Öğretmen, öğretim elemanı, usta öğretici, belletmen ya da başka hangi isim veriliyor olursa olsun hepsi bizim için çok önemliydi. Sınıfa giren, bize bir şey öğreten herkes başımızın tacıydı. Onlara saygıda kusur etmek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Onları gördüğümüzde ayağa kalkar, önümüzü iliklerdik. Peki ne değişti de bugün bu noktaya geldik?.. Öğretmenlerimizi ve öğretmenlik mesleğini sıradanlaştıran, değersizleştiren, iteleyip kakalayan, üç kuruş maaşa çalıştıran, protokolde en son sıraya atan, yoldan geçeni sınıfa sokan kim oldu, kim seyirci kaldı, kim üzerine düşeni yaptı ya da yapmadı? Kabahatli ararsak içinden çıkamayız. Neden mi? Bu çorbada hepimizin tuzu var da ondan!.. Dünü dünde bırakıp, onlara Cumhuriyetin ilk yıllarında sahip oldukları saygınlığı yeniden kazandırmalıyız. Bu sadece iktidarların, MEB’in, YÖK’ün, üniversitelerin değil, velilerimizin, sendikaların, öğrencilerin ve diğer tüm yurttaşlarımızın asli görevi.
Birinci yüzyılın mimarı onlardı, ikinci yüzyılın mimarı da yine onlar olmalı. Onlar ne kadar donanımlı, ne kadar mutlu, ne kadar vizyoner ve ne kadar saygın olurlarsa, 2. Yüzyıl’a başlangıcımız da o denli güçlü olacaktır…
Atama ve kariyer
Öğretmenlik mesleği ve kariyer basamakları zaten Arap saçına dönmüştü mülakat ve öğretmen akademisi ile daha da içinden çıkılmaz hale geldi.
Aynı okulda, aynı derse giren çeşit çeşit öğretmen var. Üniversitelerde peynir ekmek gibi dağıtılan akademik unvanların ise neredeyse hiçbir anlamı kalmadı. Yeni getirilen düzenlemelerin gidişatı pozitif yönde etkileyeceğine inananların sayısı ise yok denecek kadar az. En acısı da maaşları yerlerde sürünüyor.
Rekor kırma konusunda enteresan yöntemler geliştiriyoruz.
Örneğin milyonlarca diplomalı işsizimiz varken, üniversite başvurularında rekor kırıyoruz. Bir milyon öğretmen fazlamız varken, atanma şansı neredeyse sıfır olan branşların kontenjanları azaltılacağına hâlâ artırılıyor!
Doktoralı işsiz olur mu?
Olmaması gerekir.
Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir kavramla karşılaşmamız mümkün değil. Peki nasıl oldu da böylesi bir tablo ile karşı karşıya kaldık?
O kadar çok neden var ki hangi birini sayalım.
Örneğin peynir ekmek gibi dağıtılan akademik unvanlar.
Örneğin işsizlik nedeniyle akademik kariyere yöneliş.
Örneğin vakıf üniversitelerinin akademik kariyeri bile kazanç kapısı haline getirmeleri. Örneğin YÖK’ün bu konudaki zikzakları.
Örneğin siyasetin bu dur!..