Çocuklar doğuştan hayatı olduğu gibi yaşamayı bilir ve kabul ederler. Örneğin, ağladıklarında sadece ağlarlar. Yaşadıkları duygulara anlam yüklemez, duygularını yaşadıkları olaylara ya da olan bitene bağlamazlar. O an o duyguyu yaşarlar ve başka bir olaya geçiş yaparlar. Hayat istedikleri gibi gitmediğinde çabucak toparlanır, kolayca uyum sağlarlar. Takılıp kalmazlar, sınıflandırmazlar ve ilişkilendirmezler. Yaygın kültürün etkisi altına girmediklerinden mutluluğu kendilerinin dışında aramazlar. Mutlu olmak için, zengin, zayıf, güzel ya da doğru sosyal çevrede olmayı beklemezler. Geçmişten duydukları pişmanlıkla, geleceğe dair korku ve endişelerle hayatlarını olduğu gibi derinlemesine yaşar, yargılama ihtiyacı duymazlar.
Koşullar nasıl olursa olsun çocukların içlerindeki yaşama sevinci açığa çıkar. Bunun nedeni, çocukların yetişkinlerden farklı bir şekilde programlanmalarıdır. Hayatın her anının, hem iyi,hem kötü, hem mutlu, hem de keyifsiz potansiyeli taşıdığını fark ederler.
Çocukların çevreyi algılama şekilleri, düşündükleri, hissettikleri, yaşamak istedikleri yol mutluluk ve yaşam memnuniyeti sağlamaya yöneliktir. Çocuklar onlara mutsuzluk veren duyguları yaşamak zorunda kaldıklarında, sadece çocuk tarafından değil, ebeveyn tarafından da durum ters giden bir şeyler var diye yorumlanır. Daha doğrusu çocuk böyle öğrenir. Tüm bunların oluş nedeni, çocuğun hayatı olduğu gibi algılayamaması, yoluna ne çıkarsa çıksın onunla baş edebilecek iç güce sahip olduğunu bilmemesidir.
Bizler çocuklar için, mutluluğu ulaşılacak bir hazine, harcadığımız tüm çaba ve emeklerin ödülü olarak görmekten onlar üzerinde olumsuz etki yaratıyoruz. Çocuklarımızın kendiliğinden yaptığı gibi hayatın iniş çıkışlarına uyum sağlayamıyoruz. Eski kalıplara sıkışıp kaldığımızdan, uyum sağlamakta yaratıcılık gösteremiyoruz. Onlar gibi anda kalmayı, anın tadını çıkarmayı başaramıyoruz. Ya geçmişte kalıyor ya da gelecek planları yapıyoruz. Mutluluğu ulaşılması güç bir kuvvet olarak görüyor, büyük çaba ve emek sonucu elde edildiğini düşünüyoruz.
Bugün birçok kişinin iyi ebeveynlik göstergesi mutlu çocuklar yetiştirmektir. Çocuklar anında neşe dolu bir ruh haline girebilirler. Dışarıya çıktıklarında doğadaki sıradan şeylerden bile keyif alırlar. Bu yüzden çocuklar maceracı, araştırmacı, özgür ve keşifçi karaktere sahiptirler. E zaten ebeveyn olarak bizim de amacımız bu değil mi? Çocuklarımıza bu özellikleri kazandırmak istemiyor muyuz? İşte bu nedenle bu güçlü niteliklerin ortaya çıkması için çocuklarımızın en iyi yaptığı şeye, kendileri olmalarına izin vermeli ve anı yaşamalarına müsade etmeliyiz. Yaşantılarını sonuçlara göre değil, süreçlerine göre yorumlamalıyız.
Çocuklar belki de en iyi öğretmenlerdir. İstersek bizlere kaybettiklerimizi geri kazanmanın yolunu gösterebilirler kim bilir?