Görünür de tercih teslim süresi 1 hafta olmasına rağmen, adaylar üniversite maratonuna yaklaşık 1 yıl önce başladılar. Bu zamana kadar da, ellerinden geldiği kadar hazırlandılar ve sınava girdiler. Her birinin aldığı başarı sırası, onların kazanma ihtimalini belirledi. Ancak, sistem değişikliği sebebiyle, tercihleri sıralamakta ve tahmin yürütmekte de oldukça zorlandılar. Şimdi yüzdüler, yüzdüler ve kuyruğuna geldiler. Bundan sonra, dilerim ki haklarında hayırlısı olur ve gönlündeki bölümlere yerleşirler.
Bu sürece baktığımız zaman, ÖSYM ve YÖK aldığı son dakika kararları ile adayların üniversite sürecinde başrol oynadılar. Önce sistemi değiştirdiler. Sonra, sosyal bilimlerin soru sayılarını azalttılar. Tepkiler görünce vazgeçtiler. Öğrencilerin puanı hesaplansın diye, her testten 0,5 net kuralını kaldırdılar. Ardından önemli bölümlerin başarı sırası barajlarını biraz daha aşağı çektiler. Gördüğümüz kadarıyla, ÖSYM ve YÖK, adaylar için yardımcı olmaya çalıştılar. Ancak, hem ÖSYM hem de YÖK, altyapısını tam anlamıyla oluşturmadan sistemi değiştirmeselerdi, inanın adaylar için en büyük yardımı yapmış olurlardı.
Düşünün ki;
Üniversite aynı üniversite. Bölüm ise aynı bölüm. Ancak, o bölümü kazanan geçen seneki aday ile bu sene kazanacak aday, maalesef aynı şartlarda yerleşmemiş olacaklar.
Aynı şartları olmayan adaylara, siz aynı tercih hakkını sunmuş olmanızın bir anlamı kalıyor mu?
Sorunun cevabı, ne yazık ki maalesef. Bu sürecin en başından beri ana öğesi öğrenciler olması gerekirken, YÖK ve ÖSYM, bu sistem değişikliği ile damga vurarak başrol oynadılar. O sebeple, kendine dayatılan sistemle ise adaylar tabir yerindeyse figüranları oynadılar.
Üniversite yerleştirme sonuçları bir anlamda, bu sistemin geleceğini de gösterecektir. Aslında, her yıl alınan puanlar, sistemin temelden sıkıntılı olduğunu gösteriyor. Ancak, temele inmeden yapılan değişiklikler ile sadece günü kurtarmaya çalışıyor, uzun vadeli planlar ise sadece sözde kalıyor. Sonra da, her tercih dönemi sonunda, hem açıkta kalan öğrenci hem de kontenjanı dolmayan üniversite tablosu ile karşı karşıya kalıyoruz. Mantıken, mevcut kontenjanların doğal olarak dolması gerekmiyor mu?
İşte bu noktada, sürekli sistem değiştirmekten ziyade, bu sorunun çözümüne de odaklanmak gerekiyor. Artık rağbet görmeyen, açık bırakan bölümleri revize ederek, daha çok özel ve tercih edilebilir bir noktaya getirmek gerekiyor. Burs olanaklarını daha çok arttırıp, öğrencinin eğitimine destek çıkmak gerekiyor. Her bölümün staj ve mezun istihdam kalitesini sorgulayıp, olumlu yönde arttırmak gerekiyor. Günümüz şartları değiştikçe, artık her üniversite ve bölüm kendini yenilemeli, YÖK ve ÖSYM’de bu konuda desteklerini sürekli göstermelidir.
Unutmayın;
Değişmeyen tek şey değişimdir ve değişimin anahtarı da sadece onu isteyendedir.
Yeter ki, eğitim adına herkes istemesini bilmeli…
Gerisi zaten gelecektir.