Dünya değişti. Hem de çok değişti.
Değişimin en hızlı olduğu alanlardan biri de öğrenme kaynakları ve öğrenme yöntemleri. Daha düne kadar en önemli öğrenme kaynağı okul, öğretmen, kitap ve kütüphanelerdi. Dijital Çağ, sosyal medya, arama metotları ve yapay zekâ ile birlikte çok şeyler değişti. YouTube ve Instagram dünyanın en büyük öğrenim mecraları haline geldi.
Ne kadar pedagojik, ne kadar denetlenebilir ve en önemlisi de ne kadar güvenilir?.. Bu arada pandemi ile birlikte yoğun bir şekilde hayatımıza giren uzaktan eğitim de hoşumuza gitti. İlle de hibrit eğitim diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Peki doğru olan ve öğrenciye cazip gelen hangisi?
Daha da önemlisi bu değişimin farkında mıyız ve bu yönde gerekli ve yeterli önlemler alıyor muyuz?
Örneğin son bir yılda kütüphaneye gideniniz, ansiklopedi karıştıranınız ya da bir yakınına mektup göndereniniz var mı?
Birkaç nesil sonra bayram kartını, mektubu hatırlayanımız zor çıkar…
Karma öğrenme
Okul dışı öğrenme kanalları daha da gelişecek.
Dünyanın en iyi üniversite ve diğer öğretim kurumları tüm derslerini çoktan sanal ortamlarda herkese açık hale getirdi, getirmeye de devam edecekler.
Böylece tek bir kanaldan bilgi alma yerine, çok farklı kanallardan bilgilenerek çok daha farklı analiz ve senteze ulaşmak mümkün olacak.
Bu yeni süreçte okullar öğrenme yerine eğitim odaklı hale gelir ve farklı kanallardan bilgi edinme ve bunları uygulamaya dönüştürme yolları öğretilirse sanki çok daha hayırlı bir iş yapmış olurlar.
Dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı ise bu sürecin bireysel ilgi, yetenek, hayal ve beklentileri ne kadar karşılıyor olması?
Okul dışı eğitimin cazibe odağı haline gelmesi okuldan kaçışı daha da hızlandırır ki bu da göz ardı etmememiz gereken bir ayrıntı olmalı…
Değişime direnir, klasik eğitimde ısrar eder, çocuklarımızı bilgi hamalı ve sınav köleleri haline getirmeye devam edersek çok şeyler kaçırırız.
Yeni çağın öğrenme modeli ezber ya da bilgi hamallığı değil, yeni öğrenme yöntemleri, neyi nerede bulacakları, nasıl kullanacakları ve en önemlisi de bunu hayata ve üretime nasıl geçirecekleri olacaktır.
İlk ve orta dereceli okullardan önce eğitim fakültelerindeki müfredat programları değişmeli ki yeni nesil öğretmenler bir an önce yetişmeli ve öncü olmalılar.
Bu arada mevcut öğretmenler de çağın gerekleri doğrultusunda sürekli hizmetini eğitimden geçirilmeliler…
Eğitim reformlarından sık sık söz edildiği bir dönemde keşke bu ayrıntılar çok daha fazla dikkate alınıp yeni arayışlar içerisine girilseydi.
Çıkmamış candan umut kesilmez misali MEB, YÖK ve ÖSYM’den de umut kesilmez.
Eminiz ki onlar da eninde sonunda ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için doğru olanın, kendi geleceklerinden çok daha önemli olacağını görecek, anlayacak ve bu yönde harekete geçeceklerdir.
Tek referansımız akıl, bilim ve küresel doğrular olduğu sürece ileriye çok daha güvenle bakmamamız için hiçbir neden yok…
Unutmayalım, unutturmayalım
Hemen her konuda dünden bugüne aktarılan bilgiler sayesinde bugünkü medeniyet düzeyine gelindi.
Bugün doğan her bebek, atılan her adım, eğitimde gelinen son nokta en azından 15 bin yıllık yerleşik yaşam artı ilk yaş, ilk adım ve en yeni müfredattır.
Tarımda, sanayide, politikada, ticarette, sağlıkta, medyada ve hayatın her alanında binlerce yıllık birikim söz konusu.
İşte bu kritik noktada, sanki kurumsal hafızayı sıfırlamak için adeta yarış haline girdik. Köylüleri üretimden koparttık, birkaç nesil sonra çiftçilik, hayvancılık yapacak köylü bulmak mümkün olmayacak.