Malatya’yı gezdikçe “akıl tutulması” denilen kavramın ne anlama geldiğini en vurucu bir şekilde çok net anlıyorsunuz. Tarihçiler Bizans’ın düşmekte olduğu son günlerde, imparatorluğun geleceğinden daha çok “meleklerin dişi mi yoksa erkek mi” olduğunun tartışıldığını yazarlar ve ne zaman gündem saptırma ve detaylarda boğulma söz konusu olsa, bu tespiti hatırlatırlar.
Malatya’yı gezerken bu anekdot aklıma geldi. Malatya maddi, manevi, psikolojik çok derin yaralar almış ve onlar hâlâ kentin nasıl ayağa kaldırılacağından çok detaylarla boğuşuyorlar. Bu yüzden de ne sağlıklı bir durum tespiti yapabilmişler ne geçmişten ne de yaşananlardan ders alarak güçlü bir gelecek planlaması yapabilmişler.
Dolular hem de çok dolular ama seslerini bırakın başkalarına, kendilerine bile duyuramıyorlar. Üzerlerinde çok yönlü müthiş bir baskı var. Konuşmaktan korkmuyorlar ama anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan çekiniyorlar.
Her şeyi içlerine atıyorlar, bu yüzden de psikolojileri alt üst olmuş durumda. Yalnız hem de yapayalnızlar… Önceki yönetimler her şeyi toz pembe göstermiş, şimdikiler ise boşa geçen zamanı, kaçan fırsatları, heba edilen kaynakları ve en önemlisi kaybedilen güveni sürekli olarak dile getirmenin ötesine henüz geçebilmiş değiller. Bu da, her an birilerinin üzerine yıkılması beklenen çok ağır hasarlı binalar gibi o zor günleri, her gün yeniden yaşatmanın ve moralleri daha da bozmanın ötesinde bir işe yaramıyor.
Malatya’nın ilçelerinden Pütürge’ye de uğradık. Elazığ Depremi’nde zarar gören binalar anında yıkılmış ve bina bazında değil, ada bazında yeniden inşa edilmiş. Elbette Malatya ile kıyaslanamayacak kadar küçük bir ilçe ama görünen o ki oradaki o kararlı irade Malatya’da da olsaydı, bugün hâlâ bunları konuşuyor olmazdık! Malatya’da ticaret gibi eğitim de felç olmuş durumda. 6 saat arayla gerçekleşen depremlerin ikincisi okul saatine denk gelseydi, binlerce öğrencimiz yaşamını yitirilebilirdi. Elazığ Depremi’nden sonra güçlendiren okullar gibi yeni yapılan okulların yarıdan fazlası da yerle bir olmuş. Okullar yarın açılıyor ama 160 okuldan sadece 25’i eğitime hazır haldeymiş!
100 bin öğrenci, daha iyi bir eğitim için başka kentlere göç etmiş. Eğitim pandemiden bugüne ağır aksak yürüyor, konteyner kentlerdeki öğrencilerin sağlıksız koşullarda öğrenimlerini sürdürmeleri ise mümkün değilmiş. YKS ve LGS benzeri sınavlarda bırakın Türkiye genelini, diğer depremzede kentlerdeki yaşıtlarıyla eşit koşullarda yarıştıklarını söylemek abesle iştigal olur. Henüz oturuma açılmasa da yüz binlerce kişinin barınacağı yeni mahalleler kurulmuş! Depremden daha acı olan ne biliyor musunuz? Ne altyapıları varmış ne de okulları. Daha yeni başlanıyormuş!
İlk yapılması gerekenler neden en sonraya bırakılır anlamak mümkün değil! Ama biz buna çok alışığız! KKTC’ye anavatandan denizin altından su götürdük dağıtım ihalesini yapmayı unuttuk, dünyanın en büyük havaalanını bitirdik metro ihalesini uçaklar inmeye başladıktan sonra yaptık, okullar yarın açılıyor ama atamaları hâlâ gerçekleştiremedik…
Malatya müthiş dinamikleri olan bir kentimiz. Başına geleceklerinin hep farkındaydılar. Cumhuriyet tarihi boyunca başta kendi belediye meclisleri olmak üzere yapılan yanlışları her fırsatta dile getirdiler. Yerel medya yazmaktan usandı, karar vericiler üç maymunu oynamaktan bıkmadı. Aynı durum İstanbul için de söz konusu değil mi? Söylenmedik söz kalmadı ama hâlâ arpa boyu yol alamıyoruz.
İstanbul’un çaresizliği ne ise Malatya’nınki de o! Eminiz ki yaşananlardan büyük dersler alacak, kaybettikleri zamanı, enerjiyi, kaynakları ve moral değerleri, ortak akıl çerçevesinde, günü kurtarma ve bireysel menfaatler yerine kamu yararını öne çıkartacak şekilde daha akılcı, daha verimli ve daha hızlı kullanacaklardır. Malatya dışarıdan bakıldığında sahipsiz bir kent gibi görülse de kesinlikle sahipsiz değildir. Moralleri yerine geldiğinde hem kendilerine hem de tüm ülkeye fazlasıyla yeteceklerdir. Malatya ‘ölü bir kent’ kesinlikle değildir.