adscode
adscode

Fitoterapi alanında hangi gelişmeler yaşanıyor?

Yazan Prof. Dr. F. İpek Komsuoğlu Çelikyurt, fitoterapinin önemi ve bu alandaki bilimsel gelişmeleri yazdı:

Fitoterapi alanında hangi gelişmeler yaşanıyor?
Sağlık

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları, önceki yıllarda tıp eğitiminin ve tedavi destek alanlarının dışında kalmaktaydı, ancak günümüzde hastaların sağlığını korumada önleyici ve iyileştirici olarak kullanılmakta ve giderek önemi vurgulanmaktadır. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp tedavi yöntemleri, bitkisel ürünler, meditasyon, yoga, hipnoz, akupunktur, dinsel (spiritüel) tedavi ve masajı kapsamakla birlikte bu yöntemlerle sınırlı değildir. Son yıllarda, bütün dünyada bu gelişmeleri içeren çeşitli sempozyumlar ve bilimsel toplantılar düzenlenmektedir. Ayrıca, konunun çalışanları çeşitli sertifika programları ile eğitimlerini tamamlamaktadırlar. Bu makalede, bitkilerle yapılan tedavi yöntemi olan fitoterapi ile bitkisel ürünlerin hangi hastalıklarda kullanıldığı, yan etkileri, fitoterapi alanının geçmişten günümüze bilimsel gelişimi üzerinde durulacaktır.

Fitoterapi, hastalıklardan korunmak ve tedaviyi desteklemek amacı ile tıbbi etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış bitkiler, onların etkin maddelerini taşıyan kısımları ve/veya bir işlem yoluyla elde edilmiş doğal ürünleri ile bunlardan hareketle hazırlanarak standardize edilmiş farmasötik formlar ve bitkisel tıbbi ürünler kullanılarak yapılan uygulamadır. Hastalıkları önleyici, sağlıklı kalmayı sürdürücü ve iyileştirici tedavi yöntemi olarak tanımlanmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2011’de, gelişmekte olan ülkelerde popülasyonun %70-90’ında bitkilerin kullanıldığını bildirmiştir.

Fitoterapinin tarihçesi
Fitoterapi teriminin ilk defa 1870-1953 yılları arasında yaşamış olan Fransız hekimi Henri Lenclerc tarafından La Presca Medical adlı dergide kullanıldığı ifade edilmektedir.
Fitoterapinin tarihsel serüvenine dair araştırmalarda çok sayıda kayıt bulunmaktadır. Örneğin, Irak Şanidar’da neandertalin kalıntıların bulunduğu bir gömüde, günümüzde halen yoğun olarak kullanılan 7 bitki bulunmuştur.

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının tarihçesine bakıldığında Mezopotamya’da başladığı ve buradan dünyaya yayıldığı görülür. Mezopotamya’da bulunan tabletlerde medikal tedavilere ilişkin bilgiler yer almaktaydı. Fitoterapiye dair eski Mısır, Çin, Yunan, Hindistan medeniyetlerinde geniş bir tarihsel literatür bulunmaktadır. İslam medeniyetinde ise, İbn-i Sina’nın Avrupa üniversitelerinde yüzyıllarca okutulmuş olan kitabı Al Qanun Fi Al-Tibb günümüze halen ışık tutmaktadır.

Fitoterapinin bilimsel olarak modern tıbba girişi, biyolojik etkileriyle kabul görmeye başlaması ve kullanım yaygınlığının artması DSÖ desteği ile, bu alanda planlanan, üç büyük bilimsel kongrede yapılan tartışmaların ve alınan kararların etkisiyle hızlanmıştır (Sunday J. 2010). Bunlar,

1978-Alma-ata deklerasyonu
1998-tıbbi bitki materyallerinin kalite kontrolü metodları üzerine olan el kitabı
2000-geleneksel tıp araştırmalarında metodoloji için kullanılacak genel kılavuzlar
Dünyada yaklaşık olarak 21.000 bitki türü tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Günümüzde tıbbi bitkiler piyasasının yıllık 100 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Almanya, ABD ve Hong Kong dünyada bitkisel droglar için başlıca ticaret merkezleridir. En sık karşılaşılan bitkisel ürünler gingo biloba, keten tohumu, sarımsak, atkestanesi tohumu, zencefil, biberiye (kuşdili otu), ginseng, alıç, kava, yohimbin, siyah ve yeşil çay sayılabilir.

Özellikle kırmızı ve mor olan meyveler antioksidan içermektedirler. Bu bilgilerin ışığında, fitoterapi ile beraber değerlendirilmesi gereken ve son yıllarda araştırma konusu olan antioksidanlar kardiyovasküler hastalıklar ve diğer birçok sistemde etkili olan maddelerdir. Örneğin, doğada yaygın olarak bulunan bir antioksidan olan resveratrol siyah üzümün çekirdeğinde ve kabuk kısmında yer almaktadır. Bu alanda Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilimdalında yaptığımız araştırmalarımızda, resveratrol maddesinin deney hayvanlarında oluşturulan sepsis modelinde olumlu etkileri olduğu gözlemlenmiştir (Gacar N ve ark.,2012).

Ayrıca, son yıllarda, üzerinde sıkça araştırma yapılan kuersetin insan diyetinde yer alan en zengin antioksidanlardan biridir. Serbest radikal hasarına, yaşlanmanın ve inflamasyonun etkilerine karşı koruyucu rol oynamaktadır. Nörofarmakoloji alanında ise Kocaeli üniversitesi Farmakoloji anabilimdalında yaptığımız araştırmalarımızda, resveratrolün öğrenme ve bellek üzerine olumlu etkileri yanında, bir beta karbolin olan harmane maddesinin öğrenme ve bellek fonksiyonlarının düzenlenmesinde rolü olabileceğini gözlemledik (Komsuoglu Celikyurt I ve ark., 2013).

Tüm bu bilgilerin ışığında, fitoterapi alanında klinik açıdan değerlendirilmesi ve dikkat edilmesi gereken önemli noktalar güvenlilik ve ilaç-bitki etkileşimleridir. Fitoterapide:
güvenli kullanıma,
toksisiteye,
kullanılacak dozun belirlenmesine
bitki- ilaç etkileşimlerine dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bitkisel ürünler en fazla kardiyovasküler ilaçlar ile etkileşime girme eğilimi gösterirler. Bu ilaçlardan en sık kullanılanlar varfarin, amiodaron ve digoksindir. Son yıllarda yeni nesil oral antikoagulanlar ile bitkiler arasında etkileşime dikkat çeken yayınlar bulunmakla birlikte yeni çalışmalara ihtiyaç vardır (Celikyurt I ve ark., 2017).

Onkoloji (kanser) ilaçları ve bitki etkileşimleri değerlendirildiğinde, onkolojik ajanlar ile fitoterapinin beraber kullanımı ilaçların düzeylerinde ve kanama sıklığında artışa neden olmuştur.

On yıl öncesine değin, geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinin sağlık alanında giderek daha çok yer aldığı fark edilmişti. ABD’de 1990’da yapılan bir araştırmada, erişkinlerin %35 inin en az bir tamamlayıcı tedavi yöntemine başvurduğu belirlenmiştir. 2000 li yıllara gelindiğinde bu tedavi yöntemlerinin kullanımının %25 arttığı gösterilmiş, DSÖ son yıllardaki bildirimlerinde dünya nüfusunun yaklaşık %80’inin geleneksel ürünleri kullandığını ve ayrıca 2 milyondan fazla insanın tıbbi bitkilerle yapılan tedavileri denediğini rapor etmektedir İlginç bir not olarak, fitoterapi kullanan kişilerin üçte birinden azı hekimlerine bu tedavi yöntemlerini kullandıklarını bildirmişlerdir (Smith-Hall C, 2012).

Tamamlayıcı tıp uygulamalarına başvuranlar:
genellikle kadın,
kronik hastalığı olan
genel nüfusa göre daha eğitimli olan,
mali olanağı daha yüksek olan kişiler olduğu bildirilmiştir.
(Miller KL, Am Heart J, 2004).
Artan sayıda tamamlayıcı tıp yöntemi kullanımı, bu yöntemlerin yan etki, doz ve olası ilaç etkileşimlerinin hekim ve hastalarca bilinmesini zorunlu kılmaktadır.

 

Medikal Akademi

Yazının devamı için tıklayınız


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)