adscode
adscode

Meritokrasi-Liyakat Yalanı: Gençler Gerçekten Emekle mi Yükseliyor?

KPSS gibi sınavlarda başarılı olan gençler, mülakatlarda adil olmayan uygulamalarla eleme sürecine tabi tutuluyor; liyakat çoğu zaman ikinci planda kalıyor.

ibrahimdarama@hotmail.com




Çocukluğumuzdan beri bize öğretilen en temel gerçeklerden biri, çalışmanın, emek vermenin ve iyi eğitim almanın bizi hayatta bir yerlere getireceğiydi. "Okulunu bitir, kendini yetiştir, sonra hayatın kapıları sana açılır," diye telkin edildik. Bu inançla büyür, gençlerimizi de aynı inançla yetiştirmeye çalışıyoruz. Çünkü eğitimli olmak, liyakat sahibi olmak, sadece bireysel bir kazanç değil; aynı zamanda topluma fayda sağlamak, ülkemizin gelişimine katkıda bulunmak demektir. Ancak ne yazık ki son yıllarda, bu temel inanç sarsılıyor. Türkiye’de gençlerin zihinlerinde "Gerçekten çalışarak mı yükseliyoruz?" sorusu giderek büyüyor. Çünkü etrafımıza baktığımızda, emeğin değil, bazen şansın ya da “tanıdıkların” daha çok işe yaradığını görüyoruz.
Bu durumun en büyük yansımalarından biri, eğitim sistemimize ve kamu kurumlarına olan güvenin azalması. Meritokrasi, yani hak edenin hak ettiğini aldığı sistem ideal bir kavram olarak kalırken, fiiliyatta bunun tam tersini yaşıyoruz. KPSS’de yüksek puan alan onlarca gencin mülakatlarda elenmesi, liyakat yerine ilişkilerin ön planda tutulması; gençlerin önüne çıkan görünmez duvarlar, eğitim ve çalışmanın ödüllendirilmediği hissini pekiştiriyor. Öte yandan, sosyal medyada hızla zenginleşen ve çoğunlukla kaynakları şeffaf olmayan yeni zenginler, “kolay yoldan başarı” algısını yaygınlaştırıyor. Gençler için eğitim bir zorunluluk olmaktan çıkarken, “neden okuyayım ki?” sorusu çoğalıyor.
Meritokrasi Türkiye’de Neden İşlemiyor?
Meritokrasi, teoride hak edenin yükseldiği, herkesin emeğinin karşılığını aldığı bir sistemi ifade eder. Ancak Türkiye’de bu sistemin işlemekte ciddi sorunlar yaşandığı apaçık ortada. KPSS gibi sınavlarda başarılı olan gençler, mülakatlarda adil olmayan uygulamalarla eleme sürecine tabi tutuluyor; liyakat çoğu zaman ikinci planda kalıyor. Kamu kurumlarındaki kadrolaşma, “torpil” ve “adam kayırma” pratikleri, gençlerin umutlarını kırıyor.
Bir akademik çalışmaya göre, Türkiye’de kamu sektöründe işe alımlarda yaklaşık %30 oranında tanıdık etkisi devreye giriyor. Ayrıca, liyakat yerine siyasi yakınlıkların belirleyici olduğu durumlar sıkça haberlere konu oluyor. Bu durum sadece kamu kurumlarıyla sınırlı kalmıyor, özel sektörde de benzer durumlar gözlemleniyor. Başarı hikayelerinin büyük bir kısmının, “doğru yer ve zamanda doğru insanlarla tanışmak” üzerine kurulu olduğu iddiaları gençlerin motivasyonunu zedeliyor.
Öte yandan, eğitim sistemimizin de bu sürece tam anlamıyla katkı sağladığını söylemek zor. Okullarda verilen eğitimin kalitesi, fırsat eşitliği ve altyapı sorunları yıllardır tartışılıyor. İmkânı olanın iyi eğitim aldığı, imkânı olmayanın ise bu yolda yarı yolda kaldığı bir sistemde liyakatin önünü açmak hayalden öteye geçemiyor. Üstelik eğitim sisteminde yaşanan yozlaşma, öğrenci ve velilerin beklentilerini karşılamaktan uzak sonuçlar doğuruyor.
Gençlerin kafasında oluşan “Eğitim alıp çalışsam da hakkım yenilecek, torpil ve ilişkiler öne geçecek” düşüncesi, sistemin adalet duygusunu zedeliyor. Bu da eğitimle topluma katkı sağlamayı değil, “kısa yoldan para kazanma” veya “yurtdışına göç” seçeneklerini cazip kılıyor. Türkiye’nin en büyük sorunu beyin göçü, bu nedenlerden biri.
Meritokrasi, adaletli bir toplumun temel taşıdır. Ancak Türkiye’de liyakatin ve emeğin karşılık bulduğu gerçek bir meritokrasi sistemi henüz tam anlamıyla kurulmamıştır. Bu durum, sadece gençlerimizin değil, toplumun genelinin umudunu ve motivasyonunu zedelemektedir.
Eğitim, bireyin kendini geliştirmesi ve topluma katkı sağlaması için en önemli araçtır. Liyakat ise bu sürecin adil ve sürdürülebilir olmasını sağlar. Türkiye’nin önünde duran en büyük görev, bu iki unsuru yeniden güçlendirmek, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak ve kamu başta olmak üzere tüm alanlarda şeffaf, hesap verebilir bir sistem kurmaktır.
Aksi halde, gençlerimizin gözündeki eğitim ve çalışma hayatı değerini yitirecek, toplumsal çöküş riski artacaktır. İyi eğitim ve liyakati esas alan bir sistem kurmak için herkesin sorumluluk alması gerekiyor. Unutmayalım ki; ülkemizin geleceği, bu değerlerin ne kadar güçlü uygulanabildiğiyle doğrudan bağlantılıdır.
Bizler eğitim ve liyakatin gerçek anlamını kavrayıp sahip çıkmadıkça, gençlerimizin geleceğine dair umutlarımız hep yarım kalacak. Meritokrasi sadece bir kavram değil, adaletin ve emeğin karşılığını bulduğu bir yaşam biçimidir. Türkiye’de bu yaşam biçimini hak ettiğimiz gibi göremiyoruz maalesef.
Bu yolda samimi adımlar atmazsak, gençlerimiz “Neden çabalayayım ki?” sorusunu daha yüksek sesle sormaya devam edecek. Oysa hepimiz biliyoruz ki, iyi bir eğitim ve liyakat, sadece bireyin değil, toplumun da aydınlık yarınlara ulaşmasının tek yoludur.
İçimizdeki bu umudu ve inancı canlı tutmak zorundayız. Çünkü Türkiye’nin yarınları, bugün vereceğimiz doğru kararlarla şekillenecek. Ve ben inanıyorum ki, bizler bu değişimin öncüsü olabiliriz.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Öğretmen etkisi
Yapay zekâ ve insan etkisi
Eğitimde sil baştan!
Dijital öğrenme