merkezi Yapı Zenginliğe İzin Vermiyor'
Röportaj

İyi bir eğitimci olmasının yanı sıra, eğitime bakış açısıyla birebir örtüşen yaklaşımları olan kurumlarda Milli Eğitimi standart kalıplarından çıkarıp, çok yönlü, modern ve ilerici bir yapı kazandırmayı misyon edinerek, çok sayıda köklü değişime imza attı. Son olarak geçtiğimiz yıl yine sürpriz bir kararla MEF Okulları Genel Müdürlüğü görevini üstlendi.

MEF Okulları’nın idarecisi olarak kendisiyle röportaj kararını aldığımızda mesleğim gereği öncesinde biyografisini inceleyerek hakkında çıkmış haberleri ve internet üzerinde eriştiğim öğrenci ve veli yorumlarıyla kişiliğiyle pek tabii en çok da eğitimci kimliğiyle yansıttıklarını değerlendirme şansım oldu.Edindiğim önbilgilerden yola çıkarak eğitime bakış açısıyla bugün aslında en çok ihtiyaç duyduğumuz ve ne yazık ki pek ender rastladığımız eğitim yöneticilerinden biri olarak, Azmi Özkardeş'i MEF Okulları’nda makamında ziyaret ettik.

Hakkında pek çok eleştiri vardı elbette ama en çok da bıraktığı pozitif izlenimlerden söz ediliyordu. Bizde bu kapsamda röportajımızı söyleşi tadında gerçekleştirmek istedik.

Öncelikle eğitime bakış açısı, dünyadaki eğitim modelleri, öğretmen yetiştirmede aksayan yönlerimiz, test odaklı sınavlarımız, dil eğitiminde göz ardı ettiklerimizle birlikte genel olarak Türkiye'nin eğitim karnesi ve eğitimin geleceği hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu.

Tüm bunların yanı sıra, MEF Okullarında eğitim süresince öğrencilerin edindiği kazanımlar, sunulan fırsatlar ve ayrıcalıklar üzerine de sorularımızı yanıtladı. 

 

Eğitim sektöründe iyi bir idareci olmanın gerekliliklerini vurguladı;

-Çalışanınıza değer vermeli, onlarla oturup her konuyu konuşabilmeli, tartışabilmeli, eleştiriye ve yeniliğe açık olmalısınız. Tutarlı olup, alınan kararların uygulamada takip edilmesi de iş hayatının olmazsa olmazı.

Türkiye'nin eğitim karnesini şöyle özetledi;

- Kararlar paydaşlarla oturup konuşulmadan tartışılmadan alınıyor.

-Eğitimin hiçbir standardı yok.

-Merkezi yapı zenginliğe izin vermiyor.

-Öğretmenlerin bakış açısı değişmeli.

-Dil eğitimde sürdürülebilirlik yok. 

-Derinliği olmayan kararlar alınıyor.

-Herkesi tek tip aynı potanın içine sokmaya çalışıyorlar.

- Biz insanları yaşama değil, teste hazırlıyoruz.

-Değerleri yetişkinler yitirmiş, biz eğitimle yeniden kazandırmaya çalışıyoruz.





RÖPORTAJ - BİLLUR OCAK
      ARZU KALAYLI
www.egitimajansi.com
editor@egitimajansi.com


İŞTE SÖYLEŞİMİZİN GENİŞ ÖZETİ;



-Eğitim kariyeriniz nasıl başladı?

Mesleki hayatıma Marmara Üniversitesi’nde başladım.17 yıl Marmara Üniversitesi’nde çalıştım. Hazırlık okulunun müdürlüğünü yaptım, aynı zamanda araştırma merkezinin yöneticisiydim. 17 yılın sonunda bir Darüşşafakalı olarak 

7 yıl Darüşşafaka’nın genel müdürlüğünü yaptım. TEVİTÖL’de 10 sene okul müdürlüğü ve sonrasında 1 Eylül 2014 itibariyle burada çalışmaya başladım.

-MEF Okulları’na geçme kararını nasıl aldınız?

İbrahim bey sayesinde aldım. Dr.İbrahim Arıkan, eğitimin Türkiye adına en önemli isimlerinden biri. Onun eğitime bakış açısı ve insana verdiği değer benim MEF’i tercih etmemdeki en önemli nedenlerden biri diyebilirim. Okulların eğitimle ilgili sinerji üretmesi gerekir. MEF bunu yapabilen ve yapabilecek potansiyelde olan bir kurum. 

-Nasıl bir yöneticisiniz hocam, prensipleriniz nelerdir? 

Burada çalışan herkes en az en üstteki kişi kadar değerlidir benim için. Bugüne kadar hiç değiştirmediğim anlayışım da bu oldu. Darüşşaka’da bir Kemal efendi vardır. O benim için kıymettir. Orada olmazsa genel müdür olarak siz bir şey yapamazsınız.Burada bulunan her arkadaş bizim olmazsa olmazımız.

-ÇALIŞANINIZA DEĞER VERMELİSİNİZ.
Buradaki asıl mesele siz çalışanınıza değer verdiğiniz anda eğitimin gereğini yapıyorsunuz demektir. Bu değeri kendiniz burada yaşatmalısınız. Bu bir yönetici olarak birinci olmazsa olmazımız. İkinci olarak her şeyle ilgili herkesle oturup konuşmak tartışmak, konuları ele almak bir yöneticinin görevi diye düşünüyorum.


-ELEŞTİRİYE VE YENİLİĞE AÇIK OLMALISINIZ
Bu söylediğim özellikleri taşıyarak yeniliğe, eleştiriye açık olmanın gerekliliğini düşünüyorum. Hatta burada bazı toplantılarda arkadaşlara şunu söylerim; 

Arkadaşlar bu toplantıda kavga edeceğiz. Kavga etmeliyiz, siz bana hayır diyebilmelisiniz. Eğer onu demeyecekseniz biz bu toplantıyı hiç yapmayalım. 

Öbür türlüsü basma kalıp, evet efendim, sizin söylediğiniz çok doğru denildiği sürece beni geliştirmez, birbirimizi geliştiremeyiz.

-TAKİP ETMEK ZORUNDASINIZ
İş hayatının bir olmazsa olmazı da takip etmek zorundasınız. Bir karar alındıysa o uygulanıyor mu, yerine getiriliyor mu.Çünkü eğitimle ilgili hemen hemen bütün okulların misyonlarına, vizyonlarına bakın hepsinin ki birbirine çok benziyor. Ama çoğunun içi boş. Boş olmasının en önemli nedeni misyonu ve vizyonu yazıp onları orada bırakıyoruz. Hayata geçirdiğin şeyi oraya yaz. Yapacağını yazıyorsan da de ki, ben 6 ayda bunu yapacağım.Misyonuma şunu koydum örneğin ‘Sorgulayan Öğrenci’. Sorgulayan öğrenciye ben ne kadar zamanda ulaşırım, 2 yılda. 2 yılın fazları var mıdır, 3ay 6 ay… Bu fazlarla ilgili ne elde ettirebilirim. Bunu yapmıyoruz hiçbirimiz. Misyonu, vizyonu yazıp internet sitemizin en güzel yerine koyuyoruz sadece. Yaptığını söyle, söylediğini yap diyelim ona biz. 

-TUTARLI OLMALISINIZ

Yöneticiliğinizde tutarlı olmalısınız. Ben şuyum deyip de yaptığınız söylediğinize uymuyorsa zaten insanlar size hemen kısa zamanda fikirlerini belirtiyorlar. 

Burada çalışan arkadaşların her biri benim için çok önemli. Bir şey yapılacaksa hep birlikte yapılır. Örneğin geçenlerde tüm çalışan arkadaşlarla burada birlikte bir sabah kahvaltısı yaptık, yemek hizmetini de dışarıdan aldık o gün. Bir kere ben protokolcü bir insan değilim, burada yemek yerken de karşımda çalışan bir arkadaş olsun isterim. Gerektiğinde çay servisini de yaparım.  Eğitimde bu protokolcü anlayıştan çıkmak gerekiyor. Mesela biz demokratik bireyler yetiştirelim istiyoruz ama kendi yaşantımızda bunu uygulamıyoruz. Demokrat olmadan demokrasi savunulmuyor. Bugün bakıyorsunuz birisi demokrasiden çok güzel söz ediyor ama demokrat olmadığını fark ettiğiniz anda hayal kırıklıkları başlıyor.

-Türkiye’nin eğitim karnesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

'TÜRKİYE'DE EĞİTİMİN HİÇBİR STANDARDI YOK'

En büyük sorun aslında gerçek paydaşlarla bunun konuşulmaması. Bugün Türkiye’de 4+4+4 gibi alınan bir karar, Milli Eğitim Bakanı bilmeden çıkarılmışsa bu zaten Türk eğitim sistemini çok özetliyor. Ankara’ya şuraya birileri davet ediliyor ama davet edilenlerin bir kısmı orada konu mankeni. Yani asıl konular üzerinde durulmuyor. Doğru soru sormamak bizi hep yanlışa götürüyor. Eğitimin en büyük sorunu bence şu an hiçbir standardı olmaması. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kapıyla ilgili standardı var. Kapı 5 cm dar olsun diyor ki bu büyüklükteki bir yerde en fazla 20 kişi okutursun. 5 cm büyüt 30 kişi okutursun. Bu kadar katı olduğu bir nokta var ama öbür tarafta eğitimin standartlarıyla ilgili kuralsızlık var. 

'EĞİTİM MERKEZİ YAPIDAN KURTULMALI'

Bir başka problemde bu kadar merkezi bir yapı olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar merkezi yapılar yok. Hatta sizinde internet sayfanızda vardı. Finlandiya’yı herkes konuşuyor. Milli Eğitime sorun, yurt dışı gezilerine en çok Finlandiya’ya gidilmiştir. Ama Finlandiya’dan bir nebze bir şey kazanılmışsa teşekkür edeceğim ben onlara. Finlandiya’da aslında öyle çok eğitim materyali falanda yok. Öğretmen değişime, yeniliğe ve paylaşmaya o kadar açık ki, bütün kanalları açık, her yere bakıyor. Sizse burada Türkiye’de merkezden bir şey dayatıyorsunuz. Çok merkezi bir yapının olması bir tarafta bir taraftan da dostlar alışverişte görsün bir şura yapıyorsunuz. İkisi örtüşmüyor aslında.

‘ÖĞRETMENLERİN BAKIŞ AÇISI DARSA HİÇBİR ŞEY DEĞİŞTİREMEZSİNİZ'

Dünyanın her yerinde eğitimde bir gelişme katetmişseniz doğru yatırımlar yapılmıştır. Doğru yatırımların sonucunda bunlar olmuştur. Yapılan yatırımın esası aslında eğitim dünyasındaki insanların zihnini açmaktır. Sizin okullarınızdaki öğretmenleriniz at gözlüğüyle bakıyorsa hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Türkiye’de ne yazık ki problem o. Eğitim dünyasındaki insanlar her şeye çok daraltarak bakıyorlar.

''TÜRKİYE'DE ÖĞRETMENLİK HEM GELİR DÜZEYİ HEM DE STATÜ OLARAK GERİ GİTMİŞ DURUMDA''

Üniversite birinci sınıfta hep gelen öğrencilere sorardım. Ne yapmak istiyorsun, öğretmen olmak isteyenlerin oranı çok düşüktü birinci sınıfta ne zamanki staj yapmaya başlarlar o zaman bu sayı biraz daha yukarı çıkar. Mezun olduklarında da bir çoğu mecbur kaldığı için bu işi yapıyor. Nedeni çok basit tabii.Türkiye’de öğretmenlik hem statü olarak hem de gelir anlamında çok gerilere gitmiş vaziyette.

''ÖĞRETMEN YETİŞTİREN GÜÇLÜ EĞİTİM YAPILARI YOK!''

Seçmiş olmak için seçiyorlar. Eğitimler iyi ve sağlam değil. Öğretmen yetiştirirken güçlü eğitim yapıları yok. MEF Üniversitesi’nin eğitim fakültesi o anlamda bu farklılığı yaratmaya çalışıyor. Okulda üniversite modelini uyguluyorlar. Bizle de ortak çalışıyorlar. Öğretmenliği öğrenmenin en iyi yolu uygulamadır. Öğretmenin belli aralıklarla eğitimden geçmesi gerekiyor. Mesela Finlandiya’da sürekli o hizmet içi eğitimden geçmesi gerekiyor.

Öğrenen öğretmen olmazsa, yaratıcı öğretmen olmazsa, yenilikçi öğretmen olmazsa ve kendisine evet ben öğrenen kişiyim diye kabul etmezse bizdeki hizmet içi eğitimler bir kısmıyla laf olur. Hatta üzülerek söylüyorum Milli Eğitim deki öğretmenlere böyle bir şey yapmaya çalıştığınızda para alacak mıyız sorusuyla çok karşılaşıyorsunuz.

-MEB 5. sınıfta yabancı dil müfredatıyla ilgili kapsamı genişletiyor, ders saatlerinin artacağı söyleniyor. İkinci dil eğitiminde Türkiye’nin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

'MERKEZİ YAPI ZENGİNLİĞE İZİN VERMİYOR'

Dil eğitimde sürdürülebilirlik yok. Türkiye de özellikle İngilizce eğitimine ciddi yatırım yapılıyor. Eğitim politikalarımızı hiçbir şekilde sorgulamıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendisi de aslına bakarsanız rahatsızlık duyuyor, bu rahatsızlığı gidermek için üç gün sonrası için kararlar alınıyor. Bir de bu kararlar başka ülkelerde 10yıl, 20 yıl sonrası için alınıyorken Türkiye’de şuna da tanık olduk. Bundan 2 ya da 3 sene önce Eylül ayında matematik ders saati sayısı 3 saat arttı. O okulun eğer toplamda 20 saat ders artışsa, her okulun birdenbire matematik öğretmen ihtiyacı çıktı.

'DERİNLİĞİ OLMAYAN KARARLAR ALINIYOR'
Dolayısıyla bizim kararlarımız hiç derinliği olmayan üzerinde gerçek araştırma yapılmadan alınıyor. Bunlar olabilir, 5 sınıftaki bir program bu şekilde değiştirilebilinir. Esneklik getirirsiniz. Siz programa esneklik getirirseniz bunlar zaten çözülür. 
Merkezi yapı zenginliğe izin vermiyor. Herkesi tek tip aynı potanın içine sokmaya çalışıyorlar. Farklılıklar olsun. Farklılıklara izin vermek gerekiyor. Bunu yapmadıkları içinde bir yerden bir şey patlıyor.

-Test odaklı merkezi sınav sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?


'BİZ İNSANLARI YAŞAMA HAZIRLAMIYORUZ'

İngiltere de bile test odaklı sınavların insanların iş yaşamını olumsuz etkilediği görülmüş. Türkiye dünya çapında bir ülke. Sonu ‘S’ ile biten çok sayıda testimiz var. Bunun çok açık bir sonucu var. Biz insanları yaşama değil teste hazırlıyoruz. O da 4 ya da 5 seçenekli sorulardan ibaret. İngiltere’de yapılan çalışmalarda görüyoruz ki insanlara kriz anında ne yapmaları gerektiği sorulduğunda cevap veremiyorlar. Ama siz onlara A şıkkı mı B mi, C mi bunlardan hangisini yapalım dediklerinde o dört seçenekten birisine cevap verebiliyorlar. Yani siz 4-5 seçenekle aslında insanları kısıtlıyorsunuz. Açık uçlu soru zihni açıklık gerektiriyor. Siz toplumu böyle biçimlendiriyorsunuz. 4 seçenekli 5 seçenekli toplum yaratıyorsunuz. 5 seçeneğin üstesinden gelemedikleri için 4 seçeneğe indi. Yakında belki bu 3 seçeneğe de inebilir. İleride 2, sonradanda 1 seçeneğe inebilir. En kötüsü de A’ yı işaretleyin geçin gidin olacak tüm bunların sonucunda. Halbuki mesela bir takım zeka testleri vardır, onlarda 8 seçenek var. Çünkü seçenek ne kadar çoksa aslında karmaşıklık yoktur. Bir üst düzey bilgi gerektirir. Dolayısıyla seçenek sayısı bile bizim bakış açımızı, zihniyetimizi ne kadar daralttığımızı ya da genişlettiğimizi gösteriyor.

''EĞİTİMİN EN BÜYÜK AÇMAZI ÇOKTAN SEÇMELİ TESTLER''

Çoktan seçmeli testlere odaklı bir eğitim sistemi eğitimin en büyük açmazı. Şu an Türkiye de herkes okulları şöyle görüyor. Ben çocuğumu şu liseye göndermeliyim, çünkü o liseye giderse (boyacı küpü gibi ) şu üniversiteyi kazanır, çocuğumu şu ortaokula göndermeliyim, bu ortaokula gönderirsem şu liseyi kazanır….. 

Biz okulların her birini istasyon gibi görüyoruz. Bizim asıl hedefimişz nedir, iyi maaş alan bir çocuğum olsun yani iş garantisi olan maaşı iyi olan bir mesleği olsun istiyorsunuz. Çocuk bulunduğu okula kendini ait hissetmiyor. 20 dakikalık teneffüs olsa çocuk oturacak arkadaşlarıyla sohpet edecek paylaşımda bulunacak, gidicek dışarıda top oynayacak. Akşam eve gittiğinizde ya da on yıl sonra sizin hatrınızda kalan öğretmenin verdiği matematik dersi değildir. İyi bir matematik öğretmeni kimdir diye bana sorarsanız matematiği sevdiren öğretmendir. İyi matematik öğreten değildir. Bütün bunlar aslında bir paradigma değişikliğidir. MEF’te bunu yapabilecek bir iklim var. Burada hız alabiliyorsunuz. Çünkü bizde insanlar hep bir parça sonuç odaklı.

TEOG sınavında sorulan sorular seçenekler 5 seçenekten dörde indi yanlış doğruyu götürmüyor, götürmediği içinde şu an Türkiye’de TEOG’da birinci 2. olan iller açıklanmıyıor. Ama o illerin hangisi olduğunu herkes biliyor aslında. Eğer oralarda kopya çekilmişse bunu anlamak mümkün değil anlayamamanın da en büyük nedeni bu aslında. Bir oyun oynuyoruz, bu oyunun içersisinde de hepimiz kendimizi bir şeye kaptırmış vaziyette gidiyoruz. O yüzden ters yüz etmek gerekiyor.

Varsayalım ki kopya olmuyor ama bu sınav sistemi ne üretiyor. Boğaziçi’nde okuyan bir kişi ile okuyamayan bir kişi arasındaki farkı belirleyen  belki bir tane yapmadığı soru . Birisi risk almıyor ben bu soruyu yapmayayım diyor bırakıyor, yapsa belki seçeceği seçenek yanlış ama 0,25 ihtimali düşünüyor, öbürü risk alıyor. Siz hayatın gerçeği dışında bir şeyi ölçüyorsunuz. Lise sonda çocukların hayatları bitiyor.


- Üstün zekalı öğrenciyi siz nasıl tanımlarsınız? Sizce zeka geliştirilebilir mi,  bu yönde özel gelişim gösteren çocuklara hangi imkanlar sunulmalı?

Bunu hepimiz çok sık duyuyoruz. Benim çocuğum çok zeki diyor insanlar aslında belki de çocuğu çok zeki değil ama yapabildiği çok şey var. Aslına bakarsanız zeka tek başına hiçbirşeydir. Zeka, akıl, çalışma, disiplin işbirliği…bunlar olmazsa zeka olmaz. Yani aklı, disiplini, planlamayı, işbirliğini, çalışmayı yanında tutmayan zeka sıfırdır. Dolayısıyla böyle baktığınızda zeka gelişebilir. Sizin potansiyelinizi kullanabilmeniz için şunların hepsi besleyici unsurlar. Siz o kişiyi doğru yöne yönlendirirseniz. Eğitimde bunun çok örneği var. Bir öğretmen diyor ki bu öğrenci derste benim istediğimi yapmıyor. Yapmamasının birçok nedeni olabilir. Senin istediğin doğru acaba onun istediği mi… Onun istediği ne olabilir, sen onu istediğin yere nasıl getirebilirsin. Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki eskiden siz sınıfta sus, dur, sesini çıkarma ve tahtaya bak diyordunuz şimdi onlara bunların dışına çıkan bir dünya oluşturmalısınız. Bu paradigma değişikliği aslında. Öğretmen bu paradigma değişikliğini görmezse bir çözüm üretemezsiniz. O zamanda hep kuşak farklılıklarından söz edersiniz, farklı kimliklerden, farklı dünyalardan söz edersiniz. Bu gerçeği kabul ederseniz, o zaman eğitime de bakış açınız farklı olacaktır, iletişimizde ona göre farklı olacaktır.
 

-Değerler eğitiminde sizin için en önemli olgu nedir?

Aslında bence bu değerler eğitimi tarzı eğitimlerin yapılmasının asıl nedeni bana sorarsanız,  o değerleri yetişkinlerin yitirmiş olmasıdır. Eğer biz öğrencinin öğrenmesini istiyorsak öğretmen öğrenmeli. Öğrencinin yenilikçi olmasını istiyorsak öğretmen yenilikçi olmalı. Rol model dediğimiz şey. Yetişkinler değerleri tüketmişler, çocuklarda da bunun artı biri oluyor. Herkes bir alt kuşağını tabiri caizse çöpe atar.

 

 

-MEF'in eğitime bakış açısı nedir? Ne tür eğitim modelleri uygulanıyor?


'BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ ÖĞRENİM, FARKLILAŞTIRILMIŞ EĞİTİM' 

MEF’in yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeyi şöyle özetlersek bireyselleştirilmiş öğrenim, farklılaştırılmış eğitim. Burada iki temamız var aslında bizim. Artık eğitim sınıflarda olmak zorunda değil, zaten eğitim sınıfların dışına çıktı. Biz onları hala sınıfın içinde tutmaya çalışıyoruz. Her bireyin kendi farklılığını dikkate alan bir eğitim modeli MEF’in olmazsa olmazı. Bu her anlamda esnekliği gerektiriyor.

Bilgiye odaklı değil, yetkinlik ve beceri odaklı bir eğitim modeline gitmek zorundayız. Burada da bunu yapmaya çalışıyoruz. Ve önümüzdeki yıl uygulamaya koyacağımız modelimiz bence bu noktada çok önemli.

 

''ÜNİVERSİTEDE OKUL PROJESİ ''

MEF Üniversitesiyle çok sıkı bir işbirliği yaparak ki dünyada bunun çok az örneği var. Hatta iddia ediyorum anaokulundan liseye kadar tüm öğrencilerimiz aslında burada okurken üniversiteli olacaklar. Her birinin üniversiteliliği muhakkak farklı olacak. Üniversiteyle temas noktaları farklı olacaktır. Ama basit örnekler verebilirim. Hepimiz şunu biliyoruz, İnsanlar meslek seçerken ya yanlış meslek seçmişim doğru üniversitede okumuyorumu yaşıyoruz. Şu an neler yapıyoruz, örneğin kariyer günleri yapılıyor, üniversite ziyaretleri, fuarlar oluyor. Aslında hep dolaylı yollardan kendimizi keşfetmeye çalışıyoruz. Halbuki biz ilkokuldaki, ortaokuldaki bir öğrenciye şu odanın planını bize çizer misin desek onun bu alandaki yeteneğini yetkinliğini fark etme şansımız var.
Bir grup öğrenciye kentsel dönüşümle ilgili bir proje versek ve bunun üzerine bir atölye çalışması yapsalar orada 3 boyutlu düşünebiliyor mu, tasarlayabiliyor mu bunları fark edecekler. Ya da ‘sloganımız şu bunu bir afişe dönüştürün’ diyerek afiş tasarlatabileceğiz çocuklara.  Aslında bunlar eğitimin içinde var. Çocuğa bir kitap okutuyorsunuz ve okuduğun kitabı resmet diyorsunuz. Bunlar uygulanan şeyler. Örneğin Hukuk Fakültesi, bir jüri sistemiyle çocuklarımız Savcı olsalar, Avukat olsunlar bir vaka incelemesi yapsalar, kendilerini orada nasıl görecekler. Mühendislik fakültesiyle keza benzer projeler, atölyeler…



'EĞİTİMİ TERS YÜZ ETMEK ZORUNDAYIZ'

Bu MEF’in en güçlü yanlarından birisi olacak. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Üniversitede Okul Projesi, bizim olmazsa olmazımız. Üniversitemiz de buna çok sıcak bakıyor. Üniversitemizin kullandığı bir tanımlama var; Flipped Classroom. Burada aslında yapmak istediğimiz şey eğitimi ters yüz etmek. İşin esası o. Eğitim bugün olduğundan farklı olmak zorunda. Biz burada bu farkı yaratmak zorundayız. MEF kurulduğunda da aslında birçok şeye öncülük etmiş bir okul, bugün de biz bunu fazlasıyla yapmalıyız. Eğitimde bu zenginlik olmalı. Siz bir şey yapmalısınız, başkası bir şey yapmalı. Birbirinizden beslenmelisiniz. Bence eğitimde rekabet yoktur. Eğitim, herkesin alması gereken bir şey, ben bunu kendime saklayamam.Ben burada bunu yapıyorsam bunu bütün okullarla paylaşmalıyım. 

-MEF Uluslararası Okullarında okuyan  kaç yabancı öğrenci var? Bu size ne tür fırsatlar sunuyor?

''MEF Uluslararası Okulları, dünyanın dört bir yanından gelen öğrencileri; bilgi, beceri ve davranış odaklı eğitimle araştırmaya, öğrenmeye ve keşfetmeye yönlendirmektedir.''

Şu anda kampüsümüzde 50 ye yakın farklı ülkeden öğrencimiz var. Bu öğrencilerimizle kendi öğrencilerimizin kesişmeleri kültürel alışverişlerinin eğitime yaşam becerilerine katkılarımız çok fazla ve tüm bunları hakkını vererek yapabilecek fırsatımız, sunabileceğimiz olanaklarımız var. MEF’in en güçlü yanı da bu. 

-MEF'e öğrenci kabul ederken nasıl bir ölçme ya da değerlendirme sisteminiz var?

Ölçme değil değerlendirme daha önemli. Biz zaten Türkiye’de çok ölçüp biçiyoruz. Üniversite sınavında 474.382 alıyorsun ve bir yere giriyorsun sondaki 2 yerine 3 olsa başka bir yere girecektin. Ölçmeyelim, değerlendirelim. Burada da yapmaya çalıştığımız şey öğrencilerin kendilerini keşfetmelerini sağlayan bir sistem. Belli bir altyapıları var ve burada bunları geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun da yolu öğrencilerin kendilerini keşfetmelerini sağlayacak ortamları yaratmak. Bir öğrenciyi alırken değerlendirmek çok kolay değil. Ben o değerlendirmenin açıkçası çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Öğrenciyi aldıktan sonra öğrenciyi burada bulunduğu süre içinde her gün keşfediyor musunuz, öğrenci kendisini her gün keşfediyor mu, bizim için önemli olan budur. Öğrenciyi değerlendirmek demek keşfetmek demektir. İyi yaptığı şeyleri söylemek ve onları daha iyi yapabilmelerini sağlamadığınızda yapamadıklarını da yapabilir hale geliyorlar aslında.

-MEF Okulları'nda öğrenciler ders dışında ne tür faaliyetlerle katılma imkanı buluyor?

MEF’in öğrenciye dönük çok sayıda zengin etkinlikleri var. İyi olan şeylerden bir tanesi de öğrenciler bunları belli aralıklarla değiştirebiliyor. Sistem bir yanıyla bu değişime imkan sunuyor. Burada okulun felsefesi içinde öğrencinin sosyal gelişimini destekleyici ciddi sayıda etkinlik var. Bunlara önümüzdeki yıl bir şey daha eklemek istiyoruz. Önümüzdeki yıl Çarşamba günleri öğleden sonra tamamen bir tür etkinlik zamanı yaratacağız. O saatte öğrenciler birbirlerinden beslenerek geçirecekler. Orada asıl amaç bu birbirlerinden beslenmelerine imkan sunmak. Örneğin burada Uluslararası okulda Koreli çocuklarımız var. Koreli çocuklar burada kendi yaşdaşlarıyla anlaşsınlar, biraz Korece öğrensinler, farklı kültürleri tanısınlar. İşte tüm bunlarla birbirimizi besliyor olacağız.

- Vizyonunuzu belirlerken öğretmen seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz?

Finlandiya ile Türkiye’yi karşılaştırırken ben şu cepheden bakıyorum. Finlandiya’da eğitimin kendi içinde dinamizm var. Kendini yenilemesine fırsat sunuyorlar.  10 yılda bir bir liderin çıkıp eğitim sistemi yenilenecek deyip yukarıdan gelen komutla olmuyor çoğu zaman. Eğitim kurumlarında hep bu kaygıyı yaşıyoruz aslında.Teknolojide olduğu gibi her gün her an değişim yaşıyoruz. Benim şu an yaptığım şey 2 yıl sonra geçerli olmayacak. Yeniliğin hiçbir zaman bizi nereye götüreceğini o anda anlama şansımız yok. Ama orada bir dinamizm var, rekabet var. Bunu sağlayan yapı aslında bugün Türkiye’de en çok konuşulan yapının kendisi, katılımcılık ve demokrasi. Bu katılımcılığı sağlamanız gerekiyor. Danimarka da benim eğitim sistemini yakından takip etmeye çalıştığım ülkelerden biri. Oradaki öretmenlerin hepsi birbirleriyle bir şey paylaşıyor. Bizde ise çok atomize olmuş vaziyette. Herkes kendi işiyle uğraşıyor. Bu iklimi yaratmak gerekiyor. Sabırlı olmak,kararlı olmak gerekiyor. Bunları yapmak çok kolay değil bunu rahatlıkla söyleyebilirim ama olmayan bir şey de değil uygulamalarını, örneklerini görüyoruz. Bu yapının MEF’te olabileceğini ben size rahatlıkla söyleyebilirim. 2 sene sonra bunları oturup uygulamaları örnekleriyle görebileceğiz. Bunun için çok çalışmak gerekiyor.

''EĞİTİMİN ARTIK SINIFTA OLMADIĞINI KABUL ETMELİYİZ''

Öğretmen sınıfa girdiği anda eğer önceden çok çalışmışsanız dersinizde çok az yorulursunuz.Bu şuna benziyor aslında şimdi siz üniversitede okuyorsunuz. Eğer okuduğunuz dönem içerisinde ikinci bir yabancı dil öğreniyorsanız, dünyayı geziyorsanız yani üniversitenin verdiklerinin üzerine eğer üç beş  tane daha şey koyuyorsanız iş dünyası ona göre farklı olabiliyor. Ama ben bu standartta gidiyorum diyorsanız kendinizi başka bir yere oturtabiliyorsunuz. Bütün bunların düğümlendiği üç nokta var. Katılımcılık,Paylaşımcılık, Kararlılık, Takip etmek ve son olarak sizinde bu beslemeyi yapacağınız network'ü oluşturmanız gerekiyor. Yani dış dünyaya açılmalısınız. Zaten bunlar birbirine çok paralel şeyler. Siz eğitimin artık sınıfta olmadığını kabul ettiğiniz anda kendinizi de dış dünyaya açıyorsunuz. Bunu öğretmenlerden bekliyorsunuz. Öğretmene bu sene içinde neler yaptın değilde bu sene derse kaç kez tam saatinde geldin…böyle bir soru sorduğunuz anda öğretmenden ne beklediğinizi söylüyorsunuz aslında. Ama onun yerine bu sene farklı neler yaptın, bunu hangi öğretmenlerle paylaştın, okulda ne kadar sunum yaptın… bunları yaptığınız anda daha farklı bir yere gidiyorsunuz.

''KİTAP OKUMAYA TEŞVİK EDİYORUZ''

Burada çok kitap okuyan öğrenci var. Çocukların kütüphanede okuma saatleri var. Hepsi okuma saatlerinde kütüphaneye keyifle gidiyor. Orada kendi kitabını okuyor. Çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çok sayıda etkinlik düzenliyoruz.

''ÖZGÜR BIRAKTIĞIMIZDA ÇOK DAHA İYİSİNİ YAPACAKLAR''

Çocukları aslında daha özgür bıraksak onlara dikte ettiklerimizden çok daha fazlasını yapabilirler. Mesela 5. ve 6 . sınıflar kendiliğinden bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirdi. Kendi verdikleri bir kararla plan programlarını yaptılar. Ve kütüphanede bir dersliğimiz var orada alt sınıflara ders verdiler. En iyi öğrenme aslında sizin akranınızdan öğrendiğinizdir. Bir çocuk arkadaşının neyi iyi bilip bilmediğini daha iyi biliyor.

- Çocuklar okulun bahçesini ne ölçüde kullanıyor?

MEF’ e saat 12.00 ile 13.00 arası araç giremez, araç çıkamaz. Ancak olağanüstü hal varsa bu gerçekleşir. Çünkü çocuklar bahçede çıkıp rahatça oynayabilsinler, hiçbir kaygı yaşamadan bahçeyi sonuna kadar kullansınlar. Burada öncelik her zaman öğrencilerde. 

-MEF öğrencisini ne tür kazanımlarla mezun ediyorsunuz?

Biz öğrenciyi yaşama hazırlıyorsak eğer yaşam becerilerini güçlü olarak kazanmış oluyorlar. Öğrencilerimiz mezun olduklarında iyi bir ikinci dili ve tabii 3. dili de rahatlıkla kullanabiliyorlar. Yabancı dil kelimesi de bana çok hoş gelmiyor aslında. Senin dilin oluyor,o dili öğrenirken kültürü de almış oluyorsun ama hala yabancı kelimesini kullanıyoruz.

- Öğrencileriniz İkinci dil eğitimini hangi yılda almaya başlıyorlar?
 

''EĞİTİM SİSTEMİMİZİ HEP KORKULAR VE YANLIŞ YAPMAMA ÜZERİNE KURMUŞ VAZİYETTEYİZ''

Ortaokulda başlıyordu ama önümüzdeki yıl 4. sınıftan itibaren başlayacak ve onu kademe kademe aşağıya çekeceğiz. Anaokulda ve ilkokulda çocuklarda dil nosyonu’nu açmak gerekiyor. Dil öğrenmenin en büyük sıkıntısı ben bunu öğrenemem, yanlış yaparım düşüncesi.Türkiye'de İngilizce öğrenenlerin düzeyleri kötü değil aslında. En büyük problem konuşmaya başladıklarında yanlış yapma korkusu.Karşınızdaki konuşurken de hep onun yanlışını yakalıyorsunuz. Halbuki Avrupa’ya gidin bir Belçikalı İngilizceyi katlederek konuşur ama o kadar özgüvenli konuşur ki onun böyle bir derdi yok. Onun derdi iletişim kurabilmektir. Çünkü orada dili öğrenirken dili bir iletişim aracı olarak öğrenmiş vaziyette. Bizde ise gramer kurallarıyla öğreniyoruz. 

Eğitim sistemimizi hep korkular ve yanlış yapmama üzerine kurmuş vaziyetteyiz. Dolayısıyla ikinci dil eğitimi daha alt yaşlarda başlayabilir ama sistemi ona göre iyi  kurgulamanız gerekiyor. Burada iyi bir 3. dili kazandırmış oluyoruz; Fansızca , Almanca ve İspanyolca. 

-MEF'TE PROJE TABANLI EĞİTİM- 

MEF proje tabanlı bir okul. Öğrencinin yaparak bir şeyleri öğrenmesi burada çok önemli. Öğrencinin proje yapması onları yaşama hazırlayan bir uygulama. Avrupa da alınan ders sayısı 6-7 yi geçmez. Bizde ise bilgi odaklı 15 e yakın ders aldırıyoruz. Halbuki orada bir konuyu çok yönlü bütün özellikleriyle derinlemesine bilmeniz beklenir. Proje yapmak hiç değilse bunu sağlıyor. MEF’te bu proje tabanlı eğitimle herhangi bir konuda bilgiyi nereden alacağınız, analiz yapmayı becerebilmeniz, araştırabilmeniz, sorgulayabilmeniz, tartışmanız, paylaşmanız, yaşam becerileri kazandırmış oluyor.

Okulumuzda 24 yıldan bu yana uluslararası bir boyut kazanmış olan ve bu yıl 5-8 Mayıs 2015 tarihleri arasında ilk defa MEF Üniversitesi ile ortak olarak gerçekleştireceğimiz "Araştırma Projeleri Yarışması"na değinmek lazım bu noktada. Zira burada da amacımız, yalnızca kendi öğrencilerimizi değil (ki bizim öğrencilerimiz bu yarışmada yalnızca projeleri sergileyebiliyor, ancak yarışamıyor) dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerin fizik, kimya ve biyoloji alanında gerçekleştirdikleri araştırma projelerini yarıştırmak, bu gençleri bilimsel araştırmalara özendirmek ve onları teşvik etmek. Bu yıl, Türkiye dahil toplam 25 ülkeden 1500'den fazla başvuru oldu yarışmamıza ve jüri üyeleri yarışmaya hak kazanacak projeleri seçerken gerçekten çok zorlandılar.

 

-MEF sınav öncesi öğrencisini sınava nasıl hazırlar? Sıkı bir etüt programı uyguluyor musunuz?

Burada öğretmenlerimiz gerektiği kadar zaman ayırıyor onlara. Özellikle lisede ciddi bir enerji harcanıyor. Ders dışı zamanlarda öğretmenlerin katkıları çok fazla. Zaten MEF’in iyi yanlarından biri de öğretmenlerinin öğrencilerine yeterli ve gerektiği ölçüde ek zamanlar ayırması. Ders sonrası hatta cumartesi günleri çocuklar isterlerse buradan gelip öğretmenlerinden destek alabiliyorlar. Hatta çocuklar dershane yerine buradaki öğretmenleriyle çalışmayı tercih ediyor. Bunun en önemli nedeni öğretmenin öğrenciye deyim yerindeyse sahip çıkması. Sınıf öğretmeni burada onun eksiğini daha iyi biliyor. Burada bizim genel felsefemiz tüm bunların okulda çözülmesi. İbrahim bey'in de kendi dershanesini kapatmasının en büyük nedenlerinden biri de buydu. Okul kendine yetebilir. Büyük ölçüde bunu da gerçekleştirmiş bulunmaktayız. 

- Öğrenciler MEF'in burs olanaklarından nasıl yararlanıyor? Burs imkanını sunarken öğrenciyi hangi kriterlere göre  değerlendiriyorsunuz?

Lisede ve ortaokulda başarı bursu var. Ama MEF, burs oranları en yüksek okullardan biri diyebilirim. Kendi ortaokulumuzdan liseye geçen öğrencilerimize bu anlamda çok burs imkanları sunuluyor.

Türkiye'de ya da yurt dışında katıldığı yarışmalara bağlı olarak ya da öğrencinin varsa bir üstün yanı bu illa bir ders ya da ödül olmak zorunda değil, okul içinde katıldığı bir sosyal sorumluluk projesi olabilir, kişiliğiyle göstermiş olduğu bir davranış olabilir dolayısıyla burada örencilerimize çok çeşitli burs olanakları sunuyoruz. 

RÖPORTAJ - BİLLUR OCAK
      ARZU KALAYLI
www.egitimajansi.com
editor@egitimajansi.com

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)