Dünya öylesine hızlı değişiyor ki, ayak uyduranı ayakta alkışlamak gerekir. Bilim ve teknolojide binlerce yıllık gelişmenin çok daha fazlası, son yüzyılda yaşandı. O geliştikçe sosyal bilimler köreldi. sosyal medya geliştikçe de sosyalleşme azaldı…
İnsanlık tarihine bakıldığında, yaşadığı çevreye ve en önemlisi de değişime en zor uyum sağlayan canlıların başında biz geliyoruz. Bırakın başkalarını kendimize bakalım, yerleşik hayata geçmemizin üzerinden en az bin yıl geçmesine rağmen hâlâ göçebe toplum olmanın özelliklerini kaybetmedik… Örneğin iç ve dış göçlerin yarattığı sosyolojik sorunlardan en çok etkilenen ülke olmamıza rağmen bu konuyu ne kişisel ne de kurumsal olarak kendisine dert edinenimiz çıkmadı…
Peki, yere göğe sığdıramadığımız Maarif Modeli bu konuya farklı bir bakış açısı getiriyor mu? Evet demek mümkün değil. O da sınav odaklı eğitimin peşine takılmış gidiyor. Tıpkı Maarif Modeli’ne uygun test kitabı hazırlamanın ötesine geçemeyen yayınevleri ve eğitim kurumları gibi!..
Değişim şart!
Eğitime yönelik binlerce hatta on binlerce yazı yazdım, program yaptım, konferans verdim. Hemen hepsinin ortak konusu eğitime yönelik şaşı bakış açısıydı. Görünen o ki “Maarif Modeli”yle de değişen bir şey yok. Dünya değişti, biz hâlâ eski biziz. Daha da önemlisi bu yeni elbise de bu bedene dar geliyor!..
Sınav odaklı eğitime kilitlenip kaldık.
En iyi öğrencilerimizi, sayısal alanlara yönlendirdik, sosyal bilimleri adeta yok ettik! Bunda da ısrar ediyoruz. Tarih, coğrafya, psikoloji, felsefe, sosyoloji ve İngilizce dışındaki yabancı diller, spor ve sanata yönelik dersler sınav sisteminin kurbanı oldu.
O yetmedi, bazı meslekleri onore edip puanları yükselttik, diğerlerini tu kaka ilan ettik. Önemli olanın isteklerimiz, hayallerimiz, yeteneklerimizi geliştirmek olduğunu unuttuk. Kan görünce bayılanları tıp fakültesine, matematiği hiç sevmeyenleri mühendisliğe, yüz binlerce gencimizi de sırf puanları yüksek diye tercih gününe kadar hiç akıllarından geçirmedikleri mesleklere yönlendirdik.
Matematik ve fene yönelenlere “zeki çocuk” deyip sınavlarda en yüksek puanı onlara verdik, diğerlerini dışladık. Sonra da sosyal bilimler neden öldü diye şaşkınlık yaşadık… Ne olur bu yanlıştan dönelim artık!
Kafamızı kumdan şimdi çıkarmayacaksak ne zaman çıkartacağız?..
Sosyal problemler!
Sosyal sorunlar öyle bir anda ortaya çıkıp, bir anda derin izler bırakmaz ama görmezden gelindiğinde çöküşe neden olan felaketlere davetiye çıkartır.
Dünya genelinde krizlerin, felaketlerin ardı arkası kesilmiyor. Açtığı yaralar çok derin ama öyle ya da böyle geçiyor.
Peki ya yarattığı psiko-sosyal sorunlar?
İşte asıl önemli olan o!
Örneğin sınavların, işsizliğin, kredi kartı borçlarının, göçlerin, liyakat yerine mülakatın, hastalıkların, savaşların, ilkesizliğin, siyasi manevraların, yoksulluğun yarattığı sorunlar? Ne kadarının farkındayız, ne kadarı için kafa yoruyoruz?..
Sosyal bilimler zaten çok önemliydi ama son yüzyılda yaşananlar ile birlikte çok daha önemli hale geldi.
Merak ediyorum son yıllarda yaşanan felaketlere yönelik kaç bilimsel çalışma yapıldı? Örneğin pandemi, deprem, göçler, terör, yoksulluk, kuraklık konularında. Kaç üniversitemiz, kaç bilim insanımız, kaç sivil toplum örgütümüz bu konulara kafa yoruyor? Bilen varsa ne olur bize de göndersin…
Yine aynı şekilde doğal afetler, iç ve dış göçler, ekonomik dalgalanmalar ve sınavların yan etkileri konusunda da bilimsel çalışmalar varsa ne olur onları da paylaşın ki, biz de başkaları ile paylaşalım…