adscode

EĞİTİMDE PISA SIRALAMASINA HERKES GİREBİLİR, ASIL MESELE SIRADIŞI OLABİLMEKTİR

Türk Eğitim Sistemini değerlendiren PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) Direktörü Andreas Schleichler ’in değindiği noktaları asla göz ardı etmememiz gerekiyor.

ozkangogercin@outlook.com




Geçtiğimiz günlerde Schleichler’in açıklamaları, büyük yankı uyandırmıştı ve eğitim sistemimizin eksikliklerini de bir kez daha gözler önüne sermişti. PISA sıralamasında 72 ülke arasından 52.olmamızda bunun da bir göstergesi değil mi? Özellikle Schleichler’in, eğitim sistemimizde öğretmenlerin rolünün önemine değinmesi, ezberci eğitiminden uzaklaşmamız gerektiğini dile getirmesi, özellikle öğretilen matematik ile gelecekteki matematiğin çok farklı olduğunu, o yüzden öğrencilerin matematik korkusunu yenmesinin yolunun da temeli sağlam ve matematiği günlük yaşama uygulamalarından geçtiğini, derslerde öğrencilere teorik bilgiler dışında, yaratıcılıklarını geliştirecek, hata yapmaktan korkmayan, deneyimleyeceği bir içerik sunulması gibi görüşleri, eğitim anlamında gerçekten bir revizyona gitmemiz gerektiğinin de bir göstergesidir.

Aslında yukarıda söylenen birçok şeyi, eminim ki eğitim sistemi konusunda ben dahil, birçok kişi dile getirmiştir. Ancak, göründüğü gibi sadece dile getirmek yeterli değil, çözüm üretmek gerekmektedir. Bunu dışardan bir göz söyleyinceye kadar, kendimiz uygulamaya geçirmiş olabilseydik, şu an sıralama anlamında da daha yukarılarda olurduk. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, sadece sınav sistemini değiştirmek bir çözüm değildir. Çözüm, temelden sağlam bir yapı inşa edebilmek ve üzerine koyabilmektir. Sınav sisteminde bile, defalarca değişikliğe gidiyorsak, sağlam bir eğitim temeli nasıl koyabileceğiz o da tartışılır ama, PISA’nın değerlendirmelerini dikkate alıp, hepimiz üzerimize düşeni yapabilirsek, hiç bir şey için de asla ve asla geç değildir.

Mesela, ezberci sistemden öğrencilerimizi uzaklaştırmak o kadar da zor olmamalı. Eskiye nazaran, bilgiye daha kolay ulaşabildiğimiz bir dünya da, daha çok alternatifler de bulunabilir. Dersler de daha çok görsel ve uygulamalara yer verilebilir. Öğrencilere kendisini ifade etmesi için de daha çok fırsat da tanınmış olur. Verilecek bireysel ya da grup projeler ile, öğrencilerin bilgileri günlük hayatta kullanması da desteklenmiş olur. Buna benzer çalışmalar hiç yapılmıyor demem ama yaygınlaştırılması gerekmektedir. Öğrenci okulu sadece, öğrendiği bilgileri burada bırakacağı bir yer olarak değil, geleceğine adım atacağı en önemli basamak olarak görmelidir. Bu bilinç ile okuyan öğrenci, gelecekte de daha kararlı, kendinden emin ve ne yaptığını bilen bir birey olacaktır.

Schleicher’in vurguladığı ve bizim de ilk başa koymamız gereken konu temelimizin sağlam olmasıdır. Öğrenci matematik olsun, fen bilgisi olsun, türkçe olsun temelini iyi alamadıktan sonra, ne yazık ki üzerine koyamıyor. Sonra da o dersten iyice uzaklaşıyor. Konular da üst üste birikince de içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Öncelikle bu konuyu çözmemiz, öğrencilere okula ilk adımı attığından itibaren dersleri de sevdirmeliyiz. Bu nokta da, öğretmenlerimiz kadar velilerimize de çok görevler düşüyor. Öğretmenlerimiz, monotonluğa yer vermeyen, dikkatleri canlı tutan, aktif bir beden dili ile dersleri anlatmalıdırlar. Öğrencilere soru-cevap yöntemi ile de ,derse katılımlarını da arttırmalıdırlar. Velilerimiz ise, eğitimleri konusunda çocuklarını önemsemeliler ve geleceklerine dair önemli bir basamakta olduklarını hissettirmelidirler. Her iki taraftan da, ilgi ve alaka gören, önemsendiğini hisseden öğrenciler de, kendileri adına önemli bir adım attıklarının farkında olacak ve derslerine daha istekle ve şevkle sarılacaklardır. Söylediğim noktaları hayata geçirmek zor değil, yapan öğretmen ve velilerimizde vardır elbet. Ancak, yukarıda söylediğim gibi, yaygınlaşması adına, öncelikle herşey, öğretmen, veli ve öğrenci olarak kişinin kendisinde biter. O yüzden, bu bilince sahip bireylerin artması adına, bu sistemin sonuna kadar desteklenmesi gerekmektedir.

Öğretmenlerimiz derken, eğitim ile ilgili en can alıcı nokta, onlara verilen değer ve destekten geçiyor. Onlar, ülke şartlarında, üniversitelerimizde ne kadar iyi bir eğitim alabilirlerse, zaman kaybetmeden atanıp, görevlerine başlayabilirlerse, yapmak istedikleri proje ve talepleri desteklenebilirse; göreceksiniz ki, 1 başarılı öğretmen de, 1000 başarılı öğrenci demek olacaktır. Bu konuda Scleicher’in “Öğretmenler ne kadar iyiyse, sistem o kadar iyi olur” cümlesini sonuna kadar destekliyorum. İyi bir öğretmen olmanın temelinde, kişinin mesleğini ve eğitimi sevmesi kadar, yukarda saydıklarımın da önem taşıdığını da biliyorum. O yüzden, öğretmenlerimizin değerini her zaman bilmeli, destek çıkmalı ve her zaman da yanlarında olmalıyız. Bugün ben size kendimi ifade edebiliyorsam, bu cümleleri size yazabiliyorsam, bunu değerli öğretmenlerimize borçluyum.

Sonuç olarak, PISA’nın değerlendirmeleri, eğitim sistemimiz adına çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Olumlu ya da olumsuz tepkilerde aldı. Ancak, hiç bir şey ,şu anki sistemimizin eksikliğini ve aksaklığını ise değiştirmedi, değiştiremedi. Çünkü, temelimiz sağlam değil, ve sağlam olmayan temeller üzerinde ise sürekli değişikliğe gidiyoruz. Değişikliğe gittikçe, ailelerimizin ve öğrencilerimizin aklını daha çok karıştırıyoruz. Eğitim sistemimiz bu kadar tedirgin edici olmamalı. Hak ettiği yere ulaşmalı. Bu sebeple, bizim hakkımızda kanaati de, dışardan birisinin değil, kendimiz veren olmalıyız. Bizim dünyayı değil, dünyanın bizi örnek alacağı bir sistem yaratmalıyız. Sıralamalara girmek mesele değil, kendi farkını ortaya koymak meseledir. Ve, eğitimin bir ülkenin kalkınmasının da temel taşı olduğunu da asla unutmamalıyız.

Türk Eğitim Sisteminin her zaman hak ettiği değere ulaşması dileğiyle….


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)